Kadın ve aşk

Kadınların aşka bakışı...

Feyza Bayraktar

Feyza Bayraktar


Kadın ve aşk

Başlığa bakıp neden sadece kadınları aşk konusunda erkeklerden ayrıştırır bir tutum sergilediğimi merak edebilirsiniz. Durumu şöyle özetleyim; kadın aşk konusunda daha fazla konuşur, daha fazla düşünür, daha fazla analiz eder. Tabii ki erkek de aşık olduğu zaman aşık olduğu kadını düşünür ama kadın sadece o kişiyi düşünmekle kalmaz, o kişiyle ilgili en ufak detaylara bile kafa yorar.  Kadın konuşur. Anlatır. O kişiye karşı duygularını değil sadece, nasıl tanıştığını, o kişinin tanıştıkları sırada ne giydiğini, saati, mekanı, mimiklerini, vücut dilini anlatır da anlatır. Üstelik sadece bir kez değil defalarca kez anlatır, üzerinde düşünür. Kadınların böyle anlar için yakın kız arkadaşları vardır. Onların görevi sıkılıp bıkmadan her detayı erkek kişi hakkında dinlemek ve yorum yapmaktır. Yalnız yorum yaparken dikkat etmeleri gereken nokta, aşık olunan kişinin her hangi bir olumsuz davranışına geçerli bir sebep bulmaktır. Bir kız arkadaş olarak siz “Aslında senden hoşlanmıyor, yoksa şimdiye kadar arardı” diyemezsiniz yoksa “Kıskanıyor, kendisi yalnız ya da mutsuz ya” grubuna dahil edilir, kriz anında aranacaklar listesinden çıkartılırsınız. Kriz anları genelde hoşlanılan, beğenilen, aşık olunan kişinin aramama hali, terk etme hali, ilgisiz davranma hali ya da başka bir kadınla olma ihtimalidir. Bir kız arkadaş olarak başlıca göreviniz arkadaşınıza erkeğin olası psikolojik analizini yapmaktır; “ bağlanmaktan korkuyor o yüzden aramıyor, yoksa sana karşı duyguları var”; “senin alelade bir kadın olmadığını gördü ve ciddi ilişkiye hazır olmadığı için gitti, yoksa tabii ki senden hoşlandı” ya da “şu sıralar işleri yoğun, canı sıkkın, depresyonda muhtemelen, yoksa tabii ki arardı” gibi cümleler kurmanız gerekir. Birlikte falcıya gitmek de anı kurtaran aktiviteler arasında sayılabilir.

Kadının hoşlandığı erkeği bir anda hayatının merkezine oturtup duygu durumunu onun tutum ve davranışlarına emanet etmesi oldukça yaygın bir tutumdur. Ne kadar zeki olursa olsun, ne kadar eğitimli olursa olsun kadın erkeğe kıyasla daha ilişki odaklı bir varlık olduğu için genelde merkezde kendisinin olduğunu, o ana kadar yaşadıklarını, yaptıklarını göz ardı edip duygusal yatırım yapmaya karar verdiği erkeğe odaklanıverir. Olduğu gibi kendisini ortaya koymak yerine erkeğin istediği gibi davranmaya, görünmeye eğilimi artar. Tabii ki ilişkilerde insanlar birbirlerinin isteklerini göz önünde bulundurmalı ve ortak noktada buluşmalı yalnız bazen ilişkide isteklerde ortak noktada buluşmaktan ziyade kadının “beni sevsin yeter” çabalarının ön plana çıktığı olabilir.  Erkeğin işi olur buluşamaz ama kadın ne yapar eder kendisini ayarlar o buluşma için, gerekirse kendisinden, işinden ödün verir. Erkek “arayacağım” der, kadın bekler sanki kendisi istese arayamazmış gibi. Gözü telefonda, günde 50 kere telefonunu kontrol eder, whatsapp da en son görülme saatini kovalar, bir şeye odaklanamadan, belirsizlik içinde bekler. Beklediği süre içinde kurar çünkü belirsizlik en büyük cezalardan biri olabilir onun için; sosyal medyada neredeymiş, kimleymiş, kimin fotoğrafını beğenmiş, kimi listesine eklemiş, bir söz yazmış kime yazmış… Tüm bunları takip etmek kendisinin ve yakın arkadaş grubunun mesaisini alır. Kendi kafasında kurduğu sürece arkadaşları da bu kuruntulara yorumlar getirir, dedektifçilik oyununda kadına destek olur. Buluşma zamanı geldiği zaman ne giyileceği çoktan planlanmış, seçeneklerin fotoğrafları çekilip yakın arkadaşlara gönderilmiş, uygun kostüm konusunda hem fikir olunmuştur ama bu çaktırılmaz. Bir işi varmış da oradan öylesine özensiz geliyormuş imajı çizmek önemlidir; çünkü “onun için süslendiğinin” belli edilmemesi gerekir.

