Ken’erjisi yüksek bireyler

Sadece Barbie’nin değil, herkesin hayatında mutlaka bir Ken vardır ancak bazıları toksiktir. Hayatımıza girecek Ken’leri doğru seçmek, var olanları terk etmek için önce onları yakından tanımamız gerekiyor.

HAZIRLAYAN: İREM NAZ GÜVEL

Feminizmin yeni kalesi Barbie, filmiyle ünlü oyuncak bebeğin sadece bir moda ikonu olmadığını, aynı zamanda toplumsal cinsiyet normlarına ve erkek kırılganlığına dair derin bir mesaj iletti. Kimsenin kadınları tanımlamasına ihtiyaç duymadan kendi başlarına ayakta durabildiği, kadınların birçok görevi yorulmadan nasıl yerine getirdiğini, kimseye bağımlı olmadığını ve kendi tutkularını takip eden bir karakter olarak karşımıza çıktı. Yer yer “Bakın burada feminizm işliyoruz” sahneleriyle gözümüze soksa da Barbie’yi yeni bir feminizm kalesi olarak kabul ediyoruz.

Barbie’nin uzatmalı sevgilisi ‘sadece Ken’ ise Barbie’nin koluna taktığı bir çanta gibi oradan oraya onun peşinden koşuyor. Karakterin gözünden erkek kırılganlığını keşfederek ataerkilliğe ve cinsiyet rollerine karşı çarpıcı bir şekilde ele alınıyor. Film, erkek çocuklarının güçlü ve duygusuz yetiştirilmesinin, Ken gibi karakterlerin kırılganlıklarını kabul etmelerini zorlaştırabileceğini ima ediyor. Film, erkeklerin duygusal kırılganlığı kabul etmelerini, aşk, empati, cesaret ve yaratıcılık için gerekli olduğunu vurguluyor.

Bir dönem Ken, kendini sadece ‘Ken’ olarak tanımlamasıyla, toplumsal normların erkekleri nasıl tanımlamasına ve kısıtlamasına karşı bir tepki veriyor. Anaerkil bir ütopya olan Barbieland’den gerçek dünyadaki ataerkilliği keşfettiğinde Ken’ler değişmeye başlıyor. Neden kadınların hayatı onların etrafında dönmüyor? Bu adaletsizliği gidermek için ne yapabilirler? Düşmanı olarak gördüğü feminizmi yıkmaya, güç gösterileri yapmaya, kadınlar üstünde hakimiyet kurup onları kendilerine bağımlı yapmaya çalışıyor. Tanıdık geldi mi? Film, erkekleri anti feminist ve kadın düşmanı düşünceye sürükleyen duyguları ve fikirleri adım adım görselleştiriliyor ve bunu yaparken tüm bunların çürük temellerini ortaya çıkarıyor.

HAYATIMIZDAKİ KEN'LER

Filmin sonunda Ken’ler ve Barbie’ler cinsiyet eşitliğini kabul etmeleriyle orta yolu buluyorlar. Maalesef Barbieland’de Ryan Gosling gibi kırılganlığının farkına varan Ken’lerle birlikte değiliz. Hayatımızda toksikten manipülatife kadar bize kene gibi yapışan birçok Ken var.

Karşılaştığımızda arkamıza bakmadan kaçacağımız Ken’lere bakalım önce: Narsistler. Çekicilikleri, görünüşleri ve karizmalarıyla karşısındakini kolayca büyülemeleriyle dikkat çekerken ne kadar tehlikeli olabileceklerini ancak deneyimleyerek anlayabiliyoruz. Onlara bir kez bağlandığınızda onun talepleriyle, eleştirileriyle ve bencilliğiyle savaşmak kaçınılmaz. Eğer bir konuda farklı görüşlere sahipseniz onunki kesinlikle doğrudur. Bilinmeyen sebeplerden dolayı çok kibirli, kendini beğenmiş ve kendine fazlasıyla güveniyorlar. Buna sırtlarını yaslayarak daha talepkar, gürültülü ve kibirli davranıp çevresindekilerin dikkatini çok daha çabuk çekeceğini düşünüyor. Ancak bunun ne kadar toksik bir davranış olduğunun maalesef farkında değiller ve olmayacaklar da.

