Filtresiz bir tebessüm en güzel makyaj, samimiyet ise en pahalı serumdur

Son yıllarda bütün kadınların birbirine benzediği, estetik çılgınlığının had safhaya çıktığı, gün içinde yapılan makyajların filtreli gibi en üst seviyeden yapıldığı bir dönemdeyiz. Hatta bir oyuncunun evinde koltuğunda otururken klonlanma yöntemiyle bir dizide rol alabildiği çağda yaşıyoruz. Ve biz hâlâ “Estetikli oyuncu mu, estetiksiz mi?” tartışmasının göbeğindeyiz.

Esin Övet esinovet@gmail.com

Peki olayın öncesine gidelim, ne oldu? Berna Laçin, Hilal Altınbilek için “En bariz estetikli birine, mahallenin fakir kızı rolünü vermek kimin fikriydi acaba?” dedi, ortalık karıştı.

 Dilan Deniz “Oyunculuk o kadar da kutsal bir meslek değil” diyerek eleştirileri yersiz bulurken, Ecem Erkek “İnandırıcılığını kaybediyor” diyerek oyuncunun estetiksiz olanını savundu.

Fakat bir kesim var ki, onlar bu konunun artık tamamen “demode”, yani moda dışı olduğunu düşünüyor.

Çünkü o kesim makyajı, görüntüyü, sosyal medyada çekilen estetik kareleri çoktan aştı.

Onlar artık bu konuların içinde bile dolanmıyor.

Tabii gelinen noktaya bakınca, haksız da sayılmazlar.

 Bakın, “Hababam Sınıfı”nın çekildiği dönemlerde, hatta 3-5 sene öncesine kadar bile, “Kesinlikle oyuncuda estetik olmaz” diyebilirdik.

Ama artık bu tartışmayı yapmak bile yersiz.

Düşünün; “Millet uzaya çıkıyor” cümlesinin bile yavan kaldığı bir çağdayız.

Ünlü bir oyuncu evinin koltuğunda otururken, klonlanma tekniğiyle bir dizide rol alabiliyor.

Bu ortamda “Fakir kız estetikli mi olur?” sorusu artık çoktan sıradanlaştı.

Çünkü, üzgünüm ama artık fakir kız da kendi gücünde güzel, filtreli ve estetikli. Bir de tabii sosyal medyanın etkisi var.

İnsanlar estetik operasyona girerken, çıkarken, hatta ameliyat esnasında bile video çekip hesaplarından yayınlıyor.

Artık estetik, saçına fön çektirmek kadar sıradan. Yaptırmayan neredeyse ayıplanıyor.

Üstelik teknoloji her gün insanlığa yeni bir çalım atarken, Berna Laçin’in eleştirisi ister istemez devre dışı kalıyor.

Çünkü artık bu gerçeklikten çok uzağız. Ve evet, bambaşka bir yerdeyiz.

Gençlik bambaşka bir dil konuşuyor. Kariyerden ziyade güzel görünmek, mükemmel olmak moda. Ve bunun için de her türlü fedakârlık yapılıyor. Yani artık mahallenin fakir kızı da estetikli, tıpkı ailenin anneannesi, babaannesi gibi. Çünkü onlarda artık genç ve daha genç gözükmek istiyor.

Kusursuz makyajlarıyla, savrulan saçlarıyla, kusurdan arınmış hâlleriyle büyüyen bir gençlik var.

Sizi bilmem ama ben kabullendim. Kim nasıl mutluysa öyle yaşasın.

Yine de, benim gibi eski günleri görenler için bu konular hâlâ kafa karıştırıcı. Çünkü ben mesleğe başladığım yıllarda “Photoshop dönemi” vardı.

Ünlüler dergi kapaklarında pürüzsüz, kusursuz, neredeyse tanınmaz hâlde çıkardı.

Şimdi o dönem bitti, yerini “filtreli hallerimize” bıraktık.

O zamandan bu zamana tek fark şu: O zaman “fotoshoplu ünlüler” konuşulurdu…

Şimdi ise “filtreli insanlığı” konuşuyoruz.

Artık o mükemmellik takıntısı sadece ekranlarda, dergi kapaklarında değil; hayatın tam ortasında. Her şey pürüzsüz, her yüz aynı.

Kardashian fertlerini dünyaya getiren Kris Jenner bile kızlarından genç görünüyor.

Şartlar artık böyle: Genç görünmek, daha genç olmak, en genç görünmek! Bakın, asla tasvip etmiyorum ama gelinen noktayı görüp, anlamadan da kaçış yok.

Ve bu durum, ne yazık ki kadın-erkek ilişkilerini de zorluyor. :Kadın ve erkek ilişkileri, estetik savaşlarının içinde yok oluyor.

Çünkü artık güzellik, doğallıkla teknolojinin el ele verdiği bir dönemde; sade, gerçek, samimi ve güzel bir ilişki de kalmadı. O yüzden çoğu kadın, “Erkek kalmadı” derken, erkekler de, “Seçenek çok neden bir kadına bağlanayım” diyor.

Kadınlar erkekleşirken, erkekler prensesleşiyor.

Kadınlar daha genç görünmek için savaş verirken, erkekler de seçenekleri arasında kayboluyor.

Ne garip değil mi?

Ancak yine de unutulmayacak kocaman bir gerçek var ki:

Ne yaparsak yapalım, filtresiz bir tebessüm hâlâ en güzel makyaj,

samimiyet ise en pahalı serumdur.

Ve şu noktada biraz durup düşünmekte de fayda var:

Bütün bu “güzelleşme” çabası içinde, kendi halimizin güzelliğini unutuyoruz elbet.

Bir kadının en güzel hâli, doğallığını koruduğu, kendine iyi davrandığı, aynaya bakınca “Ben buyum” dediği andır.

Parlak bir cilt, dolgun bir dudak elbette hoş. Ama sosyal medya filtreleri buna izin vermiyor artık. Kadın, ister istemez o çarkın içinde kendini buluyor ve içten gelen özgüven ışıltısını unutuyor ki, unuttu da.

Ama inanın, o içten gelen ışıltıyı hiçbir dolgu, hiçbir filtre veremez hanımlar.

Çünkü kadının asıl güzelliği; kendiyle barıştığında, doğallığında, filtresiz gülüşünde saklıdır.

Tüm yazılarını göster