Banliyöye alışmak ya da alışmamak!

Şehirde kalmak mı, şehirden uzaklaşmak mı...

Pucca

Pucca


Banliyöye alışmak ya da alışmamak!

Hayatım boyunca şehir merkezinde yaşadım. Pijamayla sokağındaki bakkala gitmeye karar verdiğin an, senelerdir görmediğin eski sevgilinle karşılaştığın… Taksi bulamadığın, bir yere gitmeden önce trafiği beklediğin, gece dışarı çıkan her arkadaşının uyumak için seni kullandığı evlerde oturdum yani. Sonra bir baktım, orada verdiğim kirayla, merkezden birazcık uzak bir yerde, site içinde bahçeli bir evde oturabiliyorum. Hiç düşünmeden taşındım. Taşınırken de başıma neler gelmedi ki; nakliyeci tarafından dolandırıldık, ev örümcekten geçilmiyordu, bahçe denilen şey korku filmlerinden fırlamış gibiydi. Tam onları da çözdüm derken hooop bu kez komşu krizi!

Hayatımda bu kadar hassas insanı bir arada görmedim. Her şeyden şikayet ediyorlar! Ama her şeyden! Bir yan komşum var, neyin cezası olarak bana verildi hiç bilmiyorum. “Köpekleriniz havlıyor, televizyonun sesi çok geliyor, balkonda içtiğiniz sigaranın dumanı gözüme kaçıyor, çok gülüyorsunuz!” Abartmıyorum sürekli ama sürekli bizim kapının önünde. Aman sorun çıkmasın, büyüklük bizde kalsın diye diye alttan almaktan artık iyice yalamaya döndük. Yok yine yaranamadık!

Bizim site ormanın hemen altında olunca, köpeğinden bıkan, bakamayan kim varsa gelip oraya o canları atıp, arkasına bakmadan geri gidiyor. İki tane de cins olmayan kardeş köpeği bizim sokağa bırakmışlar, onlar da yerlerinden ayrılmadan birbirlerine sarılarak öylece bırakıldıkları yerde büyük ihtimalle sahiplerini bekliyorlardı. Biri de yaralıydı köpeklerin. Biz de köpekleri veterinere götürdük, iğnelerini yaptırdık. Boyunlarına da iki tasma taktık. Bekledikleri yere de sabah akşam mamalarını koyduk. Sitede öyle başı boş gezen baya köpek var aslında o yüzden kimse rahatsız olmaz diye düşündük. 

Ama tabii yine komşular yanıltmadı bizi. Kendisinin de köpeği olan bir hanfendi, köpeklere koyduğumuz mama kaplarını çöpe attı. Köpeklerin tasmalarını da çıkarttırdı. Biz yılmadık oraya yine kapla mamalarını ve sularını koyduk. Bu kez şikayet ettiler bizi, köpekler güvenlik görevlilerinin kalbini çalınca ses çıkarmadılar. Neticede 'herkes kapısının önüne bir kap su koysun' mantığını uyguluyorduk. 

Bu kez yine köpek sahibi olan başka bir komşumuz, köpekleri tekmeleyerek uzaklaştırmayı kendine yakıştırdı. Yaşı epeyce büyük olduğu için kavga etmek yerine kınamak zorunda kaldık. Her sabah biz oraya kap koyuyorduk, onlar o kapları çöpe atıyordu. 

Ve bu sabah, o köpekler artık orada yoktu. Yana yakıla bütün siteyi aradık ama iki kardeş ortada yok! Ne yaptılar, nereye gönderdiler bunu kime nasıl şikayet ederim? Edebilir miyim daha doğrusu, var mı öyle bir hakkım bilmiyorum. Gözüm balkonda o iki kardeş gelsin diye bekliyorum. Hayvan sahibi olmak ile hayvan sevmek arasında dağlar kadar fark varmış bunu anladım. Kimse hayvanları sevmek zorunda da değil ama kimseye zararı olmayan iki canlı sırf görüntü kirliliği yapıyor diye onlardan kurtulmaya çalışmak, korkunç. Ara ara şehir merkezini özlüyorum o yüzden. Tamam çok gürültülüydü, evler eski ve küçüktü, trafik işkenceydi ama en azından her apartmanın önünde bir kap su bulunurdu...