Yeni gündemimiz koronafobi

Baş döndürücü bir hızla duygu ve düşünce dünyamızın tam ortasına çöreklenen koronavirüs korkusu, kendi kaosu içerisinde kontrol edilemez bir hale geldi. Gerçek dışı bir korku, kaygı ve panik hali ile işlevselliğin bozulduğu durum ‘koronafobi’ olarak adlandırılıyor. Peki, bu fobi aşılamaz mı? Elbette aşılır.

Hepimiz derin kaygılar içindeyiz. Kimseye güvenmiyoruz, gerçek bilginin saklandığına inanıyoruz, herkes ve her şeye hastalığı kapmaya yönelik şüpheci bir bakış açısıyla yaklaşıyoruz. Fobilerimiz tetikleniyor, yeni fobiler ortaya çıkıyor, obsesif kompulsif davranışlar artıyor. Bu kaygı durumu çarpıntı, nefes sıkışması, huzursuzluk, yerinde duramama, ellerde titreme, terleme gibi fiziksel tepkiler ortaya çıkarıyor. Uzmanlar, bir miktar kaygı, stres yükü yoğun zamanlardan geçerken, bizi gerekli önlemleri almak konusunda motive edebilecek bir işleve sahip olduğunu vurguluyor.

ETİKETLEMEDEN KAÇININ
Acıbadem Fulya Hastanesi’den Uzman Psikolog Sena Sivri, birçoğumuzun düşüncelerine yerleşen etiketleme yani stigmatizasyona dikkat çekiyor: “Virüsün çıkış noktası olan ülkenin insanları başta olmak üzere hasta olan bireyleri etiketleme ve buna yönelik negatif bir bakış açısı ve söylemler geliştirebiliyoruz. Bundan kaçınmanın önemini unutmamak gerekiyor. Tüm etiketlemeler için geçerli olmakla beraber; özellikle konu sağlık olduğunda etiketlenebilecek bireyin ertesi gün sizin olmayacağınızın garantisi de yok.” Amerikan Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Sibel Mercan ise “Bu dönemde ortaya çıkabilecek sorunlar, kontrol edilebilen kaygıdan kontrol edilemez kaygı, depresyon ya da travma sonrası stres bozukluğuna kadar değişen bir yelpazede kendini gösterebilir” diyor. İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Uzm. Psikolog Ceylin Sürek, kontrol edemedikleriniz hakkında kaygılanmaktansa, kontrol edebildiğiniz durumlara bakmamız gerektiğini vurguluyor.

GERÇEĞİN İÇİNDE KALIN
İstinye Üniversitesi Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir’den Uzman Klinik Psikolog ve Psikoterapist/Çift ve Aile Terapisti Duygu Başak Gürtekin, gerçeğin içinde kalmanın çok önemli olduğunun altını çiziyor. “Travmatik olaylar karşısında inkar yaygın gördüğümüz bir mekanizma. Sürecin ciddiyetini ve gerçeğini kabullenmek, bizleri iyileşmeye bir adım daha yaklaştıracak. Salgın sürecinin gelişmelerini bilimsel kaynaklardan ve güvenilir kurumlardan bilgi alarak takip etmek, bize ekstra kaygı yaşatan tüm uyarıcılarla aramıza sınır koymak hepimize iyi gelecek. Bu süreçte takıntılılarımız artabilir ama işlev kaybına neden olacak kadar artan tekrarlı davranışlar ve takıntı düzeyine gelmiş durumlar yaşadığınızı fark ederseniz lütfen bir ruh sağlığı uzmanından destek almayı ihmal etmeyin.”



“KAYGIYI KONTROL ALTINA ALMAK LAZIM” 
AMERİKAN HASTANESİ PSİKİYATRİ UZMANI PROF. DR. SİBEL MERCAN

Bazılarımız virüs yokmuş gibi yaşamayı tercih ediyor. Gerçekle yüzleşmeyi kabul etmeme durumunda neler yapılabilir?
Çaresizlik tüm gücümüzü zedeliyor. Bazı insanlar bu duyguyu sevmediklerinden ya da çaresizlik duygusuyla başa çıkamadıklarından bunun yerine var olan tehlikeyi yok sayıyorlar. Bu grup virüse yakalanma ve virüs bulaştırma açısından önemli bir risk grubunu oluşturuyor. Kullandıkları mekanizmaya ‘inkar’ diyoruz. İnkarlarını yıkmak ve var olan tehlikeyle yüzleştirmek gerekiyor.

Çoğu insan virüs kaygısından dolayı elini yüzüne götürmekten aşırı korkuyor ya da bu konuda aşırı takıntılı. Böyle durumlarda neler yapmak gerekir?
İçinde bulunduğumuz dönemde yapılan birçok hareket normalde takıntı olarak adlandırılır ve tedavi edilirdi. Başka zaman olsa bu sorunuz başka türlü yanıtlanırdı. Bu döneme özgü böyle korumacı davranışlar doktorlar tarafından öneriliyor. Bunları pandemi sürecinde abartılı şeklinde yorumlamak yanlış olur. Kişilerin bu konuda hassasiyetinin artması -eğer günlük işlevselliklerini bozmuyorsa- sakıncalı değil. Ancak salgın sonrası bu belirtiler kalıcı olursa, psikiyatrik değerlendirme gerekebilir.

