Değişime doyamayan Tuğçe

Tuğçe Kazaz’ın dünya üzerindeki arayışını nasıl buluyorsunuz? Müslüman başlayan hayatı, Hıristiyan olarak devam etti. Sonra biraz Budistliğe kayış oldu ve sonunda yine Müslüman. Hem de nasıl Müslüman; kitabı, ayetleri ağzından düşürmüyor. Tabii ki dine olan ilgisi pek taze bir hanım kızımız olduğu için televizyon programlarında bol bol saçmalıyor. En son yazılan bir din kitabı için “Bütün dinlerin anasıdır” diyebiliyor mesela. Mantık aramazsan güzel konuşuyor aslında. İyilikten, yücelikten bahsediyor ki bu bütün din kitaplarının özünde yatan ana madde zaten. Bahsediyor bahsetmesine de, konuşan kişi Tuğçe Kazaz olunca bir duruyorsun. Güleceksin, gülemiyorsun, komik değil çünkü. Ama inandırıcı hiç değil! İşin kötüsü inandırıcı olduğunu düşünenlerin sayısı da az değil. O az sayıda kesimin işi inanmak zaten. Ne hoşgörülü insanlar ki ortalığı yakıp yıksanız, sonucunda ben inanıyorum artık deseniz, konuşmalarınızı Kuran ile şereflendirseniz eskiye kimse bakmaz, hemen o anda size inanır.
Durumu biliyorsunuz zaten, ben sadece özet geçmek istedim. Özet geçip, sevgilileri için canını veren kadınlardan bahsetmek istedim. Julia Roberts ve Richard Gere’nin çocukken izlediğim ‘Runaway Bride’ isimli filminde Roberts “Yumurtayı nasıl sevdiğimi bile bilmiyorum, hep sevgililerimin yumurtasından yemiştim” diyen bir repliğe imza atıyor. Tuğçe’ninki de biraz bu hesap galiba. Julia Roberts’ın kahvaltıda yumurtayı nasıl sevdiğini bilmemesi gibi o da ne yapmak istediğini bilmiyor, sadece sürükleniyor. Sürüklenen insan da inandırıcı olmuyor. Biz sana inanma demiyoruz, inan ama bunu bir malzeme olarak kullanma. Ahkam kesmek için bilgi lazım, kulaktan dolma ile olmuyor bu işler… Birine aşık olma kısmı normal de, onun görüşlerini, inançlarını savunmaya başlayınca bir komik oluyor.

Giymezsen ölmezsin
Kürk giyenlere iyice dayanamaz hale geldim. Arkadaşım da olsa kürklü birini görünce hemen yüzüm düşüyor. Soğuktan korunmak için üzerlerinde ceset taşıyan kadınları anlayamıyorum. Bir de artık dünya değişti, kürkü olan kadınlara “Vayy, üzerindekine bak, kaç paradır acaba” diye düşünmüyor kimse. İnsanların büyük çoğunluğu “Kıroya bak, kürk giymiş” diye kafasında bitiriyor olayı. Haksız da sayılmazlar, ne kürk giyecek kadar soğuk bir iklimimiz var ne de “Üşüyorum ama…” lafını yutturabileceğiniz kadınlar... Bakın İngiliz markası Shrimps’in bu sezon için ürettiği sahte kürkler, üzerinizde taşıdığınız cesetlerden bin kat daha havalı. Bebek mavisi rengine de ekstra bayıldım. Pek çok markanın bu tarz ürünleri varken, kürk giymek fazlasıyla gereksiz bir kafa.

İntoleransına sağlık
İntolerans testi bir süredir birçok kız arkadaşımın konusu olduğu için “Gideyim de yaptırayım bari” dedim ve  Portakal Yokuşu’ndaki Pinner test binasına gittim. İlk önce klinikte parmağımdan alınan kan İtalya’ya gönderilip incelendi. Sonrasında acı sonuç; glüten, soğan ve acı bibere elveda. Glüten demek kahvaltı demek, simit demek, ekmek demek. Soğan demek bütün Türk yemekleri demek. Acı biber konusu çok canımı acıtmadı Allah’tan ama öğrendiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Vücudumun bu yiyecekleri öğütemediğini bile bile yemek olmaz. Bir süre deneme sürüşüne çıkıyorum. Bu yokluk durumu piyasadaki glütensiz ürünleri keşfetmeme neden oldu. Daha sağlıklı olacaksak neden olmasın?

