“Özür dilerim ama” aşk var mı?
Çok şükür ki bir Sevgililer Günü’nü daha kazasız, belasız atlattık.

Kaan Göktaş

Heygirl’de falan değil de, Elele’de yazdığıma göre, bu konularda daha fazla ayağı yere basan, aklı başında insanlar olduğunuzu umuyorum. Sonuçta hepimiz koca koca birer yetişkiniz.
Eğer aşkı IQ ortalaması 60 olan okur kitlesine hitap eden beyaz dizi romanlarından ya da Twitter fenomenlerinden öğrenme gibi bir derdiniz yoksa, zaten gerçekte “aşk” diye bir şeyin olmadığını da biliyorsunuzdur.
Sahi aşk var mı? Peki Şirin Baba var mı? Zeus? Örümcek Adam?
Bana her aşktan bahsedene, tek bir hikaye anlatırım : Rahmetli dedemle babaannem neredeyse kırk yıl evli kaldılar. Üstelik bunun hemen hemen 10 yılında, yatağa bağımlı halde hasta olan babaanneme, dedem baktı. Babaannem öldükten yıllar sonra, bir gün yanımda hüngür hüngür ağlamıştı dedem, “Her gece dua ediyorum ama daha bir kez rüyamda görmedim.” diye.
Çocuk aklımla anlam verememiştim…
Sahi, bizlerin adına “aşk” dediğimiz şeyin, bu duygunun yanından yöresinden geçme şansı var mı?
Günümüzde aşk, bazı şeyleri legalleştirmek için takılan bir kulp… Bu legalleştirmeyi, daha çok kendimize karşı uyguluyoruz. Türkçesi; kendimizi kandırıyoruz işte. Pişman olmadan sevişmenin, vicdan azabı çekmeden aldatmanın, hatta en masum el ele tutuşmanın, öpüşmenin bahanesine “aşk” diyoruz.
“Aşık olmadan sevişemem”ciler, aslında “Ben de çok istiyorum ama önce her önüne gelenle yatan biri olmadığıma, zor kadın olduğuma kendimi, seni ve etrafı ikna etmeliyim.” den başka bir şey demiyor…
Bütün bunları neden yazıyorum?
Yine de aşka bir şans vermek lazım mı sanki?
Ya da şöyle düşünelim, varsın aşka inananlar olsun, ne zararı var?
İlk çıktığında da bahsetmiştim: İşte Tolga Akyıldız’ın “Özür Dilerim Çok Sevdim"i benim gibi katı düşünenleri bile aşk cephhesine bir adım yaklaştırıyor.