Başka bir bedene hapsolmuş bir savaşçı

Chris Beck adlı bir askerin hikayesi...

Kürşat Başar

Kürşat Başar


Başka bir bedene hapsolmuş bir savaşçı

Uzun yıllar cinsel kimliğini gizleyen, farklı bir ruhla istemediği bir bedende yaşamak zorunda kalan insanların öykülerini okuduk, dinledik. Ama bu durumdaki pek çok kişi ömrünün sonuna dek bu sırla yaşamayı sürdürüyor...

Çoğu kez bu durumdaki insanlar kendilerine uygun bir hayat tarzının en azından görmezden gelindiği ya da kabullenildiği kapalı çevrelerde, büyük kentlerde, özel ortamlarda hayatlarını sürdürebiliyor.
Geçen ay ABD’de yayınlanan bir kitap bu konuda belki de bugüne dek rastladığımız en çarpıcı hayat hikayelerinden biri...
‘Warrior Princess’ adıyla yayınlanan kitap Chris Beck adlı bir askerin hikayesi...
‘Warrior Princess’ (Xena) bildiğiniz gibi bizde de yayınlanan ünlü bir TV dizisinin ismiydi. Lucy Lawless’in başrolünü oynadığı bu fantastik dizi savaşçı bir prensesi anlatıyordu.
Kitabın ismi ona göndermede bulunuyor çünkü Chris Beck, ABD’nin en savaşçı, en tehlikeli görevleri üstlenen ‘Navy Seal’ adlı özel askeri grubunda tam 20 yıl görev almış.
Navy Seal, deniz piyadelerinin en özel timlerini oluşturuyor ve hava, deniz, kara operasyonlarında görev alıyor.
Şu filmlerde izlediğimiz acayip operasyonları yapan gizli ekipler de bu timlerden seçiliyor. Göreve çıkana kadar yıllarca en acımasız eğitimlerden geçiyorlar, aç kalıyorlar, tek başlarına dağlarda, fırtınada, çöllerde bırakılıyorlar, bir operasyonda başlarına gelecek her türlü felakete önceden hazırlanıyorlar.
Chris Beck, Afganistan’dan Bosna’ya, Afrika’dan Irak’a pek çok yerde savaşmış, en tehlikeli operasyonlara katılmış, komutanlarınca en gözü pek, en cesur askerlerden biri olarak
takdirler almış biri. 2011 yılında sayısız madalya alarak emekli olan Chris Beck, artık Kristin adını taşıyor ve artık bir kadın olarak yaşıyor.
İşte kitap da bu inanılmaz hikayeyi anlatıyor.
Başka bir bedene hapsolmuş bir savaşçı - Resim : 1

Kendisini çocukluğundan beri bir kadın gibi hisseden, ablasına ve kız arkadaşlarına makyaj yaparlarken özenen biri nasıl olur da tamamen erkeklere ait, erkekliğin en sert
yaşandığı bir dünyaya kendisini atar. Filmlerde gördüğümüz o en ağır silahları kullanarak, sürekli erkek dünyasında, askerlerin içinde yaşayarak, dünyanın dört
bir yanında savaşarak Chris kendi kimliğini reddetmeyi, belki de onunla baş etmeyi mi düşünmüştü?
İçinde bulunduğu çevreye gerçek durumunu anlatamayacağı için belki de oradan ve tabii aslında kendisinden kaçmak mı istemişti?
Kendi sözleriyle evet, bu şekilde kendi kendisini ‘tedavi’ etmeyi, bu durumdan kurtulmayı umuyordu.
Ama aradan geçen 20 yılda, iki kez evlenip iki çocuk sahibi olmasına rağmen içindeki kadın bir yere gitmedi.
Ve sonunda, tam da Amerikan toplumunun ona madalyalarıyla bir kahraman muamelesi yapacağı ve emekliliğinde bu saygıyla yaşayacağı zamanda cinsiyet değiştirmeye ve kendi gerçek kimliğine dönmeye karar verdi.
Şimdi adı Kristin. Bir kadın gibi giyiniyor, makyaj yapıyor, özellikle topuklu ayakkabılara büyük ilgisi var, terapi görüyor ve daha hoş bir kadın olmaya çalışıyor.

Amerikalıların büyük bölümünün özellikle Navy Seal askerlerine çok büyük ilgisi var ve onları sokakta gördüklerinde bile heyecanlanıyorlar. Birçok yerde, alışveriş
yaparlarken bile onlara hediyeler veriliyor, büyük bir saygı görüyorlar. Chris Beck’in öyküsündeki en can alıcı nokta belki de bu aşamadayken bir anda tam tersine aşağılanmayı, hakarete uğramayı, tehdit edilmeyi göze alması. Hem de aradan geçen bunca yıldan sonra...
Çünkü bu savaş kahramanlarını baş tacı edenlerin büyük çoğunluğunun, böyle birinin kadın giysileriyle dolaşmasını, kadın olmasını kabullenmesi imkansız.
Üstelik bunu sessiz sedasız yapacağına bir de kitap haline getirdiği için öfkeli insanların sayısı da artıyor.
Kimileri için Chris bir yüz karası... Topluma ve çocuklara kötü bir örnek...
Kimileri için aşırı erkeksiliğin altında aslında nelerin yattığını gösteren bir hikaye...
Ama özellikle birçok psikaytr, bu öykünün ibret alınacak bir öykü olduğunu, dünyanın pek çok yerinde kendi gerçek kimliğini gizleyerek hayatını mahveden sayısız insan olduğunu ve bu nedenle pek çok gencin intihar ettiğini söylüyor.
Bu nedenle bu hikayenin, ailelerin, çocuklarına önyargılı baskılar yaparak onları istedikleri şekle sokmaya çalışmak yerine onların gerçek özelliklerini görebilmeleri için önemli
bir uyarı olduğunu düşünüyorlar.

İkili hayatlar yaşayan insanlar vardır. Herkesten gizleme ihtiyacı duyulan alışkanlıklar, biriyle evliyken bir başkasıyla sürdürülen ilişkiler, eşcinsel olup bunu bir ömür boyu gizlice
yaşayanlar...
Bunlar kimi zaman açığa çıkar kimi zamansa yalnızca dedikodu boyutunda kalır.
Ama Chris’in öyküsündeki ilginç yön 20 yıl boyunca tümüyle erkeklerin dünyasında, hem de en ağır, en ciddi erkeksi dünyada yaşamayı tercih etmiş olması.
Bir ‘drag queen’ olabilirdi ya da pek kimsenin kendisini rahatsız etmeyeceği bir ortama taşınıp orada yaşamını bir kadın olarak sürdürebilirdi.
Bütün bu yıllar boyunca en yakın arkadaşları ve eşleri dahil kimseye gerçeği söylememiş.
Yılbaşı ya da Sevgililer Günü gibi özel günlerde, Victoria’s Secret’a gidip iç çamaşırları aldığını ve kendi ölçülerinde bir sevgilisi olduğunu söylediğini anlatıyor...
İnanılmaz bir askeri eğitim sonucu vücudu elbette oldukça iri, kaslı...
Ama bunca yıllık gizlenmeden sonra yeni adıyla Kristin, uçuşan mini elbiseler ve topuklu ayakkabılarıyla sokaklarda dolaşıyor. Her sabah ilk iş aynanın karşısında uzun uzun
makyaj yapıyor. Artık kendisinden nefret etmeyeceğini, kendisiyle barışacağını söylüyor. İlişkileriyle ilgili fazla konuşmuyor ve zeki, anlayışlı insanları beğendiğini anlatıyor.
Özellikle kadın veya erkek değil ‘insan’ sözcüğünü kullanıyor. Ve insanlardan tek bir beklentisi olduğunu söylüyor: Onu kendisinin kabullendiği gibi kabullenmeleri...