Yoksa aşkın fazlası zararlı mı?

Bu başlığı okuyanların çoğunun, “aman aman zararlı olsun da fazlası olsun” dediğini duyar gibiyim.

Kürşat Başar

Kürşat Başar


Yoksa aşkın fazlası zararlı mı?

Birkaç yıldır tutkulu bir aşk yaşayan bir kız arkadaşımla karşılaştım geçenlerde. Doğal olarak sevgilisine fazla odaklandığından epeydir görüşemiyoruz. Baktım ki pek iyi görünmüyor. Hatta dokunsan ağlayacak. Ne olduğunu sordum. “Çok yoruldum” dedi. İnsanlar böyle bir aşk yaşamaktan yorulur mu? Aslında çoğu zaman, o tutkunun, o aşkın azalmasından, ilişkinin sıradanlaşmasından şikayet ederiz. “İlk zamanlar böyle miydi? Ne oldu bize? Nerede o tutku şimdi?” diye üzülürüz. Ama onun söz ettiği bu değildi. Aksine tutku ve aşk devam ediyor ama aralarındaki çatışma da aynı biçimde derinleşiyordu. “En mutlu olduğumuz bir anda birdenbire anlamsız şekilde kavga çıkıyor ve birbirimizi kırıyoruz, sonra da bu sözlerimizi nasıl toparlayacağımızı düşünüyoruz…” Bir keresinde bir psikiyatr dostuma, “Tutkulu, şiddetli bir aşk ne kadar sürebilir?” diye sormuştum. “Dua et de fazla uzun sürmesin” diye cevap vermişti. Çünkü böyle bir kalp çarpıntısıyla insan uzun zaman yaşayamazdı. Tutku, özlem, heyecan, istek, aşk ne kadar büyükse aslında başka duygular da aynı şiddette geliyor. Kıskançlık, kaygı, kaybetme korkusu, aşırı sahiplenme, kuşku gibi… O zaman da kavga ve çatışma başlıyor. “Onu hala çok seviyorum, çok aşığım ve onu kaybetmekten deli gibi korkuyorum” dedi, “ama inanmayacaksın, durup dururken de bir şey bulup kavga çıkartıyorum…” “Evet bilirim, erkeklerin daima kavga çıkartacak birtakım açıkları bulunur” diye güldüm. “Ne yazık ki artık mail’lerini, telefonlarını gizlice karıştırır hale geldim, kendi yaptığıma kendim inanamıyorum, çok ayıp biliyorum ama elimde değil.” dedi. 

Aşırı duygularla yaşamak ve yönetmek gerçekten de kolay değil. Psikiyatr dostum bu yüzden o cevabı vermişti bana. “Tutkunun, aşkın doğal amacı aslında çocuk sahibi olmak, aile kurmak. Yani türün devam etmesi… O yüzden bu duyguların giderek normalleşmesi, daha sakin, huzurlu bir hale gelmesi lazım. Yoksa çiftler birbiriyle uğraşmaktan çocuklarla uğraşamazlardı” diye devam etmişti. “Yani, pek çoğumuzun, ilişkinin ilerleyen safhalarındaki sıradanlaşmadan şikayet etmesi sanıldığı kadar kötü bir şey değil öyle mi?” diye sordum. “İyi mi kötü mü bilmem” dedi, “ama olması gereken aslında bu…” Belki de bu yüzden aynı şiddette aşk ve tutku çok uzun süre devam ederse kavgalara, ayrılıklara, yeniden buluşmalara, kırgınlıklara yol açıyor. Evet ama o zaman da, aşkın, tutkunun azaldığını artık birbirimizi özlemediğimizi, hayatımızın rutine bindiğini, her şeyin alışkanlığa dönüştüğünü söyleyip duruyoruz. Ve belki bazılarımız bunu doğal kabul edip huzurlu bir ilişki sürdürmeye çalışırken bazılarımız da aksine bu durumu da gergin, kavgalı bir hale getiriyor. Hatta başka arayışlar başlıyor. Kadınlar en çok, bizlerin romantizmi bir süre sonra unuttuğumuzdan, ilişkinin başlangıcındaki heyecan ve tutkuyu kaybettiğimizden şikayet ediyor. Erkeklerse bu eleştiriler karşısında bir yandan çalışıp dururken, bir yandan çoluk çocuk büyütürken bir yandan da romantik ve tutkulu bir aşık olmayı nasıl becereceklerini soruyor. Kim bilir belki de, tıpkı artık genç olmadığımızı nasıl kabulleniyorsak bu durumu da böylece doğal kabullenmemiz gerekiyor. Arkadaşımı dinlerken aynı zamanda bunları düşünüyordum. 

“İyi ama biraz daha birbirinizin özel alanlarına saygılı olsanız ve sınırlarınızı daha net çizseniz?” dedim. “Ama sınırları çoktan geçtik, birbirimize en güzel şeyleri de söyledik, en söylenmeyecek şeyleri de…” Bir ilişkide sınırlar dağılınca, saygı kaybolunca ilişki yerin, ayağınızın altında kaydığı bir noktaya doğru gidiyor. İşin kötüsü çoğumuzun iyi şeyler yerine olumsuz şeyleri görme huyumuzun olması… Karşımızdakinin güzel özelliklerini övmekten çok, kötü yanlarını eleştirmek gibi garip bir alışkanlığımız var. Herkese en güzel şeyleri söyleyenlerimiz bile en yakınındakilerden bunu esirgiyor. Daha da fenası bunu, onların iyiliği için yaptığımız gibi garip bir inanca sahip olmamız. Acaba tümüyle birbirlerine odaklanmak yerine daha önceki gibi kendi hayatlarına biraz daha odaklansalar bir şey değişir mi? Tabii ki biliyorum, her iki kişi için bütün bunların cevabı farklıdır. Üstelik dışarıdan konuşan herkes, sizi ne kadar iyi tanısa da aslında tam olarak gerçeği bilmeden konuşur. Onun için siz düşünün şimdi, aşkın fazlası zararlı mı değil mi?