“Yazmak var oluşumun ta kendisi”

“Yazmadığım bir dönemi hatırlamıyorum” diyor Aret Vartanyan. Yeni kitabı Eski Sevgililer Oteli’nde ise bu kez kadınların devrimini anlatıyor. Bir kadının toplum içindeki yolculuğuna, yüzleşmesine ve arınmasına tanıklık edeceğimizi söylüyor.

“Yazmak var oluşumun ta kendisi”

Yazı: Gülru İncu

Eski Sevgililer Oteli, Gitme Zamanı ve Siyah Gözyaşı ile başlayan dörtlemenizin üçüncü kitabı. Sizi bu dörtlemeyi yazmaya iten nedenler nelerdi?
Sistem tıkandı. Yapay zeka, robotlar, 3D printer, genetik biliminin de içinde olduğu çok hızlı bir değişime tanıklık etmeye başladık. Diğer yanda ise hala silahlar, sınırlar, tabular, para odaklı toplumsal yapı, toplumun bireyi törpüleyerek sistemin bir parçası haline getirdiği bir düzen var. Eski Sevgililer Oteli ise geleceğin distopyasını ve ütopyasını birlikte yaratacak olan kadınların hareketi, devrimi. Bir kadının toplum içindeki yolculuğuna, yüzleşmesine ve arınmasına tanıklık ediyoruz.

Kitaptaki karakterleri nasıl oluşturdunuz, olay örgüsünü kurarken nelerden yararlandınız?
Yıllardır cebimde biriken hikayeler en önemli hammaddem. Bu hammaddeyi kendi çalışmalarımla harmanladığımda geriye keyifli kısım, kurgu kalıyor. Zeminde tuttuğum ise babadan sevgiliye, patrondan bakkala kadının hayatına giren erkeklerin rolü ve etkisiyle kadının toplumsal ikiyüzlülükteki sıkışmışlık hali. Ardından tüm yaşanmışlıklarıyla birlikte ayağa kalkışı.

Sorunun kaynağı ataerkil dünya görüşünün değişememesi ve toplumsal yapının da buna izin vermemesi. Erkeklerin bu görüşlerini değiştirmeleri adına neler yapılabilir?
Öncelik, var olan anlayışı değiştirmek ancak bu kolay olmuyor. Çocuklarımızı yetiştirme tarzımızı biraz değiştirmemiz gerekiyor. Yapmayı hedeflediğim şey kalıpları yıkmak yani en azından yetişkin tarafta var olan anlayışı değiştirebilmek. Kadınların sesinin daha güçlü çıkması, kendisine atfedilen kurallara ‘dur’ diyebilmesi için kişisel dönüşümlerine destek olmaya çalışacağız. Ancak asıl odaklanmamız gereken çocuklar. Eğer çocukları, kız ve erkek diye ayırmadan eşit yetiştirebilirsek gelecekteki sorunları da çözeriz.

Kadınlarla ilgili yürütülen her çaba çok değerli ama asıl ilgilenilmesi gereken konu erkeklerin eğitimi. Bu konuda neler yapıyorsunuz?
Benim de yeni rotam bu. Çünkü ataerkil zihniyette yaratacağınız bir birim değişim, kadınların yaşamında belki de 10 birim fark yaratıyor. Bunun sonucunda son dönemde erkek katılımcılarım hızla arttı. Çok küçük değişiklikler bile büyük fark yaratıyor.

Günümüz insanının en büyük problemi ne? Kimliksizlik mi, fazla kimliğe sahip olmak mı ya da ideolojiyi kaybetmek mi?
Birini seçmem gerekirse; fazla kimliğe sahip olmak. Kimlik sana verilir, kimlik değişir, sen kendine kimlik eklersin. Şu an dışarı ile içerinin kavgası su yüzüne çıktı, yani gerçekten hissettiğimizle dışarıdan gelenler. Bir tarafta benim yaşamak istediklerim, diğer tarafta benim önüme konan roller... Evliliğe inanmayan bir kadının çevre baskısıyla evlenmesi en küçük ama önemli örneklerden biri olabilir.

