Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler

Zamanın ‘en değerli’ olduğu bu çağda, zamana meydan okuyan ve hikayelerini bir nefeste anlatmayı başaran, ruhlara dokunan ve sizi, size anlatan yaratıcı zihinler labirentindeyiz. Yeni hikaye anlatıcılarına kulak verin, anlatmaya çoktan başladılar!

Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler
Baran Alışkan

Baran Alışkan


Elele Kasım 2024 sayısından

Bir hikayenin peşindeyiz, iyi veya kötü, acı veya tatlı. Çünkü insan beyni tarihin başından bu yana hikaye dinlemeye programlanmış bir kere. Tutkunuz. İnsanlık tarihinin belki de en sihirli miraslarından biri hikaye ve hikaye anlatıcılığı. Mağara duvarlarından küçük tatlı dedikodulara, ateş başında fısıltılardan tiyatro sahnelerine, arka sıralardan dijital viral içeriklere uzanan bir yolculuk bu. Bizi birbirimize bağlayan bir sihir, bu hikaye. Anlatıcıları ise her zaman başrolde. Ateşin ışığı yüzüne yansıyan o kişi, spot ışıklarının odağındaki başrol, telefonlarımızın ekranını kaplayan o içerik üreticisi… Hepsi ne kadar da birbirine benziyor, değil mi?

Zaman içinde yaşam tarzlarımız, şehirlerimiz, ruhlarımız ve alışkanlıklarımız gibi değişti hikayeler ve anlatıcıları. Yine de özünden kopmamayı başardı. Kültürel hafızamızı korurken, başka dünyaları hayal etmemize imkan tanırken, iç dünyamıza yolculuk ederken bazen ise empati yeteneğimizi geliştirirken onların kanatları altına sığınıyoruz. Zamanın tüm anlarında, bir şekilde hikayeyi dinleyecek yol buluyoruz.

Destanlar, romanlar, bloglar modern zamanın hızının etkisi altında daha kısa sürelerde, daha çarpıcı hikayelere dönüştü. Bugün, ışık saçan dijital ekranlarımızda anlattıklarıyla dikkatimizi toplayan, güldüren, elbette düşündüren, tanıdık hisler yaşatan ya da bildiklerimizi tekrar anlatan yeni hikaye anlatıcılarının yaratıcı zihinlerine konuk oluyoruz. Ceren Morova Özer, Barış Ali Özkesen ve Rüya Andaç ile dijital dünyada hikaye anlatıcılığından içerik üreticiliğine, yaratım süreçlerinden gözlem alanlarına uzanan bir gezintide, zihinlerinin labirentlerinde kısa hikayelerin peşindeyiz. Bu kez, ekranı hızla kaydırmadan, uzun cümlelerle bir aradayız. Bize katılın.

Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler - Resim : 1CEREN MOROVA ÖZER
@cerennzi

“Kendimi enerjimle ve üretkenliğimle tanıtmak; genel olarak hayatımda mutlu olmayı ve etrafa mutluluk dağıtmayı isterim. Üretmeyi, gülmeyi, güldürmeyi çok severim.”

ANLATICININ GÜNLÜĞÜ
Bence doğru hikaye anlatıcılığı, aynı zamanda hikayeyi yaşamaktan geçiyor. Eğer bir hikayeyi karşı tarafa doğru anlatabiliyor veya doğru geçirebiliyorsam, bu hikayeyi mutlaka yasamış oluyorum. Aslında ben her şeyi kısa süre içerisinde yapmaya çalışıyorum. Çünkü yeni versiyon dinamiği tam da bu bence. Kısa süre içerisinde konunun ana temasını veya direkt kendisini gösterebilmek çok önemli. Aklıma gelen fikri hiç bekletmiyor ve zaman, yer tanımadan direkt harekete geçiyorum.

