İlk yıllardaki ilişkiniz geleceğini oluşturuyor

Erken çocukluk döneminde ebeveyn-çocuk ilişkisi çok önemli!

İlk yıllardaki ilişkiniz geleceğini oluşturuyor

Yazı: Yaprak Çetinkaya

Anne-babalık keyifli olduğu kadar zorlu ve üzerinde çok düşünülmesi gereken bir görev… Henüz çok küçük ve hiçbir şeyden anlamadığını düşündüğünüz yaştaki çocuklarınız, aslında gelecek hayatlarının temelini çoktan oluşturmaya başladılar bile...

Topluma, dünyaya, gelecek kuşaklara temel oluşturacak nesiller yetiştiriyor olmak büyük bir sorumluluk… İşte bu sorumluluk duygusu ve günümüz ebeveynlerinin ‘yüksek bilinç’ düzeyi bir araya gelince çocuk yetiştirmeye dair kaygı ve stres artıyor. Çiçeği burnunda ebeveynler her şeyi doğru yapıp yapmadıklarını, bebeğin sağlıklı olup olmadığını anlamak için tıp, gelişim ve ruh sağlığı uzmanları ile sık sık görüşme ihtiyacı duyuyor. Hedef Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Psikolog Yegan Sasık, “Bu durum normal ancak erken çocukluk döneminde ebeveyn-çocuk ilişkisinin önemine değinmeden önce ebeveynlerin şunu hatırlamasında fayda var; dileye-isteye, sevdiğiniz kişi ile dünyaya getirdiğiniz yavrunuza sizlerden daha iyi hiç kimse bakım veremez. Tek gereklilik yavrunuzu koşulsuz sevmeniz ve kabulünüzü hissettirmeniz. Bunun haricinde gerçek dünyanın getirdiği tüm
güçlükler kimi zaman kendiliğinden kimi zaman da bir uzman desteği ile çok kısa vadede çözüm bulacaktır” diyor.

Doyumsuz çocuklar yetişiyor
Kişiliğin yapılanmasında erken yaşlar ‘kritik dönem’ olarak adlandırılıyor. Bu dönemlerde içten ve bilinçli bakım vermek, bugünün bebeklerinin, yarının sağlıklı, diğerleri ile olumlu
ilişkiler geliştirebilen, yalnız da kalabilme gücünü gösterebilen ve en önemlisi yaşamın farklı alanlarına dair problem çözme becerilerini edinmiş yetişkinleri olmasına temel oluşturuyor.
Uzm. Psk. Yegan Sasık, “Günümüzde anne-babaların yapması gereken, çocuklarının haz boyutunu törpülemek” diyor. Aşırı doyumsuzluk ve her türlü alanda sınırsız olma durumu başta anne ve babalara, okul yaşantısı başladığında ise eğitimcilere zorlu süreçler yaşatıyor. Bu durumun başlıca nedeni ise ebeveyn tutumları... Kendi nesilleri aşırı kuralcı yetiştirilen nesiller ve tüm dünyada artan hızlı tüketim anlayışı ebeveyn tutumlarının bu yönde oluşu ile ilişkilendiriliyor” diyor. 

İlk ilişki temeli oluşturuyor
“Yenidoğan ile ilk kurulan ilişkide anne ve babaların tutumları, ileriki yıllarda çocuklarda ‘benim de sahip olamayacaklarım var’ algısının oluşmasına engel oluyor ve sınırsız çocukların gelişimine temel teşkil ediyor” diyen Uzm. Psk. Sasık şöyle devam ediyor: “Bu tür algı geliştirmiş çocukların, hepimizin bildiği üzere yaşantıları içerisinde her daim arzuladıkları hazza
ulaşamayacakları su götürmez bir gerçek. O halde mutsuz, memnuniyetsiz sosyal deneyimler edinmeleri kaçınılmaz.”

