İki mimar tasarım dolu bir ev

İki mimar aynı evde nasıl yaşar, eve neler katar, zevklerini nasıl konuşturur?

İki mimar tasarım dolu bir ev

Evde kim düzenli, kim dağınık?
D.S.: İkimiz de düzenliyiz. Beliz belki sabahları biraz dağınıktır, ben de işten eve geldiğimde... Fakat evimiz hiçbir zaman çok dağınık olmaz.
B.S.: Ben bol aksesuar severim. Aldığım dergilerin, kitapların veya atıştırmalıkların hep gözümün önünde olmasını severim. Kapalı kapakların arkasında olmalarını tercih etmem. Ve bunların belirli yerleri vardır evde. Her gün tekrar düzenlerim…

Peki, evdeki alan dağılımı nasıldır? Kim nerde daha fazla vakit geçirir?
D.S.:
Beliz salondaki büyük L kanepede çok zaman geçirir. Dizinde bilgisayarı, kulağında iPod kulaklıklarla işiyle ya da moda ile ilgili araştırmalar yapar. Ben gazete ve kitap okumak için bu zamanları kollarım. Beliz, kendine yoğunlaştığında ben de odama geçip biriken işlerime, kitaplarıma ve gazetelere odaklanırım.
B.S.: Derin, genelde çalışma odasında kitap okur veya spor yapar. Evde vakit geçirdiğim zaman çok değerlidir benim için…

Tasarım konusunda tarzlarınızın birleştiği ve ayrıldığı noktalar neler?
D.S.:
Beliz, eğlenceli, sade, naif, çocuksu ve aynı zamanda sostike atmosferleri beğenir. Ben pür ve sek bir tasarım tavrına eğilimliyimdir. Bu konuda birbirimizi çok iyi dengeliyoruz. Zevklerimiz aşağı yukarı birbirini tutar. Neleri iyi bulduğumuzdan çok, neleri iyi bulmadığımız konusunda tamamen uyumluyuzdur.
B.S.: Derin fazlalıklardan, süslemelerden, dekoratif unsurlar arındırılmış sade mekanlar ve ürünleri tercih eder. Bense bol aksesuar ve obje severim mekanda…

Yollarınız nasıl kesişti? Hikaye nasıl başlıyor?
Derin Sarıyer: İkimiz de Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünden mezunuz. Ben son sınıftayken, Beliz okula yeni başlamıştı. Beliz’i görürdüm ve çok beğenirdim. O dönemde tanışma fırsatı yakalayamamıştım. Üniversiteden sonra Milano’ya çalışmaya gittim. Beliz de mezun olduktan sonra master ve devamında çalışmak için Londra’ya yerleşmiş. Orada yedi sene kaldı. 2006 yılında katıldığımız bir Milano fuarı sergimizde, Beliz’le bir akşam aynı yemek masasında, farklı arkadaş gruplarında rastlaştık. Bir gün sonra Londra’ya dönecekti. İlgimi belirtebilmek için çok az zamanım vardı. Sabah bir sergi gezdik, öğlen Londra’ya dönmesi gerekiyordu. Taksiye binerken vedalaşırken taksinin diğer kapısından da ben bindim ve havaalanına kadar olan süreyi de birlikte geçirdik. Daha sonra, İstanbul’da, Ankara’da ve Londra’da görüşmeye başladık.
Beliz Sarıyer: Londra İstanbul arası devam etti sonrasında ilişkimiz. Londra’daki otsim İstanbul’da proje almıştı ve ben iki haftada bir İstanbul’a geliyordum. Bu sayede daha sık görüşebiliyorduk. Üç sene önce de İstanbul’a yerleştim ve beraber yaşamaya başladık.

Nişantaşı’nda oturmanın en güzel ve en zor yanı ne size göre?
D.S.:
Merkezi bir konumda bulunmamız iş dışında kalan zamanlarımızda bir davete ya da yemeğe gideceksek hayatı kolaylaştırıyor. Nişantaşı ideal bir semt bizim için. Özellikle pazar günlerini yürüme mesafesindeki yerlerde kahvaltı ederek, sinemaya giderek ya da yürüyerek değerlendirebiliyoruz
B.S.: İstanbullu olmadığımdan benim için en büyük avantajı işime yürüme mesafesi olması sanırım. Her işimi bu çevrede halledebiliyorum. Zor yanı benim için yok sanırım.

İstanbul’u nasıl yaşarsınız? En çok neyinden yararlanırsınız?
D.S.:
İstanbul benim için işimi organize ettiğim ve buradan dünyayla bağlantımı kurguladığım bir merkez. İstanbul’un kaosu bazen yaşamı zorlaştırsa da, belirli bir açıdan bu kaostan beslendiğimi düşünüyorum. Hızla gelişmekte olan bir şehir ve eskiye göre kıyaslanamayacak olan bir kültür, sanat ve tasarım etkinlikleri merkezine çevrilmekte İstanbul. Tasarım odaklı bir mobilya firmasının yöneticisi olarak bu şehirde yaşamaktan dolayı çok mutluyum.

Şimdiye kadar gördüğünüz en iyi tasarım neydi?
D.S.:
Jasper Morrisson tasarımı; Cappellini marka Thinking Man Chair. Aziz Sarıyer tasarımı Derin Design’a ait Tide raf sistemi.
B.S.: Mekan tasarımı olarak ve içinde kullanılan, tasarlanan her obje için Ray &Charles Eames’in evi.

Birlikteliğinizi aynı işe taşır mısınız yoksa bu size göre değil mi?
D.S.:
Birlikte çalışmayı düşünmüyoruz. Beliz, işinde çok memnun. Ayrıca birbirimizi belirli zamanlarda görmemizin ilişkimize olumlu etkileri olduğunu hissediyoruz. İş ortamı bazen stresli ve gergin olabiliyor. Ve ikimiz de heyecanlıyız, özellikle de söz konusu olan mesleğimizse. Bu heyecanın gerilimli iş saatleri yaratmasından çekinirdim eğer birlikte çalışsaydık.
B.S.: Ben yaptığım meslekten ve şu anki pozisyonumdan çok memnunum. Kolay kolay vazgeçebileceğimi düşünmüyorum…

Birbirinizden en büyük farkınız ne?
D.S.:
Ben her şeye merak duyarım ve bunu belli ederim. Bu açıdan klasik anlamıyla hiç, ‘cool’ değilimdir. Merakımın yarattığı doğallıkla yaşamayı öğrendim. Çok soru sorarım ve iyi dinlerim. Beliz ise sessizliği tercih eder. Ağzından ancak kerpetenle laf alınabilir.

Evinizde en sevdiğiniz obje nedir?
D.S.:
Kitap odamdaki ‘Stream’ kanepem ve ‘Ram’ isimli servis sehpam.
B.S.: Evde en çok sevdiğim obje ‘Memphis’ dönemine ait ‘Michele De Lucchi’ sandalye.

Evinizdeki en yeni ve en eski şey ne?
En eski şey ‘Memphis’ tasarım oluşumunun ‘Michele de Lucchi’ tasarımcı ‘First’ isimli sandalye. En yeni şey en son aldığımız ‘Charles Eames’ sallanan sandalyemiz.

Derin Bey eşiniz sizin evinize ve kurulu düzeninize sonradan dahil olduğuna göre eve ‘kadın eli’ değdiğini size ilk ne hissettirdi?
Beliz, çok hızlı bir operasyonla evi yepyeni bir atmosfere büründürdü. Çocuksu bir tarzı var ve ben buna bayılıyorum. Beliz’in elinden çıkan değişiklikler kendimi çok iyi hissettiriyor. Beliz’in garip oyuncaklara karşı garip bir düşkünlüğü var. Benim açımdan en radikal değişiklikler bu oldu evimizde.

Şu sıralar işle ilgili nelerle meşgulsünüz?
D.S.: Derin Design 2010 koleksiyonunun Milano sergisi, bu senenin ilk döneminde yoğunlaştığımız en önemli etkinlikti. Eylül sonunda İstanbul Design Week’de, ‘Anthology 2000-2010’ prezantasyonumuzu sergiledik. 2011’in hemen başında da Akaretler’de Derin Design’ın ev önermelerinden oluşacak yeni mağazasını açıyoruz.
B.S.: Ben Yalın Tan&Jeyan Ülkü İç Mimarlık o?sinde tasarım şefi  olarak çalışıyorum. Tasarım ekibi olarak yoğun bir tempomuz var. Kurulduğu 2000 yılından bu yana ağırlıklı olarak ofis, perakende ve konut projeleri üzerine yoğunlaşan, yerli ve yabancı birçok marka ve kuruma proje, danışmanlık ve uygulama hizmeti veren bir yer.

Sizin için bir gün nasıl başlar ve nasıl biter?
D.S.:
Ben genellikle 07:00’de uyanıyorum. Üretim kontrolleri için Anadolu Yakası’na geçiyorum. Daha sonra gününe göre toplantılarımı ve günlük işlerimi takip ediyorum. Gayrettepe’deki o?simizde ekibimizle birlikte hem operasyonel çalışmalarımızı hem de geleceğe dönük planlarımızı organize ediyorum. Bir yandan da babam Aziz Sarıyer ile birlikte yeni tasarımlar geliştiriyoruz. Eve geldiğimde geniş kanepemizde Beliz’le uzanırız, genelde sehpamızda ev yemekleri yeriz. Beliz yabancı dizilere bense siyaset programlarına odaklanırım. Beliz siyasetten sıkılır. Şikayet etmemesi için istediğim programı izlerken, aynı anda masaj yapmam gerekir kendisine.
B.S.: Ben uyanır uyanmaz ocak üstü kahve makinemle hemen bir kahve yapıyorum kendime. Saat 9-9.30 gibi o?ste oluyorum. İş günüm çok yoğun bir tempoda geçiyor, ancak kendime öğle vakti muhakkak bir saat ayırmaya özen gösteriyorum. En ideal öğle aram Kantin’de yakın arkadaşlarımla buluştuğum zaman oluyor. Kendimize güzel bir ziyafet çekiyoruz. Saat 19.30 gibi o?sten çıkıyorum, spora gidiyorum. Genelde Derin’le evde ev yemeği yemeye özen gösteriyoruz. Sonrasında, güzel bir yeşil çay demleyip, kitap, dergileri veya internet araştırması yapıyorum... Derin genelde kitap veya gazete okuyor. Eğer o akşam için bir programımız yoksa ben genelde saat onbir gibi kanepede uyuya kalıyorum.

Sizi iş hayatınızda en çok ne motive eder?
D.S.:
Başarabildiklerim ve başaramadıklarım beni motive eder. Doğru yaptıklarım ve yanlış yaptıklarım, yeni şeyler ortaya koyabilmem için çalışma enerjisi verirler. İş hayatında formda ve formsuz olduğunuz dönemler vardır. Ben zamanla bu iki farklı dönemlerden de ders çıkarabilmeyi öğrendim.
B.S.: İş hayatında beni motive eden en önemli faktör, müşterilerin ihtiyaçlarını kendi hayal ettiklerinden de yüksek bir seviyede çözmek ve bunun neticesinde bizimle çalışmaya başladıkları günden daha üst bir tasarım değerlendirmesi yapabilecek aşamaya geçmelerini sağlamaktır.

Bize vereceğiniz en yeni haberleriniz neler desem…
D.S.:
Çok yakında, 2011’in başında Akaretler’de yeni bir Derin showroom açacağız. Bugüne kadar yaptıklarım daha çok çalışma alanlarına yönelik gibiydi. Yeni showroom’umuzda Derin Design’ın evler için düşünülmüş mobilya tasarımları bulunacak.
B.S.: Derin markasının yeni oluşumu beni de çok heyecanlandırıyor.
Evdeki görev dağılımı nasıldır?
D.S.:
Evde demokratik bir düzen söz konusu. Fakat direksiyon yine de Beliz’dedir. Ben co-pilot pozisyonundayım. Beliz yemek konusuna çok meraklıdır. Yemeği o organize eder. Bana düşen görevleri Beliz belirler, ben de yerine getiririm. Beliz’in memnun kaldığı konu benim film seçimlerimdir. Evde kitaplarıma odaklandığım bir okuma odam var. Her akşam orada spor yapıp kitap okurum. Aşağı yukarı bir saat kendimize odaklanırız. Daha sonra birlikte zaman geçiririz.
B.S.: Çoğu işi beraber yaparız aslında. Ben akşam yemeklerine ve hafta sonu sabah kahvaltılarına çok özenirim. Mümkün olduğunca evde olmayı tercih ediyorum.

İki mimar, bir eve neler katar?
D.S.:
Ben mobilya odaklı düşünürüm, Beliz ise mekanı genel açıdan ele alır. Bu açıdan da birbirimizi iyi tamamlıyoruz. Ayrıca küçük objeler Beliz’in uzmanlık alanı gibidir. Evi renkli, sürprizli ve heyecanlı bir hale getiren Beliz’dir.
B.S.: Evet çoğu kez aynı noktalarda birleşiyoruz, bazen de birbirimize tavsiyelerde bulunuyoruz.