Gerçek bir detoks deneyimi

Bu Ayurvedik Detoks seyahatini bir yıldır sabırsızlıkla bekliyordum.

Daha önce Amerika’da okurken okulum Chopra Center University’de eğitimin bir parçası olarak Panchakarma detoksu yapmıştık ama bu dünyada bilinen en eski ve etkili detoks sistemini, ortalama 5000 yıl önce Ayurveda tıbbının doğmuş olduğu topraklarda en otantik şekilde deneyimleyecek olmak beni oldukça heyecanlandırmıştı.

Sri Lanka Hint Okyanusu’nda, Hindistan’ın ucunda yer alan bir ada. Bölgeyi bilenler bu ada için Hindistan’ın minyatürü ve çok daha temiz ve hijyeniği demişlerdi; ayrıca yemekleri de çok lezzetliymiş. Bize detoks süresinde ne kadar lezzetli menüler sunulacağı ile ilgili şüphem vardı ama gene de müthiş köri soslu yemekleri duyunca ağzım sulanmış ve umutlanmıştım.

Sri Lanka’nın başkenti Colombo uçağına bindiğimizde izleyeceğimiz hava güzergahı ile ilgili pek bir fikrim yoktu. Meğer uçağımız Colombo’dan önce, Maldivler'in başkentindeki Male Havalimanı'na uğruyormuş. Maldivler’e de daha önce hiç gitmemiştim. Okyanus üzerinde birden bire tarif edilemez güzellikteki Maldiv Adalarını görmeye başlayınca çok şaşırmış ve adeta büyülenmiştim. Uçaktaki herkes pencerelerden Hint Okyanusu üzerindeki kocaman mücevherler gibi parlayan, irili ufaklı incilere benzeyen adalara bakmaya çalışıyordu. Havadan Colombo’ya yaklaştığımızda ise Sri Lanka adasının yeşilliğine inanamadım... Daha önce de yeşili bol memleketlere gitmiştim ama hayatımda hiçbir yerde yeşilin bu kadar tonunu ve çoğunu görmemiştim. İçimi büyük bir heyecan daha kaplayıverdi, nasıl bir adaydı bu böyle? Daha uçaktan inmeden tatil büyük bir keyif ile başlamıştı.


Colombo’ya indiğimiz gibi ülkenin en iyi Ayurvedik Resort’larından olan Barberyn Reef Resort’un yetkilisi bizi karşıladı ve yola koyulduk. Gideceğimiz yer Colombo’dan 2 saat araba uzaklığında Beruwela bölgesinde, okyanus kıyısında bir klinik idi. Yol boyunca otantik evler, yerel işletmeler, ülkemizde yetişmeyen onlarca farklı ekvator kuşağı meyve çeşidinin olduğu rengarenk manavlar ve halkın gündelik hayatını izleme fırsatımız oldu. Tabii bu arada ilginç manavlardan birinin önünde durarak Thambili dedikleri Baby Coconut’ların yani henüz tam olgunlaşmamış Hindistan cevizlerinin tadına baktık. Kabukları henüz sarı olan bu Hindistan cevizlerini tepe kısmından pala ile tek vuruşta vurarak açıyorlar ve içine bir pipet yerleştiriyorlar. Önce içindeki o taze Hindistan cevizi suyunu içiyorsun. Daha sonra aynı mini pala ile meyveyi kalın kabuğundan ikiye ayırıp, kabuğunun ufak bir parçasından mini spatula yapıyorlar ve bu mini kaşık ile meyvenin içindeki henüz jöle kıvamındaki Hindistan Cevizini sıyırarak yiyorsun. Adeta bir serum niteliğinde olan bu baby Hindistan cevizleri için sağlık ve gençlik iksiri deniyor. Tadı muhteşem! Aynı şeyi ertesi gün öğleden sonra otelin barından talep ettiğimizde ise barmen bize servis yapamayacağını söyleyerek, saati ve havanın durumunu sebep olarak gösterdi. Meğer Baby Coconut’ın sadece güneşli havalarda ve öğlen 13.00’den önce içilmesi gerekiyormuş . Yoksa faydası olmaz baş ağrısı ve bitkinlik yapabilir dedi. İşte dedim içimden, doğanın ritimleri ile uyum içerisinde yaşamak bu olmalı! Tam bir Ayurveda merkezine gelmiştik.

Otele akşam üzeri giriş yaptık ve resepsiyonda ertesi sabah 09.00’da Ayurveda doktorumuzla ilk konsültasyonumuz olduğu bilgisi verildi. Odamız okyanus kıyısında çok ilginç yemyeşil ağaçların bulunduğu, kendi verandası olan, lüksten uzak fakat tertemiz adeta sabun kokan, son derece otantik bir beach villaydı. Colombo’ya inerken uçağın penceresinden ülkeye bakarken de aynı şeyi düşünmüştüm. Bugüne kadar gezdiğim ülkeler arasında bu kadar yeşilini görmemiştim. Muson yağmurları ve sıcak iklim toprağın her bir cm2’sinde envai çeşit bitki ve ağaçların yetişmesi için mükemmel bir ortam sağlıyordu. Odamızın etrafı Mangrove isimli neredeyse her dalından kök salan, ekvator iklimine ait görkemli ağaçlar, şemsiye büyüklüğünde yaprakları olan bitkiler ve Hint Okyanusu ile çevriliydi. Ayrıca verandamızın tam karşısında kayadan uzunlamasına heybetli bir adacık yer alıyordu. Bahçede onlarca sincabın cirit atması ise cabasıydı. Sincaplar bu otelin maskotlarıydı sanırım ve kafanızı çevirdiğiniz her yerde birkaç tanesini kovalamaca oynarken görüyordunuz.


Ertesi sabah 07.00’de kalktık ve kahvaltı salonuna gittik. Ooo, açık büfe vardı, şaşırmıştık. Büfeyi gezmeye başladığımızda çok da alışık olmadığımız bir kahvaltı menüsünden oluştuğunu anladık. Egzotik meyveler, pirinç unundan yapılmış son derece lezzetli pide ve mini gözlemeler, bizim pasta süsü olarak kullandığımız rendelenmiş Hindistan cevizinden acuka tarzı acılı ekmek üstü ezmeleri, duru sebze çorbaları gibi son derece sağlıklı ve kesinlikle doyurucu bir renk cümbüşünden oluşan zengin bir büfeydi benim için... Yumurta, peynir, zeytin ve domatesten ise eser yoktu... Meğer domates ve yumurta orada kullanılan bazı bitkisel iksirlerin etkisini azalttığı için domatesi hiç kullanmıyor, yumurtayı da haftada bir, bilemedin iki defa servis ediyorlarmış. Çok isteyenler içinse dilimlenmiş tost kaşarı tarzı bir taze kaşar peynir çeşidi ile tadı hiç zeytine benzemeyen bir yeşil zeytin dışında Türk kahvaltısının çay esintisi bile yoktu menüde tabii. Çay servisi olarak herkesin masasına özel, benim bayıla bayıla içtiğim bitki ve baharat karışımlarından servis yapılıyor. Hepsi damak tadıma uygun, hafif  çaylar. İlk sabah bize kakule çayı ikram ettiler; yapması çok basit. Porselen bir demlik içerisine tepeleme bir çay kaşığı toz kakule üstüne, kaynar suyu döküp, 5 dakika demlenmesini bekliyorsun, bu kadar. Mideyi rahatlattığı gibi mide gazı gibi sindirim sorunlarına da çok iyi geliyor.

Kahvaltı sonrası doktor randevumuza gittik. Klinik girişi bahçe içerisinden büyükçe bir resepsiyon masası önünden yapılıyor. Resepsiyonda  güler yüzlü ve işlerini gayet büyük bir ciddiyetle yaptığı belli olan orta yaşın üzerinde Bay Anton ve Bayan Gayanni Kumari duruyor. 1000 farklı bitkinin yetiştirildiği, 1374 farklı medikal bitki karışımının yapıldığı, 40 farklı iksir ve 450 farklı medikal yağın imal edildiği Barberyn Reef Resort’da otel personeli hariç sadece klinikte Dr. Mangala Kumara yönetiminde 70 terapist ve doktor hizmet veriyor. Anlayacağınız epey büyük bir klinik.


Hemen bizi bahçeye kapısı açılan Dr. Madhavi De Silva’nın yanına aldılar. Bayan Madhavi  geleneksel ve zarif Sri Lanka giysileri içerisinde genç, güler yüzlü bir bayan. Nabız atışlarımızdan ayurvedik bünye tipimizi kontrol etti. Biz bünye tiplerimizi haliyle benim eğitimimden ötürü biliyorduk elbette, ama hiç sesimizi çıkarmadık. Yaşam tarzımızı, beslenme tercihlerimizi, gündelik hayatımızda bizi rahatsız eden bir fiziksel belirti olup olmadığı dahil 1 saat boyunca önce bana, sonra eşime kısaca oraya geliş amacımıza dair detaylı bir sohbet yaptık. Hamd olsun herhangi bir hastalıktan ötürü değil, sadece koruyucu tıptan faydalanmak adına detoks yapalım, dokular ve hücresel bazda toksinlerimizden arınalım, gençleşelim, yenilenelim amacıyla gelmiştik buraya. Dr. Madhavi görüşme neticesinde klinikte bizimle ilgilenecek sağlık terapistleri ve restoranda görevli garsonlar için ikimiz için de ayrı ayrı uzun notlar yazdı ve bize hemen oda kapısının yanındaki üzerinde oda numaraları olan küçük bölmelerden oluşan bir dolabı gösterdi. Her gün 15.00’de bu dolaba klinikte herkes için hazırlanmış özel iksir ve toz karışımları şişeler ve zarflar içinde bırakılıyordu ve biz de bırakılan ilaçları alarak, zarfların içinde yazılı olan saatlerde tüketmekle mükelleftik. Ve her gün saat 14.00’de klinikte 1,5-2 saatlik şahsa özel terapiye girecektik. Oldukça heyecanlanmıştım. Meşhur Ayurveda masajı olan, bayıldığım Abhyanga masajının nasıl yapıldığını biliyordum ama terapi esnasında başka neler vardı acaba?

Günlük terapiye gelirken giymemiz üzere verilen bordo renkli kıyafetleri aldık. Aslında bu kıyafetten ziyade pareo tarzı kullanılan uzun bir kumaş parçasıydı. Klinik kapısından içeri herkes ayakkabı ya da terliklerini çıkararak, yalın ayak olarak, içine sadece alt iç çamaşırını giyerek, üzerine de bu bez parçasını bağlayarak girebiliyordu. Saat 14.00’de önce akupunktur salonuna gitmemiz söylenmişti. Bahçeden girişi olan bu büyükçe salonda yan yana sedyeler duruyordu ve içeri girerken sedye üzerine sermek üzere herkese ufak bir çarşaf veriliyordu. Çok uzun yıllar önce kronik kabızlık ile ilgili akupunktur seanslarına gitmiştim ve oldukça faydasını görmüştüm. Ama neredeyse 18-20 yıl geçmişti üstünden, akupunkturun nasıl bir his olduğunu unutmuştum. Uzandım ve  geleneksel Sri Lanka kıyafetli uzun boylu bir bayan olan Dr. Ayachana  gelerek vücudumdaki 6 noktaya iğne yerleştirdi. Cildime yerleştirilirken sinek ısırığı kıvamında hissettiğim iğneler sayesinde 5 dakika sonra çok ama gerçekten çok derin bir uykuya dalarak, yarım saat sonra doktor tarafından uyandırıldım. He rgün böyle yarım saatlik derin bir şifa uykusuna yatırılacaktım demek ki.

Oradan çıktıktan sonra klinik ana girişine yönlendirildim tekrar ve beni beyaz gömlek üzeri mutfak önlüğü modeli tarzında buz mavisi, tertemiz elbiseli iki bayan karşıladı kapıda ve elimden tutarak Abhyanga masajı olacağım odaya götürdüler.  Gayanni Kumari ve  Sakunthala isimli bu iki Sri Lanka’lı bayana içim ısınmıştı hemen.


Abhyanga masajı  ‘Panchakarma Detoks’unun en temel uygulamalarından  biridir. Ayurveda seminerlerimde hep anlattığım gibi, gece boyunca bedenimiz yenilenme sürecini gerçekleştirir ve vücuttan toksinleri , beden enerjisi elverdiğince, atar.  Toksinler bedenimizden 4 yol ile tahliye olur: Dışkı, idrar ve terleme ve dil üzerine yerleşerek. Eğer sindirim sisteminiz zayıf ise sabahları kalktığınızda dilinizin üstünde sarımsı, beyazımsı ve acımsı bir tabaka vardır. İşte bu tabakanın tamamı toksik atıktır. Yükselen Çağ seminerlerine katılanlar gayet iyi bilir, o yüzden sabah kalktığımız gibi ilk iş dil üstündeki tabakayı Dil Toksin Sıyırıcı ile sıyırıp, atarız.

