Gusto'ya veda...

Evet, gastronomi artık her yerde...

Ulusal gazetelerimizin hafta sonu ilavelerinde, köşe yazarlarında, turizm eklerinde, televizyondaki gurme programlarında... Eli kalem tutan herkes bir şekilde restoran tavsiyesi veriyor, tattığı yemeği, şarabı anlatıyor. Okurlar da hangi mekan "in" olduysa, bir koşu orayı dolduruyor, sonra başka mekan açılıyor, hop herkes bu kez oraya akıyor.
Bu kadar çok bilgi seli varken, "gastronomi ve içki kültürü" hakkında bir dergiye gerek var mı diye düşünebilirsiniz.
İşin biraz daha derinine inmek isteyenler için benim cevabım, "Evet, var!"
Çünkü bazen iki satırlık bir tadım notu, o şarabı içeni kesmeyebilir, üzümün kökenini, bağcısını, nasıl üretildiğini, hikayesini merak edebilir. Restoran sahiplerinin, şarap garsonlarının, bu işi hobi edinen meraklıların bu yüzden Gusto'ya ilgisi büyüktü. Dergi, Mehmet Yalçın'ın edebi tadı hayli yüksek yazılarıyla bu boşluğu gayet güzel dolduruyordu.  
Gusto'nun dergi merkezi, aynı zamanda tüm dünyada çıkan içkiler ve yemek kültürleri hakkındaki kitapların, süreli yayınların, fotoğrafların biriktirildiği bir kütüphaneydi. Hatta bir gün gazetede 1788'den kalma bir konyağın Playboy Club'te kadehi 55 bin sterline servis edilirken yere düşüp kırıldığını okumuştuk. Üstelik bu konyak bir hafta sonra Guinness Rekorlar Kitabı'na dünyanın en pahalı konyağı olarak girmeye hazırlanırken... Mehmet Yalçın haberi duyunca istifini bozmadan şöyle demişti, "Hatırlıyorum ben bu konyağı, iki şişe daha olacaktı, hadi gel şuradaki müzayede kitaplarına bir bakalım..." Evet, müzayede kitaplarını karıştırdık, iki şişenin daha satıldığını teyit ettik ve okurlarımıza müjdeyi duyurduk. Böyle arşivler kolay yaratılmıyor maalesef...
Bu arşive giren gastronomi dergileri de ayrı bir cazibe merkeziydi benim için. Mesela bir İspanyol dergisini açıyordum, çift sayfa bir yemek fotoğrafı, fotoğraf o kadar güzel çekilmiş ki elinizi uzatsanız yiyebileceksiniz sanki... İlk uçağa atlayıp, o restoranı bulup, "oburca" sipariş etme duygunuza zor gem vuruyordunuz. (O da malum bütçeler sebebiyle...)
Türkiye'de neden böyle yemek fotoğrafları çekilmiyor diye hayıflandığımı bilirim. Yalçın şöyle diyordu, "Bu gastronomi dergileri devlet tarafından destekleniyor, prodüksiyonlara yüksek bütçeler ayrılıyor, yüksek volümlerde dağıtımları yapılıyor, sebebi devletin gastronomiyi desteklemesi... Burada böyle bir şey yok..."
Satacak hiç bir şeyi olmayan ülkeler, gastronomi yatırımlarıyla turizmden alması gereken payın kat kat üstünde paralar kazanıyor, çıkarttıkları dergilerle insanları heveslendirip kendilerine çekiyorlardı. Biz ise kişisel çabalarla çıkan yayınları bile baltalayıp, izlerini silmek için her şeyi yapıyoruz.
Sabah'ın dergi grubunda 10 yıl yayın hayatını sürdüren Gurme dergisinin kapanmasının hemen ardından çıkan Gusto dergisi içki satış ve reklam düzenlemesi yüzünden 10 yıllık yayın hayatına sessizce son verdi.
Mehmet Yalçın'ı birazcık tanıyorsam hiç ümitsiz değildir. Zira o bu dönemin gelip geçici olduğundan çok emin. Haksız mı? Ne de olsa aklın yolu bir.
Bu ülkeye matbaa da 300 yıl sonra geldi, hala açığı kapatmaya çalışıyoruz. İnsan "bu devirde, hala mı?" demeden edemiyor.
Benim gibi biri için şu yaşananların gerçek olduğuna inanmak o kadar zor ki... Şaka gibi derler ya... Aynen öyle...
Türkiye sermayenin kıymetini biliyor da beşeri sermayenin önemini hala kavrayamadı. Mevzuyu sermayeyle bağlayalım da belki böyle bir "bağlantı" kurarlar gastronomiyle...

Tüm yazılarını göster