Anne Hathaway’in prenseslikten moda ikonuna yolculuğu

Yıldızlar parlar, yıldızlar söner. Hollywood galaksisinin en parlak yıldızı hiç sönmeyenlerden biri. Anne Hathaway, kendi büyüleyici rönesansını gerçekleştirdi. Şimdi ve gelecekte nereye baksak o’nu göreceğiz.

Anne Hathaway’in prenseslikten moda ikonuna yolculuğu
Baran Alışkan

Baran Alışkan


Prenses Mia Thermopolis, düzenbaz Daphne Kluger, patron Jules, aşk sarhoşu Maggie Murdock, aşık Jane Austen, Agent 99, astronot Brand ya da Runway’in asistanı Andy Sachs ve çok daha fazlası. Anne Hathaway, genç bir yıldız adayı, acemi bir prenses olarak girdiği hayatımızda bugün 40’lı yaşlarında filmografisine 50’den fazla eser yazdırmış usta bir oyuncu olarak hayranlık uyandırıyor. Hangisini saysak bir diğeri eksik kalacak başrollerinin dışında, aynı zamanda yapımcı, anne ve eş sıfatlarını da taşıyor. Son zamanlarda yüksek moda markalarının gözdesi olarak bir moda ikonuna dönüşümüne de tanıklık ediyoruz. Peki, onu buraya getiren tam olarak neydi? Aslında yaşadığı her şey. Seçtikleri, reddettikleri, mücadele ettikleri, geride bıraktıkları, başına gelenler ve star ışığı olmalı. Hiç şüphesiz. Bundan tam 25 yıl önce Mia Thermopolis rolüyle bir prensese dönüşümünü izlediğimiz o genç kadın, şimdi kariyerinin zirvesinde.

Acaba yıllar öncesine dönsek Andy Sachs’a, Miranda Priestly’nin asistanı olma fikri üzerine söylenen “Ve eğer bu dünyanın bir parçası olmak istiyorsan, ne gerekiyorsa yapmaya hazır olmalısın. Milyonlarca kız bu iş için canını verirdi” sözü, Anne Hathaway’in bugünleri için söylenmiş olabilir mi? Çünkü genç Anne, her ne kadar bugünlere büyük zorluklar yaşayarak gelse de şimdi Hollywood’un en şöhretli ve parıltılı ismi. Anne Hathaway, kariyeri boyunca hakkında ne düşünülürse düşünülsün başarılı bir oyuncu. Bu, şimdiye dek tartışmasız yetenekleriyle sergilediği göz alıcı performanslar sayesinde tamamen doğru bir yargı. Tek bir role sığmayan, birbirinden farklı türlerde rüştünü ispatlayan bir yıldız. Öne çıkan bazı yapımlarını tek nefeste sıralamamız gerekse; Les Misérables, One Day, The Dark Knight Rises, Love&Other Drugs, The Intern, Rachel Getting Married, Brokeback Mountain, The Princess Diaries, Interstellar, Ocean’s 8, Dark Waters, Armageddon Time, The Devil Wears Prada, Colossal, Eileen ve son olarak The Idea of You olarak nefes nefese kalırdık muhtemelen. Ve daha fazlasını sayabileceğimiz bu kalabalık filmografide altından kalkamadığı pek az rol var. Aksini söylemek onun yeteneklerine haksızlık sayılır.

Hathaway nefreti ve eleştiri tsunamisi

Anne Hathaway, uzun ve yoğun kariyerine rağmen, Oscar ödülünü Sefiller (Les Misérables) filmindeki Fantine rolüyle 2013’te, 85. Oscar Ödülleri’nde ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ olarak kazandı. Şimdilik, ilk ve tek Oscar heykelciği bu. Fakat ödülden sonra işler pek istediği gibi gitmedi. Halbuki bu rol, onu ‘rom-com’ oyunculuğundan öteye taşımıştı. Hathaway, Fantine için 25 kg zayıflamış, saçlarını kısacık kestirmiş ve adeta kendini tamamen role adamıştı. O dönem, biraz öncesi ve sonrasında Hathaway, yıllar boyunca sürecek kendisine yönelik sürdürülen bir nefret diliyle tanışmış ve bunun baskısını yaşıyordu. İnternet, adeta bir tsunami gibi üzerine geliyor ve bu tek seferlik bir şey değildi. Defalarca, tekrar tekrar gerçekleşen bir eleştiri tsunamisi. Sonraki dönemde buna ‘siber zorbalık’ demeye başladık…

Hathaway ödül konuşmasından sonra kıyafeti, gülüşü, duruşu, gözleri, ağzının şekli, ses tonu, her şeyi ama her şeyi hedef haline geldi. İnsanlar Anne’in hesaplanmış, çok kez prova edilmiş, samimiyetsiz bir ödül konuşması olduğunu düşünüyordu ve daha fazlası için savaş baltalarını çoktan çıkarmışlardı. Bu tehlikeli baskı ve nefret, zamanla bir isim bile buldu: Hathahate. Onlar, Anne’in bir ödül kazanırken de sıradan bir zamanda da rol yapan biri olduğunu iddia ediyordu. Üstelik 2011’de James Franco ile Oscar gecesini sunmuşlardı ve orada Hathaway neredeyse her hareketiyle tüm eleştiri oklarının hedefi haline gelmişti.

Popülerlik paradoksu: Eleştiriler ve övgüler

Yetenekli, başarılı, hoş görünen bir kadın olarak, eleştirilerden nasibini alması gereken bir figür olması kaçınılmazdı. Her hareketi tepki çekiyor, eleştiri yağmuruna dönüşüyor. Hakkında yayınlanan bir makalede Hathaway’den nefret etmek için çoğu zaman gerçek bir neden olmadığına dair çarpıcı bir tespit yapılmıştı. Bir başka makalede ise yazar, Anne Hathaway’i tanıdığı bazı insanlara benzeterek onlara duyduğu iticiliği temsil ettiğini söylüyordu. Aradan bir süre geçtikten sonra bu öfke patlamaları, abartılı eleştiriler çarpıcı gücünü yitirmeye başladı.

Aslında Anne, bir süredir ortalarda görünmüyor ve kasıtlı olarak bu toksik ortamdan uzak duruyordu. Herkes sakinleşmeye başlarken (nedensiz öfkeden bahsediyoruz) Interstaller filmiyle dönüş yaptı. O dönemde ortaya koyduğu işler, katıldığı şovlar ve yürüttüğü iletişim çalışmaları işe yaradı ve adeta özgürlüğüne kavuştu. O sırada verdiği bir röportajda yaşadıklarının kendisini daha şefkatli ve sevecen birine dönüştürdüğünü söylemişti. Aslında böyle bakınca Anne’de insanı mahcup eden bir iyilik var ve bu biraz da planlı olabilir. Bunu belki de hiç öğrenemeyeceğiz. Belki bir gün yüz yüze gelirsek daha doğru bir yorum yapmak mümkün olabilir. Anne, o dönem maruz kaldığı eleştirileri, ‘kendisi üzerinde çalışmak’ için olumlu anlamda kullansa da sonradan gerçekleştirdiği bir röportajda söylediği şu söz kulağımıza küpe olacak cinsten: “Dünyanın benim hakkımda ne hissettiğinin benimle hiçbir ilgisi yok.”

Yeniden yükselişini son dönemecinde ise Hathaway, 2018’de ikonik seri Ocean’s 8 ile iddialı dönüşünün sinyallerini verdi. O dönemde gazeteler ve dergiler artık Hathaway’in ne kadar başarılı odluğundan veya ondan hoşlanmamanın ne kadar saçma olduğundan bahsediyordu. Hatta daha iyi bir manşet olarak, artık Anne Haathaway’den nefret etmek havalı değildi. Rüzgar tersine dönüyor!

Başarıya giden yolun çiçek bahçeleri yerine dikenler ve engellerle dolu olduğunu biliyoruz. Fakat insan ruhuna bu denli etkide bulunacak sistematik bir baskı ne kadar doğru, yeniden tartışmalı. Kişiliği, tavrı, görünüşü, stili, yetenekleri ve başarılarıyla dikkat çeken çoğu kişi bunu yaşamaya aday, hatta muhtemelen yaşamıştır. Özellikle erkek egemen bir sektörde başarılı bir kadınsanız, bunu daha iyi bilirsiniz muhtemelen.

Fotoğraf: GettyImagesFotoğraf: GettyImages
The Devil Wears Prada, 20 yılın ardından ikinci filmiyle Andy ve Miranda’nın ikonik hikayesini devam ettiriyor.

Prenseslikten küresel moda ikonuna…

Milenyumla birlikte tanıştığımız genç Anne, The Princess Diaries ile Hollywood sahnesine ve hayatımıza ilk adımını atmıştı. Kişisel stiliyle filmin ilk yarım saatinin uyuştuğunu söylemek yanlış olmaz. Tatlı Amerikan kızı imajından Prenses Mia gibi çiçek desenli elbiseler, romantik saçlar ve abartısız makyajıyla sade bir görünüme kavuşmuştu. Modada risk almaktan uzak ve her daim zarifti. Ardından The Devil Wears Prada’dan Andy Sachs’ın muhteşem dönüşümünü de temsil ettiği gibi kendi stilinde de önemli bir değişim yaşadı. Kırmızı halılarda ve kameranın onu gördüğü her yerde adeta Miranda Priestly’den ilham almış bir Andy (belki de Annie demeliyiz) görüyorduk adeta. Daha iddialı, daha cesur ve kesinlikle çok şık!

Kariyeri boyunca birçok badire ve zorlu roller atlatmış oyuncu, Versace, Valentino ve Bvlgari ile kurduğu yakın ilişkiler, iş birlikleri sayesinde modern tasarımlarla stilini harmanlıyor, Hathaway karizmasıyla trendleri ilan eden bir noktaya taşıyordu artık. Hathaway’in stilini tıpkı oyunculuğu gibi belli bir kategoriye ya da tanımlamaya sığdırmak zor. Sürekli dönüşen, özgün ve özüne sadık ve etkileyici bir tarzı var. Son yıllarda yüksek moda markalarının ilgisini üzerine toplamasıyla bu konuda bir referansa dönüşmesi işten bile değil. Bu dönüşümün mimarıysa Anne ile birlikte stilisti Erin Walsh. Bu birliktelik yüksek modaya harikulade bir figür kazandırdı. Meşhur pembe Valentino görünümü, 2023 MET Gala’sında Versace ve Chanel iş birliğiyle herkesi hayran bırakan beyazlar içindeki pozu ve daha nicesini hatırlayın.

Hathahate’in sonu, rönesansın başlangıcı

Bugünlerde ise Anne Hathaway her şeyi geride bırakmış, ödüllü usta bir oyuncu olarak övgüleri kabul ediyor. Hathahate akımı ise yerini Hathaissance, yani Hathaway rönesansına bırakıyor. Hathater’lar ise yerini ise fanatik hayranlara… Hathaway rönesansının etkisi öyle büyük ki tam 25 yıl sonra Princess Diares, üçüncü filmiyle; The Devil Wears Prada ise 20 yılın ardından ikincisiyle dönüyor. Hatta TikTok’ta ikinci filmi gökyüzü mavisi kazağıyla dişlerini fırçalarken paylaştığı içerikle duyurmaktan da geri kalmıyor. Halbuki Chanel’den bir siyah elbiseyle de yapabilirdi. Ama Andy Sachs, muhtemelen o günden bugüne çok değişti. Bundan 20 yıl önce idealist bir gazeteci adayı olarak Runway’in patronu Miranda’nın asistanı olan Andy, mavi bir kazağın sadece mavi bir kazak olduğunu düşünüyordu. Miranda ise ona bir gökyüzü mavisi renginin nelere yol açabileceğini anlatmıştı. (Bkz. Mavi kazak meselesi) Yalnızca bu replik bile filmin moda endüstrisine, elinizde tuttuğunuz bu dergi ve gibilerine, ekiplerine saygı duruşu niteliğinde.

Fotoğraf: GettyImagesFotoğraf: GettyImages
85. Akademi Ödülleri, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünün sahibi Anne Hathaway.

Nasıl bir Anne Hathaway?

Anne Hathaway’in hak ettiği saygıyı gördüğü kişisel rönesansında, yıllar sonra onu zirveye taşıyan yapımların yeni versiyonlarıyla görmekten ötürü mutluluk duyuyoruz. Önümüzdeki yıl izleyicisiyle buluşacak yapımlardan önce ise Prenses Mia ve Andy için bazı soru işaretlerimizi koruyoruz. Sizce yıllar sonra karşılaşacağımız Prenses; Kate Middleton gibi soylu geleneklere uygun, zarafetiyle göz kamaştıran bir figüre mi dönüştü, yoksa Meghan Markle gibi gelenekleri reddedip moderniteye kucak mı açtı? Modern tahtında ülkesini mi yönetiyor, yoksa kendi hayatını gönlünce yaşayan birine mi dönüşüyor? Ya Andy Sachs, son olarak Runway’deki kariyerini bir kenara bırakıp yerel bir gazetede işe başlamıştı… İlk sızan görüntülere göre stili tamamen değişmiş ve gelişmiş, bir ‘it girl’ olarak karşımıza çıkacağı kesin. Matcha siparişini verdikten sonra, padel’a giderken TikTok kaydıran, dijital moda yayıncılığında devrim yaratacak fikirlere sahip, muhtemelen çok dinlenen bir podcastin sahibi bir Andy mi? Yoksa ulusal bir gazetede ciddi haberler yapan, geleneksel medyaya inanan, kendi halinde hayatına devam eden bir Andy mi? Miranda’nın yargılayıcı bakışlarını ve ondan öğreneceklerimizi heyecanla bekliyoruz. Ve Anne, seni izlediğimize çok memnunuz. Çünkü sen popülerliğini nostaljiyle değil, oluşturduğun özgün mirasla ve Hollywood’da geçmişle bugün arasındaki köprü olarak yarattın.

Hathahate nedir?

Hathahate, “Hathaway” ve “hate” (nefret) kelimelerinin birleşmesiyle türetilmiş bir internet terimi. İnternet ve sosyal medyada oyuncu Anne Hathaway’e karşı duyulan olumsuz duyguları ve eleştirileri ifade etmek için kullanılıyordu.

Fotoğraf: GettyImagesFotoğraf: GettyImages
Anne, 2006 yılında The Devil Wears Prada filminde ikonik Andy Sachs rolüyle.

Mavi kazak meselesi

Miranda Priestly: “Dolabına gidip o biçimsiz mavi kazağı seçiyorsun… Kendini fazla ciddiye aldığını dünyaya göstermek için ne giydiğine aldırmadığını. Ama bilmediğin şey şu ki, o kazak sadece mavi değil, turkuaz değil, lacivert de değil. O aslında gökyüzü mavisi. Ve 2002 yılında Oscar de la Renta’nın gökyüzü mavisi elbiselerden oluşan bir koleksiyon yaptığından habersizsin. Sonra Yves Saint Laurent gökyüzü mavisi askeri ceketler sergiledi. Gökyüzü mavisi hızla sekiz değişik koleksiyonda boy gösterdi. Ve sonra gökyüzü mavisi hızla podyumlardan mağazalara indi. Ve sonra bir indirim sepetine sızdı ve sen de o biçimsiz mavi kazağını oradan aldın. Ve o kazak, evet o indirim sepetinden aldığın kazak, milyonlarca dolarlık işi ve sayısız mesleği temsil ediyor. Gülünç olan, modayı hiçe saydığını kanıtlayan bir seçim yaptığını sanırken, buradaki insanların senin için seçtiği bir kazağı giyiyorsun.”

Fotoğraf: GettyImagesFotoğraf: GettyImages

Kariyer dönüm noktaları

  • İlk büyük rol: The Princess Diaries (Prenses Günlükleri)-2001
  • Büyük çıkış: The Devil Wears Prada (Şeytan Marka Giyer)-2006
  • İlk Oscar adaylığı: Rachel Getting Married (Rachel Evleniyor)-2008/En İyi Kadın Oyuncu adayı
  • İlk Oscar ödülü: Les Misérables (Sefiller)-2012/En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülü