Feminizm Nedir, Ne Değildir?

Feminizm kavramının bile ne anlama geldiği tam olarak bilinmezken, feministlerin yanlış anlaşılması aslında çok doğal.

Feminizm Nedir, Ne Değildir?

Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması ve toplumsal yaşamda maruz kaldıkları baskılardan kurtulmaları için uzun yıllardır mücadelelerine devam eden feministler, içinde bulunduğumuz dönemin en çok yanlış anlaşılan aktivistleri arasında yer alıyor. Feminizm kavramının bile ne anlama geldiği tam olarak bilinmezken, feministlerin yanlış anlaşılması aslında çok doğal.

Ülkemizde kadınların gerek toplumsal yaşamda, gerek aile içinde, gerekse iş hayatında yaşadıkları zorluklar malum. Kaldı ki ülkemiz kadın hakları ile ilgili bir sıralama yapıldığında maalesef alt sıralarda bulunuyor. Kadına seçme ve seçilme hakkının en önce verildiği yerlerden biri olan ülkemizde bu durum oldukça üzücü. Feministler de aslında bu durumla mücadele ediyorlar. Feminizm kavramı kadın erkek fark etmeksizin hepimizin bilmesi gereken uluslararası bir kavram, bu kavramın içini boşaltmadan doğru bir şekilde savunmak ise önce biz kadınlara düşüyor.

Feminizm ile ilgili içine en sık düşülen yanılgı, feministlerin kadınların daha üstün olduğunu düşünmeleridir. Aslında feminizm biyolojik bir kadınlık kavramı ile ilgili değildir. Tam aksine feminizm, kadınların ve erkeklerin biyolojik farklarının onlar için bir eşitsizlik sebebi olmaması gerektiğini savunur.

Feminizm, erkek düşmanlığı değildir. Feminizmin karşı çıktığı nokta, ataerkil düşünce yapısıdır. Ataerkil iktidar kalıpları ve toplumsal yaşam normları kadınların toplumda baskıcı bir rejime maruz kalmalarına neden olur. Güçlü olanın haklı olduğu bir düzen aslında kadınlar kadar erkekler tarafından da eleştirilmelidir. Bu eleştiri öfke anlamına gelmez. Bu eleştiri sadece kadınlar için bir adalet arayışıdır.

Düzgün işleyen bir toplumsal yaşamda kadınlar da erkekler kadar çok fırsata sahip olmalı. Fırsat eşitliği işte tam da bu anlama geliyor. Feministlerin mücadelelerinde en çok değindikleri noktalardan biri de fırsat eşitliğidir. Günümüzde Amerika da dâhil olmak üzere en gelişmiş, en medeni ülkelerde bile kadınların fırsat eşitliğine kavuşmaları zor. Büyük şirketlerde aynı pozisyonda görev yapan bir kadın ve bir erkek olduğunu varsayalım. Bu senaryoda kadınların maaşları ne yazık ki erkeklerden daha düşük. Feminist düşünce bir kadın ve bir erkeğin aynı mesleği icra edebileceğini ve bu koşullarda ikisinin de aynı haklara ve özgürlüklere sahip olması gerektiğini savunuyor. Feminizm eşitliği savunur, kadının üstünlüğünü değil.

Feminizm kelimesi akla ilk olarak kadın haklarını getiriyor. Aslında feminizm kadınlardan esirgenen insan haklarının geri alınmasını savunuyor. Feminizm tarihi, bizlere feministlerin mücadelesinin sadece kadın hakları ile sınırlı kalmadığını gösteriyor. 18. ve 19. Yüzyıl civarında kölelik karşıtı mücadelenin başını feministlerin çektiği görülüyor. 20. Yüzyılda ise feminist mücadele daha geniş bir alana yayılıyor. Hayvan hakları, eşcinsel hakları, yasal eşitlik ve ırkçılığa karşı mücadele gibi pek çok önemli hareket feminist hareketi arkasına alarak gelişiyor ve büyüyor.

Çeşitli toplumlarda feminizmin yanlış anlaşılıyor olması aslında tesadüf değil. Pek çok kişi feministleri saldırgan, agresif ve erkek düşmanı kadınlar olarak nitelendiriyor. Bunun en önemli sebebi ise iktidarların tarih boyunca feminizme karşı böyle bir savunma geliştirmiş olması. İktidarların feminizmi bu şekilde çarpıtması ve küçük düşürme yolunu seçmesi aslında gücü kaybetmeme çabasıdır. Erkek egemenliği toplumlarda çok uzun zamandır meşrudur ve bu egemenliğin kaybı pek çok iktidarı tedirgin eder. Feminist mücadelenin yanlış tanıtılmasının en önemli sebebi de budur.

Feministler marjinal kadınlar olarak yansıtılmaya çalışılsa da aslında bugün kadınların eşit haklara sahip olması gerektiğini savunan çok sayıda erkek de var. Bu kişiler hep birlikte mahkemelerde, adalet saraylarında, iş yerlerinde, okullarda ya da fabrikalarda kadınların maruz kaldığı eşitsizliklere ve tacizlere karşı direniyorlar. Feminist mücadele çoğaldıkça, feministlerin marjinal bir grup olduğu inancının da azalarak yok olmasını umuyoruz.

Her sosyal inanışta olduğu gibi feministlerin tamamının da aynı görüşte ve inanışta olduğu düşünülemez. Feminizm bir farkındalık hareketidir ve feminizm içerisinde de farklı görüşler ve inançlar mevcuttur. Zira feminizmin içerisinde eşitlikçi feminizm, liberal feminizm, kültürel, pop ve radikal feminizm gibi farklı alanlar vardır. Feminizmin içerisinde de bazı radikal görüşler vardır. Bu görüşler feminizmin yanlış tanınmasında rol oynar. Doğru şekilde anlaşılan ve savunulan feminizm cinsiyetçiliğin yanlış olduğunu savunur. Bu yöntem ataerkil iktidara muhalefettir.

Feminizmin modasının geçtiğine dair bazı makaleler görsek de aslında bu mücadele bitecek gibi görünmüyor. Çünkü kadınların uğradığı haksızlıklar ve baskılar neredeyse 4000 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Feminizmin modasının geçtiği gün, kadınlarla erkeklerin arasındaki eşitsizliklerin tamamen sona erdiği gün olacaktır.

Bununla birlikte feminizm “tuzu kuru” olarak nitelendirilen kentli kadınların mücadelesi değildir. Irk, köken, inanç fark etmeksizin toplumlarda kadınların ortak bir ezilmişliği bulunuyor. TÜİK araştırmalarına göre çalışan ve “eli ekmek tutan” kadınların %44’ü hayatı boyunca en az bir kere kocasından şiddet görmüş. Beyaz yakalı, eğitimli, eğitimsiz, kırsalda yaşayan, kentte yaşayan fark etmeksizin her kadının savunması gereken bir kavramdır feminizm. Oysa aslında tüm kadınlar emekçidir ve ortak ezilmişliğe karşı erkeklerle birlikte mücadele etmelidir.