Elveda Dubai...

Dubai, benim için Adana kadar önemli. Biri doğduğum biri “yeniden doğduğum” yer.

Sonra Dilek Tezel girdi hayatıma, okurumdu, arkadaşım oldu, beni oradaki diğer arkadaşlarıyla tanıştırdı. Koloni olduk. Müthiş sıcak karşıladılar beni. Yonca’yla (Kelebek yazarı, hurriyet.com.tr ve Elele’nin dört yapraklı Yonca’sı) orada tanıştım, o sırada henüz Aslan Cem’e hamileydi. Sonradan Aslan Cem ve Alya flört edecek kadar yakınlaştı! Gül, Tümay, Ayşen, diğer Dilek, Ceylan, Lale hep o günlerden arkadaşlarım. İnanılmaz sıkı dostluklar doğdu. Alya her hasta olduğunda bu arkadaşlarımın evde yanımda hazır dikilişlerini unutamam, mümkün değil. Yonca’dan aldığım tüyoları da unutamam. Sonra eve taşındık. Mete geldi, Mete Övür, o zamanlar genç bir mimarlık talebesiydi daha, sonra İstanbul’a nam salmış bir mimar oldu, bu evi birlikte yaptık. Annem, Mete, ben perdeleri asışımızı da unutamam. Yavaş yavaş yuvamız oluşuyordu…

Ve hamile kaldım. O yüzden ben “Dubai” diyen herkese “Aman dikkat!” derim, “Çok bereketli yerdir hemen hamile kalırsın!” Şahane bir hamilelik geçirdim. Büyülü patikalardan geçtim. Her anına bayıldım. Sevgilime bir daha aşık oldum. Ve kızımı burada doğurdum. Aslına bakarsanız, evlenmemize gerek yoktu ama burada, Dubai’de, başka türlü olmasına imkan yoktu, evlendik. Fena mı oldu? Asla. Sonra Alyam katıldı aramıza. Adı, boynuma yazılı Alyam, saçları telefon kordonu Alyam…

Birbirinden tatlı yardımcılarımız oldu. Hayatım renklendi, şenlendi. İnoka, Gülşen Hanım, Mine ve Necla. Necla, izin günlerinde gittiği salsa kursunda tanıştığı Alman Ralf’e aşık oldu, evlendi, şimdi Almanya’da 5 aylık hamile…

Koskoca bir 7 sene… Kimler geldi, kimler geçti… Seksi yan komşu Nadine bir gün kapıyı çaldı, “Ben seninle arkadaş olmak istiyorum” dedi. Olduk. Eğlendik, çok güldük birlikte. Zaman zaman maceralarımızı sizinle paylaştık. Ve sonra Demet, Demet Kalender Şen. O, tanıdığım için kendimi muazzam şanslı hissettiğim insanlardan. En en yakın dostlarımdan biri oldu Demet. Kızlarımız “best friend” oldu, Lila-Nis ve Alya ayrılmaz üçlü. Demet’le İstanbul maceralarımız da oldu, türban hikayesini birlikte yaptık. Beni hiç yalnız bırakmadı. Ne zaman yardıma ihtiyacım var, o hep yakınlardaydı. Ben İstanbul’a gittiğimde, Alya nerede kalıyor zannediyorsunuz? Ya Demet’te ya Yonca’da ya da Tuba’da. Bu lojistik destekler olmasa, bu 7 seneyi İstanbul’da çalışan bir gazeteci olarak asla tamamlayamazdım…

Pam, Demet, Yonca, Ayşen ve tabii şahane kocaları pek çok kez seyahatlere gittik. Yakın ülkelere. Çocuklarımızla birlikte. Deli gibi içtik, deli gibi güldük. Ayşen ve Bryan’ın evindeki Noel yemeklerini hiç kaçırmadık. Tüm bu insanlar benim için muazzam önemliler, “yeni hayatım” oldular. İş hayatım harala gürele devam ederken, “kaçışım” oldular…

Bu arada manyaklar gibi çalıştım. Uçaklar, uçaklar, uçaklar… Röportajlar, röportajlar, röportajlar… Yeni korkular edindim, uçak fobisi gibi… Ama inkar etmek manasız, bir sürü iyi işe de imza attım. Demek oluyormuş, isteyince her şey oluyormuş…

Ben Dubai’nin güneşini, şehrin her tarafına dağılan çöl kumunu hep sevdim. Ama her şehir insanlarıyla güzel, farklı. Sözünü ettiğim bu insanlar girmeseydi hayatıma, benim için “bitmek bitmeyen bir inşaat alanı” olarak kalabilirdi Dubai.

Dün mesela eve geldim, Betûl Hanım’la birlikte uçaktan inmişiz, evde yiyecek yok ve cuma acil iş yetiştirmem gerekiyor, baktım buzdolabında şahane bir barbunya ve enginar var, Tuba yapmış getirmiş…

Buradaki bütün kızlar, başta Ayşen benim kardeşim evlenirken neler neler yaptılar, her ayrıntıyı düşündüler, her önemli günümde hazır ve nazırdılar. Sonra Nükhet… Benim okulda “cookie lady” gibi algılanmamı sağlayan kadın! Dünyanın en güzel pastalarını, kurabiyelerini yapar, çocukların ismini yazar, ben götürür dağıtır, parsayı toplardım. Azmı çilemi çekti Nükhet!

Ben burada hayatımı temize çektim… Sakinledim, duruldum… Kendime güvenim geldi… Dubai’ye ve buradaki arkadaşlarıma çok şey borçluyum, içimden daha güzel bir insan çıkardılar.

Cem ve Osman geldiğinde, sevgilim “Yine mi çekim?” dedi. “Evet” dedim. “Bitmiyor senin ruhunun bu meşhur tarafını besleme isteği!” dedi. “Evet” dedim. “Peki yap…” dedi.

Ben ondan izinsiz bir şey yapmadım aslında hayatımda… Ama o aslında bu fotoğraflardaki Ayşe Arman’la değil, başka bir kadınla, Alya’nın annesi Ayşe ile evli olduğunu biliyor.

Cem ve Osman’la iki gün bu çekimleri yaparken evde ne eşya varsa çekim yerlerine taşıdık. Açılış fotoğrafındaki bavul, benim dergilerimi koyduğum bavul. Sahildeki hasır koltuk, tavşanımız Hımm’ın kollarını yediği hasır koltuk. İkinci üçüncü sayfalardaki fotoğraflar için Burj Halife’ye çıktık. Dünyanın en yüksek binası, Tom Cruise’in film çektiği yer. Benim üzerimde bir gece kıyafeti var, Osman Arap olmuş, Ömer’e hediye edilen bir Arap kıyafeti var üzerinde. Güle oynaya çektik her şeyi… Bakmayın şehrin bu kadar sakin göründüğüne…

Gece hayatı da acayip sıkıdır, kulüpleri, barları… Ama ben en çok, bu 7 yıl içinde “mahalle hayatı”nı sevdim, kötülüklerden korunmuş küçük dünyamızı sevdim, basit hayatımızı sevdim. İş gezileri ya da kısa tatiller için gelip gidenlerin Dubai’yi benim gibi, burada yaşayanlar gibi algılamalarına imkan yok.

Ama artık dönüş zamanı
Umarım İstanbul’da da böyle bir hayat kurabiliriz, ayağımızın toprağa değeceği bir ev bulabiliriz. Tabii ki Alya’nın ablası Maribel ve tavşanımız Hımm da bizimle birlikte geliyor. Ve buradan ayrılırken söyleyeceğim son söz… Dubai, sana teşekkür ederim…Evet, bu çirkin, bu yapay şehir, beni inanılmaz huzurlu ve mutlu kıldı. Sığınağım oldu. 7 yıl sonra ayrılırken biraz hüzünlüyüm. Adana, küçükken kaçmak istediğim şehirdi. Her taşralı gibi, kapağı büyük şehre atmak istedim, tırmalamak, tutunmak, başarmak… 18 yaşından itibaren de İstanbul’daydım. O yıllarda, huzursuz bir mutluluktu benim için İstanbul. Değişik 11 ev demekti, farklı 11 anahtar. Dünyanın en kişilikli, en şeker evleriydi ama asansörsüz, soğuk. İstanbul’da bir şeylere ulaşırken bir şeyler hep eksik kalıyordu. O evlerde yaşıyormuş gibi görünüyordum ama asıl yaşadığım yer gazeteydi. Hayatımın 20 ile 30 arası gündüzleri Medya Towers’da, geceleri Beyoğlu’nda geçti. O yılların ana teması, sevgililerime rağmen “yalnızlıktı.” Güzeldi ama insan bir an geliyor, bir başka trene binmek istiyor. Kaygan olmayan zeminler arıyor...

O zamanlar, ben bile, benden ne köy ne kasaba olur zannediyordum! Aile kurmak filan ne haddime! Bırakın beni çalışayım, işlere dalayım, onu kurcalayayım, bunu ortaya çıkartayım ve bunlardan orgazmik bir zevk alayım. Ev kadını olmak, mutfakta harikalar yaratmak, birilerinin sorumluluğunu üstlenmek, eş olmak, anne olmak, benim yanıma yaklaşacak kavramlar değildi. Üstelik bir evlilik denemem oldu, olmadı değil, ayrı evlerde… Yürümedi.

Ve sonra... O güzel bakan adam çıktı karşıma, sevgilim. Onun peşinden geldim bu şehre. Siz aldanmayın öyle “cool” durabildiğime, “Ha İstanbul ha Dubai ne fark eder ki” diyebildiğime, “İş bu, her yer devam eder, ne olacak ki..” Üç buçuk atıyordum korkudan! Bir de, Hıncal Uluç’un uyarıları: “Ayşe bitti! Uzaktan kumanda gazetecilik olur mu?” İtiraf edeyim çöktüm, kendi kendime “Bu kadarmış, buraya kadarmış!” dedim.

İlk gördüğümde bu şehri de sevmedim, ne yalan söyleyeyim. Fakat ben o adamı sevdim. O, benim içimdeki fırtınaları sakinleştirendi, ama beni ben gibi bırakandı aynı zamanda… Hem onundum ben, hem kendimin…

Beni özgür bıraktı... Hayatımda kimseyi onu sevdiğim gibi sevmedim. Sanmayın yaşadığım sakin bir şey, Ömer benim için “tutkunun adı”dır, tatlı bir pembe değil yani, koyu kopkoyu bir kırmızı. Arkası çorap söküğü gibi geldi, her şey o kadar hızlı gelişti ki…

İlk sayfada gördüğünüz Şeyh Zayed Caddesi, bu şehrin “atar damarı”, her yol oraya çıkar. Sevgilimin işyeri işte o caddedeydi, biz de ev tutana kadar yakınlardaki bir otelde kalıyorduk. Onun işten gelmesini beklemek hoşuma gidiyordu. Bu benim için yeni bir duyguydu, birine bağlanmak, onu beklemek…

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil