Anne olmak şuursuzca bir mutluluk!

Hayatının hiçbir döneminde hamileliğindeki gibi şuursuzca bir mutluluk yaşamadığını belirten Esra Erol, anne olduktan sonra duygusal dünyasının değiştiğini ve hayatının başrolünü İdrisali’nin aldığını söylüyor. Beş çocuklu bir ailede büyüyen Erol’un en büyük hayali ise etrafında çocukların koşturduğu cıvıl cıvıl bir hayat.

Anne olmak şuursuzca bir mutluluk!

Lohusalık farklı bir ruh hali yarattı mı üzerinizde, sonuçta hayatınız yeni bir döneme girdi?
Lohusalık problemi yaşadım ama o zaman bunun farkında değilmişim. Çocuğumu kimseye vermek istemiyordum, kimseye göstermek istemiyordum. Doğumdan sonraki 30 günlük süreçte hep evin içinde, özellikle İdrisali’nin olduğu odada vakit geçiriyordum. Annem çok becerikli bir kadındır, ona rağmen onunla didişiyordum, bir şeyden endişelendiğim zaman “Doktora soralım” diyordum. O dönem biraz sıkıntılıydı yani. Bir gün canıma yetti, “Teslim oluyorum artık” dediğim an dünyanın en rahat annesi ve kadını oldum. O kırılma noktasını yaşamasaydım sorunlu bir anne olabilirdim.

Oğlunuzun ismine siz mi karar verdiniz?
İdris, kayınpederimin ismi, babası istedi. Ben de bir oğlum olursa hep Ali ismini koymak isterdim. Bu isimleri birleştirmek istedik, tamlama gibi oldu. Aklımda ikinci bir isim daha var; Ömer. Bir oğlum daha olursa ona da Ömer ismini koyacağım.

Esra Erol nasıl bir anne?
İdrisali artık üç yaşında. İki yıl çok kolay geçmedi tabii, çocuğunuzu tanımıyorsunuz, anlamıyorsunuz. Çok acemisiniz. Efrafta hep ‘çok bilen anneler’ var. Bir an geliyor, “Aman Allahım, ben ne kötü bir anneyim” diyorsunuz. Bugün tüm bu olumsuz düşüncelerden kurtuldum, çünkü çocuğumla iletişimim ona yemek yedirmek, onu iyi beslemek üzerine kurulu değil. Onunla iletişimim sevgi üzerine. Bugün çok doğru bir şey yaptığımı daha iyi anlıyorum. İdrisali’ye sekiz aylıkken de hikaye okuyordum, şimdi de okuyorum. Artık anlattığım hikayeleri yıllarca duyduğu için kendince eklemeler bile yapıyor. Ona net kurallar koyuyorum. O kuralları çiğnemiyorum, onun da çiğnemesine izin vermiyorum. “Bana söz ver” dediğimde İdrisali artık sözünün arkasında durması gerektiğini biliyor. Her konuda detaylı bir şekilde konuşuyoruz. Hayatımda olan her şeyi ona anlatıyorum. Asla yalan söylemiyorum. İşe giderken çok rahatım, çalışmam gerektiğini ona anlattım ve beni artık öperek uğurluyor. Her şeyi; ağlamasını bile göze alarak her zaman doğruyu söylüyorum, o zaman kırılmıyor ya da kızmıyor.

Hanginize daha çok benziyor?
15-20 gündür hemen her şeyde babasını taklit etmeye başladı. Babası gibi balıklama atlamaya, babası gibi oturmaya, yüzmeye çalışıyor. Enerjik olması hariç birçok özelliğinin Ali’ye benzediğini düşünüyorum. Mesela Ali’yle gizli bir ‘son nokta inatlaşmamız’ vardır, bazen İdrisali ile de bunu yaşıyoruz.