İçinde yaşadığımız sosyo-ekonomik ve politik ortam, genetik özelliklerimiz ve bir de aslında var olan özümüz bizi nasıl şekillendiriyor?
Burada yapay olan sosyo-ekonomik, politik yapı ya da kısaca toplumsal yapı. Matrix’in ta kendisi. Eğer insan konuşmayı çözmeseydi belki, bugün çok daha adil bir dünya olacaktı. Dünyanın en büyük düşmanı insan. Sosyo-ekonomik yapıyla genetik özelliklerimizin ve özümüzün mücadelesini izliyoruz.

“Yazmak var oluşumun ta kendisi” - Resim : 1
Sizce insan yaşamını yeniden inşa edebilir mi? O aslında zaten çok katmanlı bir hamurun son katmanı olarak yerinde durmuyor mu?
Aslında ilk olanın üzerine ekliyorsun yani sürekli değişerek, dönüşerek, evrilerek ilerliyoruz. Bir şeyleri silip sıfırdan inşa etmek değil, sana ait olmayanı temizlemek yerine koymak istediklerini koymak önemli olan. Hamurunu kabul edip hamuruna uygun yaşadığında sorun kalmıyor zaten. Sen ne istiyorsun? Nasıl yaşamak istiyorsun? Bu soru çocukluk yaşlarında sorulmalı ve eğitim buna göre dizayn edilmeli.

Bir YouTube kanalınız var. Nasıl bir farklılık getirmeyi planlıyorsunuz?
‘Erkekler değişirse kadınların dünyası da değişir ve kadınlar dünyayı değiştirebilir’ mottosuyla yeni kitabım Eski Sevgililer Oteli ile eşgüdümlü olarak YouTube kanalımda kadınlara özel bir bölüm açıyoruz. Bu özel bölümde kadınlardan gelecek soruları yıl boyu videolarla yanıtlayacağız. Bu platformda iyi ve farklı içerikler oluşturabilmek çok önemli. Bu noktada ben de kadınların günlük hayatlarındaki, iş yaşamlarındaki ve ilişkilerindeki sorunlara dokunabilmeyi ve ilişkilerde, cinsellikte, evlilikte, annelikte yaşadığımız yanılsamaların perdesini kaldırabilmeyi hedefliyorum.

Hepimiz çocukluğumuzun yansımasıyız biraz. Bugünkü kimliğinizi taşımanızda çocukluğunuzun etkileri neler?
Annesi Rum, babası Ermeni, büyükannesi Musevi, halaları Müslüman, kuzenleri ülkü ocakları başkanı bir çocuk olarak büyüdüm ben. Her bayramın, ritüelin kutlandığı, kutsandığı harika bir çocukluk. Diğer tarafta 80 metrekarelik bir evde sekiz kişi yaşıyorduk. Zamanla hikayeler yazmaya ve bunları zımbalayarak satmaya başladım. Dokuz yaşında ilk daktiloma doğum günü hediyesi olarak sahip oldum. Yazdıklarımdan kazandığım parayı da kitaplara yatırıyordum. Çince klasikleri okuyarak başladım. Tolstoy, Dostoyevski, Balzak, Panait Istrati derken bir gün Nietzsche ile karşılaştım. Yine çocukluğumla ilgili en büyük avantajım Beyoğlu’nda yaşamın göbeğinde, sokakta olmaktı. Sokağı bilmek, farklılıkları denemek, farklı kaynaklardan beslenmek...

Geçen yıl Osho’yla ilgili bir belgesel yayınlandı Wild Wild Country (Vahşi Kırlar) diye. İzlediniz mi? Nasıl değerlendirdiniz? Kitlelerin insanları takip etme psikolojisini nasıl açıklıyorsunuz?
İnsan bir aidiyet arayışında. Hayatını düzene koymak, sorunlarını çözmek, var oluşuna cevap bulmak için bir otorite arıyor. O yüzden cemaatler, dernekler, hatta futbol takımı için canını verecek hale gelenler var. Bir gruba ait olmak ve kuralları uygulayarak, biat ederek yol almak... Vahşi Kırlar’ın temelinde yatan da bu. Büyük bir çoğunluk şunu yapıyor: “Aret’e gideyim, psikiyatra, koça, falcıya, enerji terapistine gideyim, bana ne yapacağımı söylesin, ben mutlu olayım, ilişkim düzelsin, sevgilimi elimde tutayım.” Böyle bir dünya yok.