İşte günlük Abhyanga’nın önemi burada devreye giriyor. Vücuttan atılmak üzere bekleyen toksinlerin büyük bölümü cildimiz üstünde, hücreler arasındaki sıvılarda bekler. Bünye tipinize uygun, ılık bitkisel yağlar ile cildiniz üzerinde yapılan masaj hareketleri ile vücuttan atılmaya hazır bekleyen bu toksinler çözülür ve kolaylıkla tahliye olur. Böylece masaj sonrası detoksunuzu oldukça hızlandırmış olursunuz.


Gayanni ve Sakunthala  otelde kaldığım süre boyunca her gün bana Abhyanga masajı uygulacak olan sempatik ve her daim güler yüzlü terapistler. Hoş bu ülkede gördüğüm herkes çok kibar, zarif ve nazik. Biz batılılardan çok farklılar... Her gün aynı masaj odasında, aynı bayanlar tarafından karşılanıyorsunuz. Çünkü kişilerin gelişimlerini doktorlar gibi, masörler de izliyorlar.

Masaja bünyenize uygun ılıtılmış bitkisel yağlar ile kafa bölgesinden başlanıyor. Dik oturur pozisyonda iken kafatasınıza ılık King Coconut Oil, Bhringaraj, Bhrungamalaka vb. gibi bitkilerin yağ karışımları ile 5 dakika boyunca kuvvetlice masaj yapılıyor; sonra sırtınız gene oturur pozisyonda başka bir karışım ılık yağ ile aynı işlemi görüyor. Bundan sonra masaj sedyesine sırt üstü uzanıyorsunuz.

Sedyeye geçtikten sonra 40 dakika boyunca iki bayan tarafından senkronize bir şekilde masaj yapılıyor. Bu senkronize masajda öyle bir uyum yakalamışlar ki, odada iki bayanın olmadığını bilseniz, tek kişi tarafından uygulandığını zannedersiniz kesinlikle.

Kollar ve bacaklara aynı ve göbek bölgenize kullanılan yağlar farklı. Bir masaj süresi boyunca vücudunuzun farklı bölgeleri için 3 ya da 4 farklı yağ kullanıyorlar. Cam şişeler içindeki yağlar sıcak su kovaları içerisinde ılıtıldıktan sonra vücudunuza sürülüyor.

Bugüne kadar aldığım Abhyanga masajlarından farklı olarak burada ilk defa şu uygulamaya şahit oldum. Vücudunuzun ön tarafı tamamlandıktan sonra sağa dönüyorsunuz ve vücudunuzun sağ tarafına dokunulmadık bir milim kalmamacasına masaj yapılıyor, sonra sol tarafınızı dönüyorsunuz ve en son yüzüstü yatıyorsunuz. Yani yağlanmadık, masaj görmedik neredeyse tek bir hücre dahi kalmıyor vücudunuzu kaplayan deride.

Daha sonra içi farklı bitkiler ile doldurulmuş sıcak bohçacıklar ile tüm bedeninize baştan aşağı  kompres yapılıyor, avuç içi dahil...  Bu işlem esnasında bohçacıklardan çok hoş ve şifalandırıcı bir koku salınıyor. Ve sıcak tüm bedeninizi tekrar gevşetiyor. Herkesin semptompları, ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda bitkilerin karışımları ile hazırlananan bu şahsa özel  bohçacıkların her biri tek kullanımlık. İnanılmaz rahatlatıcı bir fiziksel duyumsama ve zihinsel rahatlama sağlıyor bu işlem, kendinizi mükemmel hissediyorsunuz.

Normal hayatımızda her gün masaj almak hem ekonomik, hem de zamanlama açısından çok mümkün değil. Ama günde 5-10 dakikanızı ayırarak bu işlemi kesinlikle kendi kendinize evde de yapabilirsiniz. Bünyenize uygun masaj yağını bulmak için Yükselen Çağ web sitesinde yer alan ‘Bünye Tipi Belirleme Anketi’ni yapabilir ve Hindistan’dan bin bir çaba ile getirterek, özenle karıştırdığımız Vücut Bakım Yağlarını ve Abhyanga Masajını nasıl yapabileceğiniz ile ilgili detaylı bölümü web sitemizde bulabilirsiniz.

