Göçebe Ruh Yasemin Kay Allen

1.5 yıldır İngiltere’de yaşayan ve gittiği gibi İngiliz-Amerikan yapımı Strike Back dizisinin son sezonunda kendini bir Rus ajanı olarak bulan Yasemin Allen, kariyerini adeta zirveye taşıdığı bir dönemde...

Göçebe Ruh Yasemin Kay Allen

Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraf: Tuğberk Acar
Styling: Şeyda Sözüer
Saç: Burhan Çılgın
Makyaj: Hazal Öcal
Styling Asistanı: Muhammet Bozkurt
Makyaj Asistanı: Şeyma Erikçi
Fotoğraf Aistanı: Fırat Arslan


Hani çok Avrupai derler ya, işte tam da o Avrupai duruş her hücresine işlemiş Yasemin’in. Hem fiziksel hem karakter olarak... Bu duruş temelinde; anne ve babasının İngiliz olmasını ve bize o çok havalı görünen genlerini işaret etse de, o “Bana da sizler çok havalı geliyorsunuz” diyor, her insanın kendinde olmayanı istemek gibi bir özelliğinin olduğuna ve aslında bunun da iyi bir şey olabileceğine değinerek...

İngiltere, Avustralya ve Türkiye üçgeninde büyüyen, 2008’de Türkiye’ye gelip ardından oyunculuk yapmaya başlayan ve hayatımıza böylece dahil olan Allen, göçebe ruhunun yerinde duramaz enerjisiyle iki sene önce yine yollara düşmüş. Önce altı ay oyunculuk eğitimi aldığı Amerika’ya sonra da şu an yaşadığı İngiltere’ye uçmuş... “Benim bir yerde uzun süre kalamama durumum var” diyor ve biz de farklı ülkelerde büyüyen birinin bu durumunu çok normal karşılıyoruz. Ama aslında onunla sohbet ettikçe ve onu tanıdıkça, sanki bu gidişin temelinde başka unsurların da var olduğunu keşfediyoruz; mesela kafasındaki azarlama derecesinde hep daha iyisini isteyen ses...

Göçebe Ruh Yasemin Kay Allen - Resim : 1

Evet Yasemin Allen hep en iyisini isteyen, o idealist tiplerden. Sivri köşelerinin olmaması için çabalasa da onu oyunculukta geldiği noktada bir adım öne geçirenin bu özelliği olduğu da kesin. Türkiye’de kalsa hala belki aynı tip karakterlerde, kendini tam da bulamadığı rollerde oynayacakken, bugün İngiltere’ye gittiğinde ilk gelen audition’da Rus ajan rolüne uygun görülmesi, hayatının dönüm noktası olabilir mi?

Evet, Türkiye’de henüz dizinin adını pek duymamış olsak da, Yasemin Allen İngiliz yapımı IMDb puanı 8.2 olan Strike Back dizisinin son sezonunda bir Rus ajanını canlandırıyor. Hem de öyle böyle değil, çok da başarılı oynuyor. Her zaman içinde böyle bir karakteri canlandırma arzusu olduğu için de, tam ihtiyacı olan dönemde, ihtiyacı olan şekilde böyle bir dizide rol alabilmenin heyecanını yaşıyor. Bir yandan da İngiltere’de oyunculuk derslerine devam ediyor. Yazmak, yönetmek de istediğinden bahsediyor.

Biz çekim için onu, dizinin yeni sezon çekimlerine çok az kalmışken İngiltere’den Türkiye’ye çağırdık. Hayatındaki yenilikleri, aslında belki de Türkiye’deyken onun keşfedemediğimiz yönlerini keşfe çıktık. Bu sırada tam da onun ruhundaki göçebe kadını ortaya çıkaran harika bir çekim yaptık... Şimdi hep birlikte Yasemin Allen’ın göçebe ruhunun izlerini takip etme zamanı...

