Tam zamanında Leyla

‘Tatlı İntikam’ dizisiyle kariyerinde yukarıya doğru güçlü bir ivme kazanan Leyla Lydia Tuğutlu naif hatlara sahip güzelliği ve zarafetinin yanı sıra, ışık saçan enerjisi ve güler yüzüyle de modern zaman prenseslerini andırıyor.

Tam zamanında Leyla

Tam zamanında Leyla - Resim : 1

Duygularınızı göstermekten, sevdiğinizi dile getirmekten çekinir misiniz?
Duygularımı gösterebilmek için o insanı biraz tanıyabilmem ve güvenebilmem gerekiyor.

Bugüne dek kendinize en çok ne için kızdınız?
En çok neye kızdığımı hatırlamıyorum. Sadece zaman zaman işle ilgili durumlarda başarısız olduğumu düşündüğüm anlarda, mükemmeliyetçi birisi olduğumdan kendime kızdığım oluyor.

Hangi özelliklere sahip bir erkek size çok güçlü gözükür?
Samimi ve saygılıysa bu, özgüveninin yüksek olduğunu gösterir. Bu da insanı en güçlü gösteren özellik bence.

Erkek olsaydınız kim gibi olmak ve gözükmek isterdiniz?
Johnny Depp.

İçinde yetiştiğimiz toplumun bize, kadın ve erkek arasındaki ilişkiye dair bazı kodlar empoze ettiği bir gerçek. Tüm bu genel geçer algılar içerisinde size çok yanlış görünenler neler?
Kadın ve erkekler birbirini gerçek anlamda tanımıyor ya da tanımaya çalışmıyor. Yüzeysel ilişkilerimiz var. Başkası olmaya çalışıyoruz. Çevremizden etkilenmek onların düşüncelerine fazla önem vermek yıpratıcı olabiliyor.

Kolay mutlu olabilir misiniz?
Evet küçük şeylerle mutlu olabilen biriyim. Benim için doğru anda olan bir şey çok büyük mutluluk kaynağı olabiliyor.

Nasıl bir yaşam alanınız var? Evinizin en sevdiğiniz köşesi hangisi?
Sade ve az eşya seviyorum evde. En sevdiğim yer, evde en çok zaman geçirdiğim, film izleyebildiğim koltuğum.

Sık sık hayal kurar mısınız?
Evet kurarım. Hayal kurmanın önemli olduğuna ve insanı hayata karşı daha dik tuttuğuna inanıyorum. Hayal kurmaktan hiçbir zaman vazgeçmemeli insan...

Altıncı hissiniz kuvvetli midir? Hiç gördüğünüz bir rüya gerçek oldu mu?
Kuvvetlidir. Ama genelde hissettiğim şeyin sebebini sonrasında anlarım. Gördüğüm bir rüya gerçek oldu mu bilmiyorum ama bir konuda hissettiğim genelde doğru çıkar.

Güne başlarken olmazsa olmazlarınız neler?
Her sabah kahve içmeden ve duş almadan evden çıkmam.

Son söz olarak herkesle paylaşmak isteyeceğiniz bir dileğinizi söylemenizi istesem...
Şu anda olduğum gibi beni mutlu eden, içinde huzurlu olduğum güzel işlerde bundan sonra da yer almayı diliyorum. Ayrıca biraz klasik olabilir ama ne kadar ömrümüz kaldığını bilmediğimiz bu dünyada, kavgasız, savaşsız, insanların mutlu olabildiği günler yaşamayı diliyorum.

Tam zamanında Leyla - Resim : 2

Oyunculuğunuzu geliştirmek adına neler yapıyor, kendinizi nasıl besliyorsunuz?
Oyunculuk için yapılması gereken en önemli şey sürekli çalışmak ve üzerine kafa yormak. Sürekli pratik yapabilmek yani çalışmak oyuncuyu asıl geliştiren şey. Benim için yeni bir işe başlarken karakteri anlayabilmek ve içselleştirmek için hazırlık süreci çok önemli mesela. ‘Tatlı İntikam’a bir oyuncu koçuyla hazırlandık. Tabii şu an yoğun çalışma saatleri sebebiyle buna vakit ayıramıyoruz.

Bu işin en zor yanı sizce ne?
En zor tarafı uzun saatler çalışıp dinlenememek ve kendine vakit ayıramamak. Kendine vakit ayıramadığında az önce bahsettiğim kendini geliştirme ve hobilerine yönelik alanların eksik kalabiliyor.

Eskiye nazaran siz...
Küçükken içine kapanık bir çocuktum diyebilirim. İlginin üzerimde olması rahatsız ederdi beni. Her sene daha kendinin farkında, daha güçlü biri olmaya başladığımı düşünüyorum.

Türk bir baba ve Alman bir annenin kızı olmak karakterinizi nasıl şekillendirdi?
İki kültürle büyüyen insanlar sürekli bir iç çatışma yaşarlar. Nereye ait olduğunu sorgularsın sıkça. Kendini yabancı hissedersin. Çocukken bazen bir şeye nasıl tepki vereceğimi bilemediğim olurdu. İlk öğrendiğim dil Almanca. Babam öğrenmem için benimle Türkçe konuşurdu. Türkiye’ye geldikten sonra da annem unutmamam için benimle hep Almanca konuştu. Bu da bana zor geliyordu. Okulda Almanca konuştuğumu duyduklarında arkadaşlarım sorular sorardı. Bu sorulara maruz kalmamak için uzun bir süre Almanca konuşmayı reddettim. Şimdi iyi ki Almancayı da unutmamışım diyorum. İki dile de hakim olabilmek şans benim için.

Kaç yaşında İstanbul’a geldiniz? Bir gün Almanya’ya geri dönmeyi istiyor musunuz?
5-6 yaşındaydım sanırım geldiğimizde. Almanya’ya dönme gibi bir planım yok aslında ama çalışmadığım bir dönemde bir süre orada kalabilirim ya da orada da projeleri değerlendirebilirim diye düşünüyorum.

Hiç ‘Ben buraya ait değilim’ dediğiniz bir an oldu mu?
Çocukken evet. Çünkü hem bir Alman hem de bir Türk gibi davranmaya çalışıyordum.

Çocukluğunuzdan başlayarak hayatta eksikliğini hissettiğiniz bir şey var mı?
Eksikliğini hissettiğim bir şey olmadı. Zaten olsa da geçmiş zamanı değiştirmek mümkün olmaz. Bir şeyin eksikliğini hissediyorsam onu elimden geldiğince yapmaya çalışırım.

İç huzurunuzu nasıl koruyorsunuz? Yalnız kalmak istediğinizde nereye gidiyor, ne yapıyorsunuz?
İç huzuru koruyabilmek gerçekten de en önemlisi çünkü yaptığımız iş bunu kontrol altında tutamamaya çok müsait. Kendine neyi istediğini sormak çok önemli bu noktada. İstemediğim bir şeyi yapmam, istemediğim yere gitmem mesela. Kendim olmaya çalışıyorum. Yalnız kalmak istediğimde evde oluyorum genellikle. Boş zamanlarım benim için değerli bu yüzden evde dinlenmeyi seviyorum.

Aşık olduğunuzda kendinizde fark ettiğiniz en büyük değişiklik ne oluyor?
Kendimden beklemeyeceğim şeyler yaparım.

Hayatta tüm benliğimizi ele geçirebilen en güçlü duygu aşk mı nefret mi sizce?
İkisi de çok güçlü ve kişiye göre çok da değişebilen duygular. İkisi de bazen tamamen ele geçirebilir.