İZLİYORUM ÇÜNKÜ…
Gözlem, bu işin tamamı. Özellikle benim için baştan aşağı gözlem yapmak diyebiliriz. Doğru gözlem olmadan karşı tarafa tam olarak doğru yansıtamayabilirim. Bu sebeple hep sık gözlem yaptığım veya gözlemlerimden emin olduğum konuları ele alıyorum. Her an gözlem halindeyim. Bazen bir kafede, bazen bir kuaförde, bazen evde ve annemin evinde. Aslında hayatın içinde olan her yerde. Ve bunun ‘en iyi yolu’ var mı, bilmiyorum. Çünkü artık bunu elimde olmadan yapıyorum. Kendi arkadaşlarımla oturup sohbet ederken bile gözlem halinde olduğum için, bana “kesin bize de dikkat etmiştir, gelir akşam videomuz” diye takılıyorlar.

KISA SÜREDE BİR HİKAYENİN OLMAZSA OLMAZI
Gerçeklik bence. Bazen okuduğumuz kitaplarda, bazen izlediğimiz dizilerde bile kendimizden bir gerçek arıyoruz. Bu aynı şekilde hikaye kavramı için de geçerli. Aslında kısıtlı sürelerimiz var. Ve benim en dikkat ettiğim şey, bu kısıtlı sürede özellikle de ilk saniyelerde izleyiciye videonun devamını merak ettirebilmek. İlk saniyelerde videonun ana fikri anlaşılırsa ve ne kadar kısa, öz ve net olursa, izleyici o kadar videonun devamını merak edebiliyor. İçerik ne kadar uzarsa veya bir türlü sonuca ulaşmazsa, izleyici de bir o kadar içerikten uzaklaşıyor. Günümüzde çoğu insanın vakti kısıtlı, bu sebeple uzun videolar izlemeye vakti olmayan izleyicilerin, kısa videolarda aradığını bulması gerekiyor. Ben de buna dikkat ediyor, aslında hızlıca izleyiciyi yakalamaya çalışıyorum. Beni özel kılanın, iyi gözlem yapabilmek olduğunu düşünüyorum.

İLHAM, ANLATMA ARZUSU VE GÜÇ
Özel bir ilham kaynağım yok aslında, hayatın içinden, yaşadığım her şeyi “bunu ben yaşıyorsam, mutlaka başkaları da yasamıştır” diyerek harekete geçiyor, bekletmeden içerik haline getiriyorum.

BİR ETKİLEŞİM MESELESİ
Ne yalan söyleyeyim, eleştiriler beni hep korkutur. Tabii ki yapıcı eleştirilere açığım, dikkate de alıyorum ama insan bazen kötü eleştiri almaktan da çekinmiyor değil. Ama çok mutluyum ki fazla kötü eleştiri almıyorum. Takipçilerimle etkileşim halinde olmaya bayılıyorum, hiçbir zaman onlara danışırken ‘ya eleştiri alırsam’ ya da ‘övgü duymak istiyorum’ gibi yaklaşmıyorum. 4 senedir, başından beri beni takip edenlerle arkadaş gibi olmaya dikkat ediyor, gerçekten de öyle hissediyorum.

Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler - Resim : 2

HIZLI YANITLAR
Film: Lohusa.
Şarkı: Rihanna – Diamonds.
Seyahat rotası: Norveç.
İkon bir isim: Gupse Özay.
Herhangi bir şey: Türk kahvesi.

Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler - Resim : 3BARIŞ ALİ ÖZKESEN
@latenighter

“Adım Barış Ali, günlük hayatta dikkatimi çeken konular hakkında komik videolar çekip internete atıyorum. Evliyim. Doğma büyüme Kadıköylüyüm...”

ANLATICININ GÜNLÜĞÜ
Bence hikaye anlatıcılığı kendi hayatımızda tecrübe edemediğimiz ama merak ettiğimiz şeyleri anlamamızı, algılamamızı ve duygusal olarak hissetmemizi sağlayan bir eylem. 10 yılı çatışmalarla geçmiş bir asker, bir satış elemanı, bir minibüsçü olmanıza gerek yok. Bu meslek gruplarından iyi bir hikaye anlatıcısı 10 dakika içinde size bütün o serüveni yaşatabiliyor. Aynı şekilde siz de o insanlara istediğiniz bir duyguyu yaşatabiliyorsunuz. Bir tarafı bu. Diğer bir tarafı ise empati yapmayı mümkün kılması. Hiç tanımadığınız bir insanın perspektifini anlayabiliyor ya da başka insanlarla aynı duyguları hissedebildiğiniz için yalnız olmadığınızın farkına varıyorsunuz.

İnsanlara yüz yüze bir şeyler anlatırken de sizi genellikle herkes aynı anda dinlemez. Ne kadar önemli bir şey de anlatsanız, insanların ilgisini çekemediyseniz biri telefona bakar, biri televizyona bakar. Onların ilgisini çekmek için uğraşmanız gerekir. Mimik yaparsanız, sesinizi ayarlarsınız, onların da ilgisini çekecek detayları önden söylersiniz. Aynı mantık içeriklerde de geçerli bence. Telefonu elinize alıp bir şey anlatmaya başladığınızda etrafınızda o an kimse yok diye herkesin sizi dinleyeceğini varsayamazsınız. İnsanların ne diyeceğini, sıkılabileceğini, dediklerinizi abartılı bulacaklarını ya da komik bulmayacaklarını daha içeriği çekerken tahmin etmeniz lazım. Ancak eğer buna çok fazla takılırsanız, bu sefer de sadece seyirciye kendini beğendirmek için uğraşan, kendinden hiçbir şey katmayan, insanları memnun etme amaçlı bir duyguyla anlatmaya başlıyorsunuz. Tam bu ikisinin dengesini bulmak bence en önemli mesele.

Benim yaratım sürecim de böyle işliyor. Sürekli doğaçlama yapmaya, sadece ana fikri bulup etrafında anlık şeyler söylemeye çalışıyorum daha doğal olması için. Bir tane uygulamaya çalıştığım prensibim var, o da fikri bulduğum anda hemen içeriğe dönüştürmek. Genellikle kızdığım, sinirlendiğim, takıldığım negatif şeyler üzerinden üretiyorum. Yani içerikte ‘annelerin oğullarını çok sevmesini’ anlatıyor olsam bile, o konu aslında annemin beni çok darlamasının siniriyle ortaya çıkmış oluyor. Ve bu siniri veya heyecanlı duyguyu yakaladığım anda hemen telefona not edip en yakın zamanda çekmeye çalışıyorum. Çünkü eğer sadece not alıp ertelersem o duyguyu kaybediyorum. Hatırlayamıyorum neye heyecanlandığımı. Ya da hatırlasam bile ilk andaki coşku kalmamış oluyor içimde. O coşku bende olmayınca izleyen insana zaten hiç geçmiyor. Çok güvendiğim, orijinal olduğunu düşündüğüm bir içerik bile olsa boşa gidiyor.

Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler - Resim : 4

İZLİYORUM ÇÜNKÜ…
Gözlem bu işin galiba tamamı. Kendimiz gözlemlemeden, tahmin ederek bir şeyi anlatmak bana olası gelmiyor. Gözlem yapmanın en iyi yolu da bence biraz salak olmak ve insanları yargılamamaktan geçiyor. Eğer saf görünüşlü biriyseniz insanlar yanınızda çok rahat davranıyorlar. Bu, yaptıkları gereksiz davranışları idrak edemeyeceğinizi düşündüklerinden de olabilir, yargılanmayacaklarını düşündüklerinden de. Bir şekilde insanlar eğer yanınızda rahat hissediyorsa, sizden çekinmiyorlarsa her şey çok daha kolay oluyor. Bu sayede örneğin, ‘bütün yol lafa tutan taksici’ tiplemesinin gözlemini yapabiliyoruz. Yani şöyle; kendinden emin, külyutmaz biri taksiye binince böyle bir tespit yapamıyor. Bu onun gözlem yapamamasından değil, taksici zaten o tespitin yapılacağı gevşekliği göstermiyor ona, muntazam bir şekilde arabasını sürüyor, kurallara uyuyor, sessizce yoluna bakıyor. Ama siz arka koltukta ağzınız açık “abi çok para tutar mı?” dediğiniz anda taksici sahneye bir çıkıyor, yıllardır içinde tuttuğu her şeyi dışarı döküyor. Ben hayatımda hiçbir taksicinin, patronumun, iş arkadaşımın, doktorumun, bakkalımın benden çekindiğini görmedim; hep en alakasız, “abi bunu niye bana anlatıyorsun?” denilecek hikayeleri dinledim.

