Harika ‘yaz rotaları’ nelerdir ve nerede bulunurlar?
Güneşin sımsıcak davetine yanıt veriyor ve gerçek 'Harikalar Diyarı'na doğru yola çıkıyoruz. D
Baran Alışkan
Dört gezginin birbirinden farklı yaz rotalarından ilhamla unutulmaz keşifler için hazırız. Bekleyecek vakit yok, şimdi tam zamanı.
Fotoğraf: GettyImages
Elele Temmuz - Ağustos 2025 sayısından
Bavullarını hayalleriyle dolduranlar, yola çıkanlar, yollarda kendini bulanlar, haritaları rehber ve her adımı yeni bir keşif sayanlar… Seyahat kavramını yaşam biçimi haline getiren ve keşifleriyle yeni maceraların ve hikayelerin peşine düşenlerden ilham alıyoruz. Bu yaz, yalnızca sıradan bir tatilin değil, bambaşka dünyalara açılan kapıların, yolların da eşiğindeyiz. Dilara Suvay, Adam Axoi, Melis Tosun ve Hatice Akca ile dünyanın farklı noktalarından manzaralara onların gözünden bakıyor, farklı kültürleri bakış açılarıyla tanıyor, lezzetleri damak tatlarının verdiği yetkiye göre hayal ediyoruz.
“Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.”
Büyüleyici seyahat deneyimleri, ‘en iyi bildikleri’ yaz lokasyonları, favori lezzetleri, hazırlık süreçleri, keşif motivasyonları, ‘harika’ olarak nitelendirdikleri ‘yaz rotaları’ ve alametifarikaları dört gezgin konuğumuzun yanıtlarında saklı. Yolda olmanın ve yolda kendini bulmanın, bu dünyanın keşif hikayesinde kenara not edeceğiniz, ilk fırsatta görmek isteyeceğiniz ve mucizevi şekilde etki alanına gireceğiniz çok yer var. Şimdi, birlikte yola çıkmaya hazır mısınız? Ne demişler…

DİLARA SUVAY & ADAM AXOI
@dilarasuvay @adamaxoi
“Seyahat demek, kendini keşfetmek demek.”
‘Seyahat’ kavramı sizin için ne anlam ifade ediyor?
Seyahat, bizim için bir yaşam biçimi! Asla bir yerden bir yere gitmek ya da biraz gezip geleyim değil; kendine doğru derinleşmek, daha çok hissetmek ve öğrendiklerini hayata, hayalini gerçeğe dönüştürmek demek. Aslında ikimiz farklı iki karakteriz. Dilara daha çok hevesleriyle yaşar; merakla, tutkuyla ve macerayla. Sürekli sınırlarını zorlamak ister, yeni deneyimlere atılmak onun doğasında var. Benim içinse bir yerin anlamı şurada başlıyor: “Ben bu yere ne katabilirim? Ve bu yer bana ne katacak?” Yani birimiz daha içgüdüsel, diğerimiz daha farkındalıkla…
İşte tam da bu yüzden aramızda çok özgün bir denge var. Bu denge bizi sıradanlıktan çıkarıyor. Daha önce pek çok insanın yapmadığı şeylere cesaret ediyor, kendi iç sesimizi dinleyerek adım atıyoruz. Sonra da tüm bunları paylaşıyoruz. Çünkü biliyoruz ki birileri orada bizi izleyip hayal kurmaya başlıyor. Hayal kurmak da, hayal kurdurmak da çok güzel. Her keşif -olumlu ya da olumsuz- mutlaka bir iz bırakıyor. Bırakmaması zaten imkansız. Vizyonun genişliyor, ezberlerin bozuluyor, önyargıların çözülüyor. Ve fark etmeden, ama kesinlikle içsel olarak büyüyorsun. Biz, dünyanın neresinde sıra dışı bir deneyim varsa onun peşindeyiz.
Zamanınızın ne kadarını seyahat ve keşiflere ayırıyorsunuz? Yeni keşifler için nasıl bir hazırlık süreciniz var?
Yılın büyük bir kısmı yoldayız. Şu an aktif olarak yılın yaklaşık 250 günü yurt dışında geçiyor. Bazı destinasyonlar bizim için artık birer rutin. Mesela Tayland, belli bir dönem orada yaşıyoruz. Bir yandan sürekli hareket halindeyiz; turlar, projeler, keşifler derken sabit bir düzende yaşamıyoruz. Yeni bir yer keşfetme fikri ortaya çıktığında da çok hızlı plan yapar, hislerimizin peşinden gideriz. Artık hazırlıklarımız neredeyse refleks haline geldi. En önemlisi de gittiğimiz o yerde “dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan ne var?” en çok bunun arayışını yaparız.
Tayland’ı mutlaka görmelisiniz! Çünkü aynı anda hem özgür hem sade hem de şaşırtıcı olmayı başarıyor. Ve en güzeli; kendinizi orada hiçbir yere yetişmek zorunda hissetmiyorsunuz.
Seyahat etmek sizin için şehirden kaçış mı, keşiflere atılmak mı, kendinize dönmek mi? Yoksa üçü arasında denge kurduğunuz bir yaşam tarzı mı?
Hiçbiri tek başına değil. Bizim için seyahat bir yaşam biçimi. Şehirden kaçış da var içinde, yeni coğrafyaları keşfetmek de, kendine dönmek de… Ama en doğrusu şu, bizim için artık bir rutin. Yolun kendisi evimiz.
Sizi adeta büyüleyen ‘o destinasyon’ neresi ve neden büyülenmiştiniz?
Aslında çok var. Kızıldeniz’de özgür yunuslarla yüzmek, Chiang Mai’de dini bir festivalde binlerce insanla aynı anda dilek feneri uçurmak, Wadi Rum’da çölün ortasında gün batımı izlemek… Ama yakın tarihten bir örnek verecek olursak: Tayland’da Koh Tao’daki Freedom Beach.” Gerçek mi burası?” diye birbirimize sorduğumuzu hatırlıyoruz.
Bu yaz için ‘harika’ olarak nitelendirdiğiniz bir yaz rotası çizecek olsanız; bu rotada hangi duraklar, hangi başlangıç ve bitiş noktası olurdu? Bu rotanın alametifarikası nedir?
Bizim de şu anda bir kısmını yaşadığımız bir rota var. Bali’den başlayıp sırasıyla; Nusa Penida, Gili Islands, Lombok, Flores, Komodo ve Raja Ampat’a uzanan bir ada zinciri. Bali’de zaten her şey var, eğlence de, inziva da… Nusa Penida vahşi doğasıyla sınırlarını gösteriyor. Gili’de zaman yavaşlıyor, Lombok’ta doğaya karışıyorsun. Flores’te gerçek hayatla temas kuruyor, Komodo’da efsanelerin içine giriyorsun. Ve nihayet Raja Ampat’ta başka bir boyuttasın. Sualtı dünyasının sessizliği, dış dünyanın sesini tamamen susturuyor. Alametifarikası; her adımda biraz daha sadeleşiyorsun. Lüks değil, anlam arıyorsun. Telefonu bırakıyor, gözünün önündekine odaklanıyorsun. Yanına çok az şey alıyorsun ama döndüğünde taşıdığın şey çok daha fazla oluyor.
Bize ‘en iyi’ anlatabileceğiniz yaz destinasyonu neresi?
Önce şunu netleştirelim: Bizim için yaz hiç bitmiyor. Burada yazdan kasıt ‘birkaç ay süren sezonluk bir dönem’ değil, güneşi takip ettiğimiz bir yaşam şekli. Zaten yıllardır farklı kıtalarda, yıl boyunca yazı yaşayabileceğimiz yerlerde bulunuyoruz. Ve bu sayede dünyanın farklı köşelerinde birçok yaz destinasyonunu hem keşfettik hem içselleştirdik. Bu yüzden tek bir yer söylemek yerine, zamanına göre en çok bildiğimiz ve sevdiğimiz rotaları şöyle sıralayabiliriz:

Aralık-Mayıs: Tayland Adaları
Koh Tao, Koh Phangan, Similan, Koh Kood… Her biri bambaşka bir dünya. Sualtı cenneti, tropik sadelik. Tayland bir hayat stili, hafiflemek isteyenler için birebir.

Mayıs-Eylül: Endonezya Adaları
Bali, Nusa Penida, Gili Air, Lombok, Raja Ambat, Komodo… Ritüeller, doğa, dev dalgalar, sualtı, içsel dönüşümler.
Haziran-Temmuz: İtalya (Sardinya, Sicilya) & İspanya (Ibiza, Palma)
Avrupa yazı demekse, bu bölgeler onun en rafine hali. İtalya’nın yalın zarafeti, Sicilya’nın başına buyrukluğu, Sardinya’nın saklı koyları… İbiza ve Palma’da ise dans var, hayat var. Bizim içinse bir nevi ‘kökler’, çünkü Dilara Roma’da okudu, ben Amsterdam’da doğdum büyüdüm. Avrupa bize hiç yabancı değil.
Ağustos-Eylül: Türkiye (Ege & Akdeniz)
Kaleköy, Kaş, Datça, Selimiye, Göcek… Hepsi bizim için yazın en zarif hallerinden. Denizin ve dağın arasında, telaşsız bir hayat.
Ekim: Mısır–Kızıldeniz
Biz sualtına aşığız. Ve Kızıldeniz dünyanın en özel su altı yaşamına sahip. Dalış meraklıları için saf bir cennet. Hurgada, Marsa Alam gibi bölgeler hem erişilebilir hem etkileyici.

Kasım-Aralık: Meksika–Tulum & Ölüler günü
Tulum’un ritmi, cenotelerde yüzmenin hissi, gece dans edip sabah yoga yapmanın hafifliği… Çok yönlü bir deneyim arayanlar için ideal. Favori anımız, yunuslarla ilk yüzmemiz. Anne ve yavru yunusun yanımıza gelerek temas kurması anlatılmaz, yaşanması gerekiyor.
Keşfetmekten, denemekten korkmayın. En önemlisi, hayallerinizi yarına ertelemeyin.
HIZLI YANITLAR
Yurt içinde en iyi tatil için: Kaleköy, Kaş ve Datça.
Yurt dışında en iyi tatil için: Tayland adaları.
Bavulumda olmazsa olmazım: Kameralarım, sualtı ekipmanlarım.
Yola çıkmadan önce mutlaka: Gideceğimiz yerlerin listesi hazırlanır.
Dönmeden önce mutlaka: Gün batımını izleriz.
Gördüğüm en iyi kumsal: Similan, Koh Tao, Mauritius.
Tarihiyle büyülendiğim yer: Petra, Ürdün ve Luksor, Mısır.
Sonsuza kadar yaşayabileceğim yer: Tayland.
Tattığım en iyi lezzet: Wagyu steak.
Pişman olduğum yer: Küba.
Bir şans daha vereceğim yer: Kosta Rika.
Bir sonraki durağım: Filipinler.
Hayalini kurduğum rota: Dünyanın en iyi dalış destinasyonlarından Palau.
En iyi yol arkadaşım: Birbirimiz.

MELİS TOSUN
@melistosun
“Seyahat demek, özgürlük demek.”
‘Seyahat’ kavramı sizin için ne anlam ifade ediyor?
Seyahat benim için biraz da kendimi yeniden keşfetmenin yolu aslında. Her yeni rota, bana sadece bir yer değil, içimde yeni bir kapı açıyor. Yaşadıklarım, hissettiklerim bakış açımı tazeliyor; bazen de içimde varlığını unuttuğum duyguları uyandırıyor. Olaylara bambaşka pencerelerden bakabilmeyi öğreniyorum. Yolculuk öncesi duyduğum o heyecan, anın içindeki keyif ve sonrasında kalan o derin iz… Her seferinde sanki kendimin yepyeni bir versiyonuyla tanışıyorum.
Zamanınızın ne kadarını seyahat ve keşiflere ayırıyorsunuz? Yeni keşifler için nasıl bir hazırlık süreciniz var?
Her ne kadar sezona ve programıma göre değişse de ayda en az bir kez kısa da olsa bir kaçamak yapmak bana hep iyi geliyor. Yeni bir yer görmek, bazen sadece bir saat uzağımdaki bir yer bile olsa, ilhamımı tazeleyen şeylerden biri. Aslında hazırlık süreci bile heyecan verici. Bazen Instagram’da karşıma çıkan bir fotoğrafla başlıyor her şey. Mesela Arnavutluk’ta daha önce hiç duymadığım bir yere denk geliyorum, ardından “etrafında ne var, neler yapılır?” diye araştırmaya başlıyorum. Ama en sevdiğim kısım, planın dışına çıkmak. Yolda kaybolup tesadüfen karşıma çıkan, rehberlerde bile yazmayan yerler… Seyahatin ruhu biraz da burada saklı bence. Her detayı önceden bilmek yerine, gittiğimde keşfetmeyi seviyorum. Bu da bazen hazırlıksız yakalanmama sebep oluyor ama işin en keyifli yanı da o sürprizler zaten.

Seyahat etmek sizin için şehirden kaçış mı, keşiflere atılmak mı, kendinize dönmek mi? Yoksa üçü arasında denge kurduğunuz bir yaşam tarzı mı?
Sanırım benim için seyahatin en özel tarafı, kendime dönmenin bir yolu olması. Bazen hiç aklımda olmayan bir yer, bir süre sonra en çok merak ettiğim rota haline gelebiliyor. O zaman içimden bir ses “orada seni bekleyen bir şey var” diyor ve ben de o çağrıyı dinleyip yola çıkıyorum. Bu yüzden bazı yolculuklar benim için sadece bir keşif değil, içsel bir deneyime dönüşüyor. Orada ne ile karşılaşacağımı değil, içimde neyi keşfedeceğimi merak ediyorum. Tabii her seyahat böyle derin anlamlar taşımıyor; bazen sadece dinlenmek, eğlenmek, güzel manzaralara doymak da yeterli oluyor. Ama bazı rotalar var ki, onlar bir şekilde ruhuma dokunuyor.
Sizi adeta büyüleyen ‘o destinasyon’ neresi ve neden büyülenmiştiniz?
Kesinlikle Kiruna! Kuzey ışıklarını görmeyi uzun zamandır hayal ediyordum ama bu yolculuk sadece bir seyahat değil, biraz da kendime dönüş olsun istedim. Bu yüzden yalnız gitmeye karar verdim. İskandinav ülkelerinin o dinginliği, eksi 28 derece soğukla baş başa kalmak, her yerin bembeyaz olması, mutlak bir sessizlikte donmuş bir nehir üzerinde yürümek… Belki her biri tek başına çok çarpıcı gelmeyebilir ama hepsi bir araya gelince müthiş bir uyum yakaladı. Benim için unutulmaz bir deneyimdi; dışarıda buz gibi bir hava varken içimde tarifsiz bir sıcaklık bıraktı.

Bu yaz için ‘harika’ olarak nitelendirdiğiniz bir yaz rotası çizecek olsanız; bu rotada hangi duraklar, hangi başlangıç ve bitiş noktası olurdu? Bu rotanın alametifarikası nedir?
İlk durağım kesinlikle Fethiye olurdu. Likya Yolu’nun bir kısmını yürüyerek ulaşılan saklı plajlar, doğal köy kahvaltıları, dileyene beach club’lar, manzara izleme noktaları… Bir yanda deniz, bir yanda orman. Bir tatilden beklediğiniz her şeyi bir arada sunan nadir yerlerden biri bence. Özellikle Alınca’da gün batımını izlemek… Öyle her yerde bulunmaz bir huzur. Sonrasında rotayı Dalyan ve Köyceğiz’e çeviriyoruz. Köyceğiz’de mis gibi bir kahvaltı, Dalyan’da kano yaparken karşı kıyıdan göz kırpan kral mezarları... Doğayla tarihin iç içe geçtiği anlar yine kendine hayran bırakıyor. Ve finalde, Akyaka. Azmak’ın buz gibi sularına kendini bırakmak, ormanın içinde kamp yapmak, gökyüzünü izlerken anı durdurmak gibi. Tabii Akyaka’ya gitmişken Akçapınar Köyü’nü de unutmamak lazım. Meşhur tostçu ve Aşıklar Yolu da mola verilmesi gereken noktalar arasında. Böylece; deniz, tarih, nefis yemekler, unutulmaz manzaralar ve biraz da macera derken dolu dolu bir tatili geride bırakıyoruz.

Bize ‘en iyi’ anlatabileceğiniz yaz destinasyonu neresi?
Sanırım hiç düşünmeden ‘Datça’ derim. Yaklaşık bir yıl yaşama şansı bulduğum ve uzun süredir orada yaşayan pek çok insanla tanıştığım için artık sadece bir yaz destinasyonu değil, benim için adeta bir ‘ev’ gibi. Daha önce üç-dört kere tatil için gitmiş olsam da, lokaller en güzel köşeleri kendilerine saklamayı çok iyi biliyor. Her tanıştığım kişiden gizli saklı bir yer öğrendikçe, Datça’yla kurduğum bağ daha da güçlendi. En çok sevdiğim şeylerden biri ise her yerden denize girebilme özgürlüğü. “Bi’ serinleyelim” dediğiniz anda, karşınıza çıkan minik bir koy ya da kayalık bile huzur verici olabiliyor. Ve evet, herkesin düşündüğünün aksine Datça aslında hiç de küçük bir yer değil. Sadece merkeziyle sınırlı kalmamak lazım. Knidos’a kadar uzanan yollarda, köylerde öyle sürpriz yerler var ki… Mesela gün batımında Knidos’ta fenere yürüyüp, dönüşte Yaka Köy’deki 80 yıllık taş evde dünya mantıları yemek... Galiba bu, oradaki en sevdiğim Datça ritüellerinden biri olabilir.
Elinizden geldiğince Türkiye’yi mutlaka görmelisiniz! Çünkü gittiğim hiçbir ülkede yemek, tarih, kültür, doğal güzellikleri bu kadar bir arada bulunduran bir ülkeye rastlamadım. Her şehirde sizi tekrar tekrar şaşırtıyor.
HIZLI YANITLAR
Yurt içinde en iyi tatil için: Datça.
Yurt dışında en iyi tatil için: Portekiz, Yunanistan.
Bavulumda olmazsa olmazım: İlaçlarım.
Yola çıkmadan önce mutlaka: Hava durumuna bakarım.
Dönmeden önce mutlaka: Orayı anımsatacak bir şey alırım.
Gördüğüm en iyi kumsal: Lanikai Beach, Oahu, Hawaii.
Tarihiyle büyülendiğim o yer: Luksor, Mısır.
Sonsuza kadar yaşayabileceğim yer: Utrecht, Hollanda.
Şu ana dek tattığım en iyi lezzet: Şaşırtıcı ama New York’taki neredeyse her şey! Özellikle Katz’s Delicatessen.
Gittiğime pişman olduğum o yer: Brüksel.
Bir şans daha vereceğim o yer: Mallorca. (En kalabalık sezonda gidilmemesi gerekiyormuş.)
Bir sonraki durağım: Henüz belli olmasa da Göcek sanırım.
Hayalini kurduğum rota: Madeira.
En iyi yol arkadaşım: Kendim.

HATİCE AKCA
@haticeeakca_
“Seyahat demek; yeni deneyimler, birbirinden güzel anılar ve bol bol yemek demek.”
‘Seyahat’ kavramı sizin için ne anlam ifade ediyor?
Seyahat benim için keşfetmek ve yorulmak anlamına geliyor. Çok uzun senelerdir sadece kafa dinlemeye, tatil yapmaya gittiğim bir seyahat hiç olmadı. Yeni bir rota için bilet aldığımda ya da plan yaptığımda aklıma direkt keşfedeceğim yepyeni yerler, tadacağım yeni tatlar, tanıyacağım yeni kültürler, göreceğim yeni manzaralar geliyor. Seyahatime bu düşüncelerle ve planlarla gidince de doğal olarak hep oralardan kendime bir şeyler katarak, bakış açımı genişleterek ve oldukça da yorgun bir şekilde geri dönüyorum. Yani seyahat benim için dinlenmenin tam tersi! Tabi kimi seyahat daha az şey katıyor, kimisi daha çok ama hep yeni bir dünyaya tanıklık etmiş ve mutlu şekilde dönüyorum.
Zamanınızın ne kadarını seyahat ve keşiflere ayırıyorsunuz? Yeni keşifler için nasıl bir hazırlık süreciniz var?
Benim seyahat hazırlıklarım, seyahat planım belli olmadan önce başlıyor. Çünkü hep kafamda gitmek istediğim destinasyonlar dönüp duruyor ve bunlarla ilgili ara ara araştırma yapıyorum. İstediğim bir yere biletimi aldığımda ise asıl detaylı hazırlıklarım başlıyor, bazen daha plansız gitmeyi sevsem de en azından bir hafta ara ara araştırma sürecim olur. Araştırma sürecini seyahatin kendisi kadar seviyorum diyeceğim neredeyse. Zamanımı asıl alan şey, bir şeyleri kaçırma korkusu yaşadığım için her şeyi kısacık gezime sıkıştırmaya çalışmak. Mesela bir insan neden her gezi planında haritayı açıp, “buradan şuraya da geçilir mi acaba, sıkıştırabilir miyim?” diye düşünür. Bu yönümü de artık değiştirmeye çalışıyorum.

Seyahat etmek sizin için şehirden kaçış mı, keşiflere atılmak mı, kendinize dönmek mi? Yoksa üçü arasında denge kurduğunuz bir yaşam tarzı mı?
Kesinlikle üçü de var ama ağır basan taraf ‘keşiflere atılmak’ oluyor. Kafamda hep bazı destinasyonların hayalleri ve planları var, onların gerçeğe dönüşeceği ve gerçekten keşfedeceğim düşüncesi bile beni çok mutlu ediyor. Kurumsal hayattayken işimden de mutsuz olduğum için seyahati daha çok kaçış olarak görüyordum. Ama bu sefer de dönüşler beni çok mutsuz ediyordu. Şimdi seyahatlerin sadece kısa süreli bir keşif olduğunun farkındayım, kaçış olarak görmüyorum ve dönerken cebimde deneyimlerimle dönmüş olmanın mutluluğunu daha çok yaşayabiliyorum.
Sizi adeta büyüleyen ‘o destinasyon’ neresi ve neden büyülenmiştiniz?
Orası kesinlikle Cape Town! Destinasyonun güzelliğini aklımdan çıkaramıyorum. Masa Dağı’nın heybeti, manzaraların büyüleyiciliği, dünyanın en güzel yollarından birinde araba sürmek, günbatımlarının muhteşemliği ve hem tatil beldesi hem de şehir hayatı bir aradaymış gibi bir yaşam. Doğayla iç içe, dağların kıyısında, Hint ve Atlantik okyanuslarının buluştuğu yerde, kimi zaman karşınıza penguenlerin çıkabildiği, istediğinizde şarap bağlarını gezebildiğiniz, Afrika kıtasının en güney noktasında olmak bambaşka bir histi. Oradan dönerken ağlamıştım, ilk uzak rota gezim olmasıyla da birlikte seyahatlerim arasında en unutamadığım anlardan biridir. Tarihi ve süregelen insan eşitsizliği beni ne kadar üzse de ve bu nedenle bu öneriyi yaparken kendimi kötü hissetsem de, tüm bu anlattıklarımdan dolayı beni büyüleyen bir yer olmuştu.

Bu yaz için ‘harika’ olarak nitelendirdiğiniz bir yaz rotası çizecek olsanız; bu rotada hangi duraklar, hangi başlangıç ve bitiş noktası olurdu? Bu rotanın alametifarikası nedir?
Tatillerimde şehir, doğa, sanat, yemek, deniz, hepsini bir arada sevdiğim için ideal yaz rotam da doğal olarak bunların birleşimi olurdu. İlk olarak Roma’dan başlardım. Üç gün boyunca Colosseum, Pantheon, Villa Borghese, Trevi Çeşmesi ve Trastevere bölgesini es geçmeden gezip, görüp, yiyip, içip tarihe doyardım. Oradan İtalya’da en sevdiğim şehir olan Floransa’ya geçer ve en az iki gün de buraya ayırırdım. Burada da sanata doyardım, kendimi bir filmin içinde veya geçmiş zamanda hisseder ve sokaklarına tekrar tekrar hayran kalırdım. Duomo ve Uffizi’yi mutlaka görür, Piazzale Michelangelo’da günü batırır, dondurmamı alır Arno kenarında defalarca yürüyüş yapardım. Oradan Cinque Terre’nin kıyılarına geçer, iki-üç gün boyunca buranın beş köyünü gezerdim. Madem yaz, İtalya’ya gelmişiz, Monterosso’da bir denize girerdim artık. Son olarak da artık yorulmadıysak (ya da yorulduysak da fark etmez) Portofino’ya geçer, kartpostal gibi manzaralara doyabildiğim kadar doyar, Paraggi’de denize girer, yavaş ve sakince tatilimi burada bitirirdim. Tarihe, sanata, manzaralara doyup, bir yandan denize girdiğim, bir yandan muhteşem yemekler yediğim bir tatil, daha ne olsun!

Bize ‘en iyi’ anlatabileceğiniz yaz destinasyonu neresi?
Bozcaada… Benim için sadece çok sevdiğim bir destinasyon değil, aynı zamanda çok güzel anılarla bağ kurduğum bir yer. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gastronomi kulübüm Bugusto ile üç-dört kez gitmiştik. Her sene yeni ekip seçildiğinde, eski ve yeni üyeler birbirini tanısın diye otobüse doluşup Bozcaada’ya tatile giderdik. Şarap tadımları yapar, festivale katılırdık, gün batımında bir klasik olarak Tayyare Pizza’dan pizzalarımızı, herhangi bir şarap evine uğrar Polente’ye çıkar, manzarada uzun uzun oturur, sohbet eder ve eğlenirdik. Gündüzleri adayı dolaşır, sokak aralarında Velidede ve Çiçek Pastanesi’nde kurabiyeleri, Ada Dondurmacısı’nda dondurmaları, Coffee Shelter’da adanın ilk 3. nesil kahvecisinin kahvelerini keşfederdik. Ayazma’da ya da Akvaryum’da denize girer, akşamları uzun sofralarda toplanırdık. Ada’m, Sandal, Asmalı aklımda kalan güzel restoranlardan. Bozcaada’yı özel yapan şey tabii ki küçük bir adada her şeyin yavaş, sade, huzurlu ve keyifli olması. Ayrıca benim için dostluk, keşif ve çok eğlenceli zamanların anılarıyla dolu.
Paris’i mutlaka görmelisiniz! Çünkü sanat, mimari, tarih, gastronomi ve eğlencenin bu kadar iç içe buluştuğu ve yapacak bu kadar dolu dolu etkinliğin olduğu başka şehir görmedim. İstanbul dışında tabii.
HIZLI YANITLAR
Yurt içinde en iyi tatil için: Kaş.
Yurt dışında en iyi tatil için: İtalya rotası ya da Paris.
Bavulumda/Çantamda olmazsa olmazım: Powerbank.
Yola çıkmadan önce mutlaka: Tüm işlerimi hallettiğimden emin olurum.
Dönmeden önce mutlaka: Bir sonraki seyahatimi düşünmeye başlarım.
Gördüğüm en iyi kumsal: Hayatımın en iyi manzaralarından biri olması sebebiyle Camps Bay. Ama daha görülecek çok plaj var.
Tarihiyle büyülendiğim o yer: Petra - Ürdün
Sonsuza kadar yaşayabileceğim yer: İstanbul. Belki Paris ya da Los Angeles da olabilir.
Şu ana dek tattığım en iyi lezzet: Yıllar önce Floransa’da yediğim Madagascar çikolatalı dondurma. Şimdi yesem aynı tadı alır mıyım bilmem.
Gittiğime pişman olduğum o yer: Karadağ.
Bir şans daha vereceğim o yer: Berlin, Almanya.
Bir sonraki durağım: İsviçre.
Hayalini kurduğum rota: Hawaii.
En iyi yol arkadaşım: Kendim. Çünkü kendimle mutlu olmazsam yanımda kim olursa olsun önemi olmaz, ve kimseyi beklemeden tek seyahate çıkabilmek kendim için yaptığım en güzel şeylerden biri!