En iyi annelik yapabildiğin anneliktir

Akasya Asıltürkmen bir yıl önce güzeller güzeli kızı Pera’yı dünyaya getirdi. Sosyal medyada çok aktif olduğu için akıl vereni de bol, eleştireni de... O ise kendi doğrularına inanıyor, haklı eleştirileri alıp kabul ediyor ve endişesi bol annelere “Çocuğunuz için en iyi anne sizsiniz” diyor.

Fotoğraf: Nurdan Usta
Röportaj: Yaprak Çetinkaya
Styling: Aslıhan Sever
Makyaj: Çiğdem Yartaşı
Saç: Talat Kıvrak
Styling Asistanı: Sudenaz Tuğcu

Akasya Asıltürkmen yakın zamana kadar adeta fırlama bir genç kızken bir anda eş ve anne oluverdi. Onu uzaktan takip eden bizler için her şey çok hızlı oldu. Ama o tüm bu büyük değişimlere olabildiğince kolay adapte olmuş görünüyor.

“Şimdilik sahnede ya da sette olamayacaksam evde video çekerim” dedi, henüz hamileyken Youtube kanalında Akasya Ana videolarını yayınlamaya başladı. Sonra işe baba Serdar Özerman da katıldı, Serdar Baba olarak kendi kitlesini yarattı. Tabii bir de Pera hayranları var ki kapak çekiminin sonunda biz de onlardan olduk.

Röportajda okuyacağınız gibi Akasya rahat bir anne... Pera da bu durumdan gayet güzel nasiplenmiş, saatlerce stüdyo ortamında, biraz da uykusuz kaldığı halde gülücüklerini bizden esirgemedi. Annesinin dediği kadar var, o güçlü ve mutlu bir bebek... “Kırk bir kere maşallah” diyor ve sizi sevgili Akasya ile baş başa bırakıyoruz.



Pera bir yaşını bitirdi. Geçmiş doğum günü kutlu olsun... İlk bir yıl nasıl geçti?
Rüzgar gibi geçti ilk yıl. Ne olduğunu bile anlayamadan bir bakmışım Pera, “Anne aç” diyor kapıya giderek. Sanırım bütün yeni anneler benim gibi hissediyordur. Hiçbir duruma alışamıyorsun çünkü sürekli değişiyor. Bir ay önceki gündemin ve şimdiki kesinlikle farklı oluyor. Giysiler, oyuncaklar, davranış biçimleri, beslenme şekli ve daha aklıma gelmeyen onlarca şey hiç yerinde saymıyor. Sürekli bilgilerini yenilemek, bırak bir günü, saati kurtarmak zorunda kalıyorsun. Ne kadar çok zamandan bahsettim değil mi? Çünkü çocuk zamanla yarışmak demek.

İnsanlar evlenirler, önce evliliğe alışırlar sonra çocukları olur. Sen ikisini aynı anda yaşadın... Nasıl idare ettin, ediyorsun?
Görünürde olan şeydi aslında o durum. Çünkü biz evliydik zaten bize kalırsa. Ailelerimizi çoktan işin içine dahil etmiştik. Evlilik kararı alalı bir sene olmuştu. Evlerimizi birleştirmiştik. Küba’da mı evlenelim, bahara mı kalsın, küçük mü olsun filan diye dolaşırken ve hatta aile hekimliğinden raporumuzu almışken Pera sürpriz yaptı! Geri kalan bizim için tamamen formaliteydi. Aslında böyle anlatınca sanki kendimi açıklamaya çalışıyormuşum gibi geliyor ama gerçek böyle. Yoksa beni tanıyanlar bu tarz şeyleri hiç takmayacağımı bilirler. Günün sonunda olan şu; düğünümde kızımla oynadım! Çok da güzel oldu. Bu duyguyu hiçbir şeye değişmem.