Sizi şu sıralar en çok heyecanlandıran şey ne?
Ben her zaman işimle ilgili güzel gelişmeler olduğunda heyecanlanıyorum. Geçen sene rol aldığım, Strike Back dizisinin iki bölümü için haziran-temmuz aylarında Hırvatistan’da olacağım, şu anda da onun için heyecanlanıyorum.

Nasıl bir ruh hali içindesiniz?
Bambaşka bir şeyler yaşamaya başladım ve ruh halim çok iyi aslında. İki sene önce Türkiye’den ayrıldığımda, önce altı aylığına Los Angeles’a gittim. Orada Stella Adler’da bir süre eğitim aldım. Ardından İngiltere’ye geldim. Gerçekten bir planım yoktu. Kaldı ki, bizim mesleğimizde zaten çok plan yapma fırsatı olmuyor. Her şey biraz şans meselesi. Bir de kimi tanıdığınla da alakalı. Benim Londra’da bir arkadaş çevrem var ama ben burada büyümedim sonuçta, İstanbul’da ve Avustralya’da büyüdüm. Bu yüzden biraz baştan başlamam gerekiyordu her şeye. Şansım çok yaver gitti şimdilik. O yüzden heyecanlıyım, gerçekten heyecanlıyım gelecekle alakalı.

Göçebe Ruh Yasemin Kay Allen - Resim : 2

Peki iki sene önce yollara düşmenizi sağlayan itici güç neydi?
Aslında şundan kaynaklanıyor olabilir durum; benim içimde uzun süre bir yerde kalamama duygusu var. Üç farklı ülkede büyümekle alakalı da olabilir. Sonuçta yeni şeyler keşfetmek ve biraz da kendimi sınamak istedim. Türkiye’de kalmakla ilgili sürekli bir çelişki vardı içimde, biliyordum. Bir yandan da arkadaş çevrem ve güvendiğim her şey Türkiye’deydi ama insan risk almadan büyüyemiyor. İnsanın kendi sınırlarını test etmesi lazım. Ben de biraz büyümek istediğimi ve kendimi biraz sınamak istediğimi fark ettim, böyle bir karar aldım.

Strike Back dizisinde 10 bölüm rol aldınız. Macera nasıl başladı?
İngiltere’ye gelip şu an bağlı olduğum ajansla anlaştığımda, ilk gelen audition’dı bu dizi aslında. Ve o kadar küçük bir ihtimal ki bu işin böyle tak diye gelmesi ve ilk gelen audition’ı kazanmam... Şansıma inanılmaz şükrediyorum ve bir yandan da hala inanamıyorum. Yönetmen audition’ı vardı, çağırdılar, Rus aksanı yapmamı istediler, Rusça biliyor musun dediler, ‘hayır ama Türkçe biliyorum’ dedim, ne alakaysa. Kulak aşinalığım var başka dillere, kolay öğrenebilirim gibisinden... Sonra üç hafta kadar haber almadım. Herhalde olmadı diye düşünüyordum. Sonra arkadaşımla tatil için Finlandiya’ya gittik, iki gün sonra ise yanıt geldi. Çok beğenmişler, görmek istiyorlar seni diye aradılar, dönmek durumunda kaldım. Neyse ki Kuzey ışıklarını görebildim, husky’lerle kızak deneyimi yaşayabildim. Hayatımın en uzun bekleyişlerinden biriydi sonraki 3-4 gün; çünkü araya hafta sonu girdi. Sonra pazartesi geldi. Seni istiyorlar dediler, ben zaten uçtum havalara mutluluktan.

İlk tepkiniz ne oldu rolü aldığınızı duyunca?
Arkadaşımın evindeydim, arkadaşıma sarıldım, çığlık attım; inanamıyorum diye. Annemi aradım tabii ki. Bana iki bölüm senaryoyu göndermişlerdi çalışmam için. Karakteri okuduğumda zaten ‘bu rolde benim olmam lazım’ demiştim. İçimde her zaman böyle bir karakter vardı ve bir gün oynamam gerektiğini biliyordum. Ama bizim işimiz öyle bir iş ki, ne kadar sen düşünsen de, endüstrinin ve insanların senin hakkındaki izlenimlerini değiştirmen zor olabiliyor. Böyle yavaş yavaş, iş görüşmelerine giderek yontma şansın olabiliyor ama her şeyin denk gelmesi çok zor, küçük bir ihtimal.

Rus bir ajanı canlandırdığınız bu role nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz?
Çok az hazırlık vaktim vardı, iki hafta kadar. İki hafta sonra Malezya’ya gidiyordum. Ondan iki hafta sonra da çekimlere başlıyorduk. Acilen Londra’daki evimi kapatmam gerekti. Bütün eşyaları depoya koydum; altı ay hiç olmayacaktım çünkü. Dört katlı bir evde yaşıyordum ve daha üç ay önce taşınmıştım. Son iki sene içinde kaç kere böyle eşya taşıdığımın haddi hesabı yok zaten. Sonra Malezya’ya gittim. Hayatımda gitmediğim bir yer... İlk iki gün otel civarında gezinirken çok az rastlanan bir maymun türü gördüm. Güzelliğine inanamadım hem onların hem ortamın. Hemen dövüş sahnelerinin eğitimlerine ve silah eğitimlerine başladık. Ben zaten önceden spora gidiyordum ama rol için de personel training seansları başladı. İnanılmaz bir tempoya girdim, altı ay boyunca da dur durak bilmedik.

Göçebe Ruh Yasemin Kay Allen - Resim : 3

Daha önce İngilizce konuşan bir karakter canlandırmak istediğinizden bahsetmiştiniz. Böyle bir hayalinize kavuşmuş olmak ne hissettiriyor?
Bazı şeyleri doğru yapmış olmanın verdiği bir gurur var tabii ki. Bir yandan da, kendinle gurur duymakla bunun ne kadar şans olduğunu kendine hatırlatmak arasında bir çizgi var... Bu sefer işler kötü gittiğinde kendini çok suçlamıyorsun böylece, daha iyisi olması için ne yapabilirim diyorsun. Yine de başarıları kutlayabilmesi lazım insanın elbette. Ben hayatımda tamamlamam gereken bir nokta vardı ve onu yaptım gibi hissediyorum. Mutluluğunu yaşadım, sindirdim karakterimi ve şimdi elimdeki yeni verilerle bundan sonraki adımlarımı düşünmeye başladım. Zaman zaman ‘hayat sana ne getirecek?’ ve ‘sen elindekilerle ne yapabilirsin?’ gibi bir ikilemde oluyorum.

Yurt dışındaki set ortamının Türkiye’dekinden dikkat çeken ölçüde farkları var mı?
Çalışma saat limitleri var bir kere. Bu durumu sete gelip kontrol eden birimler var. Belli saatler arasında çalışılıyor, bu sınır aşılırsa set ekibine iki katı para ödenmek durumunda. Set ortamı, arkadaşlık ise çok farklı değil. Oyuncu oyuncudur, insan insandır zaten. Altı ay eve gidemeyince çok farklı bir paylaşım yaşıyor insan. Oyuncu arkadaşlarımla harika vakit geçirdik, dövüş sahnelerini çeken ekiple çok yakın arkadaş olduk. Ayrıldığımızda da üzüldük tabii, seneye görüşürüz dedik. Sadece her zaman bir profesyonellik maskesi var orada. Arkadaş olabilirsin ama ne kadar yakın olsan da o saygı çerçevesini koruman gerekiyor.

Sizin için kısaca bu dizi nasıl bir tecrübe oldu?
Çok şey öğrendiğim ve hayatımda tam ihtiyacım olan dönemde, ihtiyacım olan şekilde ve hazır olduğum biçimde bana gelen bir tecrübeydi.

Bu dizi ile tanınırlığınız arttı mı peki?
Dizi Amerika’da Cinemax kanalında yayınlanıyor, burada da Sky Atlantic kanalında. Bu kanallar internet üzerinden yayınlanmıyor ve dijital platform değiller. Eski kablolu yayınların belli oturmuş bir kitlesi var tabii. O izleyici kitlesi arasında tanınmışlığım arttı. Amerika’da biraz tanınıyorum diyebilirim ama Türkiye’dekinden de farklı işliyor işler. Daha büyük bir sektör söz konusu.

Bunca yıl sonra oyunculukta geldiğiniz noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz peki?
30’uma gelmeden yapmak istediğim güzel şeyleri yaptım diyebilirim. Kendimle ilgili çok şey keşfetmeme yol açtı bu son iki sene. Hem İngilizce konuşan bir karakteri canlandırmak, hem Stella Adler eğitimi, hem de buraya geldiğimden beri her cuma oyuncularla bir araya gelip oyuncu koçumuzla çalıştığımız dersler ile kendimi geliştirdim. Bu derslerde inanılmaz güzel bir ortam oluyor. İnsanların birbirine kritik yapma hakkı var ve birbirimize karşı çok güzel bir dil oluşturduk 1.5 sene içerisinde. Çok geliştiğimi hissediyorum. Türkiye’de dizilerde ve filmlerde oynarken belli bir tarz yaratıyorsun, oysa ben oyunculuk tarzımda katılaşmak istemiyordum. Hiç yaklaşmadığım yerlerden yaklaşıyorum artık elimdeki karaktere ve text’e. Bu öğrendiklerimi de açıkçası ileride gelecek rollere yansıtmak için çok sabırsızım. Güzel ve mutlu olduğum bir noktaya geldiğimi hissediyorum. Hayat ne getiriyorsa hazırım!

Göçebe Ruh Yasemin Kay Allen - Resim : 4

Hayallerinizin en yeni, güncellenmiş halinde neler var?
Uçsuz bucaksız hayaller var oralarda. Oyunculuk üst noktada önem taşıyan bir şey benim için ama oyunculukta biraz da başkalarının sana bir şeyler sunmasını beklemen lazım. Yaratıcılık anlamında ne yapabilirim diye baktığımda ise, ben artık film çekmeye başlamak istiyorum. Senaryo yazmaya başladım. Hikaye anlatımı, yönetmenlik ve proje çekmek konularıyla daha fazla ilgilenmek istiyorum.

Hayatının çeşitli dönemlerinde farklı ülkelerde yaşamış olmanın size bakış açısı olarak kattıkları arasında neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Ben uzun süredir bunu düşünüyordum zaten. Bir dilde kullandığımız kelimenin nasıl ki diğer dilde tam karşılığı olmuyorsa, bir şeyi anlatmaya çalışırken diğer dilde anlam değişiyorsa, ortak nokta dediğimizin ve gerçek dediğimizin de her zaman gri bir alan olduğunu anladım. Bu da insanlara karşı çok daha anlayışlı biri haline getirdi beni, bütün önyargılarımı bir kenara bıraktım. İnsan belirginlik istiyor hayatında, keskin hatlar istiyor. Hayat bu kadar karmaşık ve her bir yöne çekilebilirken, bazı şeyler net olsun istiyoruz, ama bu net bakış başka insanları ötekileştirmemize yol açabiliyor. Bu ötekileştirmenin karşısında kendimi dışlanmış hissetmeyip aslında hepimizin aynı şeyi yapmaya çalıştığını fark ediyorum. İnsan nereye giderse insan, galiba onu demeye çalışıyorum. İngilizliğimin de öğrenilmiş bir İngilizlik ya da burada yaşayarak yarattığım bir İngilizlik olmadığını anlayarak, ortada durmaya çalışıyorum. Kendimle ilgili düşüncelerimin biraz harmanlanmaya başladığını ve orta noktada buluşmaya başladığını düşünüyorum.

Kendinizi keşfettiğiniz bir dönem diyebilir miyiz?
Daha çok kendimi yarattığım bir dönem olabilir. Kendini keşfetmek deyince, böyle kendinin dışında bir şey arıyormuşsun gibi geliyor ama aslında seçimlerinin  senin elinde olduğunu anladığın zaman, kendini boşluktan yaratmaya başlıyorsun.

Oyunculuk pek çok oyuncunun olduğu gibi sizin de hayatınızın merkezinde gibi görünüyor...
Evet tam ortasında, hayatımı yönetiyor. Oyunculukta bazen profesyonel hayatınla kişiliğini ayıramıyorsun. Sattığın şey kişiliğin, bedenin ve her şeyin. Pazarladığın bir imaj var orada. Başarısız olduğunda tüm hayatına yansıyor bu. Oyunculuk benim hayatım.

Sizi bu piyasada bir adım öne geçirenin ne olduğunu söyleyebilirsiniz?
Dışarıdan nasıl görünüyor çok bilmiyorum ama ben kendimden sadece ve hep en iyisini isterim. Kafamın içinde azarlayıcı derecede kritik yapmayı seven, mükemmeliyetçiliği hedefleyen bir ses var. Kendini yeterli bulmakla bulmamak arasında bir çizgi çiziyorum. Öyle bir özelliğim var, belki o.

Peki, kendinize kızdığınız kendinizde sevmediğiniz bir özelliğiniz var mı?
Çok kızarsam kendime, yine kendime kızdığım için kızıyorum. Bazen kararsızmışım gibi geliyor ama aslında verdiğim kararlar var, sadece o anda unutabiliyorum. Sonra kendime hatırlatmam gerekiyor. Senin çizmeye çalıştığın bir resim var, sen bir şeyin peşindesin, bunlar kendiliğinden olan şeyler değil, bunlar senin kararların, sahiplen ve gurur duy dediğim şeyler olabiliyor.

Bu röportaja hayatınızla ilgili, siz siz yapan bir dipnot düşmemiz gerekse, altı çizilmesi gereken döneminiz ne zaman hangi olay ya da durum olurdu?
Şimdi herhalde! O amaçla yola çıktım ve başardım. Hayatımın bir dönüm noktasında olduğumu düşünüyorum.

Hayatta benimsediğiniz en önemli prensipler neler?
Öncelikle anlayış. Anlayış göstermek iletişime de yol açan bir şey. Güzel eğlenebilmek de prensiplerimden biri. Güzel insan toplamaya çalışıyorum etrafımda; karşısındakine dikkat eden, unutmayan, önemseyen ve önemsemiş olduğunu hissettiren... Aslında bu soruyu çok soruyorum kendime ve tam cevaplayamıyorum, çünkü yine çok keskin hatlarım olsun istemiyorum. İyi insan olmak nedir onu soruyorum kendime, buna kendimi yaklaştırmaya çalışıyorum ve iyi insan topluyorum etrafımda.

Göçebe Ruh Yasemin Kay Allen - Resim : 5

Hayatta eksikliğini çektiğiniz bir şey var mı?
İstanbul’daki arkadaşlarımı özlüyorum. Burada da güzel arkadaşlarım var ama Türkiye’deki senelerin karşılığını hiçbir şey veremiyor. Bir sürü şey var aslında, ama eksiklere odaklanarak bir yere varamıyoruz, elimizdekilere bakmak lazım mutlu olmayı öğrenmek için.

