Ne demiş büyük üstat...

Bazı hatırı sayılır ustalar var ki tecrübelerinin taşlarıyla döşedikleri, aşındırdıkları yolları ne bir adım önde ne bir adım geride, tam anlamıyla yan yana genç kuşakla birlikte yürümeye devam ediyor. Kendi alanlarında duayen beş isme yeni nesilden hangi ismi beğendiklerini sorduk ve onları genç yol arkadaşlarıyla birlikte fotoğrafladık. Bakalım, ne demiş üstat?

Ne demiş büyük üstat...

Röportaj: Simay Engür
Fotoğraf: Serhat Hayri
Styling: Zeynep Şimşek
Saç ve Makyaj: Akın Ünal, Onur Marangoz, Murat Akbulut
Fotoğraf Asistanı: Burak Elmalı
Styling Asistanları: Ece Yücesoy, Aya Farouk
Kıyafetler için; Vakko, Network, Hugo Boss, Mehtap Elaidi, Lanvin, Christian Louboutin’e teşekkür ederiz.


Genco Erkal
Tiyatrocu

“Çok düşündüm gençler arasından seçilmiş yol arkadaşım kim olabilir diye. Gerçekten çok yetenekli oyuncularımız var. Ama ben mesleği sadece oyunculuk olarak görmüyorum. Tiyatro insanı olmak başka bir şey. Tiyatroyu bir bütün olarak görmek, yaşamın odağına yerleştirmek, oyunculuğun ötesinde yönetmen olmak, oyun çevirmek, uyarlamak, yazmak, dramaturgluk alanında ustalaşmak, bir tiyatro kurmak, kaptanı olarak fırtınalı denizleri aşıp gemiyi limana ulaştırmak, tiyatronun toplumsal, politik sorumluluğunun bilincinde olmak, karanlık günlerde yol gösteren bir deniz feneri gibi ışık saçmak... Benim için safkan tiyatrocu olmanın vazgeçilmezleri bunlar. Bütün bu ölçütleri koyunca hiç duraksamadan; ‘Yiğit Sertdemir’ dedim. Kendisi İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları oyuncusu ve yönetmeni, Altıdan Sonra Tiyatro ve Kumbaracı50’nin kurucusu, yönetmeni, Mimar Sinan Üniversitesi’nde oyunculuk öğretiyor. Televizyonun getireceği kolay şöhret ve bol paraya yüz vermeyen, tiyatro sanatı için sürekli çalışan, üreten Yiğit’le aynı yolun yolcusu olduğumuzu düşünüyorum ve ondan çok şey bekliyorum. Herkes bu macerada kendi yolunu bulacak, düşe kalka. Benim için önemli olan tiyatronun gücüne inanmak, tutkuyla bağlanmak, çalışmak, numarasız, yapmacıksız, içten olmak, yaptığın işe ve izleyiciye saygıdan ödün vermemek, ileride yapmış olmaktan utanacağım işlere bulaşmamak... Ustam olarak Yıldız Kenter’i anmak isterim ben de. Konservatuvar okumadım, alaylı bir oyuncuyum, ama Kent Oyuncuları’nda onunla birlikte çalışarak geçirdiğim dört yıl dünyalara bedel.”

Yiğit Sertdemir
“Genco Erkal bu yolu seçmiş herkes için devrilmez, örnek bir usta olduğu için benim ismimi söylediğinde gurur duydum. Aslına bakarsanız insan öleceğini bilen tek canlı iken, sanatın vazifesi de az çok ölüme meydan okumak oluyor. Yaşamdaki varlığımıza anlam katmak. Hayal dünyamızı beslemek. Ertesi sabah uyanmamıza, nefes almayı sürdürmemize bir sebep yaratmak. Genco Erkal da benim için umut demek. Her türlü engele, zorluğa, yılgınlığa, çaresizliğe rağmen; yarın da üretebilmek, ürettiğimizle heyecanlanabilmek, bir arada yaşayabilmek adına umut. Aynı zamanda yaratıcı kişiliği, oyunculuğu ile aynı sahneyi paylaşmamış olsak da büyük bir hoca. Üstelik yeniye açık olan, diğer üretenleri takip eden, hem maddi hem manevi destek vermeyi de sürdüren bir duayen. Böyle bir ismin, beni de bu yolculukta görüyor olması, elbette henüz hak etmediğimi düşündüğüm bir iltifat. Benim de oyunun türü, yaratmak istediğim evren, dil, derdim ne olursa olsun öncelikle yapmaya gayret ettiğim şey seyirciyi ‘gerçek’ten ‘hayal’e taşımak oluyor. Elbette yaşadığımız çağdan, geçmişimizden ve gelecek tasavvurumuzdan uzaklaşmadan. Bu sayede yalnız olmadığımızı da anlıyor ve her türlü sorunu atlatmaya dair de birbirimize güç veriyoruz. Tiyatro, öğrenmenin sonsuz olduğu bir yolculuk; ne kadar tecrübeniz olursa olsun… Üstelik usta olarak gördüğümüz isimlerin her daim kendini tazelemeye çalıştığını görürken, aksini yapmak zaten mümkün değil.”

Ne demiş büyük üstat... - Resim : 1

Nükhet Duru
Müzisyen

“Kalben’in şarkılarını ilk duyduğumda ‘Ne şeker, hayatın içinden...’ demiştim. Sonra bir gece karşılaştık. Öyle sıcak, ablasına kavuşmuş bir kız gibi yaklaştı ki bana... Aynı fotoğraftaki gibi dizimin kenarına oturdu ve ‘Nükhet Duru sen nasıl bir şeysin ya, ben şimdi senin yanında mı oturuyorum?’ dedi. Sanki kendisi sıradanmış da bana rastlamak çok zormuş gibi; halbuki aynı camiadayız. Onun bu komplekssiz hali, o samimi şarkılarını da açıklığa kavuşturdu benim için. Gerçek hisleri üzerine yazıyor. Yani sabah kahvaltıda sevgilisi ona iyi davranmadıysa, bunu şarkıya dökebiliyor ya da olağan bir kadının yapmayı tercih etmeyeceği kadar iltifat edebiliyor! Bunlar arınmış ve de kir tutmayan bir ruhun yansımaları. Öncelikle Kalben bana çok yakın davrandı ve onu tanımamı sağladı. Hem sanatçı hem de insan olarak inceledim onu ve sorduğunuz an, ilk isim olarak, otomatik yanıtım Kalben oluverdi. Ben de şarkı söyleyerek deşarj oluyordum; çünkü ben ağlayamayan bir insanım, ve çok isterdim şakır şakır ağlamayı. Çocukluğum, tanışamadığım genç kızlığım, ergenliğim, derken birdenbire iş hayatının içinde birtakım hesaplar içinde buldum kendimi. Şarkılarda dertleşme ihtiyacı hissettim. Gerçekten çok emek verdim öncelikle insan olmaya ve kalp kırmadan yürümeye. Ama insanlar benim içimden geçenleri, ideallerimi ya da yaşadıklarımı bilmediklerinden popülerliğim dolayısıyla bir standarda oturtmak istediler. Ben de reddetmek ayıp olacak diye düşündüm. Oysa bu dört yapraklı yoncanın içinde bulunmadığımı en iyi ben biliyordum. Bu ne daha iyi olduğumdan ne de daha kötü olduğumdan… Yani ana akıma hiçbir zaman iş yapmadım. Alternatiftim, Kalben de öyle."

Kalben
“Hayatımın bir kısmını çok şanssız biri olduğumu düşünerek geçirdim. Sanki dünyadaki bütün kötülükler benim başıma geliyormuş gibi. Kendimizi arıyoruz, yolumuzu arıyoruz, doğru seçimler yapamıyoruz çoğu zaman ve doğru insanlarla bir araya gelemiyoruz. Hep bir rastgelelik oluyor hayatta. Canım Nükhet Duru beni bir müzisyen olarak sevdiği için, benim müziğimi sevdiği için ve beni bir insan olarak kıymetli bulduğu için o kadar şanslı hissettim ki! O güzel dünyasında adımı alıp bir yere koyduğu için çok mutluyum. Sektörün kanunlarını hiç bilmeyerek sadece gitar çalıp inandığım insanlarla bir araya gelerek müzik yapmaktı niyetim. Ama kimlere inanacağını bilemiyorsun. Kimin sana nereden zarar vereceğini anlaman zaman alıyor ne yazık ki! Sen zannediyorsun ki, ‘yalnızca müziğimi yapacağım ve sevdiğim insanlarla buluşacağım’ ama öyle olmuyor. Öğrendim ki doğru insanlar değillerse onları kaybetmen gerekir bazen. Mesela bir eşya saklarsın ve sana bir şeyler öğretir ama o eşyayı kaybettiğinde, onu özlemek de sana çok şey öğretir. İnsanlar da öyle bence. Böyle bir ortamda Nükhet Duru’nun ismimi söylediğini öğrendiğim an, ‘Bu ne güzel bir gün! Sen acaba kime bir iyilik yaptın da başına bu geldi?’ dedim kendi kendime!”

Ne demiş büyük üstat... - Resim : 2

Gülden Aydın
Gazeteci

“Selçuk’un sınır boylarında, sınır ötesinde en tehlikeli yerlerde aylarca kaldığı oluyor. Gece gündüz en iyi fotoğrafı yakalamak için uğraşıyor. Genç gazeteciler arasında çok başarılı bulduğum bir isim. Muhabir yönü çok güçlü, zorluklardan yılmıyor. Ayrıca çok sakin ve soğukkanlı. 2.5 ay değil, 12.5 ay sınırda kalsa yine gıkı çıkmaz. İkincisi, genç kuşaktan gerçekten de gurur duyduğum ve birlikte habere gitmekten de zevk aldığım isimlerden. Mesela geçtiğimiz yaz temmuz sıcaklarında Cizre’ye kadar gittik. Sınırdaki kaçak göçleri önlemek için yapılan beton bloklara yürüdük adım adım, çünkü arabanın girebildiği alandan duvara bir kilometre yol vardı. Selçuk o yılanlı ekin tarlalarında, sırtında 15 kiloluk ekipmanla dümdüz yürüdü. Muhabirlik çile işidir, onunla gerçekten gurur duyuyorum. Gazeteci için hiçbir yol açık değildir. ‘Gel benim kurumumun şu yolsuzluğunu belgeleriyle birlikte sana vereyim’ ya da ‘Ben falancaya tecavüz ettim, itiraf ediyorum, gel röportaj yapalım’ diyen olmuyor. Gazeteci buldozer gibi yol açmalı ve bunun için azim gerekiyor. Öyle masa başında ajans haberlerini tarayarak ya da lüks otellerin lobilerinde hazır röportajlar yaparak olmuyor. Ki bunları küçümsemiyorum, yeri geldiğinde o da yapılır. Ama habere giden yol sarptır, dikenlidir, bu yolu kendileri açacak. Gençlere tavsiyem cesaretlerini hiç kaybetmesinler ve rahata alışmasınlar.”

Selçuk Şamiloğlu
“Gülden Abla işinin erbabı bir insan ve ismimi verdiğinde çok mutlu oldum. Onunla habere gitmek de çok zevkli. Gülden Aydın’ın haber gücünü çok iyi bilirim. Onunla habere gittiğin zaman yönlendirir, fikir verir. Bazen haber konusunda tartışırız, konuşuruz da. Gülden Abla bize görmediğimiz şeyleri gösterir, etkisi büyüktür. 10 yıldır bu işi yapıyorum, önceden kendi dünya görüşüm neyse, ona göre fotoğraf çekiyordum, o yöne eğiliyordum ama bu yavaş yavaş değişti. Artık sağcısı, solcusu, muhafazakarı hepsiyle oturup sohbet edebiliyorum, hepsini anlayabiliyorum. Onların gözünden niye bakmıyorsunuz ki? Yolun başındaki Selçuk’la bugünkü arasında gerçekten epey fark var.”

Ne demiş büyük üstat... - Resim : 3

Mehtap Elaidi
Moda Tasarımcısı

“Mehmet Emiroğlu’nu Koza Yarışması’nda tanıdım ve o zamandan beri de gelişimini izliyorum. Mehmet’in olaylara farklı bir perspektiften bakıyor olması, hikayelerini tasarımının içine kurgulama şekli ve yaratıcılığını giyilebilir kuplarla birleştirmesi ilgimi çeken özellikleri oldu. Ben gençlere her zaman mezun olduktan sonra birilerinin yanında deneyim kazanmalarını tavsiye ediyorum. Sonrasında da ister kendi markalarını kursunlar ister bir tasarım ekibinin içinde yer alsınlar en büyük malzemeleri kendileri olacağı için, kendilerine her anlamda yatırım yapmalarını söylüyorum. Çünkü sonuç olarak hepimizden bir tane var ve ancak kendi içimizdekileri yorumladığımızda en önemli araç olan özgünlüğü yakaladığımıza inanıyorum. Benim moda yolculuğumun en başına ve bugüne baktığımdaysa, hedeflerim arasındaki farkları görüyorum. O zaman da genelden farklı olmak adına, kendi stilini var etmiş kadınlara hitap ediyordum; bugün de öyle. Ama hedeflerim bugün daha global bir hale dönüştü. Yolculuğumun başındaki hayallerim, bugünkü gerçeklerimin yakınından bile geçmezken; bugün daha kendine güvenen bir marka olarak hedeflerimi koyuyorum. Biz bu sene 18’inci yaşımızı kutluyoruz. Bu insanlık ömrü için ergenlikten yetişkinliğe geçiş yaşı belki ama Türkiye’deki bir tasarımcı markası için, neredeyse bir ömür. Sanırım bunun altında da her gün aynı heyecan ve şevkle işe geliyor olmamın çok önemli bir yeri var.”

Mehmet Emiroğlu
“Mehtap Elaidi 7-8 yıl önce staj için başvurduğum ilk isimdi. Daha İstanbul’a gelmeden önce kendime hedef koymuştum, muhakkak yanında çalışmam gerektiğini düşünüyordum. Hatta 2010 yılında İstanbul Moda Haftası’nda defile kulisine sızıp giydiricilik yapmıştım. Kendime rol model olarak gördüğüm bir tasarımcının ismimi vermesi, beni çok heyecanlandırdı. Tabii bunun getirdiği sorumluluğun da farkındayım. İlerleyen yıllarda Mehtap Elaidi kadar başarılı olup bana olan güvenini boşa çıkarmam umarım. Moda sektöründe usta-çırak ilişkisinin çok önemli olduğunu düşünüyorum ayrıca. Okuldan aldığımız eğitimler, yaptığımız araştırmalar, bireysel pratikler elbette çok önemli. Ancak usta-çırak ilişkisinde ustanın bütün tecrübeleri, işin mutfağının bilgisi, başarı, başarısızlık, arayış, bütün geçmişinin aktarımıyla çalışmak çok daha sağlam ve güvenli ilerlemenizi sağlıyor. Çizginizi bulmaya çalışırken kaybolmak, zorlanmak her zaman olacak. Ama bir ustanın varlığı, bütün bu aşamaları daha sakin geçebilmenizi sağlıyor. Mehtap Elaidi’yle asıl tanışmamız Koza’da oldu. Koza sizi sektöre tanıtan, profesyonel ekiplerle çalışmanızı sağlayan, kendinizi ifade etme alanı yaratan büyük bir platform. Tam üç kez finale kaldım ve 2017 yılında birinci oldum. En büyük ideallerimden biri buydu. Şimdiki hedefimse Koza’nın bana sunduğu yurt dışı eğitim fırsatını en iyi şekilde değerlendirip kişisel çalışmalarımı yurt dışında tanıtabilmek.”

Ne demiş büyük üstat... - Resim : 4

Bedri Baykam
Ressam

“Barış, ilk tanıştığımdan beri beğendiğim ve desteklediğim bir genç sanatçı. Ben iki ya da üç kuşak sanatçıyı etkilemiş biriyim. Benden önceki kuşağı da etkiledim, benden sonrakileri de. 80’lerin başındaki ‘yalnızca sanat yaparak yaşayacağım, profesyonel sanatçı olacağım, uluslararası sergiler açacağım ve akademik kariyere de ihtiyacım yok’ tavrımın Türkiye’de bir karşılığı yoktu maalesef. Barış benden sonraki kuşaktan, bu örneği takip edenlerden. Yani demek ki bir insan akademisyen olmadan da profesyonel sanatçı olabiliyor. Bir sanatçı yalnızca sanatla yaşar, bunun hesabını yapar, kimi zaman zor yaşar, kimi zaman güzel yaşar ama yine de bu mücadeleyi verir! Çünkü mühim olan, hayatını boyaya ve sanata vakfetmesidir. Bu mücadele kararlılığını Barış’ta da görüyorum. Boyasındaki tavrın araştırmacılığını ve samimiyetini, yaşamın değişik anlarındaki parıltıyı ve esin kaynaklarını kovaladığını görüyorum. Bunların ötesinde aramızdaki iletişim abiyle kardeşi gibi. Gece 4’te bile rahatlıkla birbirimizi arayabilecek uzaklıkta, yani yakınlıkta. Biliyorsunuz ki benim kariyerim normal ressamlardan biraz farklı. İki yaşından beri resim yapıyorum ve altı yaşından beri uluslararası sergiler açıyorum. Ustalarımdan Kayıhan Keskinok’un çocukluğumdan beri çok etkin bir rolü oldu üzerimde. İsmet Küntay’ın da siyasi ve edebi anlamda kişiliğimin gelişmesindeki katkıları büyüktür. Yaşam sanatçısı olarak babamın devrimciliğinin, yenilikçiliğinin ve Atatürkçülüğünün etkisi ve emeğini de unutmamak gerekiyor tabii. Onları da anmak isterim.”

Barış Sarıbaş
“Dünyaya bakışı ve gelecekle ilgili öngörüleriyle Bedri Baykam Türkiye’ye gelmiş en zengin birikimli ressamlardan. Bu ülkede sanatın hem savunucusu hem üreticisi o. Birlikte birçok sergide yer aldık, dolayısıyla ismimi söylemesi çok gurur veriyor. Hani Münir Özkul’la Ferhan Şensoy gibi beni aynı duyguyla göstermesi, çok mutlu etti ve aynı zamanda da sanat adına ülkeme karşı daha da sorumlu olmam gerektiğini bana tekrar hatırlattı. Che Guavere diyor ki: ‘Dünyanın seni değiştirmesine izin ver ve sen de dünyayı değiştir.’ Bu sözü çok önemsiyorum, atölyemde duvarda yazılı. Bir ressamın sanatçı olabilmesi için yaptığı resimle bir şeyler söylüyor olması gerekir. Yaşadığımız çağla ilgili düşünsel faaliyet kurması, geçmiş dönemlerde neler yaşanmış, insan tarihindeki savaşlara, sosyo-politik değişimlere bakması ve hatta yapabiliyorsa gelecekle ilgili birtakım sözler söylemesi gerekir. Elbette sanatçıların illaki böyle bir görevi yok ama ben kendi eserlerimde, bu entelektüel derinliğe ve zemine dikkat ediyorum. Biz öldükten sonra bile bu eserler kalacak ve ileride bunların ciddi eleştirileri yapılacak. Aynı çağda yaşamadığım ustaların fikirlerine bile ihtiyacım olduğunu düşünürsek, yanımda Bedri Baykam gibi ustalar iyi ki var, çok şanslıyım! Anlayacağınız ben her daim çırağım ve gerek sanat tarihinden gerekse günümüzden ustalara kulak veririm. Ancak duyduklarımı hemen kabullenmem çünkü bir usta olma adayı sorumluluğuyla yaşıyorum hayatı.”