En baştan başlayalım. Hamile olduğunu öğrendiğin an... İlk duygun neydi?
O kadar şoke oldum ki havalara filan uçamadım. Çünkü beklemiyordum. Zaten 38 yaşında olduğum için böyle hamile kalacağımı hiç sanmıyordum. Etrafımdaki bütün 35 üstü anneler tedavi görmüştü hamile kalmak için. Bir bebeğimin olmasını tabii ki istiyordum ama bunu hayal etmek başka, plansız pat diye yakalanmak başka. Bir de Pera ilk geldiği andan itibaren gücünü ve etkisini gösterdi. Enteresan bir kız benimki. Sırf bana öyle gelmiyor üstelik. Hiç tanımadığım insanlar onu tarif ederken aynı cümleleri kuruyorlar. Ağzım açık kalıyor. Çok güçlü o. Farkındalığı da yüksek. Daha fasulye kadarken biliyordum ona hiçbir şey olmayacağını. “Tutunur bu canavar”diyordum. Telepatik bağımız var. Aslında bütün annelerin bebekleriyle var.



Anne olmak için yaratılmış bir kadın olduğunu düşünmüş müydün hiç?  Bazı insanlar öyledir doğuştan, bazısı da anne olduktan sonra idrak eder ne hissettiğini... Sende durum nedir?
Ben hiç düşünmezken bir arkadaşımın jinekoloğu bize baktı ve dedi ki “Sen doğurmak için yaratılmışsın. Vücut yapın çok uygun.” Ben şaşırmıştım. Sezaryen doğdum ve doğurdum. Hoş, benim sezaryen doğurmamın sebebi trafik kazasında kırılıp tekrar kaynayan kalça kemiğim. Bence bütün kadınlar anne olmak için yaratılmıştır. Doğanın düzeni bu. Ama bunu kullanmayı seçmeyebilirler. Hep söylerim, herkes anne olmak zorunda değil. Oynadığım “İnternette Tanışan Son Çift” oyununda bir “Çocuk sahibi olmak ister misin?”sorusuna, “Olursa bakarım. Olmazsa neye bakacağım?” diye yanıt veriyorum. Karakter anne olmak istemiyor, çocuklardan hoşlanmıyor. Ama çocuğun  olunca anlıyorsun ne kadar güzel bir duygu olduğunu. Başkalarının çocuklarına tahammülün olmayabilir ama sana ait olan başka.  Ne demişler; en güzel karavan başkasının karavanı, en güzel köpek başkasının köpeği ama en güzel çocuk senin çocuğun. İnsan kendinden çıkan, emek emek büyüttüğü çocuğuna başka türlü aşk duyuyor.

Hamilelik nasıldı? Neleri taktın kafana, neleri hiç takmadın?
Ben genelde rahat bir insanımdır ama doğruya doğru, hiç zora gelemem. Özellikle fiziksel konularda. Konfor alanımdan çıkınca gerilirim. Mesela bana soruyorlar, niye dizilerde oynamıyorsun diye, “Çok üşüyorum, ne yapayım?” diye cevap veriyorum. Ama hamileliğimi ilk öğrendiğim vakitten itibaren su gibi geçti. Hatta etrafımdaki hamilelik hikayelerini dinlemesem çok kolay bir şey sanacağım, o derece. Bu arada bütün hamilelikler farklı geçebiliyor. Birinci çocukta rahat, ikincide feci zorlanan var ya da tam tersi. Her hamilelik kendine özgü bir süreç. Benim hiç midem bulanmadı, kilo almaya çok meyilli bir bünyem olduğu halde çok şişmanlamadım, neredeyse altı aylık olana kadar haldır haldır iki oyunda birden başrol oynadım. Bir defa bir yığın şey kulaktan dolma, fasa fiso. Çok büyütüyorlar, zaten endişeli olan bir anne adayını öyle bir kasıyorlar ki, yavrucak üzüntü ve gerginlikten sorunlar yaşıyor. Ben pek kimsenin lafın takacak biri olmadığımdan çok rahat geçirdim ruhen. Bir de hareketli hamilelik taraftarıyım. Hamileyim diye saksıda çiçek gibi oturmadım. Her işimi kendim gördüm. Hamileyken YouTube kanalı açtım, bir karakter oluşturdum, oyunlar oynadım, Doğuma bir gün kala hala köpeğimi tuvalete ben çıkarıyor, afedersiniz kakasını yerden toplarken şekilden şekilde girip kendime gülüyordum. Hamilelikte bebeğime Mozart filan dinletmedim ama onu üzecek bir şey de yapmadım. Stressiz ve hareketli bir hamilelik bebeğe verilecek en büyük hediye.



