Demir Demirkan

"İnsanın çekiciliği güzelliğiyle alakalı değil, tavır her şeyden önemli"

Demir Demirkan

Kendine koyduğun ve ulaşabileceğini düşündüğün en yüksek hedef ne?
Bana da hep ‘Prodüktör müsün, besteci mi?’ diye sorarlar. Aslında hepsiyim ama en çok kendimi besteci ve gitarcı olarak algılıyorum. Benden sonra gelen bestecilere ve gitaristlere bir şekilde ilham verip, onları etkileyebilmek en büyük hayalim. Sanki ufak ufak oraya doğru gidiyorum…

Sence başlangıç noktandan, bugün nereye vardığını düşünüyorsun?
Epey yol katettim. Bu öyle bir şey ki, sanatçı ile iş adamını doğru birleştirmek gerekiyor. Simya gibi. Orada da cıva ile altını tam ayırırsın sonra birleştirirsin. Ne tek başına
sanatçı olmak yetiyor ne de iş adamlığı. İş adamlığını sanatçı gibi, sanatçılığı da iş adamlığı gibi yapmaman lazım.

Bu, insana öğretiliyor mu?
Deneme yanılma yöntemiyle öğreniyorsun. Yaptığım hatalar da oldu, ama hatalarımdan da öğrendim. Ben, iç sesimi dinlerim. İçimde kötü bir his varsa, genellikle o işten hayır gelmez. O hisle bitirdiğim işler oldu ve sonuçları hep kötü oldu. İyi bir şeyler yaptığımı hissettiğimde de, millet ‘tutmaz, etmez!’ dese de aldırmam, yürürüm ve genellikle ben haklı çıkarım.

Sertab’la bir çift olduktan sonra bu simyayı daha mı iyi ayarlamaya başladınız?
Sertab’ın da sezileri kuvvetlidir. Kimse farkında değilken, bir şarkı duyar onun hit olacağını bilir, alır söyler ve hit yapar. Onun kendi işiyle ilgili sezileri çok doğru. İş tarafında ise ben daha kuvvetliyim.

Kaç yıl oldu müzik hayatın?
20’nci. İlk albümüm çıktığında 19 yaşımdaydım, Pentagram albümüydü. Açıkhava’da çalmıştık sonra ben Amerika’ya gittim.

Amerika deneyimi sana ne kattı?
Çok şey. Önce okudum sonra çalışmaya başladım. Bir kere profesyonel müzisyenlik nedir, nasıl yapılır öğreniyorsun. Gerçek müzisyenlerin nasıl yaşadıklarını, nasıl çalıştıklarını
görüyorsun…

Bizimkilerden ne farkları var?
Bir kere adamlar çok fazla çalışıyorlar. Biz onlara göre tembeliz. New York ve Los Angeles’taki müzisyenler arasındaki sportmence rekabet de burada yok. Kimse kimseye meydan okumuyor burada. Biz çok rahatız yani.

Sertab’la ‘ideal ilişki’nin formülünü mü buldunuz? Çok uzun süredir birliktesiniz de…
İdeal, içinde mükemmeliyetçilik olan bir şey. Ne biz mükemmeliz ne de ilişkimiz!

Yine de bu kadar sene uyum içinde olmanın bir sırrı olmalı…
Söyleyeyim o zaman, birbirimizle akit yapmadık ya, başka birinin onayladığı bir kağıt parçasını imzalamadık ya, kesinlikle bununla ilgisi var…

Evliliğe karşı mısın?
Değilim. Ama bence önemli olan, insanın yaşadığı ilişkiyi sürdürecek kadar tutkusunun olup olmadığı. İçinde o tutku, o aşk yoksa, istersen 50 yere imza at, faydası yok. İmzaya gelince, biz böyle bir ihtiyaç hissetmedik. Kendimizi tanıdık, kendimizi tanıdıkça birbirimizi çözmeye çalıştık ve çok iyi bir iletişim kurduk.

Nasıl oldu?
Kendiliğinden. Yola çıkarken, ‘ömür boyu birlikte olacağız’ diye bir hedef koymadık ortaya. Yine kendi kendine oldu. Bir keresinde ayrıldık, başkalarıyla birlikte olmayı da denedik. Olmadı, tekrar geri döndük. Allah’a şükür şu anda çok iyiyiz. Bunun kimyasını çok irdeledikçe, analiz etmeye çalıştıkça kimyası bozulacakmış gibi geliyor...
‘Birlikte gelişmek’ ne kadar önemli?
Çoook! Birimiz gelişirken, öbürü gelişmiyor olsaydı kesinlikle ayrılırdık. Önemli olan, saatlerce karşılıklı hayat ve kendin hakkında konuşabilmek. Biz bunu yapabiliyoruz. Ortak zevklerimiz var, ilgi alanlarımız, heyecanlarımız var. Birlikte deli deli işlere giriyoruz. Bir Chicago maceramız var mesela. Hiç bilmediğimiz, tanımadığımız insanlarla bir müzikal işine atladık. Bundan daha heyecan verici bir şey olabilir mi? Yola çıkarken yanında kim olduğu çok önemli. Çünkü yalnız tadı çıkmıyor. Her şeyin Sertab’la tadı çıkıyor.

