Haluk Bilginer:Flört Etmeyi Severim

Tam 32 yıldır oyuncu yolculuğunda olmaktan mutlu.

Haluk Bilginer:Flört Etmeyi Severim

ŞENCAN GÜLERYÜZ: Türkiye?de oyunculara da, oyuncu olmak isteyenlere de, kimi beğeniyorsun diye sorulduğunda Haluk Bilginer diyorlar. Ne farkınız var diğerlerinden?
HALUK BİLGİNER: Ben bu oyunculuk yolculuğunda son 32 yıldır, yolculuğun hiç bitmeyeceğini bilen bir adam olduğum için, öyle bir şey seziyorlar. Ben sürekli öğrenci kalmayı becerebildim.
Ş.G: Hayatınızda sanatınızı yapmaktan başka bir şey düşünmez misiniz?
H.B: Düşünmez olur muyum? Ben her şeyi yapıyorum. Oyunculuk yapan birinin dünyada olan her şeyle ilgilenmesi gerekir. O merak olmazsa, zaten oyuncu olamazsınız.
Ş.G: İzmirlisiniz. Nasıl bir çocuktunuz?
H.B: Mutlu bir ailede, mutlu bir çocukluk geçirdim. Üç kardeşiz. Ben ortadaki çocuğum. Ağabeyim ve kızkardeşim var. Lise sona kadar İzmir?deydim. 1971 den sonra Ankara, Londra ve İstanbul. Ailem hala İzmir?de yaşıyor. İzmir benim çocukluğumda, çok güzel bir şehirdi. Ama şimdi gidiyorum, çok moralim bozuluyor, çirkinleşti İzmir. Üç şey olmak istemiştim liseye kadar. Kimya mühendisi, doktor ve oyuncu. Şimdi düşünüyorum bu üçünün ne alakası var. Alakası yokmuş gibi görünüyor. Fakat hepsinin kökünde yatan şey merak. Ben doktor olsaydım, kanserin tedavisini bulmak için çalışacaktım. Ben çocukluğumda masal kitabı değil ansiklopedi okurdum. En sevdiğim oyuncağım mikroskobumdu. Parmağımı iğneyle delerdim, kana bakardım.
Ş.G: Nasıl bir erkek olarak tanımlıyorsunuz kendinizi?
H.B: Ben insan olmaya çalışıyorum. Tesadüfen erkek olarak gelmişim dünyaya ama.
Ş.G: Bir kadın da katlanamayacağınız şeyler nelerdir
H.B: Bir erkeğin yanında kendini aptal zannetmesi. Asla aptal değiller çünkü. Onların zeki ve yetenekli olduklarını görmem lazım. Mesela yetenek çok tahrik edici, çok seksüel bir şeydir.
Ş.G: Kıskanç mısınız?
H.B: Vardır mutlaka. Birlikte yaşamak söz konusu ise, senden başkası ile bir şeylerin paylaşıldığını düşünürsen, kıskanırsın.
Ş.G: İlişki için soruyorum. Gerçi her şeyde böyle ya, problemsiz olan her şey aslında problemlidir, muhakkak biter.
H.B: Tabii. Çelişki iyi bir şeydir. İlişkiyi sağlam tutar, sağlıklı tutar. Sen onu beğeniyorsun, ben de beğeniyorum. Sen onu yapmak istiyorsun bende bunu, sen böyle. Sen bana hayran, ben sana. Gel cama tırman. Böyle ilişki olmaz ki.
Ş.G: Evli bir arkadaşımın tavsiyesi; bazı konularda da yüz göz olunmaması gerekiyormuş. Bazı şeyleri de saklı tutacakmışsın.
H.B: Bu güzel bir şey. Gizem, ufacık da olsa, hala keşfedilmemiş bir yanın kalması cazip ve ayakta tutar ilişkiyi. Mesela magazinsel yıldızlarımız. Özel hayatlarını kameraların önünde yaşadıklarından, benim için hiç ilginç değiller mesela. Hiç merak etmiyorum hiçbir şeylerini. Ne yaptıkları işleri, ne çektikleri filmleri, ne söyledikleri şarkıları, hiçbir şeylerini merak etmiyorum. Yaşamamaları gereken şeyleri de benim gözümün önünde yaşıyorlar. Bana ne?
Ş.G: Baba olmak istemediniz mi? Tabii Zuhal Hanım?ın bir kızı var ama siz istemediniz mi?
H.B: Ben hazıra kondum. Ceren altı yaşındaydı, bir kızım oldu. Çok da iyi geçiniyoruz kızımla. Sadece biyolojik babası değilim o kadar. Tabii ki isterdim kendi çocuğum olsun. Ama olmadı. Olmayınca da bunun üstüne gidip dert etmekte çok da fayda olmadığını düşünüyorum. Dönem, zaman doğru değildi. Birşeyler doğru değildi, olamadı. Ve sonra da tren kaçtı. Artık vakit geçti. Şimdi bunun muhasebesini yapıp peşinden ağlamanın çok da faydası olmadığını düşünüyorum.
Ş.G: Türkiye?de nelerin karşısındasınız?
H.B: Sabaha kadar vaktimiz var mı? Çok şeylerin. Türkiye?de eğitim, sağlık, adalet, kültür bir skandaldır. Bu saydığım dört şey olmazsa olmaz ayaklarıdır bir toplumun. Sağlık sistemimize bakın utanç verici. Eğitim sistemimize bakın bir skandal, utanç verici. Mahkemelerin haline bakın, içler acısı. Nasıl dağıtılıyor adalet. Kültür Bakanlığı?nın bütçesi nedir biliyor musunuz? Binde beş. Bunun farkına varamamış toplumlarda bir şeylerin iyi olmasını nasıl bekleyebiliriz ki? Bu başlıklar altında sabaha kadar konuşabiliriz.