Modunuzu ne düşürür?
Spor yapmazsam düşer, ben bayağı spor bağımlısı bir insan haline geldim. Haftada dört gün yapmaya çalışıyorum, iki yaparsam kötü hissediyorum. Kickbox yapıyorum, personel trainer’larla spor salonunda çalışıyorum, kardiyo yapıyorum, bir de barre dersim var; pilates ve yogaya benzer hareketleri olan.

Hayattaki en büyük savaşınız neyle ya da neye karşı?
Kendimle. Hayatla. Hayatın bana sunduğu sınanmalarla, testlerle. Çünkü savaşmazsan yok olmaya başlıyorsun zaten. Hayat devam ediyor. Hayata tutunma isteğim beni en iyi tetikleyen şey. Başarı isteğinden daha fazla, anlam arayışı benim savaşım. Çünkü başarıda boğulabilmek çok kolay da ben güzel anılar toplamak, güzel insanlar toplamak ve beni mutlu eden şeyler yapmak istiyorum. En büyük savaşım bu.

Vegandan ketojeniğe farklı ama özünde sağlıklı beslenme şekilleri son yılların yeni trend topic’i. Sizin özel olarak uyguladığınız bir diyet ya da beslenme şekli var mı?
Ben et yiyorum hala, ama az yemeye çalışıyorum. Zaten protein almam gerekiyor. Vejetaryen ve vegan beslenmek çok emek isteyen beslenme şekilleri, sürekli yemeklerini hazırlayıp sürekli takviye alman gerekiyor dışarıdan. Ben sadece çok su içmeye çalışıyorum, çünkü unutuyorum. Bir de haftanın iki günü intermittent fasting, yani aralıklı oruç diyeti yapmaya çalışıyorum. Bu beni dengeliyor.

Hayatı planlı mı, akışına bırakarak yaşayanlardan mısınız?

İkisinin arası. Planlamaya çalışıyorum ama hayatın ne getireceği belli olmadığı için de akışına bırakmaya çalışıyorum.

Şu an aşık mısınız?
Aşık değilim. Oldum, geçti.

Aşkı nasıl yaşayan birisiniz peki? Yaşla birlikte değişime uğradı mı yaşama şekliniz?
Keşke uğradı diyebilsem de uğramadı. Aşık olunca insan her türlü kaybediyor; çünkü kendinden feragat etmeye başlıyorsun. Karşındaki hazır olmadan ya da bunu hak etmeden verdiğinde, dengesizlik başlıyor. Ama ben de böyle bir insanım. Diyorum ki, ortada bir şey var, sen benim en sevdiğim insansın şu anda, haydi yaşayalım bunu, ver kendini bana. Sevdiğim kişinin yanında kırılganlığımı gösterebilen bir insanım. Erkekler için tabii daha zor olabiliyor. Hayatları boyunca duygularını belli etmemelisin, erkekler ağlamaz diye anlatılan bir şey var. Bense her şeyiyle yaşıyorum aşkı. Belki de öğrenmem lazım öyle olmadığını. İnsanın tabii sınırları olmalı. Her zaman anlayışlı olunca, kendinden kaybetmeye başlıyorsun. Yine de aşık olmak bambaşka bir şey. Geldiğinde yaşamaktan başka çaren olmuyor ki! Biliyorsun az karşına çıkan bir şey olduğunu... Kafanın içinde hayal dünyaları oluyor, şarkılar yazmaya başlıyorsun. Rüyaların inanılmaz canlanıyor, yanında olmasa da onunla uyuyup kalkıyorsun. Ne yapacaksın yaşamayıp da!

Yaş ilerlerken, çocuk konusuna yaklaşımınızda gelişmeler oluyor mu?

Asla olmaz demiyorum ama bir yandan da nasıl olur, hiç bilemiyorum!

Sizin bir de şahsına münhasır bir giyim stiliniz var...
Ben içimdeki rock starı giyiyorum. Bir daha gelsem dünyaya kesinlikle müzisyen olmak isterim. Benim tarzım seneler içinde pek değişmedi; siyah botlar, büyük kemerler, gümüş yüzükler, uzun montlar, bir de şapkam var sürekli taktığım. Gözlüklerim vardır farklı farklı. Biraz erkeksi, dışarıdan bakınnca ‘bu kız rock star mı, müzikle mi ilgileniyor’ dedirtecek ama hayır oyuncuyum. Stilimde, içimdeki o tarafı çıkarıyorum ortaya.

Göçebe Ruh Yasemin Kay Allen - Resim : 6

Kadınların daha 20 yaşını bekleyemeden estetik yaptırmaya koştuğu, 40 olunca yüzlerin botoks dolduğu, kusurlu güzellik gündeme gelse bile çoğu kişi tarafından idealize güzelliğin bu kadar önemsendiği bir zamanda, genetik olarak şanslı fiziksel özellikler taşıyan biri olarak duruma nasıl yaklaşıyorsunuz?
Ben Snapchat filtrelerinin, bin bir türlü photoshop yapılan Instagram fotoğraflarının biraz da bunlara neden olduğu kanısındayım. Bunları da yapıyor insanlar çünkü senin şuran niye öyle demelerine izin vermek istemiyorsun. Ama doğallığı sevmemiz gerekiyor. Estetiğe hiçbir şekilde karşı değilim, küçük müdahaleler, ‘bana iki sene katar’ dediğimiz şeyler neden olmasın fakat özünde bizi bizden uzaklaştıran ve kendimizi başka hale sokup öyle sevmemizi sağlayan bir akım var sosyal medyada, onu çok tasvip etmiyorum. Yaşlanma konusundaki şu korkumuz bizi bitirecek gibi geliyor hatta bana. Çok büyük zihinsel hastalıklara yol açabilir bu durum. Ufak bir çizgimiz çıkarsa, hafif bir göbeğimiz varsa, kollarımız sarkarsa, bunları güzel olarak görmeli, kadınlığımızın kutsallığını bilmeliyiz. Biz onu kapatmaya çalıştıkça içimizdekiyle çelişiriz ve kendimizi sevmemeye başlarız.

Türkiye’ye dönmek, yeni bir dizide, filmde rol almak planlarınız dahilinde mi?
Türkiye’den hiçbir zaman tamamen kopmak istemiyorum. Sadece attığım adımlara, seçtiğim projelere dikkat etmem gerekiyor. Acele edip başka şeylerin önünü de kapatmak istemiyorum. Karaktere bağlı. Güzel bir ekiple, güzel bir iş neden olmasın?

Her gittiğinizde sizde tekrar gelme isteği uyandıran şehir?
Barcelona’ya gitmek isterim uzun zamandır gitmedim oraya. Aslında gitmek istediğim çok yer var.

‘Ben de bu dizide rol almalıydım’  dediğiniz hayranlıkla izlediğiniz yabancı dizi?
Game of Thrones. Herkes beğenmedik sonunu diyor da 90 milyon dolar harcamışlar sekizinci sezonu çekmek için, siz beğenmediniz diye atıp tekrar mı çekecekler, kusura bakmayın da... Dizide, şunu şu yüzden yaptılar diye inanılmaz fan teorileri oluşmuş. Onlar gerçekleşmeyince, niye istediğim olmadı oldu. Sen de o kadar kafa yormasaydın, hayatına baksaydın!

Sizi anlatan beş kelime seçseniz...
Duygusal, güçlü, idealist, azimli, eğlenceli.

En son ne zaman ne için ağladınız?
Ben hep ağlarım. Kamu spotuna bile. Bazen bilinçaltımda bir şey dönüyor biliyorum ve onu atmak için küçük küçük ağlamam gerekiyor. En son ise Game of Thrones izlerken ağladım.

Şu an okuduğunuz kitap?
Bir sürü var. Eski Yunan Tragedyaları, Demokrasiler Nasıl Ölür, The Secret History by Donna Tartt...