Birbirinizin müziğine ne kadar katkınız oldu?
3-4 sene öncesine kadar Sertab’ın albümlerini ben yapıyordum. Sonra Mustafa’yla (Ceceli) daha iyi bir ekip oldular. Son iki albümünde Mustafa ile inanılmaz bir uyum yakaladılar.

‘Ondan öğrendim’ diyebileceğin neler var?
Sertab’dan inat etmeyi öğrendim. Acayip bir inadı vardır. Pozitif bir inat ama. Direte direte, kırılana kadar ittirir. Hepimizde vardır da, onun kadar ‘tutturuk’ değiliz.

Biri ondan seni almaya kalksa ne yapar?
Oldu böyle şeyler. Aşırı cool davranır. O oyunları çok güzel oynar. Sinsi bir entrikacılıktan bahsetmiyorum, gerçekten cool! Bu da beni çok cezbediyor. Savaşa, rekabete girilecek bir kadın kesinlikle değil. Kazanır. Benim etrafımda çok fazla kadın var. Herkese şüpheyle, kıskançlıkla yaklaşan biri olsaydı Sertab, bu ilişki yürümezdi. Asla öyle davranmaz. Onun kendine ve bana olan güveni de ilişkiyi yürütüyor. Çok kuvvetli bir kadın.

Sürekli aynı insanla olmanın müthiş bir konforu var. Aynı zamanda ‘bir şeyleri kaçırıyorum!’ pişmanlığı, huzursuzluğu, paniği var mı? Bir sürü kadın, bir sürü macera…
O maceraların hepsi yaşandı. Daha fazla macera olma ihtimali yok mu? Var. Olursa da olur. Kendimizi kısıtlamıyoruz, bastırmıyoruz. Ama böyle bir ihtiyaç duymuyoruz. Bir de
tabii şu var: Bir kaçamak yetecek mi bize? Bu kadar mıyız? Yetmeyecekse, yeni bir ilişki mi başlatacağız? Taş taş üstüne koyup da, birbirini bu kadar büyüttüğün hayat arkadaşına bunu mu yapacaksın?

Yaşa! Değmez diyorsun yani…
Elbette değmez! Ama bir gün değen biri çıkar da, benim ayağımı ya da Sertab’ın ayağını yerden keserse, duruma bakarız. Onu, o gün düşünürüz.
Röportaj: Ayşe Arman

Müziği kadar kafası da değerli! Demir Demirkan… Düşünen, araştıran, sorgulayan, çok okuyan bir müzisyen. Onunla konuşurken felsefeye girmeden çıkabilmek mümkün değil.
Her konu hakkında da fikri var. Sertab Erener’le ilişkileri de birbirlerini beslemek ve geliştirmek üzerine kurulu. Öğrenmek ikisi için de çok önemli. O yüzden de hem birlikte gelişiyorlar hem de ayrı ayrı birey olmayı başarıyorlar. Son single’ı çıkınca, Demir Demirkan’la müzik ve hayat üzerine konuştuk.

Müzik hayatında seni hala heyecanlandıran neler var?
Kendimi başka müziklerle beslemeyi seviyorum. O yüzden de bir sürü yakası açılmadık, avangart müzik dinliyorum. Bu aralar Bill Frisell diye bir gitarist dinliyorum mesela, inanılmaz zevk alıyorum. Üretimime de faydası oluyor.

Senin müzik üretimin de farklı…
Evet, iki türlü iş çıkarıyorum. Sipariş üzerine de iş üretiyorum; ‘Şu diziye, şu filme müzik yapalım’ gibi... Demir Demirkan albümleri de çıkartıyorum. O albümler de bazen sert, bazen akustik oluyor. Bazen de hesapta yokken caz albüm çıkartıyorum. Anlayacağın o anki ruh halime göre değişiyor. İş, sipariş bile olsa, asla aynı şeyi yapmıyorum. Genellikle içimden ne geliyorsa, onu üretiyorum. O yüzden çok fazla şey dinleyip, seyrediyorum. Çok da okuyorum. Hepsi beni besliyor.

İyi de bütün bu entelektüel faaliyetlere vakit nasıl yetiyor?
Erken kalkıyorum, 6.30-7.00’de başlar günüm. Bazı olaylar ve insanlar vampir gibi zamanımızı çalıyor. Onları hayatından çıkarmayı bilmek gerekiyor. Ben becerdim.

Vayyy. Nasıl yaptın?
‘Hayır’ diyorum. Bu kadar basit. Bir de sürekli geyik yapmaktan, fazla sosyal olmaktan hoşlanmıyorum.

Bozulmuyor mu insanlar?
Valla bozulsunlar umurumda değil. Gece hayatını da azalttım. Eskiden eve girmezdim. Son iki senedir, haftada bir ya da iki çıkıyorum. Yazları tekneye gittiğimizde de iki haftayı kendime ayırıyorum, o da çok iyi geliyor. Üretebilmek için önce kendini beslemen gerekiyor.

Gelelim son single’ına…
‘Hatırla’ ve ‘Gel Şuraya’ diye iki parçadan oluşan bir single. Hatta ‘release’ demek daha doğru, çünkü artık albüm yapmayı beklemeyip iTunes üzerinden direkt çıkartıyorsun. Benim gibi sabırsız tiplere uyan bir format değişikliği oldu. Beş parça hazırsa, hemen çıkarabiliyorum. İlla 10 parça olmasına gerek yok yani. Ama dinleyici, eskiden CD’yi ve albümü eline aldığında, müzisyenle farklı bir iletişim kuruyordu. O artık kalmadı.

Çok mu el üstünde tutuyor seni?
Evet.

Onun için her şeyden önce mi gelirsin, birinci sırada mısın?
Aynen öyle!

40’ı geçtiğine göre, sen de ‘elimin altından bir şeyler kaçıyor’ diye üzülüyor musun?
Evet ama kafamı taktığım şeyler, daha çok hayatla ilgili. Yakından kendi hayatımda bir devrim yapabilirim.

Nasıl yani?
Şarkıcı Demir Demirkan’ı kesip, yeni bir hayata geçebilirim. Gidip geliyorum. Yavaş yavaş ucundan başka bir hayat görünmeye başladı.

Başka ne yapabilirsin ki…
Evrensel besteci kariyerine doğru gidip, gezgin bir hayat yaşamak mesela. Elif Şafak arkadaşım, gidiyor, altı ay bir tarafta, bir yıl başka bir tarafta, kitabını bitirip geri dönüyor. Ben bu tür hayatlara gıpta etmişimdir. Oralara gidip daha az görünen ama iyi işler yapan, içerik kaygılı bir adam olma ihtimalim var. Bu bana daha devrim gibi geliyor. Yoksa sevgilinden ayrılıp kırmızı spor araba almak çok ucuz. Artık çok fazla oraya buraya gitmek, festivallere katılmak istemiyorum. Yaptığım müzik, çok tek taraflı kalmaya başladı. Rock şarkıları yazıp onları okuyor olmak yavan kaldı. Film müzikleri yapmasam hakikaten eksik kalırdım. Biraz daha içe dönük bir hayat istiyorum.

Hayatta aradığın bir cevap var mı?
Yok aslında. Hayatın bir sebebi, amacı olduğunu düşünmüyorum. Benim kendi amacım, kendi sebeplerim var. Hayatı anlamlı kılan benim. Bütün sorumluluğu da ben aldım. ‘Bu dünyaya neden geldik?’ diye yanıt ararlar. Saçma! Hayat, sen ona ne anlam veriyorsan o, ötesi yok. Gözlerini son kez kapadıktan sonra da, hiçbir şey yok. Kaç senemiz varsa önümüzde -ki onu da bilmiyoruz- istediğimiz gibi yaşayalım. En önemlisi bu…

Seksi bir erkek olmak nasıl bir his?
Öyle olduğumu düşünüyorsan teşekkür ederim.

Bunun için özel bir çaban var mı?
Spor yapıyorum. Çünkü bu bana kendimi iyi hissettiriyor. Onun dışında, kot pantolon, lastik ayakkabıyla gezen bir herifim.

Bunun kendine güvenle alakası var mı peki?
Bence tavır her şeyden önemli. Kadınların da erkeklerin de çekiciliği aslında güzellikleriyle alakalı değil. Çok güzel bir adam, çekici olmayabilir. ParisHilton’a bayılır millet, ben hiç çekici bulmuyorum mesela. Bazen bir kadın çıkıyor, burnu hokka değil, dudağı dolgun değil ama çekim hissediyorsun. Bu, bir kokteyl aslında. İçinde özgüven,
tavır ve dişilik var. 

Bir erkeğin kendine güvenini sağlayabilmesi için, seksi erkek imajını koruması mı gerekiyor?
Alakası yok.

150 kilo olabilir misin sen mesela…
Olabilirim. Ama kendimden rahatsız olurum. Kilolu arkadaşlarım, hareket etmekte, nefes almakta zorluk çekiyor.

Bir kadın seninle flört edince ne yapıyorsun?
Ben de onunla ediyorum. Ne güzel işte.

Sertab ne diyor bu işe?
Eğleniyor benimle, dalga geçiyor ne yapsın...

Seyahat? Nerelere gitmek istiyorsun?
Yeniden Uzakdoğu’ya, Tayland, Bali… Doğu, Batı’dan daha çok ilgimi çekiyor.

Sertab’la mı, yalnız mı…
Yalnız da olabilir. Bu aralar, biraz daha kendime dönme ihtiyacındayım.