Doğum  nasıl geçti?  Videonu izledik gerçi... Ama bir de senden dinleyelim.
Kadının biri demiş ki “Bir kere ağlamadın, böyle güle oynaya doğum mu olur?” Biri de demiş ki “Bu gerçek değil bence. Ama sezaryen doğurmuş zaten sayılmaz.”
Sezaryen doğurmayı nedense doğumdan saymayan insanlar var. Çok enteresan. Hele bir de benim gibi öyle doğurmak zorunda kalana niye böyle bir şey yazarlar anlamam. Aslında herkesin hayatına kimse karışamaz(!) ama konuşuyorlar işte. Hiç ağlamadım, hep espriler yaptım çünkü ben aşırı heyecanlandığımda ya da çok üzüldüğümde ağlayamam. Epidural spinal anestezi ile doğurdum. Her şeyi gördüm, hissettim. Çok güzeldi. Son anda doktorum bir kist gördüğünü, onu alıp patolojiye yollayacağını söylemese lunaparkta gibiydim. Meğer daha önce bahsettiğim trafik kazasında dalağımı aldıkları için, dikiş yerinde iç kısımda oluşmuş  kistik bir parçaymış. Ödümüz koptu ama yine odada gördüğünüz gibiydim. Güldüm eğlendim, herkesi kahkahalara boğdum. Dedim ya, böyle durumlarda içimden stand-up’çı çıkıyor.

‘Lohusa kafası’ diye tabir ettiğin dönem nasıldı?
Kafam bidon gibiydi. Boş bir bidon. Çok acayip şeymiş gerçekten lohusa kafası. Hep bir duygu seli. Herhalde tek endişeli annelik dönemim olarak kalacak. Yetememe korkusu, dehşete düşme, büyük bir hassasiyet, etrafındaki herkesi vurma isteği filan. Annem bir melektir. Bizde ağır top anneannem. O zor, annem kolaydır iletişim açısından. Dedim bir tek annem yanımda olsun. Bir baktım o benden endişeli. İkinci haftada “Anneciğim ben kolayladım gibi, sen git istersen” dedim. Her tarafta bebek bezleri... Sonra o dikiş ve meme ucu yaraları, emzirirken gözden gelen yaşlar, henüz tam adapte olamamış memelerin biraz ihmal edersen eşekarısı sokmuş gibi yamulması. Uyumlanma süreci zor gerçekten. Hamileliği benim gibi rahat geçmiş biri için lohusalık betona çakılmak gibiydi.

Senin deyiminle ‘emzirengiller’den misin?
Yok, değilim. Olamadım. Ama benim gibi on binlerce anne bebeğini iki yaşına kadar emziremediği için içten içe üzülüyor. Özellikle bizimki gibi toplumlarda da çok eleştiriliyorlar. Ben de onların elçisi gibi hissediyorum bazen kendimi. Altı ay emzirebildim. Ben çok da sevemedim emzirmeyi. Müthiş bir bağ olduğuna inanıyorum ama kurabilenler için. Hem de fiziksel olarak yatkın olanlar için. Sütüm vardı ama Pera önce sadece geceleri emmeye, sonra hiç istememeye başladı. Ben de inat edemedim. Ne kızımın tam anlamıyla doymamasına ne de o tarz bir strese gerek olmadığını düşündüm. Pera’yı soracak olursanız; tüm değerleri ve gelişimi yerinde. Hatta geçen doktoru dedi ki “Tezgahta görsem bunu alırım kendime bebek diye.” Bu sebeple içim rahat. Aramızdaki iletişim de harika, çok şükür. Emzirirken çekmiştim o videoyu ve biliyordum erken biteceğini. O yüzden emzirme konusunda bu kadar çok soru gelmesinden sıkılmıştım. Hatta o videoda bir de “Emziriyor musun? Ben de emziriyorum. Öyleyse hep beraber emzirenler dağına gidelim!” diye  konuştuğum bir kısım vardı o sırada uydurduğum. Hala aklıma geldikçe gülüyorum.



