Modada değişim rüzgarı
2025, modanın değişim yılı olduğunu gösterdi. Büyük markalar, yeni kreatif vizyonlarla yeniden doğarken, sınırları zorlayan tasarımlar ve cesur yön değişimleri sektöre güçlü bir ivme kazandıracak.
İrem Naz Güvel
Moda dünyası her yönden esen şiddetli değişim rüzgarlarıyla kendinden geçti. Estetik ve kimlik arayışında olan modaevleri, yepyeni yaklaşımlarla rotalarını tazeledi. Ve itiraf edelim, bu değişim sektöre derin bir nefes aldıracak.
Versace’den Dior’a, Gucci’den Balenciaga’ya kadar birçok prestijli marka, koltuklarına oturan yeni kreatif direktörlerle bambaşka bir evreye geçiyor.
Fotoğraf: GettyImages
Elele Temmuz - Ağustos 2025 sayısından
Fotoğraf: GettyImages
27 yıl boyunca Versace’nin kreatif direktörlüğünü üstlenen Donatella Versace, tahttan inerek yerine veliahdını getirdi.
Versace’de Donatella’nın tahtını devralan Dario Vitale’in Napoli tutkusunu altın Medusa’ya nasıl aşılayacağı, Gucci’nin sokak estetiğini yeniden şekillendiren Demna’nın provokasyon kodlarını İtalyan kültürüyle nasıl yoğuracağı veya Dior’un couture dünyasını bir üst seviyeye çıkarmaya hazırlanan Jonathan Anderson’ın Dior’un couture çizgisini nasıl bir üst seviyeye çıkaracağı, şimdiden büyük bir ilgiyle izleniyor.
Fotoğraf: GettyImages
Carrie Bradshaw’ın görenlerin birkaç kere kafalarını çevirmesine sebep olan güvercin çantası, Jonathan Anderson imzasını taşıyor.
Aranan kahraman bulundu
Jonathan Anderson
Dior’da Maria Grazia Chiuri dönemi resmi olarak sonlanırken, yepyeni bir devrin ilk tohumları Jonathan Anderson tarafından atılıyor. Markanın ilk kadın kreatif direktörü Chiuri’nin ardından, kadın ve erkek koleksiyonlarıyla birlikte couture’ün de başına geçen Anderson, Dior’un tüm kreatif evrenini yöneten ilk erkek kreatif direktör oldu. Aynı zamanda, markanın kurucusu Christian Dior’dan bu yana bu kadar geniş bir alanı tek başına üstlenen ilk isim olarak da dikkat çekiyor.
Loewe’daki 10 yılı aşkın sürede markaya sadece yön değil, ruh da kazandırdı. Avangart dokunuşları, sürreal anlatımı ve kimi zaman geometrik, kimi zaman da teatral estetiğiyle modaevini benzersiz bir noktaya taşıdı. Aynı zamanda kendi markası JW Anderson’la da “ikonik tasarımlar” listesini genişletti. Bu listenin başında, Carrie Bradshaw’ın görenlerin birkaç kere kafalarını çevirmelerine sebep olan güvercin çantası yer alıyor.
Şimdi tasarımcı, Dior’un mirasına dokunmaya hazırlanıyor. Maria Grazia Chiuri’nin modaevine kattığı feminist ve ideolojik yönünü daha evrensel bir boyuta taşıması ümit ediliyor. Ayrıca Loewe’deki görev süresi boyunca markanın yıllık gelirini beş katına çıkarması, 2024’te gelirinde düşüş yaşayan Dior için Anderson’ı adeta bir kurtarıcıya dönüştürüyor. Kendisinin “Ne Dior’sun!?” diyeceğimiz tasarımlarını heyecanla bekliyoruz.
Fotoğraf: GettyImages
Puzzle çanta
Loewe’in küresel kimliğini güçlendiren ikonik Puzzle çantasında Jonathan Anderson’ın dahi beyni ve yetenekli parmağı var. Puzzle çantayı ortaya çıkarırken, “Çanta yapmanın yeni bir yolunu bulmaya koyuldum, temelde yapısını sorguladığını” söyleyen Anderson, üç boyutlu bir işlevi olan düz bir nesne yaratmak için geleneksel çanta kalıplarını yıktı. El, omuz ve çapraz askılı olarak kullanılabilmesinin kattığı çeşitliliği, geometrik formu ve alan yaratan işçiliğiyle Puzzle çanta bir ikoniçe oldu.
Fotoğraf: GettyImages
Rihanna ihtişamı
Rihanna’nın 2023’teki SuperBowl performansında üç şey konuşuldu: İkinci bebek duyurusu, sahne şovu ve kırmızı tulumu. Tabii bu tulumun arkasındaki kişi Jonathan Anderson’dan başkası değil. Tasarımlarında vücudu örtmesiyle tanınan Anderson, baştan aşağı kırmızılar içindeki Riri’yi şişme maksi mont, deri korse ve eldivenlerle sarıp sarmaladı.
Fotoğraf: GettyImages
Sıra dışı ayaklar
Anderson’ın sürrealist tutkusunu yakından görmek için ayakları odağa alın. Şişirilmemiş balonlarla kaplı ya da bir balonun üstüne basmış izlenimi yaratan sıra dışı topuklarla ayakkabıları birer objeye, birer sanat eserine dönüştü.
Fotoğraf: GettyImages
Bir anaokulu çocuğu gibi renklerle oynamayı seven Piccioli, sezonun popüler rengi yağ sarısının ilk mimarı.
İmaj kurtarma operasyonu
Pierpaolo Piccioli
Balenciaga’nın defilelerinde yıllardır alışık olduğunuz karanlık mizah ve çarpıcı provokasyonlar yerini şimdi duygulara bırakıyor. Valentino’daki görevini 2024’te devreden Pierpaolo Piccioli, bu yıl Balenciaga’nın kreatif direktörlüğünü devralarak tüm moda dünyasını şaşırtan bir adım attı. Demna’nın aykırılığıyla sivrilen, zaman zaman sınırları zorlayan tasarımların ardından Piccioli’nin gelişi, markada içerik değişikliğini beraberinde getireceği tartışılmaz. Pierpaolo Piccioli’yi tanıyanlar, onun yalnızca iyi kıyafetler tasarlamadığını, aynı zamanda bir hissi giyilebilir hale getirdiğini çok iyi bilir. Valentino’da geçirdiği uzun yıllar boyunca haute couture’ün statüsünü “erişilmez”den çıkardı. Bir anaokulu çocuğu gibi renklerle oynamayı seven Piccioli’nin, sezonun popüler rengi yağ sarısının ilk mimarı olduğunu da hatırlatalım.
Kurucu Cristóbal Balenciaga’nın mimari formlarına, göz alıcı hacimlerine ve zamana meydan okuyan kesimlerine duyduğu hayranlık, Piccioli’nin tasarım anlayışında uzun süredir hissediliyordu. Abartılı silüetler ve avangart yapı zaten Balenciaga’nın alametifarikası. Piccioli ise bu genetik kodlara sadık kalarak, onları romantik bir zarafetle yeniden yorumlamaya hazırlanıyor. Onun dönemindeki Balenciaga, sadece bir “görsel şov” olmaktan çıkarak, daha az teatral ve daha çok derinlik taşıyan güçlü koleksiyonlarla göz doldurabilir. Demna döneminde zaman zaman eleştirilen marka imajı düşünüldüğünde, bu değişimin bir “imaj kurtarma operasyonu” olarak da okunuyor. Demna’nın dijital kültürle iç içe geçmiş sokak estetiğinden sonra, Piccioli’nin modaevine yeni bir soluk getirecektir.
Fotoğraf: GettyImages
Pembe dokunuş
Çok değil birkaç sene öncesine kadar moda sitelerinin, sosyal medyanın pembeye büründüğü dönem hala hafızamızda. İlk aklınıza gelen Barbie ise doğru cevap ancak pembenin tek destekçisi o değildi. Pierpaolo Piccioli’nin 2023’teki “Pink PP” adlı koleksiyonuyla her yer pembeye büründü ve adeta Barbie’nin zeminini hazırladı.
Fotoğraf: GettyImages
Sempatik kırmızı
Valentino’nun imza rengi kırmızı, Piccioli’nin fırınında daha da pişti. Valentino Garavani’nin kırmızıları otoriter ve tutkuluyken, Piccioli kırmızının sempatik tarafını benimsedi. Sıcak tonlardaki kırmızılar, hareketli ve çağdaş tasarımlarıyla uyum sağladı.
Fotoğraf: GettyImages
Duygu alanı
Pierpaolo Piccioli yalnızca kıyafet tasarlamıyor, duygulara, düşüncelere ve hayallere kumaş biçiyor. Rönesanstan ilham aldığı 2019 koleksiyonunu yaratırken, “Cecil Beaton’ın 1948 tarihli ikonik couture tablosu, siyahi kadınlarla yeniden yaratılsa ne olurdu? sorusundan yola çıktı. Bu düşünceyi podyuma taşıyan Piccioli, tasarımlarını başkaldırı aracı olarak kullandı.
Fotoğraf: GettyImages
Asi çocuk Demna, mülteci geçmişiyle Gucci’nin İtalyan kökeni buluşturmaya hazırlanıyor.
Aykırı çocuk
Demna
Gelelim podyumun yerinde duramayan, tasarımlarıyla herkeste ayrı bir fikir oluşturan Demna’nın akıbetine. Balenciaga’daki kışkırtıcı dönemiyle adını yalnızca moda tarihine değil, pop kültürüne kazıyan Demna, 2025’te rotasını sürpriz bir şekilde Gucci’ye çevirdi. Alessandro Michele’in maksimalizminden ve ardından gelen kısa süreli Sabato De Sarno döneminin sessiz şıklığından sonra, Demna’nın gelişi moda dünyasında “devam filmi” etkisi yarattı. Onu tarif etmek için “cesur” kelimesi bile hafif kalıyor. Sıradanı sıra dışına çeviriyor, lüksle dalga geçtiği gibi bir yandan da sorgulatıyor. DHL tişörtünden alışveriş çantalarına, yırtık sneaker’lardan bantla yapıştırılmış podyumlara kadar her hamlesi alışılmışın dışında.
Şimdi tasarımcı kendi filtresini geleneklere bağlı Gucci’ye uyarlamaya hazırlanıyor. Alessandro Michele zamanında narin ve romantik bir hayal dünyasına dönüşen Gucci, Demna ile birlikte çok daha sarsıcı, sokaktan beslenen ve kavramsal gücü yüksek bir kulvara giriyor. Demna’nın kökenlerine bağlı biri olduğunu da ekleyelim. Savaş sırasında Gürcistan’dan Almanya’ya mülteci olarak gittiğinde etrafındaki hiyerarşiyi gözlemleyip buna tasarımlarına uygulamaktan hiç çekinmiyor. Tam da bu noktada Gucci’nin İtalyan kökeni, Demna’nın Gürcü provokasyonu ile karşı karşıya geliyor. Buluşmaları ilk etapta zıtlık oluşturuyor gibi görünse de, markanın hem köklerine hem geleceğine dair yeni bir denge kuruyor.
Fotoğraf: GettyImages
“Sıradan” adımlar
Demna’nın modaya en güçlü katkılarından biri, spor giyimi lüks dünyaya taşırken ona estetik bir devrim yaşatması oldu. Geleneksel couture çizgisini yerle bir eden kalın tabanlı spor ayakkabılar, sanki podyumda değil, metrobüs durağında görülmesi gerekiyordu. Bu parçalarla Demna, sokakta giyilen “sıradan” giysileri sahneye çıkararak konforla stilin bir arada var olabileceğini gösterdi.
Fotoğraf: GettyImages
Beklenmedik detaylar
Moda formüllerini tersine çevirme ustası Demna, akla gelemeyecek eşleştirmelerle kendi distopik evrenini yaratıyor. Moda onun için giyilebilirlikten çok, iz bırakmakla ilgili. Ve bu iz, çoğu zaman kafa karıştırıcı ama kesinlikle unutulmaz.
Fotoğraf: GettyImages
Üniforma estetiği
Mülteci geçmişi, üniforma estetiğini de beraberinde getiriyor. Ancak bu, yalnızca askeri bir estetik veya okul forması havasında değil. Onun dünyasında üniforma, kendini anlatış biçimi, bir isyan bayrağı. Demna’nın üniforma yorumu, hiyerarşinin görsel kodlarını alıp sokak kültürüyle harmanlıyor.
Fotoğraf: GettyImages
Miguel Castro Freitas’ın mükemmeliyetçi yapısı ve kusursuz oranlara duyduğu takıntısı Mugler’da yeni bir estetik dönemin habercisi.
Robotik şıklığın yeni bekçisi
Miguel Castro Freitas
Mugler eşittir fütüristik silüetler ve metalik korseler. Manfred Thierry Mugler’ın 90’larda başlattığı bu estetik patlama, robotik şıklık ve bedenin sınırlarını zorlayan couture tasarımlarla altın çağını başlatmıştı. Drag queen’leri sık sık podyumunda ağırlayan modaevi, her zaman sessizliğe karşı çığlık oldu. Casey Cadwallader ise bu çığlığı yeni nesil feminenlikle harmanladı, markayı dijital çağın en etkili moda performanslarından birine dönüştürdü. 2025 itibarıyla sahne, Miguel Castro Freitas’ın. Belki Freitas’ın sesi Mugler kadar yüksek çıkmıyor olabilir ama bu ses getirecek tasarımlar yapmayacağı anlamına gelmiyor. Dior Homme’da Hedi Slimane ile başlayan serüveni, Saint Laurent, Lanvin ve son olarak Givenchy gibi modaevlerinde şekillendi. Mükemmeliyetçi yapısı, kusursuz oranlara duyduğu takıntı ve detaylara olan tutkusu Mugler’da yeni bir estetik dönemin habercisi.
Cadwallader’ın dönemi, vücudu merkeze alıyordu. Freitas, dansçılarla dolu kampanyaların ve teknolojiyi tasarıma entegre eden dinamik tempoya ayak uyduramayabilir gibi görünebilir. Ancak onun bakış açısı, modaevinin kökenindeki kadın bedenini adeta yeniden şekillendiren heykelsi tasarımlarla uyum sağlıyor. Daha köşeli, daha ölçülü ama duygusunu kaybetmeyen bir Mugler görmeye kendimizi hazırlıyoruz.
Fotoğraf: GettyImages
Asimetrik denge
Miguel Castro Freitas için moda, simetriden değil, dikkatlice kurgulanmış bir dengesizlikten doğuyor. Bir omuzun diğerinden daha belirgin olması, etek ucunun farklı yönlere doğru akması veya kesimlerin bilinçli olarak kusurlu görünmesi Freitas’ın konfor alnını oluşturuyor.
Fotoğraf: GettyImages
Şeffaf vizyon
Freitas’ın transparan tasarımları, vücudu örtmek ve göstermek arasındaki ince çizgide dans ediyor. Bazen sade bir elbise, bazen de kat kat şeffaflıkla oluşturulmuş bir silüet olarak karşımıza çıkıyor.
Fotoğraf: GettyImages
Zamanın ötesinde dokular
Fütüristik detayların etrafında dolaşan tasarımcı, fütürizmi gelecekten gelen soğuk estetiğiyle değil, onun sıcak bir yorumuyla ele alıyor. Ne sert ne de yumuşak olan bu parçalar, bedeni zırh gibi sararken, bugünü ve geleceği dengede tutuyor.
Fotoğraf: GettyImages
Jack McCollough ve Lazaro Hernandez ikilisi, oyuncu Chloë Sevigny bunun en iyi örneklerinden.
İki kişi, tek vizyon
Jack McCollough & Lazaro Hernandez
Loewe’dan ayrılan Jonathan Anderson’ın ardından markanın yaratıcı direksiyonuna geçecek isim merakla bekleniyordu. Ancak Anderson’ın yerini bir değil, iki kişi dolduracak. Jack McCollough ve Lazaro Hernandez, 2025 itibarıyla Loewe’ın yeni kreatif direktörleri olarak tahtlarına kuruldu. Parsons mezunu bu ikili, moda dünyasına adım attıklarında henüz öğrenciydiler. Mezuniyet koleksiyonlarını doğrudan Barneys’e satarak sektöre adeta bir manifestoyla giriş yaptılar. 20 yıldan uzun süredir Proenza Schouler markasını birlikte yürüten ikili, gardırobun temel parçalarını alışılmadık kesikler, geometrik formlar, püsküller ve modern detaylarla yeniden yazdılar.
McCollough ve Hernandez, Amerikan tasarım dilini özellikle New York esintilerini, Loewe’ın İspanyol kültürüne entegre etmede zorlanmayacakları öngörülüyor. Onların imzası haline gelen net çizgiler, zamansız silüetler ve detaylarla dolu sadelik, Loewe’ın zanaat odaklı geçmişiyle doğal bir bağ kurabilir. Anderson döneminin teatral yönü biraz geri çekilerek yerini günlük hayatta yerini bulan ama asla sıradanlaşmayan parçalara bırakacak görünüyor.
Fotoğraf: GettyImages
Keskin çizgi
McCollough ve Hernandez’in moda anlayışının temel taşı, yapılandırılmış ama aşırıya kaçmayan kesimlerde saklı. Proenza Schouler’dan itibaren tasarımlarında göze çarpan bu detay, keskin ama yumuşak çizgilerle öne çıkıyor.
Fotoğraf: GettyImages
Hareket detayı
İkiliyi sadece şehirli zarafetle tanımlamak yetersiz kalır. Tasarımlarında her zaman bir hareket, bir kıpırtı, bir dinamizm olmazsa olmaz. Bu da en çok omuzlardan sarkan uzun şeritler, elbise eteklerinden dökülen ritmik püskül detaylarında kendini belli ediyor.
Fotoğraf: GettyImages
Şehir ruhu
McCollough ve Hernandez’in çizgilerine bakıldığında hemen fark edilen bir şey var. Tasarımlar adeta “Ben şehir kadınıyım” diye bağırıyor. Özellikle metroya binip galeri açılışına yetişen, sabah kahvesini yudumlarken akşam davetine ne giyeceğini düşünen New Yorklu kadınlardan ilham alıyorlar. Chloë Sevigny bunun en iyi örneklerinden.
Fotoğraf: GettyImages
“Sessiz lider” Simone Bellotti, yeni evinde abartıdan uzak ama derinliği yoğun bir tasarım anlayışını benimsiyor.
Sadelikten fazlası
Simone Bellotti
Jil Sander gibi sadeliğini neredeyse inançlı bir disiplinle sürdüren bir modaevine baş tasarımcı seçilmek, birçok kişide “değişen bir şey yok” izlenimi yaratabilir. Ama işin aslı öyle değil. Markanın 2025’te başına geçen Simone Bellotti, tam da bu hassas dengede oynamayı bilen bir isim. Fazla konuşmayan ama söylediği her şeyin yerli yerinde olduğu bir tasarımcıdan söz ediyoruz. “Sessiz lider” Bellotti’yi tanıyanlar iyi bilir. Gucci’de geçirdiği on altı yıl boyunca Frida Giannini, Alessandro Michele gibi çok farklı vizyonlara tanıklık etti. Ardından Bally’de kreatif departmanın başına geçerek markaya modern bir yapı kazandırdı.
Jil Sander, kontrollü elinde tutmayı seven bir marka. Bellotti’nin abartıdan uzak ama anlamca yoğun, sade ama yüzeyde kalmayan bir tasarım anlayışını benimseyecektir. Bellotti bu yolda, markanın köklü tarihine sırtını yaslayarak, onu tekrarlamadan, geleceğe dönük yeni bir çizgide ilerleteceğine şüphe yok. Belki daha erkeksi çizgilerle oynayarak androjen bir şıklık sunacak, belki de klasik minimalist hatların içine beklenmedik katmanlar yerleştirerek yeni bir algı yaratacak.
Fotoğraf: GettyImages
Minimalizmde punk çatlağı
Simone Bellotti her ne kadar zarif minimalizmiyle bilinse de, tasarımlarının altında zaman zaman asi damarını hissettiriyor. “Punk ölmedi” diyerek metal detaylar, deriyle kurduğu bilinçli temas, asi duruşlu bot formlarıyla minimalizmi isyanla buluşturuyor.
Fotoğraf: GettyImages
Sınır tanımayan deri
Bellotti’nin deriyi yalnızca asi bir materyal olarak değil, aynı zamanda form ve fonksiyonun dengelendiği bir tasarım aracı olarak ele alıyor. Bu da tasarımlarında gücü ve feminenliği aynı anda yansıtıyor.
Fotoğraf: GettyImages
Hacimli dans
Overskirt’ler, kabarık formlar ve mini şortlar, Bellotti’nin koleksiyonlarında sıkça görüyoruz. Adeta dans eden bu parçalar, tasarımcının biçimle oynama tutkusunu ve denge arayışını ortaya koyuyor.
Fotoğraf: GettyImages
Donatella’nın veliahttı
Dario Vitale
En yürek burkan ayrılığı sona sakladık. Ağabeyi Gianni Versace’nin ilham perisi Donatella Versace, onun ölümünün ardından moda imparatorluğunun başına geçti ve tam 27 yıl bolunda Versace’nin kreatif direktörlüğü üstlendi. Şimdi ise Donatella tahtından indi ve veliahttı olarak Dario Vitale’i seçti.
Kariyerinin büyük kısmını Miu Miu çatısı altında geçiren Vitale, orada yalnızca koleksiyonlar değil, tam anlamıyla bir marka evreni inşa etti. Oyunbaz feminenliği yapılandıran, romantizmi netlikle buluşturan çizgileriyle tanınıyor. Versace gibi köklü ve gösterişli bir mirasa sahip marka içinse yanında sadece teknik birikim değil, cesur renk kullanımı ve sahne sanatını andıran teatral bir enerji de getirdi. Napolili Vitale, abartının dozunu iyi ayarlamakta usta biri, nerede durması gerektiğini görüp buna göre aksiyon alabiliyor. Bu demek değil ki, Versace’nin “ben buradayım” diye bağıran logolarını, abartılı silüetlerini, altın varaklarını terk edecek. Daha az dramaya ama gösterişe sahip tasarımlarla karşımıza çıkacak. Vitale, bu eylül Milano Moda Haftası’nda Versace için ilk koleksiyonunu sunmaya hazırlanıyor. Donatella ona güveniyorsa, Vitale’nin Versace’nin geleceğinde belirleyici bir rol üstleneceği şimdiden belli.
Fotoğraf: GettyImages
Micro etekler
Miu Miu’nun mikro mini eteklerinin arkasındaki baş isim Dario Vitale’den başkası değil. Etekleri maskülen gömleklerle veya kalın trikolarla kombinlenerek, feminenliğin alışılmış kodlarını baştan yazıyor. Bu yaklaşım, onun stilini yalnızca moda dünyasında değil, pop kültürde de güçlü bir konuma taşıdı.
Fotoğraf: GettyImages
Kütüphaneci şıklığı
Vitale, “çağdaş kütüphaneci şıklığı” dediğimiz sofistike stil ile öne çıkıyor. Alışılmış örgü kazaklar, kalem etekler ve maksi paltoların klişelerine sığınmak yerine, sade ama güçlü bir duruş sergileyen, zarif ama beklenmedik detaylarla zenginleştirilmiş parçalar tasarlıyor.
Fotoğraf: GettyImages
İtalyan esintileri
Napoli doğumlu Vitale, İtalyan köklerini yalnızca korumakla kalmıyor, tasarımlarında bu coğrafyanın sıcak ve tutkulu enerjisini adeta görünür kılıyor, kültürel imzasını atıyor.