Tülin Şahin

Çok heyecanlı, çok güzel, çok başarılı

Tülin Şahin

Sizi sıkça reklam yüzü olarak görüyoruz. Markaları seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Marka ve konsept çok önemli. Her şey birbiriyle uyumlu mu diye bakarım öncelikle.

‘Tülin Şahin ile Moda’yı seyirci çok sevdi…  
Çok çok iyi gidiyor. Reytingleri çok yüksek. İçi bilgi dolu bir program olduğu için oldukça seviliyor. Kadınlara 15 dakika içinde işlerine yarayacak faydalı bilgiler veriyorum; saç-makyaj, moda, sağlık, diyet, estetik… Kadına dair ne varsa işliyoruz programda. Haftada beş gün yayınlanıyor program. Bu da çok ağır bir tempo anlamına geliyor. Her gün 4-5 konu birden çekip ardından montaja giriyorum. Tüm stresi ve yoruculuğuna rağmen çok sevdim, alıştım televizyonda iş yapmaya. Her gün çok değerli insanlardan yeni bilgiler öğreniyorum. Çünkü sadece ekran önünde değil, arkasında da çalışıyorum.

Oyunculuğa nasıl bakıyorsunuz?
Hiç ilgimi çekmiyor.

Enerjinizin kaynağı ne?
Evimden mutlu ve huzurlu çıkıyorum bu da işime yansıyor. Bu sayede büyük bir enerjiyle çalışıyorum. İşimdeki mutluluğum da tekrar evime yansıyor. Dolayısıyla zincirleme bir enerji oluşuyor. Ve ben hayatı seviyorum, hayata bağlıyım. Her gün benim için yeni ve farklı bir gün. Dolayısıyla öğrenecek yapacak çok şeyim var. İnsan kendi enerjisini kendi yaratıyor bence. İyi ya da kötü enerji yaratmak her zaman kendi elimizde. Sürekli şikayet eden bir yapınız varsa o zaman hayatta iyi şeylerin sizi bulmasını bekleyemezsiniz.

Hayatınıza kimlerin girmesine müsaade etmezsiniz?
Profesyonel yaşantımda ‘şakşakçı’ diye tabir edilen insanlara asla yer yok. Bütün gün ‘Ne harikasın’, ‘Muhteşemsin’, ‘Senden büyüğü yok’ diyen insanlarla çalışmam. Gereksiz yere pohpohlama yapan insanlara tahammülüm yok. Her zaman objektif, doğru ve dürüst bir şekilde yorum yapan insanlarla çalışırım. Aksi takdirde hep yerinizde sayarsınız. Özel hayatıma gelinceyse duvarlarımı burada daha da yükseltirim. Hayatıma çok fazla insan sokmayı sevmiyorum. Çok küçük bir arkadaş grubumuz var. Bakmayın böyle bir iş yaptığıma, günlük hayatımda oldukça utangaç bir yapım var.

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Altı milyon nüfuslu Danirmarka’nın bir milyon nüfusa sahip Odense şehrinde gayet sakin ve mutlu bir çocukluk geçirdim. Babam İngilizce öğretmeniydi, annem erken emekli olmuştu. Ben de olabilecek en uslu çocukmuşum. O yüzden gayet sakin ve mutluydum çocukluğumda.

Sağlıklı yaşam sizin için ne ifade ediyor?
Ben sağlıklı yaşamı önemseyen bir ailede büyüdüm. Model olmasaydım da sağlığıma dikkat eden ve spor yapan biri olurdum.

Nasıl besleniyorsunuz?
Aslında her şeyi yiyorum ama doğru saatte ve doğru ölçülerde yemeye gayret ediyorum. Bu form tutmamın anahtar noktalarından biri.

Vücudunuzda beğenmediğiniz bir yeriniz var mı?

Kimse kusursuz değil diyelim.

Güzellik sizin için nasıl bir kavram?
Aslında göreceli. Her zaman söylerim içten gülümsemektir güzelliği yaratan.

Yani gerçek güzelliğin içten geldiğini söylüyorsunuz…
Mesleğim sebebiyle milyonlarca güzel yüz görüyorum. Hepsi birbirinden güzel ama benim için önemli olan içtenlik ve samimiyet. Bu cevap size politik gelebilir ama dediğim gibi milyonlarca güzel yüz görürken artık aradığınız şey içten bir gülümseme oluyor.

Ev yaşamında en çok nelere dikkat ediyorsunuz?
Rahat olmasına.

Çocuk hayatınızın neresinde duruyor şu an?
Vallahi bıktım sizlerin bu çocuk baskısından. Çocuğun büyük bir sorumluluk olduğunu hep söylüyorum. Ve ben hazır olduğumda bir çocuğum olacak.

Evliliğinizde, aşkınızda nasıl bir dönemdesiniz?
Gayet güzel bir dönemde olduğumuzu söyleyebilirim. Biz birlikte büyüyoruz. Resmen 12 yılı devirdik.

Hayatınızda doğru insan olduğu için kendinizi şanslı mı hissediyorsunuz yoksa bu ilişki için hala çok çaba gösteriyor musunuz?
“Doğru insanı buldum. Ne şanslıyım” deyip boş vermiş şekilde oturuyor değilim tabii. Kimse yapmaz bunu. O sihri devam ettirmek ve korumak için ilişkilerde iki tarafta her zaman çaba göstermek zorunda. Ben bunu sadece evliliğim konusunda hayata geçirmeye çalışmıyorum. Tüm arkadaşlık ilişkilerim için aynı şey söz konusu. Hepsi çaba ve özen isteyen şeyler.

Bir kadının kendini ne zaman tam anlamıyla keşfetmeye başladığını düşünüyorsunuz?
Bence bir kadın kendini 25 yaşına kadar tam olarak tanımıyor. 25 yaşından sonra kadın kendini tanımaya başlıyor ve zaten o noktadan sonra her şey yavaş yavaş yerine oturuyor.   
 

Röportaj: Sinem Gürleyük
Fotoğraf: Serhat Hayri
Moda Editörü: Cristina Cosentin

Tülin Şahin, hayata ve işine sıkı sıkıya bağlı olan insanlardan. Her yeni günden kendine bir şeyler katmayı bilenlerden. Ve insanın kendi enerjisini kendisinin yarattığının da farkında; “İyi ya da kötü enerji yaratmak her zaman kendi elimizde. Sürekli şikayet eden bir yapınız varsa o zaman hayatta iyi şeylerin sizi bulmasını bekleyemezsiniz” diyor.
Tülin Şahin’i ilk kez 1995 yılında tanıdı insanlar. 15 yaşındayken başladığı modellik hayatına hiç ara vermeden devam etti. Ancak o serüvenini sıradan bir model gibi yürütmedi. Televizyoncu oldu, kitaplar, köşe yazıları yazdı, markalara konsept danışmanlığı yaptı, üniversitelerde eğitim, sosyal sorumluluk projeleri için çalıştı, kıyafetler tasarladı… Ve en önemlisi tüm bunları severek yaptı. Üstelik hala her işine büyük bir heyecanla, ilk ve tek işiymiş gibi gittiğini ve aynı özeni gösterdiğini söylüyor!

Sabah uyanınca ilk yaptığınız iş ne olur?

Önce müzik açarım. Sonra banyo ve kahvaltı. Eğer o gün moda programının çekimleri varsa çekimlerden önce giyeceğim kıyafetleri seçerim. Zaten bu seçim sırasında yoğun iş tempom başlar; e-mailler, telefonlar…

Bir gün içinde genellikle kaç parçaya bölünüyorsunuz?

Farklı şeyler yapıyorum tabii ama bunlara tam anlamıyla bölünme denir mi bilmiyorum. Çünkü hepsi birbirini tamamlıyor. Bir; model Tülin var. İki; moda programı hazırlayan televizyoncu gibi düşünen Tülin var. Üç; işkadını Tülin var. İyi bir model olabilmek için en başta işkadını gibi düşünebilmek çok önemli.

İşinize büyük bir tutkuyla bağlı olduğunu biliyoruz. Yaptığınız her işe son derece önem verdiğinizi ve titiz çalıştığınızı da... Tamam ama bir kadın tek başına bunların hepsine nasıl yetişiyor?
Bunun kadın veya erkek olmakla bir alakası yok. İşinize ya saygılısınızdır ya da değilsinizdir. Ya gereken önemi verirsiniz ya da vermezsiniz. İşinizi ciddiye almazsanız hiçbir şeye yetişemezsiniz. Ve evet, ben işime son derece saygılıyım, her işime büyük bir ciddiyetle yaklaşıyorum. Her işime ilk ve tek işim gibi aynı özen ve heyecanla gider, ne yapmam gerekiyorsa yaparım. Sanırım böyle davrandığım için işlerim bana aynı özenle geri dönüyor.