Abhyanga masajı sonunda göz sağlığı için bir damla damlattılar ve minik bir bardak içerisinde tadı nar ekşisine benzeyen bir iksir verdiler içmem için.

Sonrasında özel bir bitki bahçesine alındım. Burada vücudumun her bölgesine doktorun yazdığı reçeteye göre ısıtılmış farklı bitkisel öz yağlara batırılmış pamuklarla sarmalandım, yüzüme papaya meyvesinin püresi sürüldü ve gözlerime de birer salatalık dilimi yerleştirilerek, gene yarım saat boyunca uykuya bırakıldım. Bu bölümde kullanılan bitki özleri yağ ve macun haline getirilmiş halde her an kullanıma hazır bir ısıda tutuluyor. Ayurveda’nın en temel prensiplerinden biri asla soğuk bir şey yeyip içmediğiniz gibi, vücudunuzun hiçbir yerine soğuk bir sıvı da sürülmemesi.

Yarım saat sonra güler yüzlü terapistler tarafından nazikçe tekrar uyandırıldım ve vücudumdaki pamuk parçaları alındı, buradan duşların olduğu bölüme götürüldüm. Duşa girerken elinize metal bir mini kapta turuncu renkli bir peeling sıvısı veriyorlar. Sentetik hiçbir madde içermeyen bu bitkisel sıvı ile vücudunuzdaki yağ tabakasını nazikçe temizleyebiliyorsunuz.

Yıkanıp, temizlendikten sonra  hemen yan taraftaki bitkisel su banyosuna alınıyorsunuz. Mini odalar içerisinde, sıcak su ile doldurulmuş küvetlerden birisine uzandım. İçeri yapılı bir bayan girdi. Elinde içi kahverengi bir sıvı ile dolu galvaniz bir kova vardı.  Bu sıcak sıvıyı küvetin içine boşalttı ve oda çok hoş bir koku ile dolarken, tüm hücrelerim tekrar çok derin bir şekilde gevşeyerek, rahatladı. Çocukken izlediğim Afrika filmlerindeki şişman yerlilere benzeyen bu bayan elindeki galvaniz maşrapayı küvete sokup doldurdu ve omuzumdan itibaren ayak parmaklarıma kadar suyu boydan dökmeye başladı. 15 dakika vücudumdaki meridyenler boyunca yukarıdan aşağı doğru aynı işlemi tekrarladı. Evet detoks kesinlikle böyle bir işlem olmalıydı, o kadar rahatlıyorsun ki, toksinlerin hepsi de rahatlıkla tahliye oluyor. Bu detaylara inanamıyordum. Amerika’da da detoksa gitmiştim fakat bu detayda bir işleme rastlamamıştım.

Ayurveda otelinde kaldığım 8 gün boyunca akupunktur, abhyanga masajı ve bitkisel yağlara batırılmış pamuklarla sarmalanma terapileri her gün rutin olarak yapıldı. Bitkisel su banyosu ise gün aşırı yapılan bir terapiydi. Bir gün Bitkisel Su Banyosuna girerken, diğer günler Bitkisel Buhar Banyosuna giriyordum.

Bitkisel Buhar Banyosunda, kaynayan kazanlardan alınan bitkisel özler, ahşaptan yapılmış olan Buhar Banyosu dolabının altındaki bölümlere yerleştiriliyor. Bu ahşap dolabın üstü delikli yatak şeklinde ve buraya bir havlu üstünde uzanıyorsun. Uzandıktan sonra dolabın üstündeki yarım daire şeklindeki kapağı kapatıyorlar ve altındaki bitki sıvılarının buharı ile terlemeye başlıyorsun. 10 dakika boyunca bitki özlerinin buharı ile tüm bedenden  ciddi bir toksin ter ile atılıyor. 10 dakika da nedir demeyin,  bu terapide inanın 10 dakika geçene kadar en az yarım saat gibi geliyor.


Ve bu işlemden sonra gündelik rutininiz tamamlanıyor. İsterseniz 16.30’daki yoga dersine katılabilir veya okyanus kenarında yürüyebilir ya da bahçedeki muhteşem Mangrove ve Banyan ağaçlarının altında kitabınızı okuyabilirsiniz.

