Utanç, artık taraf değiştirmeli

Hayatın her alanında varlıklarını güçlendirmek ve seslerini daha fazla duyurmak için büyük mücadeleler veren kadınlar, çoğu zaman toplumun önyargıları, kalıplaşmış güzellik algıları ve ikiyüzlü tutumlarla gölgeleniyor.

Utanç, artık taraf değiştirmeli
İrem Naz Güvel

İrem Naz Güvel


Fotoğraf: GettyImages

Elele Şubat - Mart 2025 sayısından
Kadınların toplumdaki yeri, dünyanın dört bir yanında çeşitli tartışmaların, mücadelelerin ve dönüşümlerin merkezinde yer almaya devam ediyor. Sesimiz daha yüksek çıkarken, bizleri sınırlayan ve ötekileştiren kalıplar, maalesef bir parazit gibi varlığını hala sürdürüyor. Maruz kaldığımız zorbalıklar bazen iş yerinde, ailemizde veya sosyal medyada kendini gösteriyor.

Fotoğraf: GettyImages
Fotoğraf: GettyImages

Ancak tüm bu baskı ve önyargılara rağmen, kadınların direnci ve cesareti toplumsal değişimin en güçlü itici gücü olmayı başarıyor. Günümüzde kadınlar, yaşadıkları adaletsizlikleri daha açık ve net bir şekilde dile getirerek sadece kendi hayatlarını değil, aynı zamanda benzer deneyimleri yaşayan pek çok kişinin hayatına da dokunuyor. Hukuki zaferler, sosyal medya kampanyaları ve kadınların mücadelesini daha görünür ve etkili hale getirirken, bu değişimin kalıcı olması için toplumsal bilinç ve dayanışma büyük önem taşıyor. Her ses, her hikaye ve her mücadele, bu dönüşümün ayrılmaz bir parçasına dönüşüyor.

Fotoğraf: GettyImagesFotoğraf: GettyImages

Bir kabusun ortaya çıkışı
Verdiği mücadeleyle yılın kişisi seçilen Gisèle Pelicot, kadınların seslerini duyurmaktan korkmamaları gerektiğini cesurca gösterdi. Şu an 72 yaşında olan Gisèle, 19 yaşındayken görür görmez aşık olduğu Dominique Pelicot ile evlendi, üç çocuğu ve yedi torunu oldu. Çift, emekliliklerine kadar Paris’te yaşamlarını sürdürürken, Fransa’nın Mazan köyüne taşınmaya karar verdi. Arada maddi durumlardan ötürü sıkıntılar yaşasalar da onlar için her şey çok yolunda gidiyordu. Ancak Gisèle Pelicot’un mutlu görünen hayatı, 12 Eylül 2020’de altüst oldu.

Bir güvenlik görevlisi, Dominique’in AVM’de kadınların eteklerinin altını gizlice kayda aldığını fark etmesi üzerine durumu polise bildiriyor. Dominique, 2010 yılında benzer bir suçtan dolayı 100 Euro para cezası almış ve bu olayı gizli tutmayı başarmış olsa da bu kez işler istediği gibi gitmiyor. Polis, Dominique’in telefonuna ve bilgisayarına el koyup inceleme yaptığında buldukları şeyler onların bile kanını dondurmaya yetti. Muntazam bir şekilde klasörlenen uygunsuz fotoğraf ve görüntülerin yanı sıra, bilinçsiz olduğu anlaşılan bir kadının farklı zamanlarda, farklı erkekler tarafından istismara uğradığını gösteren videolarla karşılaştılar. Kısa bir araştırmanın ardından polisler, bilinci kapalı olan bu kadının Dominique’in karısı Gisèle olduğunu fark ettiler.

Gisèle, kocasının AVM’de işlediği suçtan dolayı ifadesinin alınacağını düşünüp polis merkezine gittiğinde, onlara Dominique’in ne kadar harika biri olduğundan bahsetmeye başlıyor. Bu konuşmanın ardından polisler, kocasının klasörlerinde neler bulduklarını Gisèle’e gösteriyorlar. “Onlardan durmalarını istedim. Dayanılmazdı. Yatakta hareketsizdim ve bir adam bana tecavüz ediyordu. Dünyam parçalandı” diyen Gisèle, böylece uzun süren kabusundan uyanıyor.

Fotoğraf: GettyImagesFotoğraf: GettyImages

Adalet mücadelesi başlıyor
Suç dosyası kabarık olan ve bunu gizlemeyi başaran 72 yaşındaki Dominique Pelicot’un 2011 ve 2020 yılları arasında, eşi Gisèle’i bayıltıp düzinelerce erkeğin onunla ilişkide bulunması için evlerine davet ettiği ortaya çıktı. Yaptığı suçu kabul eden Dominique, sistematik olarak eşinin yemeklerine sakinleştirici kattığını, yetişkin sitelerinde karısı için ilan verdiğini itiraf etti. Bu bilgiler ışığında geriye dönüp bakan Gisèle, Dominique’in hazırladığı bir akşam yemeğinden sonra erken yattığını ve sonrasında en sevdiği dondurmayı ona getirdiğini hatırlıyor: “Vay canına, bana böyle bakan bir kocam olduğu için çok şanslıyım. Önce yemekler, sonra dondurma. Ertesi sabah üstümde pijamalarımla uyandım. Genellikle yorgundum ama bunun bir önceki gün çok yürüdüğüm için olduğunu düşünmüştüm.”

Verilen sakinleştiriciler yüzünden zaman zaman hafıza kayıpları yaşayıp bu yüzden Alzheimer olduğunu düşünen, çoğu zaman kendini yorgun hisseden, kocasının klasörlerinde kızının ve gelininin de haberi olmadan çekilen fotoğrafları olduğunu öğrenen Gisèle, suçluların cezalarını çekmesi için büyük bir mücadelenin fitilini ateşledi. Gisèle’i istismar eden Dominique Pelicot ile birlikte yaşları 26 ile 74 arasında değişen, içlerinde hemşire, gazeteci, gardiyan, meclis üyesi, asker, kamyon şoförü olan 50 erkek suçlu bulundu.

Fotoğraf: GettyImagesFotoğraf: GettyImages
Mahkeme sürecinde insanlar Gisèle Pelicot’a desteklerini “Merci, Gisèle!” pankartlarıyla gösterdi.

Merci, Gisèle!
Gisèle Pelicot, davanın başında Fransız hukuk sisteminin sunduğu anonim kalma ve özel yargılama hakkını cesurca reddetti. Fransa’da ve dünyada cinsel saldırı mağdurlarına farkındalık yaratmak amacıyla, “Tecavüz mağdurlarının, ‘Bayan Pelicot yapabiliyorsa, biz de yapabiliriz’ diyebilmesini istedim. Utanmamaya karar verdim, çünkü hiç suç işlemedim. Utanması gereken biz değiliz, onlar. Utanç, artık taraf değiştirmeli. Toplumun bu tartışmalara tanık olmasını ve herkesin gerçeği görmesini istedim. Bu kararımdan asla pişman olmadım. Kadınların ve erkeklerin saygı ve karşılıklı anlayışla bir arada yaşayabileceği geleceğe olan inancımı koruyorum” diyerek kimliğini kamuoyuna açıklamayı tercih etti. Mahkemede ayrıca şu gerçeği de vurguladı: “Bir tecavüzcünün profili, hiç beklenmedik biri olabilir; bir arkadaş, bir aile babası ya da toplumda saygı gören bir kişi.”

Gisèle, toplum tarafından cesur bir kadın olarak tanımlansa da mücadelesinin cesaretten ziyade bir değişim ve kararlılık iradesi olduğunu vurgulayarak, sadece kendisinin değil, tüm cinsel saldırı mağdurlarının ortak mücadelesi olduğunu savunuyor. Kendi adalet arayışı, küresel çapta cinsel saldırı mağdurları için güçlü bir ses olarak, bireysel bir mücadelenin nasıl toplumsal bir değişime dönüşebileceğini gösterdi. Dünyanın her tarafından aynı mesajı aldı: Merci, Gisèle!

Utanç, artık taraf değiştirmeli - Resim : 5

#MeToo hareketinde kartlar yeniden dağıtılıyor. Bu kez kartları ellerinde tutan taraflar Blake Lively ve Justin Baldoni.

#MeToo hareketinde yeni dönem
2017’de yapımcı Harvey Weinstein’ın kadınları taciz ettiği ortaya çıkmış ve Hollywood’da sarsıcı bir etki bırakmıştı. Hem sektörde hem de küresel olarak kadınlar, tacize dur demek için #MeToo hareketini başlatmıştı. Bu, birçok kişiye cesaret verdi ve geleceğe karşı umut doğurdu. Yarattığı rüzgarın fırtınaya dönüşüp kadınlar için şartları iyileştireceğine inandık ama pek bir şeyin değişmediğini hayal kırıklıklarıyla gördük. Şimdiyse #MeToo hareketinde kartlar yeniden dağıtıldı. Blake Lively ve Justin Baldoni, bu turda kartları ellerinde tutan taraflar.

Lively’nin It Ends With Us filmindeki rol arkadaşı ve aynı zamanda filmin yönetmeni Baldoni ile anlaşmazlık yaşaması gündemi epey bir meşgul etmişti. Kadına şiddeti ve toksik bir ilişkiyi anlatan filmde, yeni markasının reklamını yapması Lively’nin eski röportajları gündeme getirmiş ve “kötü kız” olduğuna dair bir linç kampanyası başlamıştı. Olaylar öyle büyüdü ki Baldoni, Johnny Depp’in Amber Heard’le olan davasında çalıştığı halkla ilişkiler uzmanı Melissa Nathan’ı ekibine dahil etti. O dönem, bir anlaşmazlık için neden böylesine yüksek profilli birinin devreye sokulduğu sorusu akıllara gelmiş ancak konu fazla sorgulanmadan gündemden düşmüştü.

Tanıtımların tamamlanması ve filmin de vizyondan kalkmasının hemen ardından Blake Lively, sessizliğini bir dava ile bozdu. Lively, Justin Baldoni’nin sette rahatsız edici ve profesyonel olmayan davranışlar sergileyerek kötü bir çalışma ortamına yol açtığını iddia etti. Dava dilekçesine, filmin yapımcısı Jamey Heath, Wayfarer Studios ve kurucu ortak Steve Sarowitz’i de ekledi. Aynı Gisèle gibi Lively de potansiyel mağdurları korumaya yardımcı olmak için böyle bir adım attığını ifade etti.

Oyuncu, filmin çekimlerine başlanmadan önce Baldoni’nin filme gereksiz sevişme sahneleri eklemeye çalıştığını, Jamey Heath ile birlikte üstünü değiştirirken veya çocuğunu emzirirken davetsiz bir şekilde karavanına girdiğini, kilosuyla dalga geçtiğini, yakınlık koordinatörü olmadan sahneler çekmek istediğini ve cinsel içerikli görüntüler gösterip şakalar yaptığını öne sürdü. Bu iddiaların ardından Baldoni, hemen savaş zırhını giyerek avukatı aracılığıyla Lively’nin olumsuz itibarını düzeltmeye çabaladığını, yalan söyleyip kasıtlı olarak kamuoyunu yanıltmaya çalıştığını savundu. Hollywood camiası, Lively’ye desteklerini iletirken, Baldoni de “o aslında şöyle oldu” diye kaçak dövüşle kendini temize çıkarma çabasında. Üstünde dumanı tüten dava, Hollywood’daki dengeleri değiştirecek gibi duruyor.
 Fotoğraf: GettyImagesFotoğraf: GettyImages
“Kız kardeşlik” kavramı her zaman işlemiyor ve en acımasız yorumlar hemcinslerimizden gelebiliyor.

“Neden bana saldırıyorlar?”
Bir başka Hollywood yıldızı Sydney Sweeney de toplumun güzellik kalıplarına sözde uymadığı için zorbalanan son isim. Bikinili pozlarını yakalamak için çalılar arkasında saklanan paparazziler, oyuncuyu evinin arka bahçesinde güneşlenirken çekiyor. Fotoğraflar internete düştüğünde, profil fotoğrafı bile olmayan anonim hesaplar, oyuncunun görünüşü hakkında aşağılayıcı ve cinsiyetçi yorumlarını art arda sıraladı. Çünkü oyuncunun “kilolu” olması, otururken göbeğinin katlanması bazı kullanıcılara nedensiz öfke patlamaları yaşattı. Yeni filminde boksör Christy Martin’i canlandırmaya hazırlanan ve yoğun bir şekilde antrenman yapan Sweeney, bu yorumlara karşı sessiz kalmak yerine, telefonu eline alıp görünüşünden ötürü onu zorbalamaya çalışan hesapları tek tek ifşa etti.

Sydney Sweeney’ye yorum yapan anonim hesaplar arasında, maalesef kadınların da yer aldığını biliyoruz. “Kız kardeşlik” her zaman işlemiyor ve en acımasız yorumlar hemcinslerimizden gelebiliyor. Bazen kız kardeşliğin göstermelik olduğuna şahit oluyoruz. Sweeney de bu iki yüzlülükten yakınıyor: “Kadınların diğer kadınları aşağılamasını görmek çok moral bozucu. Özellikle sektörlerinde başarılı olan kadınlar, genç yeteneklerin hayallerini gerçekleştirmek için çok çalıştığını görüp onları kötülemeye ve itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Hepsi sahte. ‘Hadi birbirimize destek olalım’ demek yerine, birbirleriyle kavga etmek veya o kadını alt etmek zorundaymış gibi hissediyorlar.”

Oyuncunun bu cümleleri kurmasının arkasında, Hollywood yapımcısı Carol Baum’un görünüşü ve oyunculuğu hakkındaki yorumları yatıyor. Baum, projeleriyle gündemde olan Sweeney’in abartıldığını ima edip oyunculuğunun kötü olduğunu söyledi. Hatta daha da ileri giderek, Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde verdiği derste öğrencilerine, “Sweeney güzel değil, oyunculuk da yapamıyor. Neden bu kadar çekici?” diye soru soracak kadar had sınırlarını aşıyor. Bu olaylara Sweeney’in cevabı da gecikmiyor. Uzmanlığını ve deneyimini paylaşma pozisyonunda olan bir kadının, başka bir kadına saldırmayı seçmesinin ne kadar üzücü olduğunu, sektörde geçirdiği zamanda öğrendiği ve öğrencilerine öğretmeyi uygun gördüğü şeyin bu olmasının utanç verici olduğunu dile getirdi. Ve hepimiz adına şu soruyu soruyor: “Ben sadece burada elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Neden bana saldırıyorlar?”

Fotoğraf: GettyImagesFotoğraf: GettyImages
Aydilge: “Müzik ruhun gıdasıdır ama bazen gıda zehirlenmesi de olur.”

Gıda zehirlenmesi yaratan şarkılar
Kadına yönelik şiddetin, baskıların, zorbalığın alanları o kadar geniş ki, kendimizi güvende hissedeceğimiz, huzur bulacağımız yerler kısıtlandı. İzlediğimiz bir filmde ve müzikte de bu şiddetin tınılarını işitebiliyoruz. Her yıl sonu, heyecanla beklenilen Spotify karnesinde, Türkiye bu yıl sınıfta kaldı. Müzik platformu, 2024 yılının en çok dinlenen şarkısının Batuflex, Narco ve Era7capone’e ait Cıstak şarkısı olduğunu açıkladı. Şarkı, “Müziğimi cinsiyetçi bulmuş, hoş bakmamış / Bana hoş bakarsın, söyle, kaç paraya?” gibi kadın bedenini aşağılayan ve şiddeti normalleştiren sözler içeriyor.

Özellikle kadına yönelik toplumsal olaylarda sesini mute’a almayan, aksine sesi sonuna kadar açan Aydilge, malum şarkının bu kadar çok dinlenmesine karşı tepkisini gösterdi. “Kadın bedenin aşağılandığı, para, marka ve bir şeyler tüttürmenin en fiyakalı ve havalı şey olarak gösterildiği bu şarkılar çok dinleniyorlar evet. Kabul etmeliyiz ki bu bizim kültürümüzün bir parçası oldu. Gittikçe materyalistleşen ve kadını içine girip çıkılacak bir aparattan ibaret gören bir yanımız var. Ama yılmak yok” diyerek şarkıyı “gıda zehirlenmesi” olarak yorumladı. Olayların büyümesinden sonra şarkının sahipleri, bundan sonraki dönemde şarkı sözlerinde kadına yönelik daha dikkatli sözler yazacaklarını açıkladı. Listenary de birkaç ay önce “Dinlemiyoruz” hareketini başlatıp kadın bedenini objeleştiren, sömüren yapımcı ve müzisyenlerin şarkılarını ifşa edip dinlememe çağrısı yapmıştı. Umarız bu gibi farkındalıklar hızlıca artarak toplumda cevap bulur verir ve daha fazla gıda zehirlenmesine maruz kalmayız.

Fotoğraf: GettyImagesFotoğraf: GettyImages
Hollanda güzellik yarışmalarını kaldırdı, yerine gençlere ilham olacak bir platform kurdu.

Dünya barışı akıl sağlığı
Kadınların güzellik algısını bozan, zayıflığı güzel olmakla eşleştiren ve dış görüşle alakalı özgüven problemleri yaşatan güzellik yarışmalarındaki son gelişmeler, toplumdaki güzellik algılarını yıkmak için büyük bir adım atıldığını gösteriyor. Hollanda’da güzellik yarışmaları tarih oldu. Artık uluslararası platformlarda “Miss Netherlands” adıyla bir temsilci yer almayacak. Yarışmanın direktörü Monica van Ee, kadınların sosyal medyanın yükselişi ve gerçek dışı güzellik algıları nedeniyle kendilerini güvensiz hissettiklerini, bu sebeple bu kararı aldıklarını açıkladı. Ancak bu veda bir son değil, aksine bir başlangıç. Dünya değişirken, onlar da bu değişime ayak uyduruyor. Van Ee, yarışmanın yerine geçecek olan yeni platformun adının “No Longer of this Time” (Artık Bu Zamanın Bir Parçası Değil) olacağını ve bu platformun akıl sağlığı, sosyal medya, çeşitlilik ve kendini ifade etme gibi konuları odağına alarak gençleri desteklemeyi ve ilham vermeyi amaçladığını duyurdu.

Güzellik yarışmasının sona ermesi, yüzeysel standartların ötesine geçerek bireylerin içsel değerlerine ve benzersiz kimliklerine odaklanan bir anlayışın kapılarını aralamayı hedefliyor. Bu değişimle gerçek güzellik, artık sahne ışıklarının altında değil, bireylerin özgür ve cesur varoluşlarıyla parlayacak.