Mustafa Üstündağ

Çocukluğumda Mersin portakal kokardı artık kebap kokuyor...

Mustafa Üstündağ

Röportaj: Ayşe Arman
Prodüksiyon: Eda Şentürk
Fotoğraf: Cem Talu
Styling: İlkyaz Özel
Makyaj: Barış Şahin

Mustafa Üstündağ, Müjdat Gezen’in yetiştirdiği gelecek vadeden yeni oyunculardan biriyken… Üstlendiği rollerde dikkat çekerken… İşte ne olduysa o arada oldu ve ‘Kurtlar Vadisi’nde devrimci Muro diye bir tip olarak çıktı karşımıza ve bir anda o kadar sevimli geldi ki herkese neredeyse bütün Türkiye’nin tanıdığı bir oyuncuya dönüşüverdi. İçindeki insan sevgisine lanet ettirdi herkesi. O rol üzerine yapıştı mı, yapışmadı. Şimdi de ‘Merhamet’ dizisinde Sermet olarak harikalar yaratıyor. Şu sıralarda üç yıl önce evlendiği dizi oyuncusu Ecem (Özkaya) Üstündağ’dan bir erkek bebek beklemenin sevinciyle havalarda uçuyor.

Mustafa Üstündağ… Aynı isimde eski bir Milli Eğitim bakanımız da var. Başına ilginç işler geldi mi? 
Gelmez mi? Heyecanla, “Mustafa Üstündağ neyin oluyor?” diye soruyorlar. “Dedem olur!” diyorum. Yalan değil, dedemin adı da Mustafa’ydı. Küçük bir şaşkınlık geçiriyorlar. Sonra gerçeği açıklıyorum, “Sadece isim benzerliği!” 

Havalimanında bilet, kolay rezervasyon falan… 
Yok valla. Mustafa Bey’in o imkanlarını hiç kullanmadım. Kimseni imkanlarını kullanmadım, ben buyum, gördüğün adam. Dalavere yok bende. 

Oyuncu Mustafa Üstündağ Mersin’de nasıl bir çocukluk geçirdi? 
Mutlu, eğlenceli, özgür… Çocuk gibi çocuktum ben. Sokakta büyüdüm. Futbol, yakartop, yedi kule, beş taş, aklına ne gelirse. Annem zor alırdı beni eve. Belki de sokakta oynayan son nesil çocuklardan biriyim. 

Çocukluğunda nasıldı Mersin, şimdi nasıl?
Ah ah! Çocukluğumda sokaklar portakal kokardı, şimdi kebap kokuyor…

Kebabı da severiz ama… Karşında bir Adanalı var, ona göre…
Kebabı ben de severim, şöyle bir de şalgam suyu olacak yanında… Ama bütün kentin kebap kokması hoş değil. Daha güzeldi önceden!

Anne-baba?
Babam, Anadolu Cam Sanayi fabrikalarında işçiydi. Annem ev kadını. Benim tiyatro ile tanışmam da babam sayesinde oldu. Fabrikada işçiler tiyatro yaparlardı. Beni de peşlerine takarlardı küçükken. Provalara gidip gelirdim. O zamandan takmışım kafaya demek ki. Girmiş kalpten içeri oyunculuk. Bir daha da hiç çıkmadı… 

Çekingen birisin aslında, nasıl oldu da, “Sahne benim yerim, yaparım, ederim” dedin?
Çünkü sahnede kendimi insanlara açmak zorunda kalmıyorum, oynadığım karakteri açıyorum insanlara. Kendimi açmak hala garip geliyor, “Niye her şeyimi bilsinler ki?” diyorum.

Ama öteki adamları çıkarabiliyorsun insanların karşısına…
Evet. Çünkü “Oyun bu!” diyorum, “Oyun işte.” Çocukken de oyun oynarken öyle olmaz mıydı? Kendini unutursun, kaptırırsın ve oynarsın. Bundan daha güzel bir şey yok hayatta!