Ben bir gün yoga dersine katıldıysam, diğer gün sahilde yürüyüş yaparak, verandamızda dinlendim. Bütün gün bakımdasın zaten, neyin dinlenmesi diye düşünüyorsanız, detoks esnasında ciddi olarak yorulduğunuzu söylemem lazım. Toksinler vücuttan tahliye olurken bünyenin ciddi bir enerjiye ihtiyacı var ve bu işlem en başlarda oldukça yorulmanıza sebep oluyor. Bu arada iklim o kadar nemli ki, cildiniz iklimin etkisi ile de adeta minik bir cilt gerdirme işlemi yapılmış gibi 3 gün içerisinde ışıl ışıl parlamaya, pürüzsüzleşmeye ve gerginleşmeye başlıyor.

Akşam yemeği servisi 18.30’da başlıyor. Restaurantta her odanın masası oda numarası ile sabitlenmiş. Çünkü konsültasyon esnasında doktorun aldığı notlara göre şahsa özel yemek servis ediliyor. Menü kartlarına garsonların rahatça okuyabilmesi için Sri Lanka yerel lisanı olan Singlais’ce notlar yazılmış. Bu kartlarda masada oturan herkesin ismine göre her öğün ne çayı servis edileceğine kadar detaylı bilgiler yazılmış durumda. Garson menüyü peyderpey servis yaptıktan sonra, bir de üstüne restauranta yemek servisi boyunca gezen son derece sempatik ve de güzel iki Ayurveda doktoru masanızın yanından geçerken sorularınızı yanıtlıyor. Neden bunu yiyorum, bu sebze ne işime yarayacak gibi... Dr. Vidusha sebzeleri ve etkilerini o kadar detaylı anlatıyor ki, kendimi üniversitede derste gibi hissettirdi bana.

Yemeklerden sonra içmek üzere her masanın üzerinde danışan numarası yazılı, içinde farklı renkli şuruplar olan şişeler duruyor. Bu şurupları yemekten sonra birer kaşık sıcak suya karıştırarak kapanış olarak içiyorsun ve yemeğini bu şekilde tamamlamış oluyorsun.

8 gece, 9 gün boyunca devam eden bu Panchakarma detoksu sonrasında kendimi tam anlamı ile daha hafif, daha dinç ve biyolojik yaşımdan da daha genç hissetmeye başladım. Bu deneyimin bana kazandırdığı en önemli farkındalık ise yediklerime daha fazla dikkat etmem gerektiği oldu. Yediğimiz ve içtiğimiz her şey, soluduğumuz hava dahil duyularımızla algıladığımız her şey fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığımızı direk olarak etkiliyor.

Ne kadar doğru bir seçim yapmıştım Ayurveda okumakla... Yaşam Bilimi manasındaki Ayurveda, kökeni Hindistan’ın Vedik kültürüne dayanan 5000 yıllık bir doğal şifa sistemi olup, insanoğluna beşeri potansiyelinin üst sınırını gerçekleştirirken, her yönden dengede ve zinde kalmasına yardımcı olan bir bilgelikler bütünü ve bu bilgileri uygulayarak bizzat faydalarını deneyimlemek, kendi bedeninin simya gücünü keşfetmek müthiş zevkli ve motive edici.

Barberyn Reef Resort bugüne kadar geldiğim detoks merkezlerinin kesinlikle en geleneksel ve profesyoneli. Ayrıca iletişim kurduğum herkes son derece insancıl, kibar, nazik ve güler yüzlüydü. Hiçbir ülkenin halkından bu derece etkilenmedim bugüne kadar. Her kesimden insan bu insani özelliklere sahip. Bu toplumsal bir hafıza sanırım...

Dokuzuncu günün sonunda otelden büyük bir tatmin duygusu ile ayrılırken, önümüzdeki sene için tekrar gelme planları yapmaya başlamıştım bile. Bu detoks tatili ile ilgili sizinle paylaşmak istediğim daha çok konu var ama bir blog yazısı için bile fazla uzun oldu bu yazı zaten, o yüzden burada nokta koyuyorum.

Ebru Şinik ile İyi Ol, Mutlu Ol!

Ayurvedik Yaşam ve Wellbeing Eğitmeni

Tüm yazılarını göster