Konu mankenimiz

Bir kadının nasıl kaç türlü sıfata bürünüp şıpadanak binbir türlü role girip çıktığını hiç düşündünüz mü?

Yonca Tokbaş

Yonca Tokbaş


Konu mankenimiz

Yalap şap sayıyorum şimdi aklıma ilk gelenleri: Memeli hali: Şeklen şemalen, duygularıyla, kıyafetleriyle, memeleriyle, karmaşıklığı ve derin irdelemeleriyle yani doğum hali itibarıyla olan hali. Erkek hali: Hayata karşı, zorluklara karşı, güce karşı, mahalleye karşı olmak zorunda kaldığı hali. Medeni hali: Evlilik cüzdanı olan/ olmayan resmi hali. Aslında mecazi anlamıyla kalsa ‘kafa’ hali.

Çocuk hali: Anasının babasının yanında daimi, sonradan sevgilisinin yanındaki ‘sev beni’ hali. Anne hali: Çocukları olana kadar arkadaşlarına, bebeleri olunca onlara, her daim sevgilisi veya kocasına, varsa hayvancıklarına karşı içgüdüsel hali, hormonal...

Öğretmen hali: Doğduğu andan itibaren evdeki oyuncaklarıyla başlayan ve hayatına giren çıkan her canlı ve cansıza karşı mezara kadar giden hali. Aşçı hali: Hem çorbayı, hem sağı solu en çok da sevgiliyi kaynatırkenki hali İşçi hali: Her yerde çalış anam çalış emeğinin karşılığını ucundan acık belki al hali. Patron(içe) hali: Herrr yerde yönet, hallet, çöz hali. Köle hali: Kendine, hayallerine, kıymetlilerine, çocuklarına, hayatına, aşka bildiğin kelepçeli hali. Sevgili hali: Eşine, sevgilisine başbaşa mucuk mucuk olma hali. Aşık hali: Fena hali de diyebiliriz sanki. Olsa bi türlü olmasa bir türlü hali, vahim...

Aşifte hali: En doğal içgüdüsel hali olmasına rağmen tanımına lakap olarak insanlık tarafından şike karıştırılmış hali. Her erkek yanındaki kadının, durumlara göre, bu rollerden birkaçına girmesine ihtiyaç duyar, bekler, ister, belki söylemez ama bilinçaltında vardır, canı çeker. Her çocuk da bunu böyle bekler, güvende hisseder annesi bu rolleri yaptıkça. Evcilik oynadıkça annesi, onu kendi, kendini de onun gibi hisseder rahatlar. Kadın çok düşünmez. Olur. Girer. Çıkar. Budur yani. Peki de, kadın bu rollere ne kadar hızlı girer çıkar acaba? Defiledeki mankenlerden ders mi almıştır da bir kılıktan öbürüne bu kadar hızlı geçer de makyajı hiç bozulmaz her nasılsa...

Her kadın manken doğar aslında. Taş gibidir de, dillendirmez. Naz yapar, mütevazıdır. Bazen de gerçeği kabul edemez farkında olsa da... Kırıktır. Bunların nedeni şu östrojen mi yoksa? Bu östrojen mikroskopla bakınca, nasıl bir bukelamun olduğu belli oluyor mudur acaba? Evli ve çalışan bir annenin rol haritasına baksanıza: Sabah yataktan kalkarken gece bilinci kapatarak uyuyamamış anne şeklinde kalkmış olmalı ve aşçı rolüne hazır mutfağa gitmeli. Çocukları kaldırırken, giydirirken; patron, anne, öğretmen olmalı aynı anda ve sırasıyla. Kaprislerine göre de azıcık köle ve çocuk.

Sularına kaçmak lazım sabahın köründe. Hemen, aşçılıktan sonra iş kadını haline bürünmeli döpiyes-gözlük-çanta; işçi veya patron durumuna uygun modda... Kapıdan çıktı gitti işe; kadın, patron, işçi olarak toplantıda kıran kırana kişilikler çatışmasında... İcabında erkekten de erkek rolünde zorluklara karşı yumruk sallamak gereken zamanda.

Eve döner şoför olmuş yollarda. Kapıdan içeri girer sürünerek yorgunluktan kadın olur, anne olur, aşçı ve köle olur, karı oluverir gecenin sonunda.

Kadın

Yorgun olmaya vakti ve bahanesi olmadan/kalmadan gece olur zaten mutlaka. Yatağa girer aşık bir sevgili olur sevdiğinin yanında. Kadının dinlenmesi de gerekir de... Dinlenicem diyemez valla. Yediremez kendine. Aslında bazen harbiden konu mankeni gibi donuk surat durası vardır vitrinde. Gelen geçen bakarken ona boş boş, o da boş bakmak ister arada hayata. Ama kadın illa güçlüdür. Elbet bi şekilde halleder. Güler. Gülümser. Vitrinde kimi zaman soluk ve donuk görünse de hayatı, Işık hızıyla geçtiği rolleri kadar renkleridir... Mankendir kadın. Manken. Taş gibi. Kadın...

İ Takvim

1-10 Haziran: Sakinim. Yoncasal bi sakinlik. Dalgalı denizin uzaktan sakin görünen hali gibiyim. 14 Haziran: Zamanı durdurup ‘şükrettiğim’ gündeyim. 15-17 Haziran: İstanbul’da acayip bir Hint düğünündeyiz. Ne yapacağımı şaşırmış haldeyim. Üç gün üç gece düğün var ve en şaşaalısından, ben bittim. Koca mayıs ayım ‘ay ben ne giyicem yaa?’ demekle geçti gitti... Şiştim. 20 Haziran: Yalıkavaklıyım yeniden. Zeytinlerime, bahçeme, denizime, hayatımın en sevdiğim dönemine giriyorum. Çok şükür. 21 Haziran: Fatmagül’ün Suçu ne? Son bölüm... Dertliyim. Ekrana kitliyim. Sakın ellemeyin. 22 Haziran ve sonrası: Allah büyük.