Nedir bu çevrecilerin savaştığı “fast fashion”?

“Fast fashion” ya da “hızlı moda” son zamanlarda günlük dilimize oldukça yayılmış bir terim. Ama gerçekten ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Moda endüstrisi daha sürdürülebilir ve etik olmaya çabalarken, neyle savaşıldığını bilmekte fayda var.

“Fast fashion” yüksek miktarda kıyafetin tasarımına, üretimine, ve pazarlamasına verilen ad olarak geçiyor. Bu şekilde üretilen kıyafetler, tüketiciye ulaşan ürünün ucuzluğundan, trend replikasyonundan ve düşük kaliteli malzemelerden (mesela sentetik kumaşlar) güç alıyor.

“Hızlı moda çevreye, işçilere, hayvanlara, ve en nihayetinde de cüzdanınız için zararlı”

Ucuza üretilen ve modayı yansıtan bu paralar, endüstriyi bir tüketim çılgınlığına itiyor. Bu tüketim çılgınlığından ise başta çevre olmak üzere, kıyafetler, çalışanlar, hayvanlar ve tabii ki de tüketiciler nasibini alıyor. Moda endüstrisinin tarihine kısaca bir göz atalım:

Yirminci yüzyılın ortalarına kadar moda endüstri dört mevsim üzerinden yürütülüyordu: ilkbahar, yaz, sonbahar, ve kış. Modacılar aylar öncesinden gelecek mevsime en uygun kıyafetleri tüketicilere hitap edecek şekilde tasarlıyordu. Bu yöntem ise, günümüz modasına kıyasla daha metodik olmasına rağmen, tüketicilerin elinden iradelerini alıp götürdü. Moda, artık kitlelere ulaşmadan önce yüksek kademedeki sosyeteye sunulmuştu ve uyulması gereken kurallar vardı.

1960’lara gelmeden ise “paper clothes” neden kağıt kıyafetler için yapılan pazarlama kampanyası, insanların “fast fashion” trendine hazır olduğunu kanıtladı. Moda endüstrisi artık daha hızlı ve daha ucuzdu.

“Markalar artık günümüzde bir yılda 52 farklı mikro-mevsim için kıyafet üretiyorlar. Ya da her hafta yeni bir koleksiyon çıkarıyorlar – bunun yol açacağı tüketimi ve israfı düşünün.”

Ancak yaklaşık on yıl öncesine kadar hızlı moda geri dönülemez bir yol değildi. Sunday Style Times’a göre bu trend 2000’lerin ortasında “bohem şık” modası esnasında öne çıktı.

Hızlı moda markaları artık yılda 52 farklı mikro-mevsim için kıyafet üretiyor, ya da her hafta yeni bir koleksiyon çıkarıyor. Yazar Elizabeth Cline’a göre bu, Zara’nın iki haftada bir tüketiciye yeni ürün sunmasıyla başladı. O andan itibaren, mağazaların her zaman kıyafet stoğu olacağı belli olmuştu, yani markaların kıyafetleri hiçbir zaman bitmeyecek. Sokak stillerini moda haftası tasarımlarını kopyalayarak, günlük olmasa bile, haftalık yeni ürün üretmek artık çok kolay. Çünkü böylelikle mağazalar tüketicilerine bitmeyen bir envanter garanti edebiliyorlar.

H&M, Zara gibi markalar aşırı üretim eleştirilerinin yükünü sırtlarken, lüks markalar bile artık büyümeyi üretimle ölçüyor. Fast Company’e göre, “giyim şirketleri dünyaya yılda 53 milyon ton giysi üretiyor” ve bu miktar 2019’da yayınlanan bu veriye göre kesinlikle arttı. “Sektörün üstel büyüme hızını sürdürmesi bekleniyor – 2050 yılında bu miktar 160 milyon tona ulaşacak”.

“Fast fashion” kötü bir şey mi?

Burada ise eleştirilen şey kişiden kişiye değişiyor: endişe edici bir hızda yeni kıyafetler ve tarz elde etme arzusu mu yoksa sektörün hakimlerinin bizi yeni trendler geldiği anda geride kalmış hissettirmesi mi?

Kıyafetler hız kaygısıyla ve aceleyle üretiliyor, dolayısıyla markalar düşük kaliteli ürünler satıyor. Çünkü ürünlerin kitlelere bir an önce ulaşması lazım - kalite kontrole gerek yok.

Fast fashion trendi olması gerekenden çok uzak ve geriye birkaç giyimden sonra çöpe giden parçalar kalıyor. Kıyafetlerin kalitesini düşüren bu acele, aynı zamanda maliyeti de düşürüyor. Topshop ve Fashion Nova gibi şirketler, katkıda bulundukları bu giyim okyanusunda en çok karları ile ilgileniyorlar.