Mesajlar önemlidir. Erkek kaç mesaj attı,  saat kaçta attı. Atılan mesajı hemen açıp okudu mu, ne kadar süre sonra cevap verdi, mesajda hitap nasıldı “canım” var mıydı, mesaja gülen surat koymuş muydu ya da hangi emoji vardı; tüm bunlar kadın ve arkadaşları tarafından analize tabii tutulur. Erkeğe mesaj atılacağı zaman ne yazılacağı üzerine düşünülür, gerekirse yazılıp yazılıp silinir. Mesajlaşmalar screenshot alınıp arkadaşlara gönderilir ve yorum beklenir.  Kadın için bir erkekle ilişkiye başlama ve sürdürme süreci belli bir noktaya gelene kadar oldukça sancılıdır. Rutine girdikten sonra sular durulur ama inişli çıkışlı ilişkilerde harcanan bu mesai aynen devam eder.

Peki neden bunca sıkıntı, çaba, zaman harcanır bu detaylara? Öncelikle yukarıda anlatılan her şeyin genelde belirsiz olan durumlarda ortaya çıktığını söylemek gerekir. Duyguların net şekilde dile getirilmediği, kişilerin birbirlerini tanıma dönemlerinde…Tabii her iki kişinin de duygu ve davranışlarında tutarlı bir tutum sergilediği göz önüne alınırsa…Taraflardan biri değişkense tüm bu hikaye defalarca kez yaşanır. O zaman şu soruyu sormalı insan kendisine bunca “acaba” yı barındıran bir ilişkinin peşine neden düşer insan? Kazanmak, elde etmek, ne kadar sevilesi bir insan olduğunu kendisine ve çevresine kanıtlamak yüzünden mi?  Böyle hesapların olduğu bir ilişki gerçek, samimi duygular barındırabilir mi içinde? Kendi değerini başkasının davranışları üzerinden belirlemek işin içine girdi mi sağlıklı bir ilişkiden söz etmek mümkün olmaz. Bu tür ilişkiler olsa olsa narsisistik beslenme, bağımlılık, saplantılı tutumlar üzerine kuruludur. Sado-mazoistik döngüler içinde sürer.