Kardeşler?
Kardeşim yok. Ablam vardı, çocukken rahmetli oldu.

Neden?
Çok üzücü bir hikaye. 10 aylıkken ateşleniyor. Yanlış tedavi uyguluyorlar, sekiz yıl bitkisel hayatta kalıyor, sonra rahmetli oluyor.

Ailen için büyük travma…
Evet. Ben hayal meyal hatırlıyorum. Beş yaşıma girerken kaybetmişler ablamı. Sadece duygusunu hatırlıyorum. Kıskanç bir çocuk değilmişim. Ablama, daha çok ilgi gösterilmesine rağmen hiç zarar vermemişim ona. Öyle bir kıskançlığım olmamış. Ablamın üzerine titremişler, beni ise sokağa attılar. Beni kendilerinden öyle korumaya çalıştılar. Hani birinin üzerine titredik, böyle oldu. Diğerine olmasın hesabı…

Hangisi rol modelindi?
Annem, rahmetli babama göre çok daha eğlenceli bir kadın. Büyük ihtimalle annem... Ama ikisi de çok sevgi dolu, iyi kalpli, değerli insanlar. Ablamı kaybetmemize, büyük bir acı
yaşamamıza rağmen, mutlu bir ailede büyüdüm. Varlıklı değildik, ama babam çalışıyordu ve biz kimseye muhtaç değildik. Hiçbir zaman da bir şeyin fazlasını istemedik. İyilik, güzellik,
huzur, kahkaha olsun yeter. 

Bu komiklik, bu enerji nereden geliyor? Kime çekmişsin?
Anneme. Annem böyledir. Hatta, bütün anne tarafım gırgır, makara. Babam biraz daha ciddiydi. 

Kişiliğinde Güney’in hangi özelliklerini barındırıyorsun?
Sıcağımdır. Elim kolum fazla hareket eder. 

Sende ‘iyi adam gözleri’ var. Kötü bir şey yapamazmış gibi o gözler, temiz temiz bakıyorlar.
Eyvallah! Allah yaptırmasın! Başka Güneyli özellik? Hareketliyim, pek yerimde duramam. Bir de herkesi hemen içime alırım. Bizim oranın insanı öyledir.

Çocukluk hayalin oyunculuktu öyle mi?
Hem nasıl. Ortaokulda da lisede de, başka bir şeyin hayalini kurmadım. Hep ‘tiyatro’ diyordum. Liseyi Mersin’de bitirdim, sonra ver elini İstanbul. İlk sene konservatuarı kazanamadım,
tam bir Mersinli gibi konuşuyordum. Diyalektim vardı. Ama yılmadım.Diyorum, başka hayalim yoktu. Kartal Sanat İşliği Tiyatrosu’nda çalışmaya başladım. Çocuk tiyatrosundaydım.
Bir sene sonra, tekrar sınava girdim, kazandım.

Oyunculuk mu, kızlar mı daha önemliydi?
Oyunculuk. Ben hiçbir şeyi oyunculuk kadar sevmedim. 

Karın Ecem de dahil mi?
Ecem’e duyduğum sevgi bambaşka. Şimdi çocuğumuz da oluyor. Ama oyunculuk da başka. Bu, benim hayatım. Çok güçlü bir duyguyla bağlıyım mesleğime. Ama hala utangacım. Bir yerlere yalnız gitmekten hoşlanmam, ilgi gösterirlerse ne yapacağımı şaşırırım, hele tanınmaya başladıktan sonra daha zorlaştı işler benim için. Böyle atamadığım bir mahcup yanım var.

Arayı nasıl kapatıyorsun, komiklikle mi?
Muhtemelen. Bilerek yapmıyorumdur ama komiklik, açıkları kapatmakta işe yarıyor.

Çocukken ne kadar popülerdin?
Fena değildim. Mahallede tanırlardı beni. En çok da haylazlığımla bilinirdim!

Lider ruhlu falan mıydın?
Milleti peşime takardım.

İlgi alanların nelerdi o zaman?
O kadar çok dışarıda oyun oynuyordum ki ilgi alanımın ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok. Ama iyi oynuyordum! Hava kararana kadar sokaktaydım. Annem sonunda cama
çıkıp “Mustafaaa!” diye bağırıyordu. Ya da arkadaşlarım, “Koş oğlum, annen seni arıyor” diyorlardı.

Okul?
Müjdat Gezen Sanat Merkezi. Çok şey öğrendim orada. Başka Müjdat Gezen olmak üzere, bütün hocalarıma çok şey borçluyum. Konservatuarda öğrenciyken, babam emekli oldu,
sonra vefat etti. İstanbul’da yaşamak zordu. Ama o zaman bile, “Başka bir şey yapayım ve para kazanayım” diye düşünmedim. Hep sebat ettim. İyi de etmişim. İnsanın gerçekten aşkla bağlı olduğu bir şeyi yapması müthiş bir şey. Kendimi çok şanslı hissediyorum.

Fenerbahçe de aşklarından biri. Fener aşkın ne zaman başladı?
Çocukken bir sürü takım tuttum en sonunda doğruyu buldum! Maçlara da giderim, ben tribün severim. Bağırıyorsun, çağırıyorsun, hopluyorsun, zıplıyorsun. Bu da bir oyun. Bazen kendini o kadar kaptırıyorsun ki, maç seyredemiyorsun o ayrı…

Tribün lideri Sefa ile arkadaşlığın ne zaman başladı?
Sefa’yla ‘Kurtlar Vadisi’nde oynadıktan sonra tanıştık. Sonrasında da görüştük, denk gelince de maçlara gittik. 

Fenerbahçe’nin başına gelenlere ne diyorsun?
Bu durumun sadece Fenerbahçe’ye mal edilmesi çok can sıkıcı! ‘Şike’ yapıldıysa, emin olun ki Fener tek değildir. 

Dizi hayatına ne zaman başladın?
Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde okurken. 1-2 bölüm küçük işlerdi. Sonrasında Cemal Şan beni ‘Köçek’ diye bir televizyon filminde oynattı. Kendisi ustam olur, buradan da saygılarımı
iletirim. Sonrasında benim çok hoşuma giden ‘Uy Başıma Gelenler’ diye bir iş yaptık. Ondan sonra, yavaş yavaş roller gelmeye başladı…

Herkes çok çok iyi oyuncu olduğunu söylüyor. Rüşvet mi veriyorsun insanlara, ne yapıyorsun?
Ben bir şey yapmıyorum valla, iyi bir oyuncu olduğumun düşünülmesi beni çok mutlu eder. 

Sen, iyi oyuncu olduğunu kendine ne zaman kanıtladın?
Bunu henüz kanıtlamış değilim. Daha kırk fırın ekmek yemem lazım, daha çok yolum var. Oyunculuk dipsiz bir kuyu. Ben oldum demek yok. Ki öyle bir şey de yok. Öğrenciyken oynadığım işlere bakınca, “Bugün daha değişik oynardım” diyorum. 50 yaşıma geldiğim zaman da, şimdi oynadığım roller için aynısını söyleyeceğim. Teknik olarak hiç bitmeyecek bir yol gibi gözüküyor. 

Senin oyunculuğunu diğerlerinden ayıran ne?
Bunun cevabını benim vermem doğru olmaz. Abes olur. Başkaları değerlendirmeli.