Şehrin havası değişecek
Bu ayın en önemli hadisesi 12 Şubat’ta başlayacak olan !F Film Festivali. Bu seneki festival Tim Burton’un ‘Big Eyes’ (İri Gözler) isimli filmiyle başlayacak. Başrollerinden biri Christoph Waltz olunca filme karşı ilgim biraz daha arttı. Normal zamanda vizyona giren filmlerden biraz daha değişik kafalara geçmek istiyorsanız !f’e buyurun derim çünkü bir film bile insanın kendi iç dünyasında büyük bir kapı aralayabiliyor. İran sinemasının ilk vampir filmi ‘A Girl Walks Home Alone at Night’ isimli film, İranlı kadın yönetmen Ana Lily Amirpour tarafından çekilme özelliğine de sahip.


Mutlu 40’lar
40 yaşına basmak üzere olan bütün arkadaşlarımda aynı heyecan söz konusu; 40 yaş partim çok özel olmalı! 40, bir gösterge sanırım. Artık genç değilim, orta yaşlıyım diye kendinize itiraf etmek zorunda kaldığınız zor bir tarafı var, kabul ediyorum. Ama aynı zamanda elinizdeki tecrübelerin altın kadar değerli olduğu gerçeği de elimizde mevcut. Bu yüzden ‘40’a kadar yıkılmadan geldim’ temalı bir doğum günü partisi vermek belki de en mantıklısı. 40’ıncı yaş doğum gününde partisini festival alanına çevireni de gördüm, uçağa atlayıp arkadaşlarıyla Las Vegas’ta eğleneni de! Bana sorarsanız 40 yaşına kazasız belasız gelebilmek bile mesele. Sırf bunun için bile kutlamaları abartmaya değer!

Yeni gözde
Critics Ödül Töreni’nde Angelina Jolie ile derin sohbetleri görüntülenip magazin haberi olan Ediie Redmayne, sadece Angelina’nın değil, bütün kadınların yeni gözdesi. Modellikte patlayıp oyunculuğu köpürtenlerden biri olan Eddie, kısa sürede birçok ödülün sahibi olarak hızlı bir tırmanış gerçekleştirdi. Londra çıkışlı olan yakışıklı, Shakespeare’s Globe Tiyatrosu’nda tiyatro yaparak bu yola çıktı. 2008 ve 2012’de Burberry’nin yüzü olan oyuncu, her sene en iyi giyinenler listesinde muhakkak olur. Son filmi ‘The Theory of Everything’ ile Altın Küre’ye de sahip olan genç aktör koptu geliyor, tanışmak lazım.

İlk ‘yaza az kaldı’ yazısı benden…
Arkadaşlarım komik karşılıyor ama içinde bulunduğumuz ayla beraber üç ay sonra yaz havasına tamamen geçmiş olacağımız aşikar. Mayısa girdiğimiz an, haziran ve temmuzun etkisini tamamen damarlarımızda hissetmeye başlıyoruz. Tüm vücudu saran heyecan insanda başka bir etki bırakıyor. Yazın geliyor olması herkesin o incecik kumaşlardan efil efil kıyafetlerine kavuşacağı anlamına geliyor. Fakat içinde bulunduğumuz aylar aynı zamanda bayağı sakat aylar. Çünkü vücutların yaza hazırlanması lazım. Bu aydan başlayarak biraz boğazınızı keserek haziran ayında mayonuzun içinde daha kendine güvenli durabilirsiniz. Hatta biraz da spor yardımıyla bu sene özlediğiniz bikiniyi alabilirsiniz, belli mi olur?