Bu markalar, maliyeti veya marjı ne olursa olsun sattıkları çok sayıda ürün nedeniyle parçaları ucuza satarken milyonlarca dolar kazanıyor. Ve hazır giyim işçilerine hiç şüphesiz asgari ücretin çok altında ücret ödeniyor. Yazar ve gazeteci Lucy Siegle, “The True Cost” isimli belgeselde bunu şöyle özetlemiş: “Hızlı moda bedava değildir. Birisi bir yerlerde para ödüyor.”

Bununla birlikte, hızlı modanın ne kadar erişilebilir ve her bedene uygun olabileceği düşünüldüğünde kafalar karışıyor. Etik moda savunucuları bunu anlatmak için çok uğraşıyor fakat maliyet ve özel beden üretimi hala engel teşkil ediyor.

Hızlı modanın insana ve çevreye etkisi

Hızlı modanın içindeki tüm unsurlar (tekrarlanan trendler, düşük kalite, rekabetçi fiyatlandırma) hem gezegene hem de endüstrideki insanlara zarar veriyor.

Bunun yanında bazı markalar, su kaynaklarına sızan kimyasallardan ürettikleri boyaları ve sentetik kumaşları kullanıyor. ABD’de ise her yır 11 milyon ton giysi çöpe atılıyor. Kurşun, haşere, ve kimyasallarla dolu bu kıyafetler ise asla bozulmuyor. Onun yerine toprağa karışıyor ve havaya toksinler salıyor. Hızlı modanın yüksek karbon ayak izi ise havayolu ulaşımı ve petrol gibi endüstrileri şahlandırıyor.

“Hepimiz Nike’ın atölyelerine aşinayız – ancak Nike, moda uğruna insan haklarını ihlal eden hızlı moda markalarından sadece biri.”

Hızlı moda, çevresel etkiye ek olarak tüketicilerin ve hazır giyim işçilerinin sağlığını da etkile . Çeşitli kanser türleri ve solunum yolu hastalıklarıyla bağlantılı olan benzotiyazol gibi zararlı kimyasallar bugün pazardaki giysilerde bulunuyor. Cildimiz vücudumuzun en büyük organı olduğu için bu kötü yapılmış kıyafetleri giymek sağlığımız için tehlikeli olabilir.

Bu tehlike ise hızlı modanın üretildiği fabrikalara, mahallelere, ve evlere girdiğimizde artış gösteriyor. Çevreci Sağlık Dergisi’ne göre, tekstil boyama işlemleri, “ağır metaller ve toksinler” salgıladığından, çevrede oturan insanların ve hatta hayvanların bile sağlığını etkiliyor.

Hazır giyim işçilerinin sağlığı, bu kimyasallara maruz kalmaktan sürekli olarak tehlike altında. Uzun çalışma saatleri, yetersiz maaşlar, kaynak eksikli ve zaman zaman maruz kalınan fiziksel tacizden bahsetmiyoruz bile. Çoğumuz Nike’ın düşük kaliteli ürünleriyle ilgili haberle aşinayız fakat bu hızlı moda markalarından sadece biri. Kıyafetlerimizi yapan insanlar düşük maaş alıyor, yetersiz besleniyor, ve başka seçenekleri olmadığından limitlerini zorluyorlar.

Hızlı moda markalarını nasıl tanırsınız?

İster online alışveriş esnasında, ister mağazalarda, işte hazır moda markalarını tanımanın yolları:

  • Hızlı üretim arayın, her hafta yeni stiller mi çıkıyor?
  • Trend kopyalarına bakın, belirli bir markanın stilleri son moda şovlarındaki trendlerin ucuza yapılmış versiyonları mı?
  • Düşük kaliteli malzemeleri arayın. Kumaşlar sentetik mi ya da giysiler kötü yapılı, sadece birkaç kez giyilmek üzere mi yapılmış?
  • Üretim nerede yapılıyor, işçilerin maaşlarının refah sınırının altında aldığı yerde mi oluyor?
  • Rekabetçi fiyatlandırma arayın, yeni stok birkaç günde bir piyasaya sürülüyor ve satılmadığında büyük bir indirim mi yapılıyor?

 

Yavaş modanın yükselişi

Moda endüstrisinde insana ve çevreye zarar veren birçok davranış mevcut fakat en belirginleri hızlı moda endüstrisinde karşımıza çıkıyor. Toplumum tüketim çılgınlığından vazgeçmesi zor olabilir, ama daha iyi opsiyonlar her zaman mevcut.

“Slow fashion” yani yavaş moda, duyarlı üretim, eşit işçi hakları, doğal materyaller, ve uzun ömürlü kumaşlar ile bize bir alternatif sunuyor. Bir yerlerde olumsuz şartlar ile savaşanların bulunduğunu bilmek ise iç rahatlatıyor.

Sorumluluk sahibi firmalardan ya da ikinci el mağazaşardan alışveriş yaparak ise bu konunun görünürlüğünü arttırarak çevreyi ve insanları savunduğumuzdan emin olabiliriz.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil