Başkalarını bırakın

Kendinizi, ilişkinizi, kariyerinizi özetle hayatınızı başka insanların hayatıyla kıyaslıyor musunuz? Bu tavırda ısrar edersiniz yapacağınız şey sadece mutluluğunuzu gölgelemek olur.

Başkalarını bırakın

Yazı: Gülru İncu

1. Kendinizi başkalarıyla karşılaştırmaktan vazgeçin
Yaşadığımız çağ daha zengin, daha varlıklı, daha güzel, daha zayıf, daha genç, daha başarılı olmanın acımasızca pompalandığı bir çağ ve bu liste uzayıp gidiyor. Hepimiz bu konuda taciz altındayız ve karşılaştırmaya neden olan yetersizlik hissi, içinden çıkılması zor durumların başlangıcı olabilir. Uzmanlar, mutluluğumuzu gölgeleyen en büyük nedenlerden birinin kendimizi başkalarıyla kıyaslamak, kıyaslamanın en belirgin göstergesinin de özgüven yoksunluğu olduğunu söylüyor.

2. Başkasının bahçesi yerine kendi bahçenize odaklanın
Zaman çok kıymetli. Zamanınızı başkasının sahip olduklarına değil kendi sahip olduklarınıza odaklanarak harcamayı tercih edin. Elbette başkalarının sahip oldukları size ilham verebilir ama bununla sınırlı kalmalı. Amaç, komşunun bahçesinin ne kadar güzel olduğuna odaklanmak değil, yaşadığımız hayatı nasıl daha iyi bir hale getireceğimizin yollarını bulmak.

3. Şu anki durumunuzu kabul edin ve harekete geçin
Her yolculuk bir varış ve bitiş noktasıyla başlar. Başlangıç noktasında değiştirmek istediğiniz şeylere iyi odaklanın ve bu konuda kendinizi kandırmaktan vazgeçin. Önce bir şeyleri kabul etmek için kendinize zaman tanıyın, sonra harekete geçin.

4. Geçmiş ait olduğu yerde kalmalı
Geçmişimizi değiştirmek mümkün olmadığı gibi geçmişte yaşananları inkar etmek, onu görmezden gelmek ya da ders almayı reddetmek hiçbir işe yaramaz. Önce geçmişle barışmalı, sonra bizi gururlandıran ve şu anki insan olmamızda payı olan şeylerin hakkını vermeliyiz. Çünkü geçmişteki deneyimlerimiz olmadan bugün sahip olduğumuz bilgi ve bilgeliği kazanamazdık.

5. Sosyal medya dost mu düşman mı?
Siz de sosyal medya bağımlılığının çığırından çıktığını düşünmüyor musunuz? Yaşanılan her anın, her duygu durumunun başkaları tarafından beğenilme, takdir edilme ya da bir sosyal prestij meselesi olarak algılanmasını isteme güdüsü her şeyden önce yaşadığınız anın tadını çıkarmanızı engeller, sonra da psikolojik olarak yanlış bir yolda yürümenize neden olur. Eğer amacınız ilham vermek ya da ilham almak değilse bir daha düşünün.

Basit ama etkili
Hepimizin ufak tefek yol göstericilerine ihtiyacı var. Kendinizi zihinsel olarak geliştirecek 10 yönteme göz atmaya ne dersiniz?
1. Her gün kitap okuyun.
2. Yeni bir dil öğrenin.
3. Her hafta bir kötü alışkanlığınızdan vazgeçmeye çalışın.
4. Negatif ya da mutsuz insanlardan uzan durun.
5. Daha az televizyon izleyin.
6. Sosyal medyada geçirdiğiniz zamanı azaltın.
7. Geçmişin yükünü taşımaktan vazgeçin.
8. Zor insanlarla başa çıkmak için yöntemler geliştirin.
9. Nezaketinizden asla taviz vermeyin.
10. Her zaman küçük bir not defteri taşıyın ve önemli bulduğunuz her şeyi not alın.

Fonda sonbahar var
Günler kısaldı, geceler serinledi biliyoruz ama sonbahar illaki kasvetli olmak zorunda değil. Onun da ayrı bir güzelliği var. Alın üzerinize yumuşacık bir battaniye, içinden sonbahar geçen filmlerle zamanın ruhunu yakalayın.

Başkalarını bırakın - Resim : 1

1. New York’ta Sonbahar (Autumn in New York): Tüm klişeleri kullansa bile dokunaklı bir aşk öyküsü olduğunu kimse inkar edemez.

Başkalarını bırakın - Resim : 2

2. Kasımda Aşk Başkadır (Sweet November): Keanu Reeves ve Charlize Theron’la damardan romantizm isteyenlere…

Başkalarını bırakın - Resim : 3

3. Göl Evi (Lake House): Bir posta kutusu aracılığıyla geçmişte yaşayan biriyle mektuplaşabilir hatta aşkı bulabilir misiniz? Elbette evet!

Başkalarını bırakın - Resim : 4

4. Annie Hall: Kadın-erkek ilişkileri üzerine bir kütüphaneye yetecek kadar söyleyecek sözü olan Woody Allen’dan sıcacık bir gülümseme.

Başkalarını bırakın - Resim : 5

5. Günbatımından Önce (Before Sunset): Ethan Hawke ve Julie Delpy ile sıcacık bir aşk öyküsü. Sadece nefis Paris manzaraları için bile izlemeye değer.

“Sadece bir iyi vardır; bilgi. Ve sadece bir kötü vardır; cehalet.”
                                                                                            Sokrates