Ekranın yükselen yıldızı: Hazar Ergüçlü

Henüz lisedeyken Derviş Zaim tarafından keşfedilerek ‘Gölgeler ve Suretler’ filminde rol alan Hazar Ergüçlü, ‘Kuzey Güney’deki Simay karakteriyle hafızalarımıza kazınmıştı. Şimdiyse ‘Medcezir’in Eylül’ü olarak karşımızda. 21 yaşındaki genç oyuncu kariyerinin henüz başında ama çok yol aldığı kesin!

Ekranın yükselen yıldızı: Hazar Ergüçlü

Röportaj: Sinem Gürleyük
Fotoğraf: Cihan Alpgiray/Rpresenter 
Styling: İrem Akalın

Kuzey Güney dizisinde oynarken ilk kez karşılaşmıştım Hazar Ergüçlü’yle. Mütevazıydı ve herkesin işine, emeğine çok saygılıydı. O zaman derginin iç sayfaları için bir çekim yapmıştık. Şimdi Hazar Ergüçlü bir kapak kızı ve hala çok mütevazı. Pek çok meslektaşı gibi ‘ben oldum’, ‘ben bilirim, ‘ben yaparım’ edaları yok onda! Yaşı itibarıyla yolun henüz çok başında, yaptığı işler sebebiyle de çok doğru bir yolda olduğunun farkında. Çekim sabahı çok güzel bir enerjiyle geldi yanımıza. Gençliğinin, güzelliğinin, aklının farkındalığını sonuna kadar yaşayan bu genç kadın için geleceğin starlarından demek yanlış olmaz. Kamera karşısına geçtiği günden bu yana, hikayesinin hayal kırıklıklarına rağmen umut taşıdığını söyleyen Ergüçlü; “Çocuktum bu işe başladığımda ve elbette hayal kırıklıkları yaşadım ama bu bir taraftan erken büyümeme neden oldu. Bu yüzden hiç değişmedim. İçimdeki umut ve heyecan hala aynı sıcaklıkta” diyor. Konu dönüp dolaşıp aşka geldiğindeyse Ergüçlü’nün aşık olduğu zaman yemek yiyemediğini, uyuyamadığını, kasıldığını, dilinin tutulduğunu hatta onun tabiriyle ‘çok şapşal’ olduğunu öğrendik. Hayatında şu anda kimsenin olmadığını söyleyen genç oyuncunun bir erkekten etkilenebilmesi içinse zarif ve ince espri zekasına sahip olması gerekiyor. 