Bir de benim çok daha fazla yaptığım, kendini gözleme kısmı var ki birçok komik hikaye buradan çıkıyor gibi geliyor bana. Çünkü kendi düştüğümüz durumlar, başka insanların düştüğü durumlardan daha eğlenceli bence. Yine taksici örneğinden gidersek; o taksici sadece boş konuşuyor, siz ise arka koltukta hiç alakanız olmayan bir hikayeyi yapmacık bir gülümsemeyle dinliyorsunuz, bir şey diyemiyorsunuz, terliyorsunuz, şarjınız çok az o yüzden telefona bakamıyorsunuz, perişan durumdasınız. Taksiciden çok daha komik durumdasınız. Kendimizi böyle gözlemlediğimizde bence illa sokaklarda komik insan tipi aramamıza gerek kalmıyor, kendimiz zaten yeteri kadar malzeme veriyoruz.

KISA SÜREDE BİR HİKAYENİN OLMAZSA OLMAZI
Anlatan kişinin insanlık namına yaptığı bir tespittir. Kendine veya bize dair... Yani bir kavga hikayesinin başında bir insan korktuğundan ama korkusunun üstesinden geldiğinden bahsedebilir, dolandırılırken etrafındakileri dinlemeyip kendini ne kadar akıllı sandığından bahsedebilir, kendi eksikliklerinden ve bu hikayenin içinde bunlarla nasıl başa çıktığından veya çıkamadığından bahsederse bence başarılı bir hikaye olur. Plot-twist olabilir mesela, hikayeyi çok güzelleştirir. Bir şans faktörü, kesin olmaz dediğin bir şeyin olması veya tam tersi gibi kadersel dokunuşlar da bence hem hikayeyi güzelleştirir hem de biricik hale getirir. Eğer mümkünse her hikayenin bir ‘ibret vesilesi’ olması gerekiyor bence... Yanlış otobüse bindiğinizde başınıza ne geleceğini de öğrenebilirsiniz, kimliğiniz yokken polis çevirmesinde ne olacağını da, veya bir durumun aslında ne kadar komik göründüğünü de anlayabilirsiniz.

Bence izleyicinin işi gücü bırakıp sizi dinlemesinin en büyük sebebi sizin kendi anlattığınız şeye duyduğunuz ilgi. Yani sizin kendi yaptığınız işe gösterdiğiniz heyecan. Bunu seyirci direkt anlayabiliyor. Siz bir şeyi ‘komik olmak’ için mi yapıyorsunuz, yoksa çok komik olduğunu düşündüğünüz bir şeyi heyecan içinde mi anlatıyorsunuz? Bunun ayrımını seyirci anında yapıyor. Sonrasında da samimiyeti kovalıyor, yalansız, dürüst bir şekilde bir şeyler yapmanızı bekliyor. Bu bir stil videosu da olabilir, skeç de makyaj videosu da olabilir. Dürüstlüğünüzü kanıtladıktan sonra artık içeriğin önemi kalmıyor. Seyircilerle arkadaş olmuş oluyorsunuz. Arkadaşlarınıza nasıl davranıyorsanız aynı samimiyette devam ederek bağlarınızı kuvvetlendiriyorsunuz. Hepimiz günde yüzlerce şey izlediğimiz için insan sarrafı olduk diye düşünüyorum. En azından içerik üreticisi sarrafı. Bunu yaptığınız her zaman pozitif bir geri dönüş olduğunu düşünüyorum. Yani anlattığınız her hikayenin, yaptığınız her içeriğin mükemmel olmasına gerek yok. Zaten gerçek hayatta da böyle, yani her yaptığınız espri ortamı kırıp geçirmiyor. Ama yine de insanlar bir anda sizi sevmeyi, dinlemeyi bırakmıyorlar. Ancak eğer samimiyetsizliği sezerlerse size antipati duymaya başlıyorlar.

