Bu şehre Eylül ve aşk yakışır: Verona!

Yüz yıllardır içinden çıkılamayan, uğruna kavgaların hatta savaşların çıktığı, mutlu eden, süründüren, o şarkıların, şiirlerin, kitapların kaynağı, uğruna en çok kafa yorulan şey: AŞK...

Deniz Çakmakcı denizcakmakci@yandex.com

Sözlükler aşkı “bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusu” olarak tanımlıyor. Kimi “aşkın ömrü üç yıldır” diyor, kimi ise “aşk kavuşana kadardır”. Yaşayan mutlu, yaşayamayan harap oluyor.

Truva prensi Paris, Sparta kralının karısı Helen’la kaçınca Truva savaşı çıkmadı mı? Dünya harikaları “Babil’in Asma Bahçeleri” de “Tac Mahal” de bir kadın için yaptırılmadı mı? Sezar aşık olduğu Kleopatra’ya koca Mısır’ı hediye etmedi mi?
Dünya tarihi neredeyse “aşk” üzerine kuruluyken şiirlerde, romanlarda adı aşkla özdeşleşen Eylül ayına da girince, hem biraz aşktan bahsetmek hem de gezdiğim en aşk kokan şehirlerden birini anlatmak istedim. Bu ay Verona’dayız. Yanınızdaysa sevdiğinizin elini sımsıkı tutarak gezin sokaklarında...
Başlıyoruz!

PASTEL BİR ROMANTİZM ŞEHRİ

Benim gibi seyahatlerde mümkün olduğunca yürümeyi tercih ediyorsanız Verona sizi çok mutlu edecek küçük bir şehir. Milano ve Venedik’in ortasında yer alıyor ve 265 bin kişilik nüfusu var. Nüfusu açısından bizim Yalova veya Burdur kadar bir yer düşünebilirsiniz. Bu minik şehir UNESCO Dünya Mirasları listesinde ve bunu sonuna kadar hak ediyor.

Şehrin tarihi kapısından girer girmez farklı bir yerde olduğunuzu anlıyorsunuz. Girişte yer alan ve şehrin en büyük meydanı olan Piazza Bra’da, Roma’daki Colesseum'un bir küçük versiyonu olan Arena di Verona ile karşılaşıyorsunuz. Tarih boyunca yüzlerce gladyatör savaşının yapıldığı bu yapı günümüzde klasik müzik konserlerine ev sahipliği yapıyor.

Onu geçince benim favori meydanım olan “Piazza Erbe” geliyor. Bu yazıyı okuduktan sonra gözünüzde canlandırabileceğinizi umduğum yanık turuncu-kiremit renklerindeki tarihi Verona binaları ile çevrelenmiş bir meydan burası. Ben, Erbe meydanının ortasındaki bir basamakta uzun oturup etrafı seyrettim. Eğer vaktiniz varsa elinize bir kahve alıp bunu yapmanızı tavsiye ederim. Verona uzun uzun bakılması, unutmamak için hafızaya kazınması gereken bir yer.

Bra ve Erbe meydanları arasında geçiş sağlayan, popüler markaların sıralandığı Via Mazzini caddesinde dolaşmak ise başka bir yerde edinemeyeceğiniz bir deneyim. Sebebi ise alışverişten çok caddenin zemini. 1800'lü yıllarda bu cadde bataklığa dönüşmeye başlayınca, zamanın belediye başkanı caddeyi trafiğe kapatarak boydan boya Verona’nın dünyaca ünlü pembe mermerinden döşetmiş. Mermer yollarda yürümek nefis bir his. Verona’da hakim olan renklere bir de bu pembe mermerler eklenince, bir Monet tablosunun içinde yürüyormuş gibi bir havaya giriyorsunuz.

Şehri U şeklinde saran Adige nehrinin diğer tarafındaki tepede yer alan ve Verona’yı ayaklarınızın altına seren nefis manzarası ile Castelvecchio’ya ulaşabilmek için, nehrin üzerindeki San Pietro köprüsünden geçmek ve dik bir tırmanış yapmak gerekli. Ama gözünüz korkmasın, hızlı bir füniküler ile de yukarı çıkabiliyorsunuz. Buradan Verona’yı o kadar güzel bir açıdan görüyorsunuz ki, hele bir de kilisenin uzun uzun çalan çanlarına denk gelirseniz gerçekten de doyumsuz bir an yaşayabilirsiniz.

Elbette katedral, kule gibi bir Avrupa şehrinin olmazsa olmazları da var. Ama Verona’da beni en çok neyin etkilediğini sorarsanız, şehrin pastel renkleri derim. Bisikletleri, mermer yollar, insanların kibarlığını, sakinliği ve havada esen efil efil romantizm rüzgarlarını da eklerim. Burada cafcaflı hiç bir şey göremiyorsunuz. Bu seyahate en yakın kız arkadaşımla gitmeme rağmen bunları söyleyebiliyorsam, sevgili/eş ile gidildiğinde tadından yenmez olacağını da kestirmek zor değil.

Verona yemek konusunda bir İtalya şehri olmasının da hakkını elbette veriyor. Ah o pizzalar, makarnalar yok mu insanın aklını başından alıyor. Ama çok iyi olduğu bir başka konu da şarapları. Verona’nın yer aldığı İtalya’nın Veneto bölgesi ülkenin en güzel şaraplarının üretildiği bölge.

Başka söze gerek var mı?

ROMEO ve JULIET’İN AŞKININ ŞAHİDİ

Verona’ya yazının başından beri anlattığım bu romantik havayı yükleyen en önemli unsur ise elbette ki William Shaekspear’in en ünlü eseri “Romeo ve Juliet”.  İşte o büyük hikaye tam da burada geçiyor.

Juliet’in yaşadığı ev olan “Casa di Giulietta” restorasyondan geçirilerek bir müzeye dönüştürülmüş, eve sonradan hikayede Romeo’nun tırmandığı balkon da eklenmiş. Bu da, tabi ki iyi bir pazarlama ile Verona’nın dünyanın en çok turist çeken şehirlerinden biri olmasını sağlamış. 

Günümüzde bu ev, evlilik tekliflerinin edildiği, hayallerin kurulduğu, yıldönümlerinin kutladığı bir müze. Bahçe girişi her dilden notlarla, asma kilitlerle dolu. Aralarında türkçe notlar da göze çarpıyor. Juliet’in evinde insanları aynı dileklerde birleştiren en kuvvetli duygunun aşk olduğunu çok daha iyi anlıyorsunuz.

“Casa di Giulietta”nın girişine bırakılan notları bir kenara bırakın, dünyanın her yerinden Juliet’e senede beş bine yakın mektup yollanıyor. Umutsuzca aşık olanlar, terkedilenler, aradığını bulamayanlar, kavuşamayanlar umut ve çare arıyor Juliet’e yazarak. Olay tamamen bizim Güzin Abla gibi bir hale dönmüş durumda. Sadece bu iş için The Club di Giulietta, yani Juliet Kulübü diye bir organizasyon kurulmuş ve gelen her mektuba ciddiyetle, tek tek cevap veriliyormuş.

Buradan da anlaşılıyor ki; dünya döndükçe aşk arayışı hiç bir zaman bitmeyecek.

AH ROMEO... SEN DE Mİ?

Buraya kadar herşey güzel ama size bu dünyanın en büyük aşklarından biri olarak kabul edilen hikayede bulunan bir detaydan daha bahsetmek istiyorum.

Romeo ve Juliet’in hikayesini kaba taslak da olsa hepimiz biliriz. Düşman ailelerin çocuklarının hüzün dolu, kavuşamadıkları, ölümsüz aşklarını anlatır. Peki hikayenin başında Romeo’nun aslında Rosaline’e çok aşık olduğunu, ve ona açılmak için gittiği baloda Jüliet’i görüp birden Rosaline’i unuttuğunu biliyor musunuz? O baloda Jüliet de ona aşık olmuş ve sonra olaylar başlamış.

Peki ama Romeo, Rosaline’e duyduğun aşka bir anda ne oldu?

Aşk böyle çabuk geçebilen bir şey mi? Daha güzelini, yakışıklısını, iyisini, zenginini, komiğini... daha daha dahasını bulunca hemen bir başkasına aşık olunur mu?

Ah Romeo sen de mi ayran gönüllü çıktın?   

Hadi onu geçelim aşk kavuşamayınca mı aşk oluyor gerçekten?

Kavuşsalar, Romeo bu kez de başkasına mı aşık olacaktı?

Peki ya kavuşsalar bu hikaye dünyanın en ünlü aşk hikayesi olur muydu?

Bizim de kavuşamayan Leyla ile Mecnun’umuz, Ferhat ile Şirin’imiz, Kerem ile Aslı’mız nice nice aşk hikayelerimiz var.

Mimar Sinan’ın kavuşamadığı aşkı Mihrimah Sultan'ın “güneş ve ay” anlamına gelen ismi için yaptığı caminin arka cephesinden güneş batarken, diğerinden ay doğuyor. Sinan, sultanına kavuşsaydı o romantik hediyeyi yapar mıydı?

Tüm bunlara rağmen aşk, aşık olanın ayaklarını yerden kesen bir his. Karşılıklı olduğunda ise bizden güzeli yok.

Romeo bile o ayran gönlü ile efsane olmuş. Varsın bizimki efsane olmasın, bize kavuşabildiğimiz, sadık, mutlu aşklar lazım. Dilerim ki, bu sonbaharda kimse aşksız kalmasın. Eylül herkese uğurlu gelsin.

Bir de aşkınızla yolunuz aşkın şehri Verona’ya düşerse ne ala...

KISA KISA...

  • Türkiye'den Verona'ya doğrudan uçuş yok. Aktarmalı olarak diğer İtalya şehirleri üzerinden ulaşabilirsiniz. Ben Bologna’ya uçtum. Verona'ya ise Bologna’dan trenle geçtim. 50 dakika kadar sürüyor. Ücreti 9 euro. Hızlı trenle üç katı hızlı ve tabi üç katı pahalı da gidebilirsiniz.
  •  İtalya’da tren ağı çok geniş bu sebeple de çok karışık. Sistemi çözdükten sonra ise ülkeyi baştan sonra trenle gezebilirsiniz. Ufak bir yanlışınızı affetmiyorlar, hemen cezayı basıyorlar. Yedim, oradan biliyorum.
  • Verona uzun hafta sonu tatili için mükemmel bir destinasyon. Üç günde tüm şehri köşe bucak dolaşır, kafe ve meydanların tadına sonuna kadar varabilirsiniz.
  •  Verona’da yaz aylarında kalabalıktan yürünmediği söyleniyor, sonbahar ise bu şehrin mevsimi.
  • Siesta’yı unutmayın. Yemek saatlerinizi buna göre ayarlamakta fayda var. Olmadı çantanızda atıştıracak bir şeyler bulundurun. En cıvcıvlı saatlerde kapatıyorlar kapıları. Asla da taviz vermiyorlar.
  • Yemek demişken de kahve ve dondurmaları da tatmadan geçmeyin diyeceğim atıştırmalıklar.

Deniz Çakmakcı
@onbesdakika

Tüm yazılarını göster