Bir şey yapmalı!

Şu sıralar kiminle konuşsak, farklı bir şeyler yapma peşinde. Mevcut işini bırakıp hayalindeki işi yapmak isteyenler, sosyal medyada kendine yer açmak isteyenler, kitap yazmak için çabalayanlar, yurt dışında iş kovalayanlar, bir sahil kasabasına yerleşmek isteyenler... Ancak uzun uzun yapılan planların, arkadaş sohbetlerinin ve toplantıların sonunda yerinden kalkan pek kimse yok. Harekete geçmenin belki de tam zamanı.

Bir şey yapmalı!

Yazı: Ece Üremez

HAREKETE GEÇME DÜRTÜMÜZE NE OLDU DERSİNİZ?
Peki, karar alma mekanizmamızın hala çalıştığından emin miyiz? Neden yapmak istediklerimiz yönünde sadece bir
adım atmak, fizik kurallarına meydan okurcasına bu kadar zorlaştı?
Harekete geçmek ya da geçememek, yazıdaki bütün mesele işte bu! Aslında tüm hayatımız bu ikilem üzerine kurulu. Her pazartesi alınan kararlar, her yeni yılda oluşturulan listeler, ertesi sabah uyandığımızda ertelenmekten başka
işe yaramazlar. Her sabah ayaklarımızın geri geri gittiği ofise girip de mutsuz olduğumuz işten bizi kurtaracak o harika fikri bulduğumuzda; daha iyi
bir teklif aldığımızda ya da sadece
uzun zamandır istifa etmek istiyor olduğumuzda gereken o tek adımı
bir türlü atmayız. Aynı durum ilişkiler için de geçerlidir; mutluluğumuz için dahi olsa almamız gereken kararları erteler, kapana sıkışmış bir bünyenin vereceği tepkilerle olduğumuz
yerde sayarken hayatın devam ettiği yanılgısına kapılırız. Peki neden? Sanırım bu duruma ‘korkuyla karışık atalet’ deniyor. Üstelik bu halet-i
ruhiye sadece kişisel düzeyde değil toplumsal ve kurumsal çerçevede de kendini fazlasıyla gösteriyor. Aslında
işe bu gerçekle yaşadığımızı kabul ederek başlarsak büyük bir adım atmış olacağımızı düşünüyorum. Keza yazar H. Jackson Brown’ın da söylediği gibi; “Harekete geçmek için bütün koşulların mükemmel olmasını beklersen, hiçbir zaman harekete geçemezsin.” O yüzden şu an her şey için en doğru zaman. Yarın için ne hayal ediyor ve istiyorsak harekete geçmek için tek doğru zaman bugün!

ERTELEMEK NİYE?
Yapılması gerekenleri ertelediğimiz kadar yapmak istediklerimizi de ertelediğimiz bir noktadayız. Her
ne kadar bu durumun psikolojide bir karşılığı olmasa da halk arasında pekala var; erteleme hastalığı. Aslına bakarsanız insanı bu noktaya getiren
iki neden var; birincisi kaygı, ikincisi
de mükemmeliyetçilik. İkincisinden başlayalım; insanın zihninde uçuşan parlak fikirler ya da yeni alternatifler en iyisini yapabilme hedefiyle çarpışıyor ve ortaya çıkan yıldız savaşları, nihayetinde fikrin ertelenmesine neden oluyor. Birinciye dönersek; yanlış eksik ya da kötü sonuç elde edip başarısız olmaktan korkan insan zihni, kaygıyı bünyeye bir zehir gibi yayarak neredeyse nevrotiklik boyutuna ulaşacak bir ertelemeye neden oluyor. İşte bu noktada, Yüksek Performans Stratejisti ve Power Coach Tolga Hancı, hayalimizi gerçekleştirenin attığımız adımlar olduğunu vurguluyor ve ekliyor; “Kariyeri değiştirmek, terfi almak, kendi işini kurmak, hayatının aşkıyla tanışıp bir ömür boyu mutlu yaşamak... Hayatınızın herhangi bir alanında ya da tümünde daha iyi bir pozisyonda olmayı hayal edersiniz değil mi? Bununla birlikte konu o hayallere ulaşmak olduğunda çok azımız bunu başarabiliyoruz. Hayallerimizi gerçekleştiremememizin birkaç
nedeni var. Biri ‘strateji yokluğu’ ve muhtemelen en önemsizi çünkü bu kolaylıkla çözebileceğiniz bir durum. Diğeri biraz daha derin... Tanıştırayım; ‘kısıtlayıcı inançlar’.” Her şeyden önce farkına varmamız gereken şu; hayallerimizle aramızda durabilecek
en büyük engelin öncelikle kendimiz olduğunu kabul etmeliyiz. Hancı’nın dediği kısıtlayıcı inançlarla kastedilen de bu; “Kendimizle kurduğumuz iletişimde seçtiğimiz ifadeler, bir
başka deyişle kendimize ne söyleyip durduğumuz... İstisnasız tüm insanların kendileriyle kurdukları sözel bir iletişim var: ‘Ne yapsak olmuyor’, ‘Bizim elimizden gelmez ki...’, ‘Ben böyleyim, ne yapayım’, ‘Yok abi, mümkün değil!’, ‘Aman ya, bize mi kaldı?’, ‘Nerede bizde o şans?’, ‘O bana bakmaz ki...’, ‘Çok yoğunum’, ‘Hiç vaktim
yok’ gibi birçok cümle... Hayatımız boyunca ebeveynlerimizden, rol modellerimizden, öğretmenlerimizden duyduğumuz ve hiç farkında bile olmadan sık sık kendimize de tekrar etmeye başladığımız cümleler, düşünce kalıplarına dönüşüyor. Daha da korkuncu bir süre sonra bu sanki karakterimizin bir parçasıymış gibi düşünmeye başlıyoruz.” Strateji mevzusuna gelirsek, Hancı bu noktayı şöyle özetliyor; “Hayalinizi gerçekleştirmek için önce hayalinizi hedefe dönüştürmelisiniz.”

Hayalinizi gerçekleştirdiğinizde
‘Ne elde edeceksiniz?’ değil ‘Ne hissedeceksiniz?’ sorusuna yanıt vermelisiniz. Bu soruyu detaylı ve samimiyetle cevaplandırdığınızda
sizi gerçekten heyecanlandıran bir hedefiniz olur ve içsel motivasyonunuz roketlenir! Sonrasında da bu hedefe gidecek ara adımları saptayarak stratejinizi oluşturmalısınız. Bir başka deyişle koca bir lokmayı (hedefiniz) küçük parçalara bölerek (ara adımlar) yemelisiniz ki yemeğin lezzetini alacağınız yerde lokma ağzınızda büyüyüp eziyete dönüşmesin. Bunu yapmak için kaynaklarınızın farkında olmalısınız. Hedefinize ulaşmak için neye ve kimlere ihtiyacınız var? Bu kaynaklara nasıl ulaşırsınız? Alternatifler neler, mesela maddi kaynak ihtiyacındaysanız bunu hangi yollardan sağlayabilirsiniz?”

Bu iki maddeyi gerçek anlamda uyguladığınızda içsel motivasyonunuzun hep yüksek olduğunu siz de fark edeceksiniz. Özetlersek yapmamız gerekenler basit; düşünce kalıplarından kurtulun ve kişisel yaşam stratejileri üretin.

Bir şey yapmalı! - Resim : 1

DÜŞÜNME, UYGULA
Karar vermek ve harekete geçmek için fazla düşünmenin sakıncalı olduğu gerçeği sanıyorum hepimiz için artık net. Karar al ve uygula felsefesini hayatlarımıza dahil etmenin zamanı geldi de geçiyor. Bu süreçte şunu unutmamak gerek; çabuk harekete geçildiğinde karşılaşabileceğimiz eksikleri yolda tamamlayabileceğimizin bilincinde olmalıyız. Çıkabilecek
her türlü olumsuz olasılıklara dair önceden yapılan tüm hesap kitapların bozulabileceği tek gerçek olasılık aslında. O yüzden uzun saatler düşünmek yerine adım atmak daha işe yarar bir durum olacak. Teşebbüs etmek eksikleri gidermede ilk adım. Çünkü kararsızlık ve belirsizlik enerji ve motivasyonunuzu çalarak içinde olduğunuz mutsuz duruma daha çok kök salmanıza neden olur.

Bu noktada bizi duraksatacak esas etken şu olabilir; önümüzde sadece
iki alternatifin oluşu. Hancı konuyla ilgili görüşlerini şöyle açıklıyor; “Eğer iki alternatifiniz varsa seçeneğiniz
yok demektir! Bu durum sizi en az seçeneksizlik kadar strese sokar. O yüzden alternatiflerinizi belirlerken
en az üç alternatifiniz olduğundan emin olun ve hedefinizle ilgili ara adımlara ulaşırken ihtiyaç duyduğunuz kaynaklarla ilgili daima alternatifleri çoğaltmayı hatırlayın. Ne kadar
çok, o kadar iyi...” Çünkü böyle olduğunda içimize sinen seçeneği daha rahat görürüz. Karar vermenin arada kalmaktan çok daha kolay olduğunu hatırlarız. İşte, o anda
diğer tüm ihtimaller köpük gibi uçar gider ve hayatınız gerçekten değişir.

Sadece önünüze bakmaya başlarsınız, vazgeçme ihtimali aklınıza bile gelmez. Teori aslında Pavlov’un köpeği kadar anlaşılması kolay şartlı refleks, bir başka deyişle koşullanma haline gelir. Bir karar alıp şartlanmış bir şekilde uygulamaya başladığınızda değişim de başlamış demektir. Öyleyse, harekete geçmeyi sağlayacak bir
etken de kendimizi istediğimiz yöne doğru şartlandırmaktır. Özellikle
de kaderinize razı gelip hiçbir şey yapmanın içinizden gelmediği zamanlarda kendinizi zorlamaya devam etmeli, kararınızdan geri dönmemelisiniz. Çünkü asıl ilerleme bu anlarda kaydedilir. Esas değişim böyle günlerdeki kararlılığımızla ölçülür. Son olarak, Hancı’nın sözlerine kulak vermek gerek;
“Elbette hedefinize giden yolda gerçekleştirdiğiniz her ara adım sonrası bir kutlama yapmalısınız! Lütfen daima hatırlayın; bir şeyler olsun diye bekliyorsunuz ya... OL-MA- YA-CAK! Ta ki siz onu gerçekleştirmek üzere stratejinizi yapıp adım atana kadar...” Unutmayın, kum saati akmaya devam ettikçe yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz. Çünkü hayatın kendisi kararlar silsilesinden ibarettir.

NEREDEN BAŞLAMALI?
Klinik Psikolog Tuğçe Peker, harekete geçmenin ipucunun, şu anın değerini bilmekten geçtiğini söylüyor ve şunları öneriyor: “Hayat biz gelecek planları yaparken geçen süredir. Gerçekten birçoğumuz için hayat sürekli geleceğe yatırım demek. Duygusal, fiziksel, finansal hiçbir kararımız
şu an ile ilgili değil. Peki neden? Çünkü mükemmel olmasını istiyoruz, eksiksiz, tam, kusursuz... Çünkü, bu sefer başarmak istiyoruz. Her şeyi aynı anda yapmak istiyoruz. Belki de şunu kabul etmekle başlayabiliriz. ‘Hayatta hiçbir
şeyin tam, eksiksiz ve mükemmel olması’ diye bir şey yoktur; elimizden gelenin en iyisi vardır. Hedeflerimizi gerçekçi, ulaşılabilir ve kendimizi tanıyarak koymazsak yeniliriz. Erteliyoruz, çünkü kendimizden çok şey bekliyoruz. Erteliyoruz, çünkü medya, aile,
iş dünyası ve hayat bizden her
şeyin en iyisini hemen istiyor.
Karar vermekte zorlanıyoruz, çok seçeneğimiz var. Hangisi daha mükemmel bilemiyoruz. Kendimizi harekete geçemediğimiz, en iyisini yapamadığımız için azarlarken motivasyonumuz düşüyor.

PEKİ, NE YAPMALI?
• Kendimizi tanımalı, ‘Ben
ne yapmak istiyorum?’, ‘Ne yapabilirim?’, ‘Ne kadar sürede yapabilirim?’ sorularını sormalıyız.
•    ‘Gerçekten bunu istiyor muyum yoksa bu bir gereklilik mi? Kime göre gerekli?’ diye düşünmeliyiz. Hayattan, şu andan keyif almalıyız. Yoksa hayatımız bir süreç gibi geçerken hiç başlayamadığımız bir hayale takılıp kalırız. Hedeflerimizi küçültmeliyiz, parçalara bölmeliyiz.
•    Kendimize iyi davranarak gerçekten isteyip de yapamayacağımız şey olmadığına ikna olmalıyız. Ertelediğimiz, yapmadığımız şeyleri düşünmeye harcayacağımız enerjiyi küçücük adımlar atmaya harcarsak yolu yarılamış sayılırız bile. Unutmayın, evren düşünceyi değil, hareketi alkışlar.”