“Aşk form değiştirip yeniden karşımıza çıkar”

10 yıllık kurumsal iletişim deneyiminin ardından köşesine çekilip kendini kelimelerin sihirli dünyasına kaptıran Şebnem Burcuoğlu, yeni kitabında aşkı hem erkek hem de kadın bakış açısından yansıtıyor. Süreya Kuaför Salonu, İstanbul’un Kurtuluş semtinde geçen bir hikaye aracılığıyla aşka, hayata, ilişkilere dair dipnotlar düşüyor okura.

“Aşk form değiştirip yeniden karşımıza çıkar”

Röportaj: Gülru İncu
Fotoğraf: Fethi Karaduman


Hayatta tek bir doğru mu vardır? İlişkilerin hangi dinamiklere sahip olduğu üçüncü kişiler tarafından anlaşılabilir mi? Çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemleri hayatı algılamamızda nasıl rol oynar? Peki ya aşk? Bize öğretilen tanımlarının ve şekillerinin dışında başka yüzlerle çıkmaz mı karşımıza? Zamanla form değiştirip yeniden kapımızı çalmaz mı? Yazar, yeni kitabı Süreya Kuaför Salonu’nda işte bu soruları düşündürtüyor okura. Şebnem Burcuoğlu, Bir kadın olarak hayatının daha sakin, daha az karmaşık bir döneminde. Bir gün hepimizin anladığı ya da anlayacağı gibi o da daha basite indirgersek hayatın daha az yorucu olacağını keşfetmiş. Tam bu araya küçük bir not düşmeden geçemiyor; “Belki de bu sebeptendir zaman geçtikçe bize bir zamanlar aşırı cazip gelen o arıza aşklardan uzak durmamız.”

Kitabın isminden başlayalım, neden Süreya Kuaför Salonu?
İstanbul’un Kurtuluş semtinde geçen bir mahalle hikayesi bu. Cemal, büyük aşkı Süreyya ve her ikisinin de dostu olan Feza’nın hikayesi. Her mahallede olduğu gibi burada da bir mahalle kuaförü var, ismi ise Süreya Kuaför Salonu. Neden tek ‘y’ ile yazıldığına gelecek olursak... Kuaförün asıl sahibinin kızı Süreyya, Feza’ya ve onu delicesine seven Cemal’e kazık atıp bir gün, tek bir açıklama yapmadan mahalleyi terk ediyor ve başkasıyla evleniyor. Cemal ve Feza ilk başta şok yaşıyor tabii. Ancak aradan 11 yıl geçince, aynen bir iddiaya girerek soyadındaki tek ‘y’yi kaybeden şair Cemal Süreya gibi, Süreyya’nın bir ‘y’ sini hem kuaför tabelasından hem de hayatlarından siliyorlar. Derken 11 yıl sonra bir gün Süreyya çıkageliyor mahalleye...

Diğer kitaplarınız arasında farklı bir konumda mı duruyor bu kitap yoksa aynı düşünsel yolculuğun yeni bir etabı mı?
Kocan Kadar Konuş serisinde Efsun, Şekerfare’de Şükran, Çevrimdışı Aşk’ta ise Kumru anlatıyordu hikayeyi. Beşinci kitabım Süreya Kuaför Salonu’nda ise Cemal, Süreyya ve Feza’ya kulak veriyoruz yani hem erkek hem de kadın bakış açısı giriyor devreye. Bu anlamda diğerlerinden farklı bir kitap diyebilirim. Delikanlı bir mahalle erkeğini konuşturmak benim için önemli bir adımdı.

Feza, Süreyya ve Cemal, yaşama, aşka dair neler söylüyor okuyuculara?
Hayatta tek bir doğru olmadığını... İki kişinin arasında yaşananları ancak o iki kişinin bilebileceğini... 10 yaşındaki senle 20 yaşındaki ve 30 yaşındaki senin aynı kalmayacağını... Eninde sonunda değişmek, değişemiyorsan bile dönüşmek ve sivri yanlarını törpülemek zorunda kalacağını söylüyor Süreya Kuaför Salonu. Aşkın ise form değiştirerek başka hallerde yeniden karşımıza çıkabileceğine bizi inandırıyor.

Yazar olmanın en tatmin edici en cezbedici yanı ne sizin için?
Üniversiteyi Bilkent’te okuyup yüksek lisansımı Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptım. Ardından özel sektöre atıldım ve 10 yıl boyunca kurumsal iletişim alanında çalıştım. Son beş yıldır ise tamamen yazarlığa kanalize olmuş haldeyim. Hayatımın en zor, en mücadele dolu beş yılıydı diyebilirim. Evet, size karışan, görüşen yok, dünyanın istediğiniz yerinden yazabiliyorsunuz ama şöyle bir durum var, tek başınasınız. Yılda bir kere yazdığınız o kitap satarsa ne ala, satmazsa durum fena. Suç atacak, söylenecek kimseniz yok. Fakat... Kitabınız hele ki sevilir, hele ki kalplere dokunursa... Müthiş! “Çok kötü bir dönemde sizin kitabınız çok iyi geldi” cümlesi inanılmaz cezbedici bir cümle benim için.

“Aşk form değiştirip yeniden karşımıza çıkar” - Resim : 1

Edebiyat klasikleri arasında en sevdiğiniz karakter kim?
Tolstoy’un Anna Karenina’sı beni en etkileyen dramatik karakter diyebilirim. Aşk konusunda bir kadının gözü karalığı, canı isterse dünyasını ters yüz etme kapasitesi, aşık olduğunda delilik sınırına yaklaştığı o kaynama noktasını okuyucusuna yaşatan bir karakter Anna Karenina.

Okumaktan keyif aldığınız, dönüp dönüp okuduğunuz yazarlar ve kitaplar hangileri?
Türk yazarları okumaktan daha çok zevk alıyor ve besleniyorum. Bilge Karasu, Nedim Gürsel, Murathan Mungan sevdiğim kalemler. İz bırakan kitaplarda ise Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi geldi aklıma. Kitap konusunda aynen müzik ve sinemaya beslediğim duyguyla hareket ediyorum. Yani antenlerim son derece açık, tarz ayırmam. Her an her şeyi sevebilirim çünkü.

Doğum fotoğrafçılığı, şarkı söylemek ve salsa yapmayı sevdiğinizi biliyorum. Başka hobileriniz de var mı, mesela kimsenin bilmediği özel bir tutkunuz?
11 yıl piyano çaldım. Değerli piyanist Leyla Pamir ile uzun yıllar çalıştım. O, üniversite sınavına gireceğim zaman konservatuvar sınavları konusunda ısrarcı olsa da ben farklı bir yol çizmeye karar verdim. Şimdi baktığımda, bir enstrüman çalmanın insan üzerindeki etkisini anlıyorum. Bir kere ciddi bir disiplin kazandırıyor, sanatsever tarafınızı besliyor, geliştiriyor.

Bir yazar olarak hayatı nasıl algılıyorsunuz, nelere daha fazla odaklanıyor, nelere takılıyorsunuz?
Bundan birkaç sene öncesi kabus gibiydi fakat giderek daha az karmaşık gelmeye başladı hayat. Eh, büyüyoruz, hayatı daha basite indirgemezsek mutlu olamayacağımızı görüyoruz. Enerjimizi doğru yönlendirmeyi öğreniyoruz. Belki de bu sebeptendir zaman geçtikçe bize bir zamanlar aşırı cazip gelen o arıza aşklardan uzak durmamız. Sadece sevdiğim bir iki insanla vakit geçirip sevdiğim bir iki şeyle uğraşmayı tercih ediyorum. Kendimi daha fazla nasıl geliştirebilirim, bunun peşindeyim. Bana bir şey katmayan boş muhabbetlere asla tahammülüm yok.

Bir kitabın karakteri olsaydınız kim olmak isterdiniz?
Kesinlikle Marvel’in kadın süper kahramanlarından biri olmak isterdim. Mesela özel dedektif Jessica Jones.

Pozitif, karamsar ya da gerçekçi. Bu üç kelimeden size en çok hangisi uyuyor?

Burcum oğlak, yükselen burcum oğlak ve tek kelimeyle gerçekçiyim. Bir şey için aksiyon alındığını görmeden ‘oldu’ demem. Hani karşındaki sana saçma sapan davranıp her kavgayı ‘Seni çok seviyorum’ diye kapatır ya; hiç benlik değil. Seviyorsan göstereceksin. Gösteremiyorsan zaten olmaz bu iş.