Peki, hangi rol, hangi dizi senin dönüm noktan?
‘Uy Başıma Gelenler’ ve Cemal Şan’ın ‘Zeynep’in Sekiz Günü’ filmindeki Ali karakteri var. Sonra tabii Muro… 

‘Kurtlar Vadisi’ senin hayatında ne ifade ediyor?
‘Kurtlar Vadisi’ çok seyredilen bir dizi. Ülke nüfusunun herhalde yüzde 50’si seyrediyordur diziyi. Orada oynadığınız zaman, performansınız gözüküyor. Daha fazla insana ulaşabiliyorsunuz. Şu anda da bir sürü dizi var ama iyi bir projenin içerisinde parlayınca, seyirci kabul etti. Bir de kontrast bir iş oldu. Herkesin ‘çok sert adam’ olduğu bir yerde, ben rolümü tersine yatırdım. Karakteri herkese sevdirdim. Tabii senaristler de buna izin verdiler.

Sonra herkes seni Muro olarak tanıdı, ‘Rol üzerime yapıştı’ diye ürktüğün oldu mu?
Yooo. Diğer karakterleri de, Muro’yu da oynayan benim. Önce Muro’sun, sonrasında Sermet. Erkan Can’a da yıllarca ‘Temel’ dediler.

Siyasi yanın nereden kaynaklanıyor?
Yaşamın içindeyim. Yaşıyorsun, şahit oluyorsun. Etrafında olup bitenlere, haksızlıklara… Susmak olmaz ki… Duyarsız da olamazsın… Benim kitabımda yazmaz… Tabii ki siyasi bir
kimliğim olacak, aksi mümkün değil. Zaten kötü bir şey de söylemiyoruz ki. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Yaşamak istiyoruz. 

‘Merhamet’ senin için ne ifade ediyor? Üstüne atladın mı gerçekten?
Evet. Sermet’i okuduğum zaman, ki kitapta öyle bir rol yoktu, “Ya bu şahane!” dedim, ağzım sulandı filan. Rol hoşuma giderse inanılmaz heyecanlanıyorum.

Ve evlilik. Ecem’le ne zaman tanıştın?
‘Cümbür Cemaat’ diye bir dizi çekiyorduk. altıncı bölümde tanıştık. Gördüm ve bitti...

Dedin mi, “Bu, o kadın! Hayatımın kadını...”
Gördüğüm an aşık oldum. Gerçekten durum bu. O kadar güzeldi ki, o kadar tatlıydı ki, gözlerimi ayıramıyordum. Anlaşılmasın diye da bakmamaya çalışıyordum. Rahatsız olacak diye…

O, ne zaman anladı?
(Gülüyor) Çok sürmedi! Demek ki o da ilgisiz değilmiş. Tanıştık, önce arkadaş, sonra sevgili olduk. Üç ay sonra da evlendik.

Amma hızlı davranmışsınız! “Önce birlikte yaşayalım” filan demediniz mi?
Neyi tüketeceğiz ki? Yine birlikte yaşıyoruz.

O, sana evlenme teklif etmiş. Sen edemedin mi?
Ya o da enteresan oldu. Konuşurken “Evlen oğlum benimle!” dedi. Ben de kaldım öyle… Bir kere daha hayran kaldım. “Evet ya bu” dedim. Hemen kabul ettim, hiç ikiletmedim yani.

Dizlerinin üzerine çökmek, romantizm sana göre değil mi?
Bana göre aslında. Romantik oluyoruz da zaman zaman. Ama o benden önce davrandı, o topa çıkamadım… 

Ne kadardır berabersiniz?
Üç yıl bitti. Şimdi bebek geliyor. Çok mutluyuz.

Baba olmak nasıl bir heyecan?
İlk defa yaşadığım bir duygu. Adını koyamıyorum o yüzden. Ama kuşlar kanat çırpıyor içimde. İnsanın sevdiği kadından çocuğunun olacağını bilmesi şahane bir şey. Kendimi
şanslı hissediyorum. Gerçi bazen de “Ne yapacağız, ne edeceğiz?” diye stresleniyorum. Ama dünyaya gelen de büyüyor işte.

Cinsiyeti?
Erkek.

İsim düşündünüz mü?
Bir sürü isim geliyor aklımıza ve sürekli değişiyor. Bu sıralar Ahmet Kaan isminden yürüyoruz.

Nerede otuyorsunuz?
Anadolu Hisarı’nda. Orası da mahalle gibi. Bülent Şakrak orada oturuyordu. “Gelsenize buraya” derken, gerçekten de çok sevdik ve taşındık.

Uzak gelmiyor mu?
İstanbul’da her yer, her yere uzak!

Haklısın. Bu kadının nesinden heyecan duyuyorsun?
Tamamen kendisinden! Paket olarak. Her özelliğinden! Çok güzel bir kız, çok güzel bir insan. Aileye çok önem veriyor. Beni çok seviyor. Birçok ortak yönümüz var. Daha ne isterim?

O nereli?
Zekeriyaköy’e giderken Bahçeköy var ya, oralı. Oranın yerlisi ama Kafkas kırması. Babada Kırgızlık var, annesi Çerkez. Şahane bir karışım. 

Oyuncu olmayan biriyle evlenebilir miydin?
Zor olurdu.

O ne kadar yardımcı oluyor oyunculuğunda?
Her gelen işi, önce ona okuturum. En güvendiğim, sırtımı yasladığım insan. Daha yakınım yok. Kütür kütür, kalbinden geçen her şeyi söyleyeceği için onun tavsiyelerini çok ciddiye alırım. 

İdeal bir gün nasıl geçer ikiniz için?
Ben Ecem’le ne yapsam keyifli oluyor. İyi bir de arkadaş grubumuz var, tamamdır. Kendi kendine yeten tipleriz. 

Müjdat Gezen senin için ne ifade ediyor?
Müjdat Hoca’yı sırtımda Hacca götürsem hakkını ödeyemem! Beş para almadan bizi okuttu, kolumuza altın bilezik taktı, meslek sahibi yaptı. Büyük insandır. Bizim okuldan çok mezun var. Müjdat Hoca önayak oldu ama Savaş Dinçel vardı, Mustafa Alabora, Engin Alkan, Erol Keskin, Güngör Dilmen, Şebnem Sönmez… Hepsi bizim hocalarımızdı.

Kimler çıktı oradan?
Şevket Çoruh, Günay Karacaoğlu, Ahmet Sarıoğlu, Serdar Orçin, Sevinç Erbulak, İlker Ayrık, Dolunay Soysert, Umut Kurt, Ezgi Mola, Ahu Türkpençe, Gonca Vuslateri, Derya Karadaş daha kimler kimler…

Kendini yakışıklı buluyor musun?
Evet ya, beğeniyorum kendimi.

Şimdi nasıl davranıyor kadınlar? Ün, şöhret kadın getiriyor mu?
Mutlaka. Bakmam ama. Çok iyiyiz Ecem’le niye bakayım ki?

Bunun dışında projeler var mı? Mesela hangi yönetmenlerle çalışmak istersin?
Çağatay Tosun, Cemal Şan, Zeki Demirkubuz… Kim istemez ki? Saydıklarımı tanıdığım için sayıyorum, daha bir sürü henüz tanışmadığım da var. 

Başka?
İyilik sağlık. Kenan Ece ile tiyatro kurduk. Adı ‘Çamur’, o tiyatroyla ilgileniyoruz. 

Neden adı Çamur?

Çünkü Kenan ile birbirimize bulaşınca çamur oluyoruz! Gerçekten de, “Bizden olsa olsa Çamur olur!” dedik. Bir de tabii, kendimize ‘çamur’ deyince, kimse de bize çamur atamıyor. Geçen sene ‘Islah Evi’ isimli oyunu oynadık, Kenan çevirdi. Bu sene de bir oyun oynayacağız inşallah. Bir taraftan da tiyatro yapmaya çalışıyoruz. 

Diziden vakit kalıyor mu?
Kalıyor çünkü kalabalık bir kadroyuz. Haftada üç gün çalışıyorum. Zaten esas olarak babalığa hazırlanıyorum.

İyi... Karına yardım edeceksin yani…
Sen deli misin! Doğurunca sırtımızda taşıyacağız!