Canlandırdığın karakteri seviyor musun? 
Eylül, çok bıcır bıcır bir karakter. Benim içimde de olan o ‘deli enerjiyi’ çok rahat ve mutlulukla dışarıya vurabildiğim bir karakter. Ben ‘Kuzey Güney’ dizisindeki Simay karakterini de çok seviyordum. Onun ağırlığından sonra Eylül’ün pembe dünyası bana çok cazip geldi. 
Ekranda kendini izlerken en çok ne için kızıyorsun?
Kendini izlemek çok zor bir şey. Bu gerçekten beni çok zorluyor. Babam da çok dalga geçiyor. Mesela izlerken kendimi kaptırıyorum ve aynı sahneyi yeniden oynamaya başlıyorum. Bu anlarda en çok büyük oynadığımı görünce kızıyorum kendime. Ama elbette insan her izlediğinde kızacak farklı bir şeyler buluyor kendine. En fazla sahne çok iyi olmuş diyebiliyorum. 
Serenay Sarıkaya’yla nasıl bir ikili oldunuz? 
Hem dizide hem de reklam filminde beraberiz şimdi. Ama biz ilk günden arkadaş olduk diyebilirim. O kadar tatlı ki... Canımın içi o benim. Çok temiz kalpli, sevecen, sevgi dolu bir insan. Hiç kin tutmaz, çok iyi niyetlidir. O yüzden çok güzel bir uyum yakaladık hem işte hem de özel hayatımızda. 
‘Benim Dünyam’ filmiyle de bu sene beyaz perdeye çıktın. Yeni film projeleri var mı gündeminde? 
Görüşmelerim devam ediyor diyebilirim şu anda ama henüz netleşen bir şey yok.
Kamera karşısına geçtikten sonraki dönemden bugüne uzanan süreç, hayal kırıklıkları mı yoksa umut mu barındırıyor içinde?
Umut taşıyor! Ben hala çok heyecanlıyım. Elbette zaman zaman hepimiz hayal kırıklıkları yaşıyoruz. Zaten çok enteresan bir piyasa bizimki. Çocuktum bu işe başladığımda ve elbette hayal kırıklıkları yaşadım ama bu bir taraftan erken büyümeme neden oldu. O yüzden hala hiç değişmedim. İçimdeki umut ve heyecan hala aynı sıcaklıkta. 
Hayatınla ilgili karar alırken bir anda karar verebilir misin yoksa ince eleyip sık dokuyanlardan mısın? 
Çok ince eleyip sık dokurum. Özellikle iş konusunda oturup bin defa düşünürüm. Olabilecek en kötü her şeyi düşünüp ona göre karar veririm. 
Karamsar mısın peki? 
Karamsar demeyelim de, ne olur ne olmaz diye her şeyi düşünürüm. Melankolik bir tarafım da var tabii her Türk gibi.
Kariyer mi aşk mı seni daha çok cezbeder?
Bu çok büyük ve zor bir soru. Aşık olacağım ya da olduğum kişiye göre değişir. Şu an bir erkek arkadaşım yok. Ancak olduğu zaman değerlendirebilirim sanırım bu soruyu. Ama elbette aşkın çok büyük bir duygu olduğuna inanıyorum. 
Aşk yok mu hayatında?
Hayır, şu anda yok.
Aşık olduğunda hayatın nasıl etkileniyor?
Of! Yemek yiyemem mesela. Zaten bütün olayım yemek yemek. Yemek yiyemiyorum, uyuyamıyorum, konuşamıyorum, rahat edemiyorum, kasılıyorum, dilim tutuluyor. Çok şapşal oluyorum. Yürürken bir şeylere çarpıp düşürebiliyorum, etrafı kırıp dökebiliyorum. Hem de öyle sadece yanındayken değil, onu düşündüğüm her an... 
En son ne zaman aşık oldun?
Geçen sene ekimde.
Ekimde bitti mi başladı mı?
Başlamadan bitti. 
Sevgilinle görüntülenmemek için Taksim’de ayakkabılarını çıkartıp kaçtığınla ilgili bir haber çıktı...
O benim çok yakın arkadaşım, sevgilim değil. Ayrıca kaçmadım. Niye kaçacağım? Arabadan indi, çekti foto muhabiri. Ben de o sırada eve doğru yürüyordum, ayaklarım acıdı ve ayakkabılarımı çıkardım. 
Bir erkek seni en çok nasıl etkiler?
Ben daha çok zekadan etkilenen biriyim. Zarif, ince espri zekası olan erkekler beni etkiler. Kendine güvenen adam severim tabii ki ama erkeklerin büyük bir kısmı kendine güvenme meselesini yanlış anlar ve bundan sık sık bahsederler. Kendilerine hayrandırlar. Gösterdikleriyle oldukları arasında müthiş bir uçurum var. Öyle bir şeyden bahsetmiyorum. Ben kendi gibi olan cool tipleri, kendiyle barışık, mutlu erkekleri severim. Çevresine negatif enerji vermeyecek, aksilik, huysuzluk çıkarmayacak insanlar isterim etrafımda.
Peki formunu korumak için bir şeyler yapıyor musun?
Geceleri yemek yememeye çalışıyorum. 
Yemek yemeyi seviyor musun?
Ah evet! Hem de çok. Ben bamya yemeğini bile seviyorum! Bir tek pırasayla aram yok. Onu da çok iyi yapan birinden yersem sevebilirim. 
Diyet de yapamıyorsun bu durumda, öyle mi?
Gerçekten psikolojimi çok etkiliyor, yapamıyorum. Yedi gün detoks yaptım, çok sağlıklı iyi hissettim, vücudumun şişliği indi, çok su içmenin verdiği bir enerji geldi, çok daha pırıl pırıl ve arınmış hissettim ama Allah kimseyi açlıkla sınamasın. Yedi gün hiçbir şey yapamadım. 
Spor yapıyor musun?
Evet, pilates yapıyorum haftanın 4-5 günü. Ama onu da sevmiyorum. Spor, diyet, düzgün-düzenli yaşam bunlar bana göre değil. Ben çocuk gibi yaşamayı seviyorum. Boş vaktimde evde oturup cips yemek istiyorum. Gezeyim, tozayım, arkadaşlarımla buluşayım, kitap okuyayım, 
film izleyeyim...
Cildin ve saçların için neler yapıyorsun?
Düzenli cilt bakımına gidiyorum sadece. Kimse inanmıyor ama saçlarım için hiçbir şey yapmıyorum. 
Arkadaşlarının senin için en çok kullandığı kelimeler neler?
Tembel. Evde suyumu bile almaya üşenirim. Ayakta olan birilerinden ya da yapabilecek birilerinden isterim. Yerimden kımıldamamam ve her şeyi yemem dışında pek eleştiri almıyorum. 
Peki uçlarda yaşadığın duygular var mı?
Bu aralar pek renkli bir hayatım olmadığı için, yine aynı konuya geleceğim... Aç olduğum zaman anormal gıcık ve sinirli oluyorum. Ama ne yapayım hipoglisemim var. 
Ülke gündemini ne kadar yakından takip ediyorsun?
Çok yakından...
Peki, Y kuşağının bir üyesi olarak bir şeylerin değiştiğine ya da değişeceğine inanıyor musun?
Çok yakında değişecek, buna inanıyorum. 
Bugünlerde en çok neye kızıyorsun?
Sisteme kızıyorum. 
Vicdanını en çok ne rahatsız ediyor?
15 yaşında bir çocuğun öldürülmüş olması ve katilinin belki de bugün başka birilerine daha o gaz fişeklerini, o kurşunları isabet ettiriyor olması. Ve biz hiçbir şey yapamıyoruz. Bu benim kanıma çok dokunuyor. 
Son bir söz istesek ne olur?
Barış, tez zamanda.Hikayen tiyatroyla nasıl buluşuyor?
Ailem beni tiyatroya göndermeye karar veriyor; çünkü biraz daha sakin bir çocuk olmamı istiyorlar. Aşırı haylazdım, biraz toparlanabileyim diye beni tiyatro kursuna gönderdiler. Ve gerçekten doğru adresti benim için. İnsan olmak için ideal bir yer. Gittim ve evet dedim; burası benim yerim, ben bu işi yapmalıyım. Çok sevdim. 
Nasıl büyüyen bir çocuktun?  
Ben sokakta, köyde büyüyen bir çocuktum. Annem ve babam çalıştığı için bana anneannem baktı. Hafta sonları hep anneannemin yanındaydım. Okula başladığım zaman da saat 16.00’ya kadar oyalanabileceğim bir okula gittim. Çünkü onlar çalışıyorlardı ve ben gerçekten durmuyordum, oturmuyordum. Sürekli yollara atıyordum kendimi. Balkonlara tırmanıyordum... 
Erkek çocuğu gibiydin yani... 
Yok yaramazdım ama erkek çocuğu gibi değildim, tam aksine boncuk manyaklığım vardı. Bordo ruj sürüp markete gitmek isterdim. 20 tane kolyeyi aynı anda takmak isterdim. Annemin bütün makyaj malzemelerini kırıp dökerdim. Süslenmeyi o zaman çok seviyordum. Tüm bu süslülüğüme rağmen anneannemle büyüyen tarafım köyde, denizde, tarlalarda koşturmayı, balkonlara tırmanmayı istiyordu. Anneannem bana baktığı dönemde kömür ocağı işletiyordu dedemle birlikte. Sabah 05.00’te uyanıp kömür ocağına giderdik. Onlar kömürler boşaltılırken ben tarlaların, ormanların içinde koşup, oynuyordum. 
Anne-babanın tiyatroyla bir ilgisi var mı? 
Yok. Babam gazeteci. Şu anda Kıbrıs Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni. Annem de basın yayın mezunu. Gazeteyle başladı, televizyona geçti. O da şu anda Kıbrıs Devlet Televizyonu’nun amirlerinden. 
Kaç yaşındaydın tiyatroya girdiğinde?
Lise birdeydim, 15 yaşındaydım. 
Yani oyunculuğu 15 yaşında kendine meslek olarak seçtin, öyle mi? 
Tiyatroya ilk girdiğim anda çok sevmiştim ama ‘benim mesleğim oyunculuk olacak’ demedim hemen. Yaşadıkça doğru yolda olduğumu anladım. Konservatuvara hazırlanırken hocamın da yönlendirmesiyle Derviş Zaim’in bir filmi için elemelere katıldım. Bu elemeye katılırken daha hayaller bile kurmuyordum doğru düzgün... Aklımda sadece tiyatro okuyacağım, sınavı kazanacağım vardı. Üniversitede tiyatro okuma hedefini belirlemiş bir öğrenciydim. Bu sırada Derviş Zaim beni seçti. İnanamadım, gerçekten inanamadım. Filmde oynarken bile inanamıyordum, ekiptekiler çok gülüyordu. 
‘Medcezir’le dikkatleri üzerine iyice çektin. Seni bu işin içine çeken en büyük etken neydi?
Yine Ay Yapım’la çalışmak elbette çok önemli. Yine Ece Yörenç’le çalışmak da öyle... Bu sanırım çok büyük bir lüks. Böyle bir piyasada aynı insanlarla mutlu olarak çalışmaya devam edebilmek çok güzel.