Bu süreçte videolara nasıl karar verdin? Nasıl tepkiler aldın? Eğleniyor musun? Yanlış bilgi aktarırım endişen var mı?
Hamileydim. Sahneye belki birkaç ay daha çıkabilirdim. Hatta o sıralar ilk defa içinde olmak isteyebileceğim güzellikte bir dizi bile gelmişti ama Ayvalık’ta çekilecekti. Biraz da moral olsun diye bir Youtube kanalı açmaya karar verdim ve bu fikri kocamla paylaştım. Sonra dedim ki “Neden anne-bebek temalı olmasın?” Çünkü araştırınca bu alanın henüz çok da kullanılmadığını fark ettim. Ayrıca başka da şansım yoktu sanki. Malzeme kendim olunca işler daha pratikleşti ama kolay olduğunu söyleyemeyeceğim. Serdar beni TVN’le tanıştırdı; Jaki Baruh ve Kemal Gürel. Onlarla bu işi nasıl yapacağımızı kararlaştırdık ve çalışmaya başladık. Hamileliğimden bu ana kadar benimle beraberler. O yüzden onlar Pera’yı bir başka severler. Birlikte bir aile olduk ve tabii ki çok eğleniyoruz. Serdar da artık Serdar Baba olarak video çekiyor. Doğal her içerik ilgi görüyor zaten. Ben bir de Akasya Abla videoları çekmeye başladım. Gençlere tavsiyeler veriyorum, konular belirleyip onlar üzerinden pratik bilgiler paylaşıyorum. Son olarak vlog çekmeye başladım. Onları kendim çekiyorum. Gündelik hayatın herhangi bir günü olabiliyor video içeriği. Ve tabii ki ben uzman, bilirkişi değilim. Sadece deneyimlerimi paylaşıyorum. Benim fikirlerimi benimseyip takip edenlerin sorularına da cevap veriyorum ama bu beni bir otorite yapmaz. Bunu da sürekli belirtiyorum her fırsatta.

Kendini ti’ye alıyorsun. Var Böyle Tipler videosuna çok güldük. Bu annelik hallerimiz biraz da komik galiba değil mi?
Evet, bir insan kendine bunu nasıl yapar değil mi? Var Böyle Tipler’in yaratıcısı bizim arkadaşımız. Bize jest yaptı aslında ama onun da en çok izlenen post’u oldu. Annelik halleri bazen o kadar zorluyor ki ancak biraz dalgaya vurunca çekilebilir oluyor.

Çok eğlenir görünürken hiç paylaşmadığın sıkıntılar var mı?
Hem de ne sıkıntılar! Allahtan artık yeni nesil takipçiler hayran olacakları değil, benimseyecekleri insanları takip etmeyi tercih ediyorlar. Kendilerine benzeyen, hatalar yapabilen, bazen koyveren... Sıkıntılarımı güle oynaya atlatmıyorum her zaman ama paylaşımlarımı doğal olarak keyfim yerindeyken yapıyorum. Keyfi yokken kim takar Instagram’ı filan. O yüzden başkalarının hayatını sosyal medyada çok mutlu görüp kendinizi harap etmeyin ‘Neden ben böyle değilim?’ diye. Kimse çocuğunun su çiçeği çıkardığını, kocasıyla kavga ettiğini, kovulduğunu, suratının ortasında kocaman bir sivilce çıktığını filan paylaşmaz. Bunu yapsa bile ancak üstünden zaman geçtikten sonra paylaşabilir. Bu da çok doğal.



Annelerin diğer annelerin üzerine gitme halini deneyimliyor musun? Neden yapıyoruz bunu sence?
Deneyimlemez olur muyum? Neler neler okudu bu gözler bir bilsen. Hadi beni geçelim, Müzisyen Anne adıyla bildiğimiz okul kardeşim Ahu’ya yazılanlar. Her okuduğumda keşke görmese dediğim yüzlerce önyargı dolu tutarsız cümle. Anne meselesi mi bu, toplumsal bir durum mu bilemedim. Ama çocuğuna nasıl baktığı tartışılır tiplerin “Bu çocuk aç, çıplak yatırmışsın üşüyecek, tatile çıktın, çocuğunu bıraktın” gibi yorumlarına maruz kalıyorum, kalıyoruz. Sosyal mecraların en tuhaf yanı da bu. Sevgi de nefret de aynı hızda tam yerine ulaşıyor. Senin nasıl durduğun önemli. Eğer kendinden razı ve eminsen sana dokunamaz, akar gider. Eleştirinin kalitelisi ise altın değerinde. Mutlaka kulağıma küpe ederim. Hep el bebek gül bebek olacak değil elbette ama her şeyin bir dozu var. Mesela geçen gün kadının biri ‘Kıyafetini beğenmedim’ demiş ama ‘işçi tulumu gibi’ diye yakıştırma yapmış. Beğenmedim diyebilir ama sonrası biraz çizgiyi aşmak oluyor. Senin hayatını bu kadar yakından takip edince sanki onlara hesap vermek zorundaymışsın gibi davrananlar da var. Bunlar ufak bir grup. Yoksa çok güzel bir ortamımız var. Birbirinize destek oluyoruz, güç buluyoruz. Mesela bir gecede Kartal bebeğin kalp nakli için gerekli parayı topladık. Anne grupları var, iş kuran girişimci anneler var. Hepimiz tek yüreğiz çoğu zaman. Arada olur böyle şeyler. Artısı eksilerinden fazla.

Pera ismi nasıl seçildi?
Ben ismi buldum ama babası kararlı bir şekilde kızımızın isminin Pera olması konusunda ısrar etti. Pera ismini çok severek koyduk kızımıza çünkü Pera, Galata Kulesi’nin dibinde doğdu. İnsanların ismiyle doğduğuna inanıyorum ben. Pera Özerman kulağa çok güzel geliyor ve benim pembe beyaz kızıma çok yakışıyor. İki isim özellikle koymadık çünkü zorlukları olabiliyor. Bir de soyadı eğer iki heceden fazlaysa kısa bir isim  seçmek en iyisi.



Pera ile iletişiminiz nasıl?  Babası bakıcınızı kıskandığını söylemişti bir videoda, sen ne hissediyorsun?
Pera daha önce de söylediğim gibi farkındalığı yüksek bir çocuk. Çok sosyal. Beni özler ama asla uyumsuzluk yapmaz. Anneannesinde birkaç gün hiç sorun çıkarmadan kalabilir. Birkaç saat arkadaşlarımla vakit geçirebilir. Bir sürü teyzesi, dayısı var gönüllü. Kendini sevdiren, kolay bir çocuk iletişim konusunda. Vahşi olmaması için bilerek insanlarla içli dışlı büyütüyorum. Beni takıntılı şekilde seveceğine, o sevgiyi tüm insanlarla paylaşsın. Varsın arkamdan ağlamasın. Ben canı gönülden biliyorum ki aramızdaki anne-kız ilişkisinden de öte ruhsal boyutta bir sevgi. Pera’ya bakmak için yardımı sadece hafta içinde akşam beşe kadar alıyorum. Evde sürekli bir bakıcı olması belki çok büyük bir rahatlık olurdu ama ben böylesini tercih ettim. En azından bebeğimle iletişimim sürekliliğini koruyor. Zor ama kıymetli benim için. Oyunum    ya da turnem olursa da anneanne ve babaanne devreye giriyor. İdare edip gidiyoruz. Üç yaşına kadar böyle sürer. Zaten sonrası anaokulu çağı.

