Ayrılıyorsak sen suçlusun...

“Felsefik yaklaşımlarımın sonucunda arkadaşım o celse boşanamadı. Epeyce bir beklemek zorunda kaldı.

Kürşat Başar

Kürşat Başar


Ayrılıyorsak sen suçlusun...

Epeyce bir beklemek zorunda kaldı. Ama bir şey açığa kavuştu ki, ayrılacaksanız, boşanacaksanız biri suçlu olmalı.”

Aslında kim suçlu?

Yıllar önce bir arkadaşımın boşanma davasına, tanık olarak gitmiştim. Avukat bana, hakim boşanmanın nedenini sorduğu zaman, ‘şiddetli geçimsizlik’ deyip yerime geçeceğimi söyledi.
Ben de öyle yaptım.

Ama hakim, herhalde beni gözüne kestirmiş olacak ki yerime oturmama izin vermedi.
Önce ‘şiddetli geçimsizliği’ biraz açmamı istedi. Bir olay anlatmamı... Karı kocanın birbiriyle herkesin içinde son derece çirkin biçimde kavga ettiklerini, zaten aralarının uzun zamandır bozuk olduğunu söylemem de onu pek tatmin etmedi.
“Sizce bu taraflardan hangisi suçlu?” diye bir soru sordu.

Ben de gayet rahat bir biçimde, aslında ikisinin de suçlu olmadığını söyledim.
Bu cevabı verdiğim an hem mübaşirin hem de avukatın yüz ifadelerini gördüm ve bir hata yaptığımı anladım.
Hakim gözlüklerini çıkartıp arkasına yaslandı:

“Yaaaaa” dedi... “Demek ikisi de suçlu değil, peki o zaman suçlu kim?”
Ben hala mahkemenin, insanların duygusal durumlarıyla pek ilgilenmediğini ve bir suçlu bulması gerektiğini anlamayarak, “Suçlu evlilik kurumudur bence” gibi bir cevap verdim ki avukat o anda çöktü.
Hakimse iyice keyiflendi.

“Bize anlatır mısınız, neden evlilik kurumu suçlu?” diye sordu.
Ben baktım ki artık olan oldu, bari istediğimi söyleyeyim dedim.
“Efendim, madem bu iki kişi bir arada oturmak istemiyor, madem hayat görüşleri, dünyaya bakışları birbirine uymuyor, bunlar bir ömür boyu birbirini yiyeceklerine ayrılsalar daha iyi olmaz mı?” diye bir cümle kurdum.
Hakim derin bir nefes aldı ve şöyle cevap verdi:

“Eğer dünyada yalnızca dünya görüşleri uyan çiftler evli kalsa sizce kaç kişi evli kalırdı?”
Tabii benim bu felsefik yaklaşımlarımın sonucunda arkadaşım o celse boşanamadı. Epeyce bir beklemek zorunda kaldı.
Ama bir şey açığa kavuştu ki, ayrılacaksanız, boşanacaksanız biri suçlu olmalı.

Benim ilişkilere bakışım, birini suçlamak üzerine kurulu olmadığından bunu anlamakta hala zorlanıyorum.
İnsanlar hastalıkları, çok sevdiklerinin ölümünü, iş hayatındaki çöküşleri bile kabulleniyor da ayrılığa gelince garip tepkiler vermeye başlıyor.

Bir anda, düne kadar siz olmadan yaşayamayacağını söyleyen insan düşmanınız kesiliyor.
Karşılıklı suçlamalar, yıllar öncesinin küçük ayrıntılarına kadar derinleştiriliyor.
Adeta özel yetkili savcı ve hakim gibi delil dosyasına her tür konuşma, söz, dedikodu, ima tek tek özenle seçilip konuluyor.
Öyle ki, yıllar boyu sanki bu iddianamenin bir gün hazırlanacağını bilmiş de bunlar unutulmayıp bir köşede saklanmış gibi...

‘Peki bu adamın veya kadının bu kadar kötü olduğunu düşünüyordun da ne diye bu ilişkiye devam ettin?’ sorusu o anda pek sorulmuyor. Bu soruyu duymak işimize gelmiyor.
İyi ama bir ilişki biterken kimin suçlu olduğu neden bu kadar önemli?
Daha doğrusu hayatın içinde gelişen anlaşmazlığın, sıkıntının, sevgi azalmasının, heyecanın bitmesinin suçlusunu bulsak ne olacak?

Birkaç arkadaşımla bu konuyu tartışmaya açtım. Kadınların suçlama konusunda çok daha ileri olduğunu gördüm.
Tabii bir kere onlar hiçbir şeyi unutmadığı için dava dosyaları çok daha özenle hazırlanmış oluyor. Sizi bitirmeye karar verdikleri anda aklınıza bile gelmeyecek ya da çoktan unuttuğunuz ayrıntıları sırayla saymaya başlıyorlar.
Belki de o anda hissettiğimiz duygusal yıkımın, başarısızlığın suçunu karşımızdakine yıkabilirsek kendimizi daha iyi hissediyoruz.

İtirazları duyar gibiyim: Ama tabii ki o da bu ilişkiyi mahvetmek için elinden geleni yaptı!
Genel olarak kadınların bir ilişkiyi sürdürmek için daha fazla uğraştığı, özveride bulunduğu söylenir. Aksi örnekler de çok gördüğüm halde doğru kabul edilebilir bu inanış. Çünkü kadınlar zaten ilişkilerine erkeklerden çoğu zaman daha bağlıdır. İlişki genellikle onların hayatının odak noktası...

Ayrılmaların, boşanmaların geçmiş dönemlerde çok daha fazla sıkıntı yarattığını, yalnızca duygusal olarak değil toplumsal olarak da ciddi sorunlara yol açtığını, ailelerin durumu kabullenemediğini, özellikle kadınların çevrelerine karşı zor durumda kaldığını söyleyebiliriz.

Özellikle çocuklu kadınlar için özellikle küçük yerlerde hayat boşanınca çok daha zor oluyordu.
Bir ilişkinin bitmesiyse yine özellikle kızlar için sorundu, çünkü evlilik beklenirken ortada kalmış durumu doğuyordu. Boşanmış kadının yalnız yaşaması veya yeniden evlenmesi de sorundu, boşanmış erkeğin kendi başına durumu idare etmesi de...

Ama günümüzde ayrılma, boşanma çok daha alışılmış bir durum. Yani ‘neden benim başıma geldi?’ diye depresyona gireceğiniz bir durum sayılmaz. Bekar yaşamak artık eskisi kadar zor değil.

Ama galiba çevrenizde pek çok kişi hastalandığı halde ‘benim başıma gelmez’ diye düşündüğümüz gibi, arkadaşlarımızda, çevremizde pek çok ilişkinin, evliliğin bittiğini gördüğümüz halde bunun bize olmayacağına da inanıyoruz.
Belki bazıları için bu bir başarı, başarısızlık sorunu aynı zamanda...

‘Sonra ne yaparım?’ diye düşünenler, maddi kaygıları olanlar, çocukları düşünenler bir yana yalnızca 1-2 yıllık ilişkilerini bitirmemek için bile inanılmaz sıkıntılara girenler var.

Ve belki bu durumu yaşamamak için, pek çok insan son derece sıkıldığı, üzüldüğü bir ilişkinin içinde yıllarını geçirmeye devam ediyor.

Çünkü ayrılmayı kabullenmek zor.
Ayrılıp yeniden başlamak zor.
Yalnızca, “Canım hiç değilse onun huyunu suyunu biliyorum şimdi yeni birine kendini anlat, tekrar onu anla, bana zor geliyor” diyenleri çok duydum.

Bazen bir ilişkide, yola birlikte çıkan iki kişiden biri başka bir yöne gidiyor ve sonunda farklı yerlerde buluyorlar kendilerini. Bazen biri çoktan gitmiş oluyor ama diğeri bunu kabullenmek istemiyor. Bazen birinin sevgisi, heyecanı azalırken ötekinin aşkı devam ediyor.

Ama garip olan, her iki tarafın da aslında birbirini tükettiği, paylaşacak pek bir şeylerinin kalmadığı, saygılarının, heyecanlarının, sevgilerinin azaldığı bir ortamdan çıkarken de ayrılık travması yaşamaları...
Ayrıldığı sevgilisinin arkasından atıp tutan adamları, ben sana gösteririm deyip adamın bürosunu basanları, sonra bu konuda benim ayrılık hikayemi dinleyin, benim adam daha rezildi, benim kadın daha
beterdi gibi yazılar yazanları okuyunca ayrılık konusunda biraz daha gerçekçi düşünme zamanımız gelmedi mi diye kendime sordum. Ama sonra düşündüm ki, bizim için her konuda kendimizden önce başkaları suçludur.