Altı aya kadar sadece ben
Yeni doğan bir bebek dört ila altı aya kadar anne memesinin kendisine ait olduğu algısına sahip oluyor; çünkü bu aşamada yenidoğan için ‘öteki’ bulunmuyor, sadece ‘ben’ geçerli
oluyor. Altı ay itibarı ile bu algı değişiyor ve yenidoğan, anne memesinin dışsal bir nesne olduğunun bilincine varıyor. Bu gelişimsel aşamanın sağlıklı olarak ilerlemesinin annenin
sergilediği tutum ile doğru orantılı olduğunu belirten Uzm. Psk. Yegan Sasık, “Süt vermek, biyolojik bir düzlem dışında psişik bir düzlemde de yer alıyor. Tüm anneler tarafından, bebeğe sadece biyolojik beslenmenin yetmeyeceğinin bilinmesi gerekiyor. Yani anne, fizyolojik olarak bedeninin emzirmeye müsaade ettiği müddetçe, bu ilişkiden haz almalı, eylemini yürekten isteyerek gerçekleştirmeli. Önemli olan, annenin çocuğu ihtiyaca yönelik mi yoksa huşu içinde mi beslediğidir” diyor.

Memeden ayrılmayı ciddiye alın
Bebeğin aydan aya büyüdükçe taleplerinin arttığını ve bu aşamada doğumdan itibaren de sergilenmesi gereken ‘kapsayıcı anne tutumu’nun daha fazla önem taşımaya başladığını belirten Psk. Sasık, ‘kapsayıcı anne’ tanımını şöyle açıklıyor: “Kapsayıcı anne; çocuğun dürtülerini ve çocuğun dürtüsel dünyasını karşılayan annedir. Aynı zamanda çocuğun yıkıcı dürtülerini de yansıtabilmeli. Yani çocuğun ısırmak, bağırmak, şiddetle ağlamak gibi yoğun yıkıcı dürtülerinin tahammül edilebilir olduğunu yansıtabilmelidir. Yani çocuğun bu gibi
tepkileri karşısında anne yıkılmadan, ‘çok canım yandı, beni incittin’ gibi söylemlerde bulunmadan ve ağlamadan durabilmeli.” Genel olarak 1-2 yaşlarına kadar devam eden emzirme
süreci, bebeğin kendisi dışındaki ile kurduğu ilk ilişki oluyor. Süreç içi tutumun önemi ne kadar büyük ise sürecin sonlandırılma şekli de bir o kadar önem taşıyor. Kurulan ilk
ilişkinin sonlandırılma hali aslında bebeğe konulan ilk sınır oluyor ve ileriki dönem kişiler arası ilişkilerini büyük ölçüde etkileyici nitelik taşıyor. Uzm. Psk. Sasık, bu aşamada hata
yapılmaması için şu önerilerde bulunuyor: “Memeden kesilme kendiliğinden gerçekleşmiyor ise memeye kahve veya acı sürmek gibi ürkütücü yöntemler kullanılmamalı ve süreç
aniden sonlandırılmamalı. Bebeğin ilk ilişki kurduğu nesneden ayrışımı kademeli olarak gerçekleştirilmeli. Bu aşamada çocuk doktorunuz veya danışmakta olduğunuz çocuk ruh sağlığı
uzmanları ile en uygun yolu keşfetmeniz mümkün.” Psk. Sasık sözlerini şöyle sürdürüyor: “Unutulmamalı ki, çocuklar için olumlu ya da olumsuz her türlü ani gelişim kaygı verici oluyor. Dolayısıyla her türlü konuya dair; bebeğinizi etkileyici nitelikte olan değişimler aşamalar halinde aktarılmalı, düzen ona göre oluşturulmalı. Memeden kesilme, tuvalet eğitimi, taşınmalar, anne ve/veya babanın eve geliş saatlerindeki ciddi değişiklikler veya çocuğun farkına varabileceği yaşta akın çevrede yaşanan ölüm ve/veya fark edilir rahatsızlıklar
kaygı verici konulara örnek olarak gösterilebilir. Kaygı yaratan olay/durum ne kadar erken yaşanmışsa hasarı da o kadar zor gideriliyor. Bu, bebekleri-çocukları değişimlerden habersiz
bırakalım anlamına gelmiyor. Aksine yaşam değişimlerden ibaret olduğuna göre, değişimlerin mutlaka bebeğe-çocuğa yansıtılması gerekiyor. Fakat izlenilen yolda ebeveyn bilinçli
davranmalı."

