Beyoğlu’nda bir Can Sipahi

‘Güneşi Beklerken’ dizisiyle yeniden ekranda gördüğümüz Can Sipahi’yi gençliğinin enerjisinden yola çıkarak Beyoğlu sokaklarında bir gezintiye çıkardık. Uzun yıllar daha hayatımızda olacağına, daha çok projede adını duyacağımıza inandığımız Sipahi’yi biz çok sevdik!

Beyoğlu’nda bir  Can Sipahi

Bu dizinin sırrı ne?
Herkesin hayatının bir yerinde ‘Bunu neden ben yaşıyorum?’ diye kendine sorduğu ama cevabını bir türlü bulamadığı kör noktaları vardır. ‘Güneşi Beklerken’, daha önce bir şekilde yolları kesişmiş insanların bu türden kör noktalara yakalandığı zamanları ve oradaki insanların birbiriyle ilişkilerini gözler önüne seren sürükleyici ve hareketli bir dizi. Ama elbette odak noktasında aşk ve ilişkiler yer alıyor. Sırrı ise, işlerine dört elle sarılan teknik ekip ve karakterlerine can katan değerli ve yetenekli oyuncuları.

Yaz ayları için farklı projelerin var mı?
‘İntikam’ dizisinin ardından oldukça yoğun bir kış sezonu geçirdim. İlk olarak yönetmenliğini Aysim Türkmen’in yaptığı, kentsel dönüşüm ve bunun orta, orta-alt sınıf üzerindeki etkilerini konu alan ve bu arka fonda kendilerini var etmeye çalışan bir abi-kardeşin hikayesini anlatan ‘Çekmeköy Underground’ adlı filmde oynadım. Ardından da Mahur Özmen’in yönettiği ‘Beni Sen Anlat’ isimli 12 Eylül’de geçen bir hikayenin parçası oldum. Son olarak da ‘Güneşi Beklerken’ dizisine dahil oldum. Oldukça yoğun geçen bu kış aylarından sonra, yaz aylarımı biraz kendime ve sevdiklerime vakit ayırarak geçireceğim. Ama çalışmayı ve işimi çok seviyorum. Arayı fazla uzatmayacağım gibi duruyor.

Kendini ekranda izleyebiliyor musun?
Tabii, görmeye cüret edip kendimi huzursuz etmeyi seviyorum, en temel eksenim sahicilik. Bu anlamda kendimi bazen bir hayli hırpalayabiliyorum. Bir anın içine o yarattığınız karakterle gerçekten ‘olmayı’ başarabiliyorsanız, bu ekrana ve seyirciye yansıyor. İşte bu yüzden sahiciliğin, her an öğrenmenin ve hissetmenin peşinde olan bir oyuncuyum.

Tatil planları yapıldı mı?
Çalışmalarım nedeniyle önceden planlanmış tatillerim olamıyor maalesef. Gitmek bence en kolay şey. O yüzden her yere her şekilde gidebilirim. Ama her sene belli bir zamanımı geçirdiğim, hayatın akışından kaçtığım bir yer elbette var… Bozcaada.

Oyunculuk konusunda hırslı mısın?
Hırs tek başına düşünüldüğünde negatif bir algı yaratsa da, işini iyi yapmak isteyenleri pozitif anlamda yöneten bir enerji. Oyunculuğumda ve yaptığım diğer işlerde, hırs değilse bile o anda bütün varlığımla yaptığım şeyde olmak isterim. Ve özellikle çok sevdiğim şeyleri yaparken bir yandan da derinden hissettiğim sadakat duygusu da işin içine girer. Yaptığım işle yaşadığım tamamlanmışlık duygusu, beni daha iyi olmaya yönlendirir.

Nasıl bir çocukluk geçirdin?
Galiba bunu, hızlı bir çocukluk olarak cevaplayacağım. İyi okullar, özenli bir aile, dozu ayarlanmış özgürlüklerimle çok keyifli ve neşeli bir çocukluk oldu benimki. Sosyal aktivitelerimin ön planda olduğu, babamın mesleği nedeniyle tatiller boyunca gezip dolaştığım, anneannemin kış boyu, babaannemin ise yaz boyunca koruyup kolladığı güzel güvenli anılarım var. Bana her anlamda nüfuz eden ve yön veren örgün eğitim öğretmenlerim, oyunculuk hevesimin belki de ilk tohumlarını atan tiyatro, dans ve müzik öğretmenlerimi unutamam. Şanslı ve mutlu bir çocuktum.

Nasıl kadınlara dayanamazsın, seni nasıl çıldırtırlar?
Bütün kadınlar beni çıldırtabilir… Şaka bir yana bunu kadın-erkek diye ayırmak istemiyorum. Kim yapsa çıldırırım diyebileceğim durumlar elbette var. Mesela hayatta amaçsızca yaşayan insanlar beni çıldırtır.

Mükemmel bir aşık mısın yoksa zor bir adam mısın?
Aşık bir aşık olduğumu söyleyebilirim. Mükemmellik konusuna gelirsek, kendimle ilgili böyle bir sıfatı hiçbir zaman kullanabileceğimi zannetmiyorum. Ne mükemmelim ne de zor bir adam. Sadece kalbimde hisseder, mantığımda süzerim.

Aşk hayatın nasıl gidiyor peki?
Aşk hayatımı evrendeki dengeye çok benzetiyorum. Kozmozdaki gezegenler, yıldızlar, maddeler hepsi ahenkle dans ediyor. Ama en çok hoşuma giden şey, bu denge bozulmadan evren genişliyor. Benim aşk hayatım da böyle… Ahenkle dans edip, birbirimizi besleyerek daha da büyüyoruz.

Uzun ilişkinin sırrı ne?
Bence uzun ilişkinin sırrı, ayrı notalara aynı anda basarak güzel bir harmoni oluşturmak. Bu farklılığın yarattığı melodiyi anladığınız ve bu melodiyle dans etmeyi becerdiğiniz an bir ömrü paylaşmaya hazır oluyorsunuz.

Senin için affedilmez olan ne?
Konu hatalar ve aflara gelince büyük büyük laflar edemiyorum nedense. Şu ünlü ‘İnsana ait hiçbir şey bize yabancı değildir’ alıntısını yaparak belki durumu özetleyebilirim.

Hayatta keskin kuralları olanlardan mısın yoksa daha esnek misin?
Keskin kurallarla işim yok benim. Eğitimim ve hayat tecrübem bana hep sorgulamayı, neden-sonuç ilişkisi kurmayı öğretti. Keskin kurallar arasına hapsedilecek bir hayat yaşamıyorum. Aksine her keskin kuralı sorgulayan ve çürütmeye çalışan bir yapım var. Esnekliğe gelince, doğada her maddenin bir esnekliği var, tıpkı insanların da olduğu gibi. Gelen bir kuvvete karşı her insan biraz esnek olmalı, yoksa kırılır… Bir fizik gerçeği.

Müzikle ilgilenmeye devam ediyor musun? Bu yeteneğini oynadığın işlere ya da kariyerine yansıtmayı düşünüyor musun?
Müzikle oldukça mutlu oluyorum, kavga ediyorum, şaşırıyorum, kısacası; onunla algılamaya çalışıyorum. Bol bol okurum da... Gezerim, yazarım, çizerim. Tabii kendi halimce. Fakat, sadece özel uğraşlarımın değil, attığım her adımın, aldığım her nefesin mesleğime katkı sağlayacağını düşünüyorum.Nasıl bir aile seninki?
Ben, bankacı bir ailenin çocuğuyum. Annem de benim gibi aldığı eğitimin dışında bir meslek edindi. Fransız dili ve edebiyatı okuyarak bankacı olmuş. Genel bir portre ile başkalarına hiç benzemeyen ama her annede ortak ve değişmez olan, çocuğu için kendi ağırlığından sıyrılan, onda yaşayan, onun için yaşayan, felaket tatlı bir kadın benim annem. Geriye dönüp baktığımda annemle ilgili bütün anılarımda bir adalet ruhunun ön plana çıktığını hatırlıyorum. Kendi ilişkilerinde, kendimle ilişkimde, arkadaşlarımla, okuldaki ilişkilerimde mütemmim cüzümüz adalet duygusu galiba... Babam ise, Türkiye’nin her yerinde şubesi olan bir bankanın müfettişiydi. Dolayısıyla işi nedeniyle birbirimizi görebildiğimiz zamanlar çok sınırlıydı. Onu her zaman özlerdim ve tabii ki en güçlü kahramanımdı. Ergenlikte açık kahramanım, şimdilerde ise ona gizli mahzenim diyorum. Çok esprili, bol öğütlü… Babamı örnek aldığımı kimseye çaktırmam. Kendisine bile. Hala tanımadığım kuzenlerimin de olduğu çok geniş bir ailem var. Hayatın olağan halleri ve başka şehirlerde yaşamamız nedeniyle çok sık yan yana gelemesek de hepsine gönülden bağlıyım. Çok meraklı ve her şeyi didik didik eden zibidi, çapkın, zeka küpü bir de kardeşim var: Çınar.

Hayatta diğerlerinden farklı olarak yaptığını düşündüğün bir şeyler var mı?
Farklı olmayı yaptığımız seçimler diye düşünürsem eğer, mühendislikten vazgeçerek oyunculuğa yönelmek galiba fark yarattı. Burada farklılığın bir ayrıcalık olarak düşünülmesini istemem ama uzun vadeye yerleşen bir amaç için, o anda sahip olduğun başka bir şeyden vazgeçmek her zaman kolay değil.

Çok hayal kuran biri misin?

Oldukça fazla hayal kuran bir adamım. Hayallerim de genellikle evim ve içindeki güzel insanlarla ilgili. Tüm sevdiklerimi bir çatı altına toplamak en büyük hayalim.
Göz önünde olmanın sevdiğin tarafları neler?

Göz önünde olmak ya da popüler olmakla ilgili kaygılarım yok. Karakterlere hayat vermek benim işim. Dolayısıyla sevdiğim ya da sevmediğim taraflarını açıkçası bilmiyorum. Tabii ki, yaptığım işle ilgili olumlu-olumsuz yorumlar ve eleştiriler almak beni inanılmaz mutlu ediyor, besliyor. Evet, galiba bunu seviyorum.

Sadakat! Senin için nasıl bir kelime?
Neye yönelik olduğunu gözetmeksizin, körleşmeden, anlayarak ve bilerek sadık olmak, kendine iman etmekle eşdeğer bir duygu benim için.

Bir gününü genelde nasıl geçirirsin?
Açıkçası bir günüm diğer bir günümle çok benzerlik göstermez ki böyle olması benim oldukça hoşuma gidiyor. Tek başına yaşayan bir adam olsaydım, belki rutinlerim arasında yaşlanabilirdim ama şanslıyım ki hayatımı, yaşamayı ve hayatın çeşitli tatlarını deneyimlemeyi seven bir kadınla paylaşıyorum. Beraber kalkar ve yeni günü yine beraber planlarız. Bunun haricinde, müzikle yakından ilgiliyim. Bana kalan zamanımı müzik çalışmalarıma ayırıyorum. Çok iyi anlaştığım bir grup insancıktan oluşan komün bir hayatın da parçasıyım ve aralarında hem kendimi bulup hem de kendimi ifade edebiliyorum. Sevdiklerimle, ailemle ve sevdiğimle her zaman karşılıklı beslenmeye dayalı güzel bir hayatım var… Beraber zorluklarla daha kolay başa çıkılıyor…

Yazı: Sinem Gürleyük

‘Güneşi Beklerken’ dizisine taze kan olarak KATILAN Can Sipahi, 26 yaşında ve sanat dünyasının en genç isimlerinden. Daha önce ‘Ah Kalbim’, ‘Yıldız Masalı’ gibi dizilerde rol alan genç yetenek, asıl çıkışını sizin de hatırlayacağınız gibi ‘İntikam’ dizisiyle yaptı. Kış sezonunda ekrana veda eden dizinin ardından ‘Güneşi Beklerken’le hayranlarını selamladı. Bu genç yeteneği daha yakından tanımaya karar verdik ve İstanbul’un en sıcak günlerinden birinde şehrin en yüksek enerjisine sahip semtlerinden Beyoğlu’nda buluştuk… Can Sipahi’nin ekipten biri olması çok uzun sürmedi. Genellikle saç, makyaj aşamasında çekim yapacağımız kişi ekibi uzaktan uzağa süzer, muhabbete pek dahil olmaz. Ancak Can, mekana gelir gelmez bizden biri oldu. Bir ara ekibi muhabbet etmekten yerinden kaldırıp, çekime başlatamayacağımızı bile düşündük. Can Sipahi; samimi, güvenilir, eğlenceli, rahat, pozitif, meraklı ve düşünceli bir adam. Bir de çok aşık. Altı senedir birlikte olduğu sevgilisi Yasemin’den bahsederken hala gözlerinin içi parlıyor. Rutinden pek hoşlanmasa da altı yıldır istikrarlı bir ilişkisi olmasından memnun; “Tek başına yaşayan bir adam olsaydım belki rutinlerim arasında yaşlanabilirdim ama şanslıyım ki hayatımı, yaşamayı ve hayatın çeşitli tatlarını deneyimlemeyi seven bir kadınla paylaşıyorum” diyor.

Hikayen nerede, nasıl başlıyor?
Başkentliyim ve bilen bilir kar en çok Ankara’ya yakışır. Kışın en beyaz, en güzel ve tabii ki en soğuk zamanında başladı hikayem. İlkokul ve ortaokul yıllarım TED Ankara Koleji koridor ve bahçelerinde, lise yıllarım ise Dr. Binnaz-Dr. Rıdvan Ege Anadolu Lisesi’nde geçti. Ardından beni ben yapan telaşlı İstanbul yıllarım başladı… Üniversite eğitimim için kayıt yaptırdığım Sabancı Üniversitesi sanki özgürlüğün sırlarını verir gibiydi. Neşeli, çok heyecanlı ve her türlü yenilik ve bilgi için çok hevesli olduğum, mühendis olmak için her türlü olanağımın hazır olduğu yurt zamanlarım... Her şey çok çok güzeldi. Lisans eğitimimi üretim sistemleri mühendisliği alanında yapmama rağmen, oyunculuğun hayatıma girmesi nedeniyle yüksek lisans için Bahçeşehir Üniversitesi İleri Oyunculuk Programı’na dahil oldum. Şu anda yüksek lisans ikinci sınıf öğrencisiyim.

Üretim sistemleri mühendisliği bölümünden oyunculuğa geçişin nasıl gerçekleşti?
Aslında anlık bir kararla geçiş olmadı. Bu bir süreçti. Uzun bir süreçte oluşan yaşantıların ardından şekillenen ve karşılaştığımda da ‘Evet işte bu’ diye sevinçle karşıladığım bir sonuç. Çocukluğumdan beri malzemesi insan olan ve yaratıcılığımı kullanabileceğim tüm durumların içinde yer almaktan iradesizce mutlu olan biriydim. Ortaokul ve lise yıllarımda tiyatro, dans, müzik etkinlikleriyle doldurduğum boş zamanlarımın, ardından üniversite yıllarımda taşan enerjimin oyunculuk olarak şekilleneceğini bilmesem de kendimi var etmemin tek olanağının sanat olacağını biliyordum. Bir Ankara-İstanbul seyahatimde, bana oyunculuğu öneren ve harekete geçmemi sağlayan İstemihan Tuna ise kendisi bilmese de beni yola çıkaran kişi oldu. Samimiyetle yaptığı önerileri için gerçekten minnettarım. Ayrıca Sumru Onat’a da teşekkürlerimi sunmadan geçemeyeceğim.

‘Güneşi Beklerken’i izliyor muydun?
Ekranda başlayan her yeni diziyi belli aralıklarla izliyorum, ‘Güneşi Beklerken’ de hem senaryosuyla hem de bir gençlik dizisi olması nedeniyle belli aralıklarla izlediğim
bir diziydi.