Şehir yaşamı yoruyor

Evet, şehir yaşamı herkesi yoruyor ama kadınları daha çok! İş hayatı, annelik ve ev kadınlığını bir arada yürütmeye çalışan kadınlar daha fazla yıpranıyor.

Şehir yaşamı yoruyor

İş yoğunluğundan ve şehir hayatının zorluklarından bunalanlar “İşi gücü bırakıp bir sahil kasabasına yerleşeceğim” diyerek isyan ediyor. Son dönemde bu istek özellikle kadınlardan daha sık duyuluyor. İş hayatının yanında annelik gibi birçok görevi olan kadınlar kendilerini erkeklerden daha fazla yıpratıyor.

Son birkaç yıldır büyük şehirlerde yaşayan hemen herkesin aklında; her şeyi bırakıp bir sahil kasabasına yerleşmek var. Bu fikri yaratan ise büyük şehirlerdeki yaşantının dayanılmaz yorgunluğu. Anadolu Sağlık Merkezi Psikolojik Danışmanı Necmiye Doğruer, şehir yaşamının insanları son derece manik bir yaşama sürüklediğini; doğası gereği daha dingin ve sessiz yaşamak isteyen kadınların bu yoğun döngüden daha fazla etkilendiğini söylüyor. Doğruer; “İş kadını, kimliği ve doğasındaki annelik duygusuyla birçok şeyi bir arada tutmaya çalışmasıyla kadınlar kendilerini erkeklerden daha fazla yıpratıyor” diyor.

Yaşam döngüsü içinde çoğu zaman beden ve ruha taşıyabileceğinden çok daha fazla yük biniyor. Kişi kendine uygun olup olmadığını düşünmeden sadece bir şeylere yetişme telaşı içerisinde çok fazla hareket ediyor. Şehir yaşamı yeterince zorken kadının barındırdığı kimlikler de bu zor yaşamı daha yıpratıcı hale dönüştürüyor.

Hayali bile iyi geliyor
Günlük koşuşturmalar sırasında oluşan yorgunluklar özellikle kadınlarda derin bir mutsuzluk, bunalma ve fiziksel bir hastalıkla alarm veriyor. Kişi kendini biraz dinlemeye başladığında, vücut yaşamında yavaşlamaya gitmesi gerektiği mesajını veriyor. Birçok insan gelen uyarıları dinleyip radikal bir karar alma yoluna gidiyor, en azından planını kurmaya başlıyor. Yeni yaşam fikri hemen gerçekleşmese bile hayalinin kurulması dahi birçok kadında ufak değişimlere neden oluyor.

Doğanın canlılığı ruhu besliyor
Her konuda en mükemmeli yakalamaya çalışan şehirli kadınlar yaşantılarında bakımlı, modern, estetik görünmek kaygısı taşıyorlar. Bu durumda ruh ve bedenlerinin verdiği tepkilerden çoğu zaman psikolojik bir çöküntüye sahip olduğu görülüyor. Kadınların yaşantılarında doğanın renklerinin canlılığını, kokusunu ve rahatlığını aradıklarını söyleyen Doğruer; “Şehrin durmayan koşturmacasından kaçabilmek için kadınlar, kendilerine küçük balkonlar yaratıyorlar. Ancak unutulmamalı ki, yaşam biçimini değiştirme ve baş edilemeyen duygusal sorunlardan kaçma ihtiyaçları birbirinden farklı şeylerdir” diyor.