Annelik hayatınızda neler değiştirdi?
Buna kaygı bozukluğu da diyebilirsiniz ama yanında ben yoksam, her yola çıkışında yüreğim ağzıma geliyor. Evdeki kurallar ve öncelikler tamamen İdrisali üzerine. Eskiden daha sorumsuzdum, üç gece üst üste dışarıda vakit geçirirken şimdi bunu yapmıyorum. Alışkanlıklarınız değişiyor, kaygılarınız, korkularınız artıyor. Hayatımda hiçbir zaman kimseye, aileme bile bağımlı olmadım ama artık kendimi ona bağımlı hissediyorum. Bu çok güzel bir duygu tabii ama bir taraftan da dünyanın en zor duygusu.

75 milyonun şahitliğinde tanışıp evlilik kararı alan insanların mutluluğuna vesile olmak neler hissettiriyor?
Bir taraftan sorumluluk hissediyorum. İnsanları mutlu etmek için elimde, yüreğimde ne varsa seferber ederim fakat insanlar da mutluluğun kıymetini bilsin. Evet, insanlara vesile olarak iyi bir şey yaptığımı düşünüyorum ama “Bunun kıymetini bilecekler mi acaba?” diye düşündüğüm de oluyor. Herkesin şansının döndüğü bir nokta var, o andaki duruşunuz çok önemli. Bu şans evlilikle gelebilir, aşkla gelebilir, piyangodan gelebilir; önemli olan bu fırsatı iyi değerlendirebilmek. İnsanları evlendirirken çok mutlu oluyorum ama aile arasında kırgınlıklar varsa, küsleri barıştırabiliyorsam, yaraları sarabiliyorsam benden mutlusu yok.

Hayatınızın dönüm noktası ne?
Bir gün bir televizyon kanalından gelen telefon… O telefonla gelen teklif, oraya gidip görüşmem, sonra işi çok sahiplenip bırakmamam. Eşim Ali hayatımda çok büyük bir şanstır, çok büyük bir dengedir. En büyük şansımınsa Ali olduğunu düşünüyorum.

Hayatınızın en zor yayını hangisiydi?
O kadar çok ki! İlk anda aklıma gelen Soma… Canlı yayında Soma’da olmak çok zordu. Bir sisin içindeydim, ne sisi aralayabiliyordum ne yol gösterebiliyordum. Etrafınızda o kadar çaresiz insan var ki o çaresizlik sizi de içine alıyor. Bebeğimi kaybettiğim zaman yaptığım yayın da benim için çok zordu. Cuma bebeğimi kaybettim, pazartesi yayına çıktım. Dünyanın en zor zamanıydı benim için, çok ağırdı. Üstelik bebeğimi normal doğumla aldılar. Dedim ki kendi kendime “Bir tarafta acı çekiyorum diğer yanda güçlü olmam lazım.” Medyada çok canımı acıtan yazılar da yazıldı. O zaman anladım ki biz acı çeken birine acı vermeyi daha çok seviyoruz.

İki kitabınız var, ‘Kara Duvak’ ve ‘Sessiz Kadınlar’. Yeni kitap projesi var mı?
Kitabın geliriyle 6 bin kadına psikolojik danışmanlık hizmeti verdik ve bu devam edecek hatta belediyelerle ortak yürüteceğimiz bir proje yapacağız. Türkiye’nin her yerine yayılmayı hedefliyoruz. Bu sene bütün enerjimi buna yönelteceğim. 

Şiddet, günümüz Türkiyesinin en ciddi problemlerinden. Bu konuda farkındalık yaratmak için neler yapılabilir?
Aile içi şiddete maruz kalan her kadına önce komşusu sonra ailesi sahip çıkmalı, çünkü kadının mağduriyeti sahipsizlikle başlıyor. Hiç kimse onun derdine ortak olmuyor, “Aman bana bulaşmasın” diyerek başından atıyor. Önce insanın içindeki şiddeti bitirmek lazım, sadece bunu kadına indirgemek sorunu çözmüyor.

Çalışan Esra Erol ile eş ve anne olan Esra Erol arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Hepsinde kurallarım var; evdeki kurallar farklı, işteki kurallar farklı. İnsanların hata yapmasına müsade eden bir yapım var ve düşünme şeklim olayın çözümü üzerine kurulu. Şimdi siz sorunca fark ediyorum ki aslında yaptığım hemen her işte abla rolü üstlenmişim. İki büyük ablam var. Ben ortacayım, iki de küçük kız kardeşim var. Hep derleyen ve toparlayan kişi oldum hayatım boyunca. Anne olmak bazen olaylara daha duygusal bir pencereden bakmayı da getiriyordur eminim. 

Evlilik programı sunan biri olarak mesleğinize nasıl yansıyor anne olmak?
Anne olduktan sonra duygusal dünyam değişti. Çocukla ilgili bir sorun söz konusu olduğunda tepkilerim büyümeye başladı. Annelikle beraber empati yeteneğim inanılmaz gelişti hatta
bu durum bazen beni yoruyor. Artık televizyonda çocuklarla ilgili haberleri de izlemek istemiyorum. Bu bir savunma mekanizması herhalde. Bunlar hep anneliğin ve evlat sahibi olmanın sonuçları. 

O sabah keyifsiz kalktınız ama çekime gitmek zorundasınız. Doğal davranmayı mı tercih ediyorsunuz yoksa profesyonellik gereği hemen bürünmeniz gereken role mi
bürünüyorsunuz?

Ben mutluysam mutluyum, üzgünsem üzgünüm ve bunu yansıtıyorum, aksi şekilde davranmak beni çok yoruyor. Çekimde idare etmeniz gereken birçok insan var; orkestra, seyirci, adaylar… Bir taraftan da seyirciyle iletişim halinde olmak zorundasınız. Çok gergin olduğum zamanlarda bile oranın aslında kaçış noktam olduğunu hissediyorum ama tepkimi vermekten asla kaçınmam. Söylemem gereken sözü söylemiyorsam kendimde eksiklik hissederim.

Röportaj: Gülru İncu
Fotoğraf: Nurdan Usta
Styling: İrem Akalın

Dest-i İzdivaç’, ‘Esra Erol’la İzdivaç’, ‘Esra Erol’da Evlen Benimle’ ve ‘Esra Erol’la’ adlı evlilik programlarıyla 7’den 70’e her yaştan geniş bir hayrankitlesine sahip olan Esra Erol, özel hayatında da tıpkı ekranda gördüğünüz kadar neşeli, dürüst, içten ve yeri geldiğinde sözünü sakınmayan bir kadın. Üç yıl önce İdrisali’nin doğumuyla hayatı kökten değişen ve güzelleşen Erol; eş, anne ve çalışan kadın kimliklerini başarıyla üzerinde taşıyor. Ona göre işin püf noktası ise kurallar koymak ve her zaman çözüm odaklı yaşamak. Tarabya
sırtlarındaki evlerine gittiğimizde havuzun keyfini çıkaran İdrisali’nin annesiyle kurduğu iletişim ise gerçekten görülmeye değerdi. Onların ilişkisi kesinlikle sevgi, güven ve dürüstlük üzerine kurulu. 

İdrisali’ye hamile olduğunuzu öğrendiğiniz ilk an neler hissettiniz?
Ayaklarım yerden kesilip de “Aman Allah’ım, anne oluyorum” demedim. Aklıma gelen ilk şey kariyerimdi. Belki de çalışan her kadın önce bu duyguyu hissediyor, çünkü bir taraftan televizyon programı yapıyorum, bir taraftan benimle beraber yürüyen bir ekip var, kafam karmakarışıktı. Fakat Ali’ye bunu söylediğimde olayın şekli değişti yani hamile olduğumu duyduğum an ile bunu Ali’ye söylerken hissettiklerim arasında dağlar kadar fark vardı. Çünkü bu bizim çocuğumuz. Sonraki süreç nasıl geçti peki? Çok keyifliydi hatta tahmin etmediğim kadar keyifli geçti. Sürekli mutlu, hoplayan, zıplayan, enerjik, dinamik bir hamileydim. “32 yıllık hayatınızın en mutlu anı neydi?” diye sorsanız İdrisali’ye hamile olduğum zaman diyebilirim. Hayatımın büyük bir bölümü stüdyoda geçtiği için tesadüflerle, hamile olduğumu bilmeden doktora gittim aslında. Kendimde bir gariplik hissediyordum tabii.
Uyumayı severim ama erken kalkmaya başladım, yemek yeme alışkanlığım pek yoktur ama bir anda yemek yemeye başladım. Testi yaptırdım. Şahaneydi! Ali’ye hamile olduğumu söyleyince o da çok şaşırdı tabii, yüzünde kontrol edemediği sevimli bir ifade oluştu. Sonrasında kusmalarım başladı. O dönemin haricinde ikimiz de çok mutluyduk.

Rahat bir hamilelik miydi?
Benim üç ayım çok zor geçiyor. Kaybettiğim ikinci bebeğimde de öyleydi. Sürekli mide bulantısı hissediyorum ilk üç ay ama onun dışında hiç sorunum olmadı. Şuursuz bir mutluluk hissettim sadece. Tabii belli vitaminler veriyorlar hamilelik sırasında, onlardan da ekstra enerji aldım herhalde. Eminönü’nü, Kapalıçarşı’yı çok severim, kardeşlerimle oralara gittiğimiz zaman onların “Sen o vitaminleri içtiğin için çok enerjiksin ama biz çok yorulduk artık” dediklerini hatırlıyorum. Ve evet, bu doğumdan sadece 10 gün önceydi. 

İdrisali’nin doğumundan sonra ev düzeninizde bir değişiklik oldu mu?
Biz çok mutlu bir çiftiz. Hep sakin ve dinginiz. Bize gelenler bile yüksek sesle konuşmaz. İdrisali doğduktan sonra da bu devam etti tabii... Artık evde üç kişiyiz. Evi onunla paylaşmaya alıştık, o da bize alıştı. Şu anda üç yaşına girdi düzenimizi oturttuk artık.

İdrisali nasıl bir çocuk? Karakterini kolayca ortaya koyuyor mu, duygu ve düşüncelerini net ifade ediyor mu?
O kadar net ki... İsteklerini hissederek söylüyor ve ben de o zaman ona yürekten inanıyorum. Eğer kızgınsa sakinleşmesini bekliyorum.

İdrisali ile beraber neler yapıyorsunuz?
Kış dönemiyse eve geldikten sonra hep beraber yemek yiyoruz. Sonra oyun oynuyoruz. Banyo yapmaktan çok keyif alıyor. Banyo saatinden sonra ışıkları kapatıp çizgi film izliyoruz. Filmden sonra hikaye okuyoruz.

Oğlunuz için nasıl bir gelecek hayal ediyorsunuz?
Dilerim alanında başarılı olduğu, yeteneğini de bizim keşfettiğimiz bir meslek dalında çalışır. En büyük duam, vicdanlı, ahlaklı ve saygılı bir çocuk olması. Ben örf ve adetlerime bağlıyım; geleneksel bir yapım var. Onda da aynı şeyi devam ettirmek istiyorum yani aile kavramından asla yoksun olmasın. 20-25 yaşına geldiğinde kendini taşıyabilen, sakin, kuralları ve iç disiplini olan bir çocuk olmasını diliyorum.

Evde baba mı otoriter yoksa siz mi?
Ben otoriter, baba teslim! Normal hayatta hiç öyle değilken ona kurallar koyan, ‘hayır’, ‘yapma’, diyen bir anne rolüne bürünüyorum. Ama o formayı çıkarınca çok neşeli bir anne var
karşısında.

Siz beş çocuklu bir ailede büyümüşsünüz. Çok çocuklu, kalabalık bir aile planlıyor musunuz?
Şubat ayında sonlanan ikinci hamileliğimi de çok istemiştim hatta ikizlerim olsun diye çok dua ettim. Bu evde 3-4 çocuk olmasını istiyorum.

Anne adaylarına neler tavsiye ediyorsunuz?
Sağlık her şeyden önemli. İdrisali’ye hamileyken yaşamadım ama ikinci hamileliğimde hipotiroid çıktı. İlk önce gebelik tiroidi olarak başladı, doğumum sonlandıktan sonra yeniden testler yapıldı ve gebeliğe özel bir durum olduğu, artık normal hayatıma geçebileceğim söylendi ancak öyle olmadı. Şikayetlerim bitmedi ve şu an tiroid hastasıyım. Anne adayları her testi kesinlikle yaptırmalı.