Kapsayıcı anne olun
Bebeğin aydan aya büyüdükçe taleplerinin arttığını ve bu aşamada doğumdan itibaren de sergilenmesi gereken ‘kapsayıcı anne tutumu’nun daha fazla önem taşımaya başladığını belirten Psk. Sasık, ‘kapsayıcı anne’ tanımını şöyle açıklıyor: “Kapsayıcı anne; çocuğun dürtülerini ve çocuğun dürtüsel dünyasını karşılayan annedir. Aynı zamanda çocuğun yıkıcı dürtülerini de yansıtabilmeli. Yani çocuğun ısırmak, bağırmak, şiddetle ağlamak gibi yoğun yıkıcı dürtülerinin tahammül edilebilir olduğunu yansıtabilmelidir. Yani çocuğun bu gibi
tepkileri karşısında anne yıkılmadan, ‘çok canım yandı, beni incittin’ gibi söylemlerde bulunmadan ve ağlamadan durabilmeli.”

Neden sinirleniyor
Kaygılı çocuklar agresif oluyor ve agresif davranışlar ile karşılaşan anne-babaların aklına ilk olarak bu tip davranışlara neden olabilecek, endişe yaratan bir durumun var olup olmadığı sorusunun gelmesi gerekiyor. “Çocuğun agresif davranımlara olan eğiliminin sebebi, empati ve merhametin dönem dolayısıyla oluşmamasıdır” diyen Uzm. Psk. Sasık ekliyor: “Dürtüyü tamamen bastırmak sağlıklı değil. Dürtülerin tamamen bastırılması sonucunda pasif kişilik yapılanmaları oluşuyor. Sağlıklı olan, dürtünün/enerjinin toplum tarafından daha kabul gören aktivitelere yönlendirilmesi. Bunlar sanatsal çalışmalar, oyun, spor gibi alanlar olarak özetlenebilir” diyor.

Tuvalet eğitimimi verilirken
Memeden kesilme, tuvalet eğitiminin başlangıcı gibi süreçler sayesinde çocuklar kurallar ile tanışıyor ve kendilerince birtakım ayrıcalıklarını kaybediyorlar. Bu dönemin sağlıklı atlatılması, çocuğun anneye bağımlı değil, bağlı olmasını sağlıyor. Bağımlılığın ise ötekine ve kişinin kendisine karşı yoğun öfke duymasına sebep olan bir duygulanım olduğunun unutulmaması gerekiyor. Mutlak ayrılığın (ölümün) farkında olan tek canlı olan insanoğlu ötekine karşı bağımlılık geliştirdiyse yıkıcı bir öfkeye de sahip oluyor. Çocuğun fizyolojik gelişimi, tuvalet eğitimine yaklaşık olarak 18’inci ay itibarıyla uygun oluyor; çünkü ilgili kaslar bu aylardan itibaren gerekli kuvvete ulaşıyor. Uzm. Psk. Yegan Sasık, tuvalet eğitimi ile ilgili şu önerilerde bulunuyor: “Tuvalet eğitimi fizyolojik gelişim çısından tamamen çocuğun elinde olmalı. Çünkü tuvalet bir kontrol savaşı ve anne uygun olmayan süreç içerisinde direttikçe, çocuk da diretiyor. Böyle bir çocuk dışkıyı anneye karşı hem bir silah hem de bir hediye olarak kullanabiliyor. Ayrıca anne ile kurulan güvenli ilişki, çocuklarda zarar görme endişesinin oluşumunu ortadan kaldırıyor. Böylece kurduğu ilk ilişkiden zarar görmemiş, içerisinin güven verici olduğu bilincini edinen çocuk, dış dünyadan korkmadan ilişkisel süreçlere dahil olabilecek ruhsal mertebeye ulaşabiliyor. Kapsayıcı olma hali, çocuğun içinde olduğu durumu düşleme ve ihtiyacını karşılama olarak da özetlenebilir. Fakat önemli olan, çocuğun öncelikle talep etmesine olanak tanımak. Sürekli çocuk için düşünen ve çocuk talep etmeden doyuran anne tutumu karşısında, çocuk düşünemez hale geliyor.”

Günümüzün sınırsız çocukları
Sürekli doyurulan çocuklar düşünemez ve yokluğa, hazza ulaşamamaya tahammül edemez hale geliyorlar. Bu konumda olmaya yönlendirilen çocuklar ne yazık ki günümüzde ‘sınırsız çocuklar’ olarak tanım buluyor ve etiketleniyorlar.