Kimse kimseyi istemek, sevmek zorunda değil. Bunu kabullenememe en büyük sıkıntılardan bir tanesi. Bunu kabullenememenin altında yatan sebeplerden bir tanesi kişinin karşısındakinin kendisini isteyip istemediğine göre kendi değerini biçmesi. Kendisini değersiz ilan edip acı çekmesi. Oysa bir kişi tarafından sevilip sevilmeme, istenip istenmeme buna maruz bırakılan kişinin öz değeri ile ilgili değildir. Bir kişi başka bir kişi ile ciddi bir ilişkiye girmek istemeyebilir, ilişkiyi tutarlı bir şekilde belli süre sürdüremeyebilir ve bunun karşısındaki kişinin sevgiyi hak etmemesi ya da yeterince değerli olmaması ile ilgisi yoktur. Sağlıklı bir ilişkilenme biçimi kolay kurulmaz. İki kişinin de sevme kapasitesinin, bir ilişkinin arkasında durabilme gücünün, aidiyet duygusunun, bir ilişkiden beklentilerinin denklik göstermesi gerekir. Kadınların en büyük yanılsaması bir erkeğin kadını beğenmesinin, onun bir ilişki kurabilmesi için yeterli olduğu inancıdır. Öyle ki bazen bir erkeğin bir kadına karşı romantik duygular beslemesi o kadınla sağlam bir ilişki kurabilmesi için yeterli olmayabilir. Gerçek, samimi bir ilişkinin sorumluluğunu almak istememe ne erkeğin yaşına, ne konumuna, ne de kadına hissettiklerine bağlı olmayabilir. Kadınların “ama bana böyle demişti, şöyle yaklaşmıştı sonra ne oldu da böyle ortadan kayboldu, ne oldu da böyle karmaşık mesajlar verir oldu anlayamıyorum” serzenişi duruma genellikle tek açıdan bakmalarından kaynaklanır.  Çoğu zaman kadın kendisini suçlar, “ben ne yaptım da böyle oldu” der. Oysa dünyada hiç kimsenin tek başına bir ilişkiyi mahvetme gücü yoktur, o nedenle kişinin kendisine bu kadar büyük bir güç atfetmesi narsisizmden başka bir şey değildir. Bazen de tüm suçu erkeğe atıp onu dengesiz olarak damgalama ve “Ben zaten hep böyle erkekleri buluyorum” diyerek kendine acı çektirme yoluna gider.  O zaman da şu soruyu sormalı kadın kendisine “Ben bu kişiyi ne kadar tanıyorum? Bir ilişkinin arkasında durabilme yetisi olup olmadığını ölçecek kadar zaman geçirdim mi? Ben gerçek varlığımla, olduğum gibi onun yanında durdum mu yoksa beni sevmesi için çaba mı harcadım?” “Beni olduğum gibi sevmesine izin verdim mi?” “Ben onu olduğu gibi sevebilir miydim yoksa ona kafamdaki tüm ideal değerleri atfedip olmayan birini mi yarattım?” “Ben onu mu istiyorum yoksa onunla olma fikrinin mi peşindeyim?” Tüm bu sorular önemli çünkü bir ilişkiye dalmadan önce kişilerin kendilerini ne istedikleri konusunda sorgulamaları, birbirlerini tanımaları için zaman geçirmeleri, karşısındakine büyük değerler atfetmeden önce samimiyetlerini birbirlerine kanıtlamaları, birbirlerinin sevgisini kazanmak için rol yapmaktansa gerçek kimlikleri ile yan yana durup duramayacaklarını test etmeleri gerekir. Bu da varsayımlarla olmaz, samimiyetle kendini ifade etmekle olur. Sağlıklı bir ilişkinin kurulması için gerçeklik esastır.

O nedenle bir ilişkiye başlarken net olun, oyun oynamayın. Biraz kendinize ve karşınızdakine zaman tanıyın ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Kendi değerinizi karşınızdakinin davranışlarından yola çıkarak belirlemeyin, vereceğiniz değere karşılık verip veremeyeceğine bakın. Sizin ne kadar arkanızda ve yanınızda durabiliyor, bir ilişkinin sorumluluğunu alabilecek cesareti var mı, aidiyet duygusu taşıyor mu izleyin. Karmaşık mesajlar vermeyin. Kendi duygu ve ihtiyaçlarınızı sorgulayın, onun duygu ve isteklerini analiz edip ona göre şekil almaya çalışmayın. Kendinizi özgürce ifade edemediğiniz her ilişkide öfke birikir. Siz sınırlarınızı belirlemediğiniz zaman karşınızdakinin sizi istismar etmesinden şikayet etmeye hakkınız olamaz. Sağlam bir ilişkide belirsizlik, şüphe ve “acaba”lar olmaz. Kendinizi yiyeceğinize, içtenlikle duygularınızı, düşüncelerinizi ifade edin, aklınıza takılan soruları sormaktan korkmayın. Alacağınız cevaplar her zaman istediğiniz gibi olmayabilir ama hiç olmazsa belirsizlikle kaybedeceğiniz sürede üzülmek, sonrasında öfkelenmektense yasınızı tutar yolunuza devam edersiniz. Bir hayatınız olduğunu unutmayın ve güzel, sağlam, “acaba”sız bir ilişkiye denk gelmek için merkeze kendinizi koyarak yaşamanıza devam etmeye çalışın. Siz kendi değerinizi başkasının ellerine teslim etmedikten sonra o değeri görebilecek, yüreğinizin yanında durabilecek, sizin de aynı samimiyetle karşılık verebileceğiniz birisi illa yaşamınızın bir anında ortaya çıkacaktır.
Yeter ki siz kendi bütünlüğünüzle hayatınızın hiçbir anını kaçırmadan, kendinize eziyet etmeden yaşayabilin.