Hiç aşık oldunuz mu? Peki, birden çok kez aşık olmak mümkün mü?
Evet oldum. Aşka sayı sınırlaması koymak çok doğru gelmiyor bana. İnsan hayatta sadece bir kez aşık olur diye bir durum yok bence. Kimisi gerçekten bu duyguyu sadece bir kez yaşar kimisi ise birçok kez yaşama fırsatına sahip olur.

Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Deniz Özgün

Leyla’dan geçme faslında değil, tam zamanında onun yanındayız...

Aslında onu tanıyalı oldukça zaman oldu. Ama gerçekten onu görmeye ve Leyla Lydia Tuğutlu’nun kim olduğuyla ilgilenmeye başlayalı henüz çok yeni. O ise aradan geçen her yılı daha kendisinin farkında ve daha güçlü biri olmak için kullandı. Türk bir baba ve Alman bir annenin kızı olarak iki kültürün birlikteliğinden harmanlanarak yetişen Leyla’nın, Miss Turkey 2008 Güzellik Yarışması’nda birinci seçilmesinden bu yana hayatında çok şey değişti. Geriye gidersek, 11 yaşlarındayken hedefi müzisyen olmaktı. Ancak yarışmadan sonra kısa bir dönem yaptığı sunuculuk sırasında kendisine gelen ilk teklif Es Es dizisinin başrolü olunca oyunculuk defterini açmaya karar verdi. Bugünse, bu büyük adım sayesinde ait olduğu ve olmak istediği yeri keşfettiğini söylüyor. Yine de her şeye rağmen arkasına dönüp baktığında attığı en cesur adımın güzellik yarışmasına girmek olduğunu itiraf ediyor. Zira Leyla’ya ilham veren kadınlar da annesinden sonra her zaman ne istediğini bilen bağımsız ve başarılı kadınlar olmuş. Onlardan aldığı güçle istediklerinin peşinden gitmiş. Öyle ki, aşka bakış açısı da bu bağımsızlık duygusuyla şekillenmiş. Sanıyorum ki, ona göre aşka sınırlama koymanın yanlış olduğu düşüncesi buradan kaynaklanıyor. Hayata karşı dimdik ve güçlü durmanın hayal kurmaktan geçtiğine inanması bir yana, işine olan mükemmeliyetçi tavrı gerektiğinde ayaklarının yere bastığının da tereddütsüz bir kanıtı. Kurgu bir hayat yaşamıyor, sadece içindeki sesi dinliyor, onu takip ediyor. Egolardan arınmış bir ruh halini bu günlerde sokakta yanınızdan geçen herhangi birinde bile bulmakta zorlanırken, Leyla’nın böylesine samimi ve olduğu gibi kalması ona dair başka bir etkileyici özellik. Pek tabii ki bize verdiği bu hissiyatın temelinde, sabahın ilk ışıklarından güneşin en tepede olduğu saatlere kadar devam eden çekim boyunca koruduğu güler yüzü, sıcakkanlılığı ve tatlı enerjisi yatıyor. Tüm bunların dışında, söz oyunculuğuna gelince hakkında oldukça olumlu eleştiriler yazıldığını ve şaşırtıcı derecede büyüyen bir hayran kitlesine sahip olduğunu söylemek gerek. Topladığı kredilere bakılırsa son dönemin anlamlı yüzlerinden ve yetenekli oyuncularından biriyle karşı karşıya olduğumuzu fark etmeliyiz. Konu ister dram ister romantik komedi olsun... Yaydığı pozitif titreşim, oturduğumuz yerden kanal değiştirme alışkanlığımıza set çekiyor. Öyleyse, Leyla hakkında okumaya kaldığınız yerden devam...

