Şimdi itiraf edelim; Halit Ergenç’in canlandırdığı Kenan Baran var ya, kadınların diline pelesenk oldu.
Sokağa çık, üç kadınla konuş; ikisi “Aynı benim ex” der. Diğeri “Aman Allah’ım, kocamı kopyalamışlar” diye iç çeker. Kimi anlatırken sinirden dudak titrer, kimi gözünde eski günlerin sisli perdesi ile hala öfkesini kusar. Kimi de “Belki değişir” diye umut bağlar. Ancak geçmiş olsun hanımlar o umut var ya, üzgünüm ama en tatlı zehir!!!
Kenan Baran ve onun gibiler dediğin:
1-Çapkın
2-Yalancı
3-Her koşulda kazanacağını sanan ego kralı.
Elbet istisnalar kaideyi bozmaz; Ancak kendine güvensiz klasik erkek modeli bu canım. Yani “Ben yenilmem” kafasında.
Ta ki kader kapıya dayanıp; o ahı ödettirecek kişinin gelişine kadar.
Çünkü bazı erkekler vardır; Büyük yazar sanır kendini. Hikâyeyi başlatır, kadının hayatına dalar, duygu manipülasyonunun kitabını yazar.
Yıkar geçer.
Sonra? Puff! Buhar olur.
Çünkü yüzleşmek kolay değil, hele ki kendi yarattığı enkazla.
Kadın?
Kadın sever, inanır, güvenir.
Kalbini uzatır, dünyasını verir.
Sonra bakar ki o saf sevgi, kralın oyun hamuruna dönmüş.
Bir bakmış raydan çıkmış, bir bakmış kendini şifresiz bir hikâyenin içinde kaybetmiş.
Ve o “Kral” dediği aslında sevmeyi değil, sahip olmayı bilen bir ve sadece kendini seven, düşünen bir duygusuz.
Ama işin ironisi ne biliyor musun?
Kral savaşırsa, aşk için değil; kaybettiğini kabul etmemek için savaşır.
Kadın savaşırsa?
Kalpten, ciğerden, sevgiden.
Çünkü kadın için mesele güç değil, yürek. Böbreğini istese verecek adama. Gülmeyin inanın örnekleri çok.
Sonra bir bakmış o böbrek başka kadın için hayati görevlerini sürdürüyor.
Allah aşkına bu kadınlar nasıl çığırından çıkmasın.
Ama yok onca sıkıntıya rağmen çıkmıyor kadınlar raydan.
Siz hiç “Erkek cinayetleri” adı altından her sene sayısı çoğalan sokak ortasında, kapının önünde boşanmak istediği için öldürülen, boğazı kesilen, sokakta tekme tokat dövülen erkeklerin haberine gazetelerde, haberlerde ya da gündüz kuşaklarında denk geldiniz mi?
Belki tek tük!!!
Ama çok gelemezsiniz.
Çünkü kadın kendi içinde öyle bir ızdırap çekiyor, öyle bir kendi içinde o savaşı bitiriyor ki, sonrasında da kendi krallığını kurarak o savaştan çıkıyor.
Erkek ise hemen bir başka kadın, yok olmadı hooop bir başka kadın daha… Sonrası kocaman bir boşluk. Sırtında çoğalan “Ah”lar ile kamburu çıkmış bir vaziyette ya bir bank köşesinde yalnız ya da kimsesizler yurdunda.
Farkında değil.
Ve işte o yüzden kadınlar izlerken ağlıyor bu diziyi. Çünkü bir yerlerde, bir zamanlar, bir adam yüzünden kendi kalbini gömen çok kadın var.
Umudunu “Belki düzelir”e bağlayan, o tutunacak dalı kırılan kadınlar var.
Şimdi sorayım: Her kral kaybeder mi? bilmem ama, bazen en büyük yenilgi, kaybettiğini çok geç fark etmektir.
Ve bazı tahtlar vardır, kadınlar çekip gittiği an sonsuza dek boş kalır.
Velhasıl kelam, tahtın var diye kral olunmuyor güzel kardeşim.
Aşk bilen kazanır, oyun bilen değil.
Ve bu saatten sonra kim kaybeder dersen ben söyleyeyim: Kadınlar değil.
Yani artık değil. Hele ki, böyle bir kral ile savaşmış, tecrübe etmiş ise hiç değil.
O yüzden krallar dikkat edin.
Bu çağın gönül defterinde, sahte kralın devri bitti gibi.
Fakat, ancak ve lakin!!!
Elbet bu devirde de, hâlâ “Erkeğini adam ederim” diyen kadınlarla dolu. Ya da “Seçenek bol, ben istediğimi alırım” diyen erkeklerle de.
Kadınlar arasında; “Ben değiştiririm çünkü ben daha önce kimseye benzemem” diyenlerle de…
Tamam bazen gerçekten de değiştiriyorlar da. Ancak o değişim sürecindeki kadındaki yıpranma ilerleyen zamanlarda kadının nefretine dönüyor beyler.
Üzgünüm…
Başka kadınların size kıyamadığı için yapmadıklarını, o sizi değiştiren, sabırla bekleyen, kendinden ödün veren ve hatta, “Şu köprüyü bi geçeyim” diye bekleyen kadın var ya… İşte o kadınlar size asıl darbeyi vuruyor.
Çünkü o kadar çekmiş oluyor ki o yıllar içinde.
Çünkü o kadar sabretmiş oluyor ki o zaman içinde.
Çünkü o yollarda o kadar çok kabul etmek zorunda kalmış ki, sevmediği, tercih etmediklerini.
Ve sonra kral elden, ayaktan düşünce de. Bingo!!!
Varın gerisini siz düşünün beyler. Hadi kalın sağlıcakla…