Beni özel kılan şeye gelince, tam olarak bilmiyorum. İnsanların beni dinlemesinin önemli bir sebebinin kendimi düşürdüğüm durumlar olduğunu düşünüyorum. Hep böyle bir zorluk içindeki durumları komik hale getirmeye çalışıyorum. Genellikle anksiyeteden beslenen şeyler çekiyorum. Daraltılar, insanın canını sıkan şeyler canlandırmaya çalışıyorum. İnsanlarda bunun hüzünle karışık bir sempati oluşturduğunu düşünüyorum.

İLHAM, ANLATMA ARZUSU VE GÜÇ
Normal, düz yaşamak diye düşünüyorum. Hayatın içinde olmaktan başka bir yerden ilham alamadım hiç. Sabah işe gitmek bile bana üç günlük ilhamı veriyor. Erken kalkması, akbil doldurması, metrosu, patronu, toplantısı, yorgunluğu, eve dönmesi falan derken gülecek veya sinirlenecek birçok şey bulabiliyorum. Özellikle sinirlenmek bana çok iyi geliyor. Bir şeylere kurulup, takılıp, dolmaktan bıktığım zaman bir şeyler çekesim geliyor genellikle. Aklıma çok fazla çekilecek şey geldiği dönemler hep çok bunaldığım, canımın sıkıldığı, hayattan nefret ettiğim zamanlar oluyor. Keyfim yerindeyse, huzurluysam boş boş oturuyorum.

BİR ETKİLEŞİM MESELESİ
İlk başladığımda izlenmeler, etkileşimler hiç umurumda değildi. Sonra bunlar artınca umurumda olmaya başladılar ve bu durum beni çok gerdi. Her yapılan yorumu okuyup, ‘acaba çok komik değil miydi, paylaşmasa mıydım bunu’ diye düşünürken buldum kendimi. Bunlar olurken sokakta beni tanıyan birkaç kişiyle denk geldim, bana çok güldüklerini söylediler. Ben de tam bu kafalardayken sordum: “En çok hangi videoma güldünüz? Bir videomu gösterdiler, en son izledikleri videonun üzerinden 6 ay geçmişti. Onu görünce o kadar da önemli biri olmadığımı fark ettim. Aslında insanların ‘keşfet’inde gelip geçen biri olduğumu anladım. Bunu da ‘biz aslında evrende bir toz tanesiyiz, faniyiz’ gibi dümenden bir mütevazılık için söylemiyorum. Gerçekten biri videoya bakıyor, komikse gülüyor, komik değilse geçiyor. Çok hoşuna gittiyse veya çok nefret ettiyse de bir yorum yazıyor aslında. İnsanlar sabah kalkıp “acaba Barış Ali bugün hayatımızda neyi değiştirecek, bize neler anlatacak” diye heyecanla yataklarından fırlamıyorlar. İlk başlarda öyleymiş gibi geliyor, sanki herkes sizi sürekli izliyor ve en ufak yanlışınızda hemen “tamam ya komik değilmiş, salakmış bu” deyip her yerden engelleyecekler gibi gereksiz bir korku yükleniyor üzerinize. Ama kendinizi çok bozmazsanız, peş peşe ve uzun süre yanlış yapmazsanız bir şey olmuyor diye düşünüyorum ve umuyorum. Yine de hala tüm yorumları okuyorum, cevaplıyorum, gülüyorum. ‘Influencer tribi’ne girmemeye, bütün yorumları yakın arkadaşlarım yapıyormuş gibi okumaya, takılmaya çalışıyorum.

Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler - Resim : 5

HIZLI YANATLAR
Kitap: Fareler ve İnsanlar-John Steinbeck.
Film: Neredesin Firuze?
Şarkı: Chezile-Beanie.
Sanat eseri: Anguish.
İkon: Joji (@sushitrash).
Bir cümle: Her şey çok güzel olacak.
Herhangi bir şey: Ayda minimum bir defa uykumdan aşırı bağırarak uyanıyorum.

Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler - Resim : 6RÜYA ANDAÇ
@ruyandac

“Ben, ilkokulda sorulan ‘ilerde ne olmak istiyorsun’ sorusuna verdiği cevabı hiç değiştirmeden kariyer yoluna giren birkaç astronot ve doktor arkadaşımla birlikte az sayıda insandan biriyim. Çok küçükken ‘yazarlık, senaristlik’ yapmak istediğimi biliyordum ve neden diye sorduklarında ‘bu topluma anlatacak hikayelerim var’ diyordum. Yaş 11, hikaye muhtemelen Cin Ali. Yine de iyi ilerledim, artık başka hikayelerim var. Yakın geçmiş zamanda bir de oyunculuk yapma dürtüsü eklenince bana, ‘yazan, oynayan’ diye iki kelimeyle tanıtabilirim kendimi sanırım.”

ANLATICININ GÜNLÜĞÜ
Hikaye anlatıcılığı benim için hikaye toplayıcılığıyla başlıyor aslında. Bilmediğimiz insanlar, topraklar, hayatlar, tarihler, kültürler, tarzlar keşfetmek, bunu bir yöntemle, belki benim şu an daha aktif olduğum mizah gibi, belki sanatın çok başka dallarıyla bir topluluğa “bakın böyle bir şey var” diyerek aktarmak. Bazen de zaten bildikleri şeyleri bir de benden dinleyin demek. Kendi perspektifini ve anlatı tarzını ortaya koymak. Ailede kimsenin bilmediği ve muhtemelen çoğu kurmaca olan gençlik anılarını, dizlerine vura vura, ağzından bisküviler saçılarak anlatan enişte de bir hikaye anlatıcısıdır benim için. Ben de yok öyle hikayeler…

Kısa videolar, aslında kısıtlı süre içerisinde, girişi, gelişmesi ve sonucu olan bir durum ya da hikaye anlatmaya çalıştığında üretmesi uzun vadede en zor formatlardan biri bence. Tabii tamamen yazılı, kurgusal bir üretim olduğu versiyondan bahsediyorum. En büyük olumlu yanlarından biri de çok kısa sürede çok fazla insana ulaşabilme ve bunu çok düşük prodüksiyonlarla hayata geçirebilme şansı. Üretim süreci benim için masa başında başlıyor. Önce hangisi üzerinden ilerleyeceğime karar veriyorum. Tespitler, durumlar, karakterler gibi, sonra çok uzun olmayan, finalinde güldürmeyi ya da şaşırtmayı amaçladığım kısa senaryolar yazıyorum. Ama iş çekme aşamasına geldiğinde birçoğu değişiyor tabi. Toplumun beğenilerine, izleme alışkanlıklarına, daha yüksek reaksiyon verdiği şeylere göre işler evrilebiliyor. En güzel yanlarından biri de bu, birebir ve hızlı geri bildirim alabiliyor olmak.

İZLİYORUM ÇÜNKÜ…
Gözlem bu işin de tüm yazım süreçlerinin de bence hemen hemen hepsini kapsıyor. Hatta oyunculuğun da. Hikayeler hayatta çünkü, hayatta olmayan hikayeler otomatik olarak ölü oluyor zaten. Üniversitede sinema okurken hep çok uzak kültürleri, ülkemin hiç gitmediğim şehirlerini, hiç görmediğim mahallelerini görmek, uzun uzun gezip hikaye toplamak, kimsenin bilmediği şeyleri öğrenip anlatmak istiyordum ama sonra anladım ki bu sonraki aşama. Önce bir aileni gözlemle, yakınlarını, oturduğun sokağı izle, bir kez de arka sokağından dolaş oraya bak. Daha yapılabilir geldi bu bana; benim için en iyi yol bu. Bir ara ailemle uzun uzun göz göze bakıyorduk benim yüzümden, onlar sanıyorlar ki “çocuğumuz gözlerimizin içine bakıyor, şefkate ihtiyacı olabilir”; o sırada benim kafamda “annemde çok malzeme var da bir şive lazım sert kalıyor böyle” diye planlar… Şaka tabii, aramız iyi bu aralar…

Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler - Resim : 7

KISA SÜREDE BİR HİKAYENİN OLMAZSA OLMAZI
Uzun bir süre skeç yazarlığı yaptım. Komediyi ve seyirciyi güldürmenin verdiği hazzı da o süreçte öğrendim. Aynı zamanda yine belli bir kısalıkta olması ve doğru süreyi aşmaması gereken hem komedi puanı yüksek hem de bir şey anlatan, bir derdi olan şeyler yazıyorduk ve bu en zor dallardan biri bence. O pratik, bana bir kas kazandırdı aslında, bunun avantajını yaşadığımı düşünüyorum. Dar alanda paslaşmaya alışınca, farklı hareketler denemeye de başlayabiliyorsun bu da daha iyiye doğru bir ivme oluşturuyor bence. Daha önce de dediğim gibi seyirciden çok hızlı ve birebir dönüşler alabildiğimiz için öğrenme süreci de hızlı işliyor.

İLHAM, ANLATMA ARZUSU VE GÜÇ
İlham bazen kendiliğinden gelen, bazen hiç uğramayan, ne zaman ve ne yapacağını bilmediğim toksik bir eski sevgili gibi benim için. Ben daha analitik çalışıyorum o yüzden. Şablonlarla, masa başı notlarla, denklem kurarak tasarlamaya çalışıyorum çoğu zaman. Lisede “matematik gerçek hayatta ne işime yarayacak? ben sanatçı olacağım!” diyordum. Asıl matematik buymuş meğer. Kafasında hep yeni bir dünya, yeni hikayeler oynayan biriyim, gece gördüğün rüyayı anlatmak gibi bir şey o yüzden benim için. “Bakın size ne anlatacağım” heyecanı.

BİR ETKİLEŞİM MESELESİ
Yönetmekte zorlanmadım dersem yalan olur. Övgüyü de çok çabuk kabul edebilen biri değilim maalesef ki… Hani olur ya aldığın iltifata teşekkür etmek yerine asla öyle olmadığını kanıtlamaya çalıştığın bir çırpınışa girersin… İşte ben o kadar değilim; teşekkürümü de ederim şimdi yalan yok. Şaka bir yana, utangaç bir tarafım var cidden ama yine de güzel sözler herkes için güzeldir. Eleştiri tarafı ise başka bir dosya bence. Hazırlayıp insanların beğenisine sunduğunuz ve beğenildiği taktirde yapmaya devam ettiğiniz her işte eleştiri vardır bu çok doğal. İşi büyüten şeylerden biri hatta. Ama ben bu süreçte ülkemizdeki linç kültürüyle de daha yakından tanıştım ve tanıştığıma hiç memnun olmadım. Bu tarz insanlar ve taşıdıkları nefret söylemleri beni daha kırılgan yaptı bir dönem. Yaptığım işlerde, hiç ihtiyaç yokken bir otosansür başladı. Bu aslında en ilkel yerden hayatta kalma paniği oldu benim için. Şimdi daha az görmeye çalışıyorum ama doğrusu yok saymak mı, onu henüz bilmiyorum.

“Kafasında hep yeni bir dünya, yeni hikayeler oynayan biriyim, gece gördüğün rüyayı anlatmak gibi bir şey o yüzden benim için. ‘Bakın size ne anlatacağım’ heyecanı.”

Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler - Resim : 8Fotoğraf: GettyImages

HIZLI YANITLAR
Kitap: Nietzsche Ağladığında-Irvin D. Yalom ve Martin Eden-Jack London.
Dizi: The Office.
Şarkı: Birileri-Yürü.
İnsan: Annem.
İkon: Gülse Birsel.
Bir alıntı: “Tüm kötü karakterlere biraz sempati ver, iyilere ise biraz zaaf.” -Robert McKee.
Herhangi bir şey: Gün batımı.

Kısa hikayeler, yaratıcı zihinler - Resim : 9