Hepimiz bu dönemde konsantrasyon sorunları yaşıyoruz. Bunun için neler tavsiye edersiniz?
Eve kapanmış olmak, hemen her işi internet üzerinden halletmek beynin uyaran alma sıklığını azalttı. Beyin devrelerini kapatmaya başladı. Farklı uyaranlarla beyni harekete geçirmek, internet dışında da aktivitelere yönelmek, düzenli uyumak, düzenli beslenmek ve dış dünyayla iletişimi kesmemek gerek. Beynin yaratıcı tarafını harekete geçirmek de önemli. Sanat ve farklı aktiviteler beynin farklı bölgelerini harekete geçiriyor. Fiziksel egzersiz gibi beyin egzersizi yapmak, kitap, gazete okumak, bulmaca çözmek yararlı olabilir.

Uyku bozuklukları da bu dönemin getirdiği en sık rastlanan sorunlardan. Bu gibi durumlarda hastalarınıza neler tavsiye ediyorsunuz?
Vücudunuzun biyolojik saatini ayarlamak önemli. Uykuya geçişi sağlayan melatonin hormonu akşam saat 23.00 gibi salgılanır ve saat 06.00’ya kadar salgılanmaya devam eder. Bu saatte ise kortizol salınımı başlar. Uyku-uyanıklık biyoritminde ışık ve güneşe dikkat etmek, gün ışığından yararlanmak, gece yatılan yerin karanlık ve sessiz olmasına dikkat etmek önemli. Yatağı, uyku dışında televizyon izlemek, internette dolaşmak, kitap okumak için kullanmak uykuyu bozabilir. Bu uğraşılar melatonin hormonunu baskılayarak uykuya dalmayı güçleştirir.

Uyku saatine yakın kafein içeren çay, kahve, kola gibi içecekler uyarıcı etki dolayısıyla uykuyu bozabilir. Sigara ve alkol kullanımı da uykunun bozulmasına ve düzensiz olmasına yol açar.

Marketten alınan yiyecekleri sabunlu sularla yıkama, dışarıda saatlerce bekletme, yakın kişilere karşı aşırı korumacılık gibi yeni yeni takıntılarımız oluştu. Bu takıntılar için neler öneriyorsunuz?
Salgın öncesi bu dediklerinizi takıntı hastalığı olarak değerlendiriyorduk. Ancak bu dönemde virüsün bulaşıcılığı konusunda yaygın haberler ve konuşmalar bu dediğiniz davranışları normal grubuna soktu. Eğer kişinin gündelik işlevselliğini bozmuyor, uyum sorunu ortaya çıkarmıyorsa, salgın sonuna kadar bunu kabul etmekte fayda var. Salgın bittiği halde bu davranışlar devam ederse, o zaman tekrar değerlendirmek gerekiyor.

VİRÜS KAYGISIYLA BAŞ ETMENİN 10 YOLU
1. Gerçek ve doğru bilgiye ulaşın, sosyal medya ve WhatsApp gruplarından gelen doğruluğu kanıtlanmamış bilgilere itibar etmeyin. Dünya Sağlık Örgütü, Sağlık Bakanlığı ve hastanelerin internet sitelerindeki bilgilendirmeleri dikkate alın.

2. Sosyal çevrenizle konuşurken olumsuz olmaktan, birbirinizi korkutmaktan kaçının. Umursamaz ya da aşırı kaygılı olmak yerine gerçekçi bir noktada durmaya çalışın.

3. Günlük rutininize bağlı kalmaya çalışın. Ofis düzenini evde de uygulayın. Pijamalarınızla çalışmayın, her gün günlük rutininize hazırlanın ve günü öyle geçirin.

4. Aile olarak iletişiminizi güçlendirmek, yeni alışkanlıklar geliştirmek ve bağlarınızı güçlendirmek adına bu süreci değerlendirin.

5. Bir hobi edinin, varsa yeni bir tane daha edinebilir ya da mevcut hobinizi geliştirebilirsiniz. Nefes egzersizleri, yoga, meditasyon bu süreçte kaygıyla baş etmenize çok yardımcı olacak.

6. Yazmanın gücünden faydalanın. Yoğun kaygı yaşadığınızda duygu ve düşüncelerinizi yazmak hem rahatlatacak hem de farklı bir perspektiften bakmanızı kolaylaştıracak.

7. Kaygınızla baş edemediğinizi hissediyor, işlevselliğinizde bozulma gözlemliyorsanız telefon ya da e-mail yolu ile bir uzmanla iletişime geçip destek alın.

8. Cevapsız sorulardan uzaklaşıp, bildiklerimize odaklanmak ve durumu kabullenmeyi denemek baş etmemize yardımcı olacak.

9. Başkası için güzel bir şey yapın. Birine iyilik yapmak, o kişinin yüzünde gördüğümüz gülümseme, içten bir bakış mutluluk hissi yaratır.

10. Kendinize zaman tanıyın. Bu durumun nedenlerini fark etmeye çalışın. Kendimize iyi bakma sanatını icra edeceğimiz en doğru zamanlardayız, deneyin ve kendinize yüklenmeden önce koşulları gözden geçirin.

Hazırlayan: Gülru İncu
Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil