Kadınlara dair

Geçen ay Kadınlar Günü’nü kutladık.

Kürşat Başar

Kürşat Başar


Kadınlara dair

Son 10 yılda 5 bine yakın kadının bir cinayete kurban gittiği, sayısız kadının tacize, tecavüze uğradığı, çocuk yaşta evlendirmenin hala sürüp gittiği ülkemizde Kadınlar Günü’nü neredeyse Sevgililer Günü gibi çarşı pazar reklamlarıyla kutladık.

Bir yanda kocaları, sevgilileri, aile bireyleri yani en yakınları tarafından öldürülen kadınlar, bir yanda Benim Stilim ya da evlilik tarzı televizyon programları…

Pek çok konuda olduğu gibi kadının yeri konusunda da kafamız oldukça karışmış durumda.

Kadına şiddetin artması konusu bir yanıyla da kadınların artık susmaması, boşanmak için ya da şiddet uygulayan kocalarını şikayet amacıyla mahkemelere başvurmasıyla, medyanın bu konuda daha fazla hassasiyet göstermesiyle de daha çok gündeme geliyor.

Kadının yerinin evi olduğu geleneksel anlayıştan toplumsal hayatta erkekler kadar yeri olduğu anlayışına geçeli çok zaman olmadı. Ama en azından Cumhuriyet kuşağında bu konuda çok kararlı bir duruş vardı.

O kuşağın kadınları, şimdikine göre çok daha zor koşullar altında bile birtakım hakları savundular, ülkenin dört bir yanına bilgilerini, görgülerini götürmek için savaştılar.

Bunun için pek çok fedakarlığa katlandılar.
70’li 80’li yıllarda feminizmin yansımaları Türkiye’ye de uzandı. Ne yazık ki öncelikle kadınlar bu konuda pek bir şey yapmadı. Feminizm, kadın hakları, bizde entelektüel birtakım kadınların fantezisi gibi algılandı hatta alay edildi.

Bazı haklar kazanıldıysa bile geleneksel kafa yapımız fazla değişmedi.
Geçenlerde artık oldukça yaşlanmış olan annemle sohbet ederken onun yıllar boyunca bir evi nasıl yönettiğini, çocukları yetiştirmek için ne kadar çok uğraştığını, aynı zamanda babamı da bir biçimde idare ettiğini düşündüm.

Kadınlar aynı zamanda çalışıyor, bütün bunları yaparken sosyal hayattaki yerlerini koruyor, özellikle sivil toplum alanında en çok onlar çalışıyor, bütün bunların yanında kendi güzellikleriyle, sağlıklarıyla da uğraşıyorlar.
Ve biz erkekler normal bir işe gidip gelip, yorgunuz diye söylenirken onlar bütün bunları gayet normal bir şeymiş gibi yapıyor.

Ama ne gariptir ki onları öldüren, onlara şiddet uygulayan, onların üzerinde en büyük yaptırımı olanlar da onların yetiştirdiği ya da en yakınlarındaki erkekler oluyor.

Daha 15, 16 yaşında ilk flörtlerini tanıyan erkek çocukları bile onlar üzerinde kendilerini hak sahibi görüyor. Giydiklerinden yediklerine, konuştuklarından gülmelerine varıncaya kadar her şeylerine karışmayı doğal sayıyorlar.

Çünkü hangi toplumsal katmandan olursa olsun erkek çocuk evinde kız kardeşine, ablasına, annesine mutlaka laf geçirebiliyor, onlara istediğini rahatlıkla yaptırıyor.

Ama işin asıl garip yanı, kızların da bunu normal görmesi.
Bunca yıl sonra özellikle de kadınların senaryolarını yazdığı dizilere, televizyon programlarındaki konuşmalara baktığımız zaman ileri geri söylenen, erkeklere laf yetiştiren, şikayet eden ama toplamda baktığımızda onların kendilerinden daha üst bir yerde olduğunu baştan kabullenmiş kızlar görüyorum.

Oysa günümüzde Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde son derece başarılı kız öğrencilerimiz, iş kadınlarımız, entelektüellerimiz, bilim kadınlarımız var.

Ülkenin en kritik, en hassas konularında vakıflarda, derneklerde bütün işlerinin arasında zaman ayırarak çok önemli işler yapan kadınlarımız, genç kızlarımız var.
Kadınların toplumsal hayata katılması, Cumhuriyetin en önemli projelerinden biriydi. Bunu gerçekleştiremeyen, kadını eve, kocası ve çocuklarına bakmaya hapseden ülkelerin bugün ne halde olduğunu görmek için çok uzağa bakmaya gerek yok.

Özellikle erkek çocukları yetiştirirken onlara kral muamelesi yapmak yerine empati kurmayı öğretmek, kızlara da bu dizilerdeki, programlardaki çok modern görünüp aslında son derece geri kalmış bir tarzı reddetmelerini söylemek lazım.
Bu hem toplumsal hayatta iş hayatında hem de ilişkilerde büyük önem taşıyor.
Kendi haklarını savunmayanlar sonunda başkalarının yaptırımlarına razı olurlar.
Ve ne kadar itiraz ederlerse etsinler bir süre sonra karşı tarafın boyunduruğunu kabullenirler.