Kontrol manyaklarının sırrı, onlarla ilk tanıştığınızda gözünüzü boyayıp kontrolcü davranışlarının fark edilmemesi sağlamak. Sizin için neyin en iyi olduğuna karar vermeye çalışır, nasıl giyineceğinizi veya davranacağınızı söylemekten çekinmezler. Bir anda değil ama yavaş yavaş kontrolü ele alırlar. Pek çok kadın bu kontrolcülere asla kanmayacaklarını düşünüyor ama ne kadar kurnaz olabileceklerini unutmamak lazım.

Maalesef kadın olarak hayatın birçok alanında manipülatif kişilere maruz kalıyoruz. Kendi güçlerinin farkın olup kendilerince doğru olan şeyleri kendi lehine çevirmeyi başarmada bir numaralar. “O çantayı mı taktın? Ben olsam takmazdım” minvalinde ‘masum’ önerileriyle karşısındakini kendi sınırları içinde yönlendirmeye çalışıyor ve hatanın kendilerinde asla olmadığını hep karşı tarafta olduğunu hissettirerek “Ben mi sorunum?” diye kendinizi sorgulamanıza neden olarak psikolojik bir şiddet uyguluyorlar. Bu ‘cool’ adamın sizi değersiz hissettirmesine ve değiştirmesine izin vermeyin.

ANTİ-KAHRAMAN KEN'LER

Özellikle gençlik dönemlerinde kötü çocukların karşı konulamaz bir cazibesi vardı. Neyse ki zaman ilerledikçe onların çekilemez oldukları anlaşıldı ancak gerçeğin farkına varmak bu kişilerin varlığını evrenden silmiyor. Kurallına göre oynamamaları onları cesur ve son derece seksi gösteriyor. Genellikle kendi yollarında giderler ve bizi de bu yolculuğa çıkarmak istedikleri için heyecanlanırız. Onlara karşı yapılan en büyük hata, bu ‘kötü Ken’leri’ değiştirebilecek olmak düşünmesi. Spoiler uyarısı: Değişmiyorlar.

O, aileniz ve arkadaşlarınızla tanıştırmak isteyeceğiniz çekici, komik, Ryan Gosling’e benzeyen biri. Ancak onu tanıdıkça aslında koyun postuna bürünmüş bir kurt olduğunu görebilirsiniz. Bu kim mi? Yalancı Ken. Erkeklerin yalan konusunda başarısız olduğu görüşü nereden çıktı bilinmiyor ama gerçeği yansıtmıyor. Kadınları tavlama kılavuzu hazırlayan ve şeytanın bile aklına gelmeyecek yalanlarıyla Barney Stinson’ı unutmadık.

Hepimiz arada bir kıskançlığın güven çemberinde yer alıyoruz ve bu oldukça normal. Sevgilisinin ona dürüst ve sadık olduğunu görmek ve kendilerini yeterli hissetmek için kıskançlık kartını oynamaktan çekinmeyen Ken’lerle çember kırılıyor. Gerek kıskançlığı bir ‘sevgi’ ifadesi olduğunu savunmaları, gerekse de “Ben sana değil, çevreye güvenmiyorum” sloganlarıyla bir şekilde hayatımıza giren ama bir daha hiç karşılaşmamayı istediğimiz Ken’ler de vardır.

Karşılaştığımızda arkamıza bakmadan kaçacağımız Ken’ler; narsistler, anti-kahramanlar, asla büyümeyenler, dijital çağın ego-manyetikleri...

UYUYAN ADAMDAN NEFRET ETMEK

Yapışık Ken’leri de unutmayalım. Biz istemesek de hep yanımızda olan ve ret işaretlerini bilerek ya da bilmeyerek algılamayan, kapsama alanımızda çok fazla durup bir süre sonra yapışanlar da var. Uyuyan adamdan nefret ediyorduk değil mi? Sorumluluk almayan, iş yapmaktan kaçan tembel Ken’lerin istekleri bitmez. Üstelik birçok hayali olup asla harekete geçmezler, ekonomilerini karşılayacak kadınları ararlar ve bir parazit gibi yanındaki kadının ruhunu emmekten zevk alırlar.

ASLA BÜYÜMEYENLER

Erkekler geç olgunlaşsa da bazıları ergenlikten hiç çıkamıyor. Peter Pan sendromuna sahip bu asla büyümeyen çocuklar, özgürlüğünün kısıtlanmamasını ister, her detayı kendi isteklerine göre şekillendirir, sorumluluk almaktan hoşlanmadıkları için yol boyunca onlara annelik yapacak bir kadına ihtiyaçlar duyarlar. Bunun yanında başkalarıyla flört etmeye de devam ederler. İlişki eğlenceli olabilir, yine de ona herhangi bir sorumluluk yüklememek en iyisi.

Peter Pan’den daha korkunç biri varsa o da kararsızlar. Ne istediklerinden asla emin olamazlar, geçmişinden çokça bahsederler, net olamayışları bir karar veremeyişleriyle bir kemirgen gibi karşısındakini bitirirler. Bağlantı korkusu olanlarla harika vakit geçirebilirsiniz ancak ne zaman ileriye doğru bir adım atmak isteseniz, bundan vebalı gibi kaçınırlar. Sizi arkadaşları veya ailesiyle tanıştırmamak için bahaneler üretirler.

DİJİTAL ÇAĞIN EGO-MANYETİKLERİ

‘Ghosting’, kısaca ölü taklidi yapmak, görüldü atmak, iz bırakmadan ortadan kaybolmak günümüz ilişkilerinde trend oldu. Hayatımızdaki Ken’ler de sevimli hayalet rolüne bürünmeyi çok sevdi. Teknolojinin günden güne gelişim gösterdiği ve telefonların elimizden düşmediği bir dönemde hiç kimse ulaşılmaz değil. Belki bir hafta boyunca konuştuğunuz, belki de yıllardır birlikte olduğunuz birinin bu şekilde ilişkiyi sonlandırması çok kabul edilebilir bir yöntem değil. Bu kişilerin sorumluluktan kaçan, kendini güvensiz hisseden, dıştan cool içten yoksul olanlar olduğunu belirtmemize gerek yok. Eğer tekrar hayatınıza girmeyi isteseler de ilginizi hak etmiyorlar.

Instagram’ı spor selfie’leriyle dolu, egoları tavan, gaslighting’i bir ideoloji olarak benimseyen, “Beni anlamıyorsun” diyen Issız Ken’ler gibi birçok Ken de maalesef hayatımızda nefes olmayı sürdürüyor.

MANİPÜLATİF KEN’LER

Masum saydıkları önerileriyle karşısındakini kendi sınırları içinde yönlendirmeye çalışan erkekler, hatanın hep karşısındakinde olduğunu hissettiriyor.

DOĞRU KEN'İ SEÇMEK

Her Ken tabii ki kötü değil. Kırmızı yerine yeşil bayrak taşıyan Ken’ler de var. Kabul edelim, mükemmel erkek yani Ken yok. Her zaman kartlarını açıkça oynayan ve iletişimde şeffaf olan erkekler, sağlıklı bir iletişim kurmada, hayatımıza heyecan katmada yardımcı olurlar. Bir erkek, empati yeteneğine sahipse en büyük yeşil bayrağı taşıyordur. İyi hissettiren, pozitif bir bakış açısına sahip olan erkekler, enerjiyi yüksek tutar ve zorluklarla başa çıkmak konusunda cesaret verici bir atmosfer yaratır. Sorumluluk sahibi bir erkek ise sözüne sadık kalır ve hayatındaki rolleri yerine getirir. Yeşil bayraklar taşıyan erkekler, kadınlara değer verir, sağlıklı ve güvenilir ilişkilerin tohumlarını atarlar. Bu bayrakları takip ederek hayatımıza doğru kişileri sokabiliriz.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil