Bir yol hikayesi

Youtube kanalından yayınlanan ‘nedir?’ videolarındaki tavrına öyle güldük ki, kim olduğundan çok neyin ne olduğuna odaklandık. Peki, bu komik ve zeki kadın aslında kimdi? İlk kitabı Ham ile iç dünyasının kapılarını aralayan Burcu Bakdur kalbinde bir yol hikayesini saklıyor; kendi yolculuğunu… Bakalım Burcu Bakdur nedir?

Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Ali Kangal

İlk kitabınız Ham’ı yazmaya nasıl karar verdiniz? Sizi tetikleyen düşünce ya da hayal neydi?
Kitap beni yazıyordu zaten ufaktan ufaktan… Şiirler, öyküler, 7-8 yaşımdan beri aklımda, kalemim vesilesiyle defterlerde, sesimle kasetlerdeydi. Evet, kaset 90’larda çocukluk demek ve CD’ye aynı özeni göstermek demekti aynı zamanda. Hep yazıyordum, hatta şimdinin jargonu ‘birilerine yazmak’ anlamındaki yazmak da dahil yazıyordum. Mesela bir öykü var, aşık olduğum bir yazara yazdığım, öykünün adı; ‘1960 yılında doğsaydım 2012 yılında kaç yaşında olurdum?’. Sözün özü (madem özü vardı neden uzattın?), yazmasaydım da yaşardım elbet ama fena yaşardım.

Sizin dilinizde konuşursak; ‘Ham nedir?’
Ham’ın tanımlarını da yazdım kitabın girişine, kim hangi anlama yakıştırırsa kabulüm tabii ki ama ‘yenecek kadar olgun olmayan meyve’ tanımı, işte o benim gayem.

Kitaptaki kadın karakter tümüyle sizin bir yansımanız mı?
Kitabın ilk hikayesi ‘Eli’ karakteriyle ilgili. Eli, önümüzdeki sene başlayacak olan romanımın ana karakterlerinden biri. Kitapta birebir ve yalnızca zihnimde yaşadıklarım var. Yani kitaptaki kadınlar, benim ya zihnimden ya da yaşamımdan…



İnce esprileri ve zekasıyla güldüren bir kadının bu denli derin bir duygusallığa ve içsel çözümlemelere dayalı bir kitap yazması adeta ters köşe oldu. Kendinizden böyle bir hareket bekliyor muydunuz?
Çok güldüren, çok eğlenen kadınlara adamlara baktığımda öylesine büyük bir hüzün görüyorum ki ben. Klişe yalnızlık, aşksızlık falan değil sebepleri. Sebep, ‘Eeee ya şimdi?’ sorusunun yanıtsızlığı. Çok gülüyorum, çok güldürüyorum, çok ağladığım ve çok ağlattığım gibi…

Aldığınız tepkiler, eleştiriler ne yönde oluyor?
İyi şeyler duyuyorum, şaşırtıyor beni hatta, çok hazırlıklıydım çünkü kötü eleştirilere. Hazırlıktan kastım gardımı almak değil, o sözleri havada bir balonla yakalayıp gökyüzüne göndermek.

Kitaptaki kilit nokta aslında güven. Güven meselesi günümüzde ilişkilerde, arkadaşlıklarda, iş hayatında en büyük mesele haline geldi diyebilir miyiz? Bunun altında yatan nedenleri nasıl yorumluyorsunuz?
Kitapta birebir yaşadığım bir öykü var; Boncuk ve Cennet. Sonunda şöyle diyorum; ‘Hep korkumuzdan, güvensizliğimizden tekdüze yaşamlarımızın sebebi’. Ben; “Kızım, ihtiyacı olan insanlara yardım et, sormalarını bekleme yardımcı olmak için, elinden ne geliyorsa yap, bu seni de çok mutlu ve huzurlu edecek” sözleriyle büyüdüm. 32 yaşındayım, sürekli yakın çevreme şunu söylerken buluyorum kendimi ‘tanımıyorsun etmiyorsun, güvenme, kapıları iyice kilitledin mi?’ Güven, çocukluğa mahsus bir his sanırım, çünkü her sabah yine sokağa çıkıp top peşinde olmak istiyorsun, sonra bir gün geliyor değişiyorsun top oynamak istemiyor canın artık ve güven hissi ellerinden sorgusuz sualsiz alınıyor. O güne kadar değişmek ne bilmiyorsun dolayısıyla güveniyorsun, insanların, doğanın, hayvanların, binaların, her gün her an değiştiğini görmek büyük acı veriyor sana, dün çok iyi tanıdığın Ayşe, bugün bambaşka… Nasıl güveneceksin? İşte, arıyorum yerine konacak bir his, bazen buluyor bazen kaybediyorum.

Aşık olduğunuzda karşınızdakine güvenmek kolaylaşır mı zorlaşır mı?
Aşk her şeyi kolaylaştırır, mahkemesi, hakkı, hukuku yoktur aşkın. Aşk özgürleştirir, bütün suçları yasallaştırır. ‘Olur, yapabilir ne olacak?’ dersin, yaptığı haksızlıklara türlü türlü mazeretler bulusun. Kolaydır güvenmek aşıkken, güvenirim sınırsızca aşık olduğumda. Ama aşk işte birkaç yüz, dudak öpmesine kadar… Sonra kulakların daha net duyuyor yalanları, zaten bitmiş oluyor aşk.



Hiç bilmediğimiz uğraşlarınız ya da hobileriniz var mı?
Yemek yapmaya bayılıyorum, hele de evde kısıtlı malzemeler varsa... Tertemiz hissediyorum yemek yaparken.

İkili ilişkilerde en gıcık olduğunuz, sizi en çok kızdıran tavır nedir?
Yavaşlık. Çok tahammülsüzüm yavaş insanlara. Demagoji yapan insanlar da dahil bu yavaş başlığına. Netlik seviyorum ben, uzun yollardan yürümeyi seviyorum, uzun yollardan anlatılan dertleri değil.

Youtube kanalından yayına başladığınızda ‘nedir?’ videolarının bu kadar çok ilgi çekip izleneceğini hiç düşünmüş müydünüz?
Evet. Eğer düşünmeseydim kalkışmazdım o işe, yaptığım her iş için geçerli bu. Üretmek ve paylaşmak üzerine bir hayat kurduysanız, paylaşmadan evvel tek düşündüğünüz şey çok insanla buluşmak oluyor.

Bir dönem sunuculuk dersleri aldığınızı biliyoruz. Bu konuda gerçekleştirmeyi dilediğiniz bir hedefiniz var mı?
Ankara’da seslendirme, sunuculuk ve oyunculuk dersleri aldım, ah Rüştü Asyalılar’dan hem de, büyük şans. Tabii izlediğim her tiyatro oyunu, dinlediğim her senfoni orkestrası da dersti benim için o yaşlarda. Sunuculuk halihazırda yapıyorum , birkaç televizyon programı teklifi geldi ama henüz sunumumla bir şeyler katabileceğimi düşündüğüm bir iş yok. Bir dizi projem var, ekibi kurduk gibi, yazmaya başlayacağız. Sunuculuktan önde gelen heyecanlar bunlar.

‘Bir gün mutlaka…’ desem cümleyi nasıl tamamlarsınız?
Bir gün mutlaka öleceğim. Bunu bilerek ve hep hatırlayarak yaşamak, yaşamımı değerli kılıyor.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil