Oyunbaz ruhlar

Kadın, güzelliğiyle ve sempatikliğiyle dikkatleri çekiyor.

Oyunbaz ruhlar

“Herkesin veremediği bir aşk mektubu vardır” sloganıyla yola çıkan ‘El Yazısı’, yer yer umutlu bazen umutsuz, nihayetinde tatlı bir aşk filmi. Yönetmeni ve senaristi, Ali Vatansever. Cansu Dere, Sarp Akkaya, Baran Akbulut, Salih Kalyon gibi usta oyuncular rol alıyor. Filmin en dikkat çeken karakterlerini ise, Wilma Elles ve Sercan Badur oynuyor. Sercan, sevdiği kızla evlenemeyen bir genci, Wilma ise Fransız bir gezgin olan, tesadüfen kasabaya gelen ve insanların öğretmen sandığı Julie’yi canlandırıyor. Film onları bir noktada birleştiriyor; biz de çekimimizde bir araya getirdik.

Çok fazla genç oyuncu var. Nasıl sıyrıldınız aralarından?
Kendimle gurur duyduğum en büyük şey, kendime olan güvenim. Cast’a uygunsam rolü alırım diye düşünüyorum. Bu, kendini beğenmişlik değil. Kendimi beğenmiyorum zaten. Benden çok daha yetenekli, benden çok daha yakışıklı oyuncular var, bunun farkındayım. Ama ben neyi yapabileceğimi biliyorum ve o konuda kendimden eminim. Normal hayattaki enerjinizi stilinize de yansıtıyor gibisiniz…

Modayla aranız nasıl?
Modayı takip ederim, severim, modacı arkadaşlarım da var, onlardan da yardım alırım. Renkli olmayı seviyorum. Kırmızı ve sarı tonlarını çok severim. Sade olmak, silik olmak gibi geliyor bana. Enerjiyi seviyorum. Ayrıca, bir ortama girince yanımdaki kıza bakılması da hoşuma gidiyor açıkçası. Kendini göstermeyi seven kişiliği seviyorum.Şanslı mısınız?
Şansa da çok inanırım, kadere de. Benimki sanırım daha çok şeytan tüyü.

Yolun başında kötü karakterle tanınmak artı mı eksi mi?

En zor şey aslında. Fakat ben çok keyif alıyorum. Necati benden çok farklı bir karakter. Sinsi, sürekli kavga ediyor. Çok severek oynadım. Kötü karakter oynamak risktir ama herkes deneyimlemeli.

Sizin tanımlayan sıfatlar?

Fırlama, hem samimi hem çok gizemli, dürüst, mükemmeliyetçi ve şanslı.

Aşkta ne zaman gaza basar, ne zaman frene basarsınız?
Aşk için insan her şeyi yapar. Aşkı almak, vermek, bastırmak, unutmak...

Sizi hayatta first class’ta uçuran üç kişi?
Ne zaman bir insan kalbime gerçekten dokunuyor, o her zaman, hayatım boyunca galiba orada kalıyor. Ailem kesinlikle beni premium, platinium, diamonds first class uçuran kişiler!

Hayatınızda ne olsa, piyango çıkmış kadar mutlu olursunuz?
Dünya için, ailem için, kendim için çok şey var. Oyunculuk anlamındaysa, bir romantik komedi filminde rol almayı çok isterim!

Türkiye’de kalmanıza neden olan başlıca üç şey nedir?
Çok iyi projelerde, çok iyi ekiplerle beraberim! Bu beni inanılmaz mutlu ediyor. İnsanlar burada çok yetenekli, yaratıcı ve aynı zamanda eğlenceli! İstanbul bir dünya şehri. Zengin bir kültürü var. Çok büyük bir yaratıcılık getiriyor bu durum. Bunun dışında, İstanbul Boğazı’nı izlemek bana büyük bir huzur veriyor. Avrupa ve Asya arasında olmak gerçekten inanılmaz. Üçüncüsüyse, İstanbul ile ilgili çok çeşitli öneriler alıyorum. Daha keşfetmek istediğim çok şey var.

Çocukluğunuza dönsek… En mutlu çocukluk anınız?
Şu anda aklıma geldi en güzel anılar… Biz bütün aile beraber oturur, oyunlar oynardık. Rommee (bir iskambil oyunu) mesela, ya da kart oyunları. Bazen kalabalık aile yemekleri yapar ve saatlerce o eski anıları anlatırız birbirimize.

Oyuncu olarak ilk gol attığınız rol, sizce hangisiydi?
Bir gün bir oyun için prova yapıyorduk. Şimdi on sene oldu. Edward Albee’nin ‘The Zoostory’ oyunu için prova yapıyorduk. Benim karakterim Jerry, sonunda kendi elleriyle birini öldürüyordu. Ben o anda titremeye ve net görememeye başladım. Öyle bir an geldi ki, kendime şöyle dedim: “Şimdi karar vermelisin; bu oyun bir yol sana, ya bu yola devam edeceksin ya da normal hayatın yoluna…” O sırada yönetmen bana bağırmaya başladı, o şokla kendime geldim. Bu durum bende çok büyük bir farkındalık yarattı. Oyunculukla ilgili aniden bir şeyler keşfettiğim hala da çok oluyor.

Aşk sizin için ne ifade ediyor?
Evrensel ve sonsuz; zaman ve mekan bitiyor ve sadece iki kişi beraber kalıyor. Gerçek aşk, karşılıklı ve iki kişi için de aynı kuvvetle olmalı yoksa gerçek aşk olmaz. Bazen düşünüyorum da, aşkı anlamak dünyadaki en kolay şey. İlk bakışta aşka da kesinlikle inanıyorum!

Aklınızda canlanan ilk çocukluk anınız?
Okuldayız. Parmağım kapıya sıkışıyor. Çok kötü kopacak gibi oluyor. Hemen beni okulun revirine indiriyorlar. Kapıyı bir açıyorum; karşımda ikiz kardeşim. Elini uzatmış, “Elimde bir şey yok ama çok acıyor” diyor…

Rol yapabilme kabiliyetinizi ne zaman fark ettiniz?
Çocukken insanları kandırmayı çok severdim. “Anne ocak yanıyor”, “Anne kalk hırsız girdi...” Bir de inandırırmışım. Sonunda biraz büyüyüp ben ne yapabilirim diye düşününce, çocukluğumdan beri sevdiğim şeyin insanları kandırmak, yani oyunculuk olduğunu anladım. Ancak nokta atışı, ÖSS’ye girdiğim zaman kardeşimle aynı puanı alıp aynı üniversiteyi kazanmam oldu. Ben aynı bölümde okumak istemiyorum artık dedim ve 10 günde bir mucize eseri, yetenek sınavıyla tiyatro bölümüne girmeyi başardım.

Ahmet, ilk büyük rolünüz. Nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?
Daha önce ‘Atlıkarınca’ ve ‘Karanlıktakiler’de oynamıştım. Bu ilk başrol deneyimim. Ahmet, bana çok benziyor. Aşkı için her şeyi yapabilecek tüm örf ve adetleri yıkabilecek bir çocuğu oynuyorum.

Aşkın Sercan’cası nedir?
Sonsuz aşka inanmıyorum. Önemli olan birbirine, o süre zarfında ne kattığın, ne paylaştığın. Ben mümkünse dışarı çıkmayayım, evde film izleyelim.

Peki, El Yazısı filmini neden izleyelim?
Film bence, görebileceğiniz en samimi ve en masum aşkları anlatıyor. Aşka başka bir açıdan, her açıdan bakıyoruz. Zaten Altın Portakal Film Festivali’nde Senaryo Geliştirme Ödülü almıştı...

‘El Yazısı’ filminde ise Julie karakterini canlandırıyorsunuz. Nasıl bir tecrübe oldu sizin için?
Çok zevkli! Öncelikle Julie bir Fransız kadını ve ben Fransızca konuşuyorum. Bu beni çok heyecanlandırdı. Julie aynı zamanda çok hassas, kırılgan bir karakter fakat bir yandan da korkusuz! Aylarca tek başına dünyayı geziyor ve yeni insanlarla birlikte hayatı paylaşıyor.

‘El Yazısı’ filmini neden izleyelim?
‘El Yazısı’, hayat ve duygu dolu bir film. Çok genç ve yetenekli bir yönetmen, çok hırslı bir ekip var. Filmden mutluluk ve hayata dair duygular fışkırıyor. Bu film bize cesaret veriyor; rüyalarımızı gerçekleştirmemiz ve aşklarımızı yaşamamız için!

Bize kendinizi hangi sıfatlarla anlatırsınız?

Aşk, gök, ağaç, aslan, coşku…

Oyunculukla aranızdaki ilk kıvılcımlanma anı?
Bir tiyatro oyununa gittim çocukken... Sahne yok, yalnızca siyah duvarlar var... Ama oyuncular bizi bir ormana götürdüler, bir dağa. Macera doluydu. Biz orada her şeyi gerçek gibi hissettik, yaşadık, yalnızca hayal gücüyle. İşte o zaman düşündüm ki, bu, sonsuz özgürlük demek ve ben bunu yapmak istiyorum.

Biz size ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ desek, siz bize neler söylersiniz?

Çok şanslı bir proje, herkes çok yetenekli ve disiplinli çalışıyor. Çok büyük bir armoni var; yazar, yönetmen, kostüm tasarımcısı, kuaför, ışıkçı, oyuncu, kameraman, çaycı, herkes… Ben de tam öyle bir ekip içinde, öyle bir dizide yer alıp, öyle bir rol oynamak istemiştim. Çok mutluyum.

Hayatınız bir film olsa; komedi, gerilim, romantik, macera, hangisi olurdu?
Bir gerilim! Her zaman bir şeyi çözmekle meşgulüm.

İzleyicilerden ya da hayranlarınızdan aldığınız en enteresan tepki?
Ne zaman ki beni taklit ediyorlar, bir mimik gösteriyorlar, aksanımı taklit ediyorlar, bu bana çok ilginç geliyor.

Sercan Budur / “Bir gün herkes beni konuşacak”

“Şu anda kendimi tam anlamıyla gösterdiğimi düşünmüyorum ama o gün gelecek , herkes beni konuşacak” diyen 22 ya şındaki oyuncu , kendinden emin bir şekilde basamakları yavaş yavaş tırmanıyor.

Nasıl Necati oldunuz?
Patatese aşkımı ilan ettiğim bir reklam filminde, dizinin yönetmeni Zeynep Günay Tan’ın dikkatini çekmişim. Çağırdılar, gittim, farklı roller için de konuştuk ve sonunda Necati oluverdim.

Siz kimin keşfisiniz?
Harika Uygur’un. Facebook’tan hem de. Harika Uygur’un arkadaşı, babamın kuzeni. Bir gün fotoğraf çektirmiştik babamın kuzeninde, Facebook’a koymuştu. Bildiğiniz aile fotoğrafı. Harika Abla görüyor, bir şekilde babama ulaşıyor... Tesadüf işte.

Öyle Bir Geçer Zaman ki desek, siz bize ne dersiniz?
Keşke geçmese zaman ki! Ciddiyim.

Wilma Elles / “Her zaman bir şeyleri çözmekle meşgulüm”

Sempatikliği, enerjisi, güzelliği kadar oyunculuğuyla da takdirimizi kazanan 26 yaşındaki oyuncu , tam bir aşk kadını.

Almanya’dan sizi buraya hangi rüzgar attı?
Çok vahşi bir yaz rüzgarı. Hiç öyle bir şey beklemiyordum ve aynı zamanda tam da böyle bir şey bekliyordum. Kader işte! Çok küçük parçalar, bir araya gelerek beraber hayat buldular; bulmaca, puzzle gibi. Mesela oyunculuk okudum ve aynı zamanda İslam bilimi, siyaset, film ve tiyatro teorisi. Hep bir dizide oynamak istedim. Uzun soluklu bir karakteri… Şimdi her şey birleşti!