Bebek doğurmadan önceki hayaller ile doğumdan sonraki gerçekler nasıl?
‘Hayaller ve Gerçekler’ diye bir video bile çektim. Hatta çocuk doğurmadan önce yapılması gereken 10 şey videosuna mutlaka bakın derim hamile kalmadan. Aslında ti’ye alıyorum ama şöyle bir gerçek var; çocuk doğurduktan sonra öyle alıp başınızı gidemiyorsunuz. Zaten alıp başını gitme huyu olmayanlar için değil de benim gibi bunu yapmayı sevenler için kabul edilmesi zor bir durum. Onun dışında her şey hayal ettiğimden de güzel. Ben anneliğimden bir şey beklemiyorum, bu da hepimizi özgürleştiriyor. Mesela kızıma nasıl bir gelecek düşünüyorum söyleyeyim mi? Zorunda olduğu için değil, istediği için çalışsın. Dünya vatandaşı olsun. Mutlaka ama enstrümanın kölesi de olmadan biraz çalsın. Spor, hayatının parçası olsun. Birkaç dili akıcı biçimde konuşsun. Bunlar benim onun için yapabileceklerim. Ya da yapması için teşvik edebileceklerim. Sonrasını kendi bilir.



Munise ve Pera... Aaa aynı evde hem köpek hem bebek... Cık cık cık... Nasıl araları?
Köpek ve bebek görünürde nefis bir ikili. Aslında harikalar ama bu bazen sadece bol bol kaka ve çiş temizlemek demek. Bunu da söylüyorum çünkü gerçek. Göze alınması gereken bedellerden biri. Ama her an bir film karesi gibi de olabiliyor. Pera ve Muni bir araya geldikleri günden itibaren müthiş ikili oldular. Biraz fazla bir sorumluluk da olsa, bebek ve köpek bir arada olunca tadından yenmiyor. Ayrıca çocuğun gelişimi açısından çok faydalı. Aşılarını olmuş, veteriner kontrolünde bir köpeğin hiçbir sağlık tehdidi yok. Tam tersine çocuğun alerjik astım olmasını dahi engelliyor.

Serdar babalı videolara bakılırsa çoğunlukla ayrı fikirlerde gibisiniz. Nasıl gidiyor? Var mı fikir ayrılıkları çocuk büyütürken...
Olmaz mı? O benden daha programlıdır. Benim Pera’ya tanıyacağım özgürlükleri kabul edebileceğini de pek düşünmüyorum. Okul seçimine filan da müdahale edecek sanırım ileride. Ben 13 yaşından itibaren okulla, meslek seçimiyle ilgili hiçbir fikrine karşı çıkmam ya da karışmam. Ama zaten hangi çift tamamen aynı fikirde oluyor ki? Şunu çok iyi biliyorum: Serdar iyi bir baba ve kızının iyiliğini düşünüyor. Çok abarttığında ben de inisiyatif kullanırım.

‘Bebek dedektifleri’ ifadene çok güldüm. Sosyal medyada çok sık hayatını paylaşıyorsun. Gelen yorumlardan etkileniyor musun?
Eklileniyorum. Bu da gayet normal. Ayrıca o yorumlardan çok şey öğreniyorum. Eleştiriler kendime çeki düzen vermemi, eksiklerim varsa düzeltmemi sağlıyor. Bazen ileri giden yorumlar oluyor. Hiç kafamı yormuyorum. Artık o tarz yazanlara cevap da vermiyorum, direkt engelliyorum. Niye beni aşağı çekmesine izin vereyim?



İtiraf et yargıladıklarınla yargılandın mı?
Tabii ki! Ama çok az. Mesela sürekli bebeğiyle ilgili ‘biz’ diye konuşanlara sinir olurdum. “Sütümüzü içtik, çişimizi yaptık da nedir, o da bir birey” derdim ama şimdi gayri ihtiyari ben de diyorum. Sonra o videosunu çektiğim ‘Mahvolacaksın Kulübü’nün de bir üyesi oldum tabii. “Bunlar daha iyi günlerin” derken buldum kendimi geçen gün. Hep birlikte güldük.

Kızına aktarmayı dilediğin en önemli hayat dersi nedir?
Vatana millete hayırlı bir evlat ol. Şaka şaka... Bu hayat senin, dilediğin gibi yaşa.

Haydi bitirmeden önce anne adaylarına öyle bir tüyo verelim ki huzura ersinler.
Öyleyse bir Akasya Ana motto’su gelsin: En iyi annelik yapabildiğin anneliktir.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil