Kadınlar haz uzmanı mı, haz nesnesi mi?

Erkekler kadınları ‘haz nesnesi’ olarak görüyor ama...

Kürşat Başar

Kürşat Başar


Kadınlar haz uzmanı mı, haz nesnesi mi?

Her zaman söylediğim gibi eğer evrim zinciri diye bir şey varsa yukarıya doğru maymun, erkek ve kadın diye kurulu olmalı. Erkekle kadın arasındaki fark, iPhone’la eski çevirmeli, kablolu telefon arasındaki fark gibi bir şey çünkü... Belki yeni telefonları kadınların bu kadar iyi kullanabilmelerinin nedeni de budur.

Erkekler tarih boyunca kadınları ‘haz nesnesi’ olarak gördü ama aslında hayatları ‘haz’ üzerine kurulu olanlar, kadınlar.
Üstelik erkekler ‘haz’ için fazla uğraşmak istemezler ama kadınlar bunun için her şeyi göze alırlar. Yalnızca yüksek topuklu ayakkabılar ve dar mini etekle bir gün geçirmeye kalkışan bir erkek ne demek istediğimi gayet iyi anlar. Bir ara günlük televizyon canlı yayını yaparken her gün makyaj derdiyle karşı karşıya kaldığımda gerçeği anladım. Bana profesyonel bir makyözün yaptığı bu inanılmaz işlemi kadınlar sabah uyku sersemi ya da araba kullanırken bile çok daha iyi yapabiliyordu.
Yalnızca o makyajı eve döndüğümde silmek bile bana büyük bir eziyet gibi geliyordu.
Kaç erkek ayda bir gidip botoks yaptırır? Bir kere cilt temizliği yaptırmaya kalkıştım da doktoru öldürmeme ramak kaldı. Estetik ameliyatları filan hiç saymıyorum. 

Evet kadınların hayatı aslında bir sürü sorumluluğun, erkeklerin egemenliğinde geçmiş yüzyılların verdiği sıkıntının, çocuk yetiştirme çabasının içinde bile ‘haz’ yönelimli... 
Yalnızca kendileriyle ilgili de değil. Gittikleri herhangi bir yerde dikkat ettikleri ayrıntılara bakın...
Dünyanın öteki ucundaki lokantadaki örtülerin renginden, otelin banyosundaki havlunun yumuşaklığına kadar...
Ucuz ya da pahalı, marka ya da çakma hiç önemli değil, kadın dediniz mi gardırobundan mücevher kutusuna kadar, ayakkabısından çantasına, kullandığı ajandadan telefonuna kadar bizimle karşılaştırılması imkansız bir ayrıntı zenginliği var.
Erkeklerin haz algısı daha çok parayla ve satın alınan şeylerle ilgili... Kadınlar da para harcamayı sever ama paraları olmasa da birçok şeyi gayet güzel becerip kimseden eksik kalmazlar.
Daha önce mutlaka yazmışımdır, bir kadının takılarını biz takmaya kalkışsak eminim iki saat hangi zincirin hangisinden, hangi küpenin diğerinden ayrılacağını bile zor anlarız.
Aynı şey makyaj malzemeleri için de geçerli.
Küçük bir kız çocuğunun odasına girin, bir de oğlanınkinin... Kızın odasında her türden çılgın renk, desen, sayısız ıvır zıvır, tüylü hayvanlar, bebek evleri, oyuncaklar, rengarenk giysiler, duvarlara asılmış resimler, her türlü süs malzemesi aklın almayacağı bir biçimde uyum içinde bulunur.
Erkek çocukların odasıysa tapu dairesi memurunun odası kadar can sıkıcıdır.
Büyüyünce de durum pek değişmez. Bekar bir kadının eviyle bekar bir erkeğin evine gidip bakın isterseniz.
Seyahate çıkarken hazırlanan bavullar konusuna hiç girmeyelim...

Bizim telefonlarımız bile olduğu gibi geziyor elimizde. Kadınlarınkinden birtakım şeyler sarkıyor, tüyler, zincirler, kalpler, renkli kapaklar, çeşit çeşit minik sallantılar... 
Telefonda kendi isimlerinin yanında çeşitli simgeler (ki erkeklerin çoğu bu simgelere açıp bakmamıştır bile) kırmızı ayakkabı, ruj, kadeh, minik kalpler, mavi boncuklar, neşeli yüzler gibi bir sürü küçük ikon bulunuyor.
Moda dediğiniz zaman kimin aklına erkekler gelir?
Ya da kadınlar olmasa kozmetik diye bir sektör olur muydu?
Bir tek araba konusunda uzman olduğumuz halde bizim arabamıza koyduğumuz aksesuar; futbol takımı çıkartması, kafa sallayan köpek filanken kadınların aynalarından binbir şey
sarkıyor, anahtarlıklarından tüyler, bebekler, armalar sallanıyor...

Kadınların hayattaki haz düzeyi aslında çok küçük dokunuşlarla değişebiliyor... Örneğin bir sinemaya giderken yalnızca film izlemek istemiyorlar. Film öncesi güzel bir yemek
yenebilir. Ama lokantayla sinema arasında bir dondurmacıya uğrama fikrini erkeğe nasıl anlatacaksınız?
Çünkü muhtemelen yüzde 99’u, “Madem tatlı istiyordun niye lokantada yemedin, sinemaya geç kalıyoruz” diyecektir.
Hayır, mesele dondurma değil, arada başka bir yere uğramak... 
Bir anı daha yaratmak... 
Hiçbir şey alınmasa bile el ele biraz ‘vitrin dolaşmak’... 
Bir hediye aldığınız zaman içine bir not yazmak... 
İlgisiz bir anda güzel bir mesaj yollamak...
Her ne alırsanız alın, hoş bir ambalajla sunmak...
(Bunu bütün üreticiler, pazarlamacılar çözdü de biz bir türlü çözemedik...)
Birlikte yapılmış bir şeyi, birlikte çıkılmış bir geziyi, özel bir günü, onun için önemli olan herhangi bir şeyi sonradan hatırlamak...
Kendinizle ilgili özellikle geçmişinizle ve geçmişteki ‘kızlar’la ilgili size göre pek eğlenceli saçmaları tümüyle unutmak ve asla bundan söz etmemek...
Bizim asla öğrenemeyeceğimiz bir emek verilmiş saçlarına, giysilerine, makyajlarına arada bir de olsa iltifatı esirgememek... 
Bir film, bir konser, bir etkinlik, bir gezi her ne olursa olsun oradan ona veya ikinize ait bir şey çıkartabilmek...
Ve belki de hepsinden önemlisi, hayattan haz alabilmek için bu kadar hazır birine o hazzı dar etmemek...
Biliyorum, söylemek kolaydır ama bütün bunları yazıp erkeklerin başucuna assak ve az ihtimalle öğretsek bile küçük bir sorun çıkacaktır... İçinden gelerek mi yapıyor?

Bu haz meselesinde bence iki cins arasında bin yıllardır çözülememiş bir sorun var.
Erkekler kadınları ‘haz nesnesi’ olarak görüyor diyoruz ama bu kadar her şeylerini belirleyen ‘haz nesnesi’ hakkında neredeyse hiçbir fikirleri yok. Daha doğrusu fikirleriyle kadınların gerçeği birbirini tutmuyor.
Aslında durum kadınlar için de çok farklı değil.
Onlar da haz konusunda her alanda çok başarılı oldukları halde erkekler konusunda hepsinden önemli olsa da tam bir hüsran içindeler.
Ya sevgililerini, kocalarını olmadıkları bir şekle sokmak için yıllarca boşuna çırpınıp duruyorlar ya da kendilerini öyle olduklarına inandırıp sonra sürekli bir hayal kırıklığı içinde
söyleniyorlar.