Tatlı İntikam’ dizisini diğerlerinden bir adım öne geçiren nedenlerin neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Hikayesinin izleyici açısından keyifli ve inandırıcı olduğunu düşünüyorum. Dizilerde oyuncu kadrosu ve aralarındaki uyum önemlidir. ‘Tatlı İntikam’da da hikayede yer alan karakterlerle doğru örtüşen bir oyuncu kadrosu var. Seyircimiz de karakterleri ilk bölümden itibaren benimsedi. Açıkçası biz çekerken gerçekten eğleniyoruz ve bu da seyirciye geçiyor sanırım. Ekibimizin uyumlu olması ve setteki enerjimiz de ekrana yansıyor. Mış gibi yapamıyorsun, işimiz duygular üzerine kurulu tamamen. Seyirci enerjisi yüksek işleri seviyor. İyi ve kötü çekilen işi ayırabiliyor. Samimiyet arıyor. Duyguyu doğru geçirebilmek de bu noktada çok önemli. İnsanlar masum, saf duyguları özlüyor. Temiz, katıksız aşklara inanıyor ve onları arıyor hep. Pelin ve Sinan ile birlikte üzülüyor, seviniyor. Biz de mümkün olduğunca bunu yaşatmaya gayret ediyoruz.

Komedi oynamanın dramdan çok daha zor olduğu iddia edilir. Buna katılıyor musunuz?
Daha zor olup olmadığını söyleyemem, hepsinin ayrı bir yeri, ayrı zorlukları ve kolaylıkları var. Oyuncu için hepsini deneyimleyebilmek önemli. Oyunculuk hiçbir şekilde kolay olamaz ve olmamalı da zaten. Dizinin her türü zor ve emek isteyen bir süreç. Her hafta bir sinema filmi uzunluğunda bölüm çekiliyor. Ama şunu söyleyebilirim ki romantik komedide oyunculuk anlamında daha geniş, rahat bir alanınız var. Sürekli oynadığınız yani her gün içine büründüğünüz karakterin ruh hali, duygu durumu oyuncuya mutlaka sirayet eden bir şey. O yüzden bu işin bana iyi geldiğini ve enerjimi yükselttiğini düşünüyorum. Ama şöyle bir örnek verebilirim; bir önceki işim dönem dizisiydi ve platoda çekiliyordu. Ağır sahneler çektiğimiz halde plato oluşundan dolayı mekansal anlamda kolaylıkları vardı. Dediğim gibi her işin, türü ne olursa olsun, kolay ve zor yanları vardır.

Başrolü paylaşan oyuncuların aralarındaki kimya çok önemlidir. Her türlü detay aslında ekrana ve izleyiciye yansır. Tıpkı Furkan Andıç ve sizin doğallığınızın ve samimiyetinizin yansıması gibi... Bunu yakalamak adına set dışında da çok vakit geçiriyor, birbirinizi gerçekten arkadaş olarak tanımaya çalışıyor musunuz?
Tabii ki çalıştığın kişiyle özellikle partnerinse iyi anlaşabilmek çok önemli. Bunun için öncesinden oturup konuşmayı, o kişiyle vakit geçirmeyi tercih ederim. Her zaman bunu yakalayamayabilirsiniz tabii ama biz bu konuda gerçekten şanslıydık. Tanışır tanışmaz iyi anlaştık, yani benim için hiç zor olmadı Furkan’la çalışmak. Sahnelerde birbirimizin işini bile kolaylaştırabiliyoruz anlaşabildiğimiz için. İkimiz de sürekli sorgulayan, işini seven insanlarız.

Güzellik yarışmasına katılırken ileride oyuncu olmanın hayalini kuruyor muydunuz? O yıllarda aklınızda ve hedefleriniz arasında neler vardı?
Aslında hedefim müzisyen olmaktı. 11 yaşındayken devlet konservatuvarında yarı zamanlı keman, piyano, solfej okuyordum. Birkaç sene sonra kendi isteğimle bıraktım. Miss Turkey’den sonra bir televizyon kanalından program sunmam için teklif geldi. Ardından ‘Es Es’ dizisinde başrol teklif edildi. Denemek istedim. Kendimi setlere ait hissettiğimi fark ettim, bu kadar basit aslında. Oyunculuk benim için terapi gibi. Kendini keşfetme ihtiyacı...