Kediden korkarım ama bu kedi değil!

Evet, ben kedilerden korkuyorum.

Deniz Çakmakcı

Deniz Çakmakcı


Kediden korkarım ama bu kedi değil!

Bu benim doğamda var. Kedi görünce yolumu değiştiriyorum. Bozcaada’da mesela elimde su dolu bir camsil kutusu ile dolaşıyorum.

Bilen bilir, kedi püskürtmekte çok faydalı bir sistemdir!

Kedi fotoğraflarına ayılıp bayılan arkadaşlarımı anlayabilmek için o fotoğrafa farklı açılardan bakıyorum. Restoranlarda Özgür’ü kedi geldi diye yemeğin ortasında az kaldırmadım masadan.

Sonu hep tartışma olan ama karşı koyamadığım hareketlerde bir numaradır bu!

Ve evet, benim bir kedim var. Artık.

Adı Eugene (Yuucin)

80’lerde çocuk olmuşsanız, bu isim kulağınızda kalmıştır mutlaka. Televizyonda ya başrolün arkadaşı ya tombul çocuk falan olurdu bu Eugene’ler.

Hayatının tamamı çelişkilerle, gel-gitlerle ve entresan işlerle dolu biri oldum. Bunu ben mi istedim yoksa bu garip mevzular gelip hep beni mi buldu bunu bilmiyorum.

Ama artık evde karşımda durup gözümün içine bakan bir kedi var.

Niye diyorsunuz değil mi? Bunu ben de diyorum. Günde en az 3-5 kere en azından. Kendi içinde mantıklı yanıtlarım var üstelik: Hayatımı değiştirmeye karar verdim, hayvanlardan korkan biri olmak istemiyorum, kızlarım hayvan sevgisi ile büyüsün istiyorum… Da niye kedi?

Eski Deniz olsa tatlı bir köpeğin üstüne balıklama atlardı. Ve bunun mantıklı olan olduğunu söylerdi. Ama artık “düşünüyorum”. Evet bir karar almadan önce, sakinleşip düşünebiliyorum. Benim bir kedim var çünkü o kendi kendine yetebiliyor. Ya da şöyle ifade edeyim: tuvaletini ve temizliğini kendi yaptığı için bir kedim var.

Eğer Eugene bir kedi değil de köpek olsaydı, dört kişilik ailemde sabah-akşam onu kim gezdirirdi sizce?

O yeaa!

Elbette ben. Kar, yağmur, çamur demeden her sabah ve her akşam onu sokaklarda gezdirip, eve gelince de üstünü başını temizleyen, gece hiçbir yerde kalamayan, kalsa da aklı hep evde olan kişi ben olacaktım!

Ama bir hamle ile tüm bunları bir çırpıda savıverdim başımdan. Akıllı bir hamle olup olmadığı tartışılır tabi. İlla bir hayvan edinmek zorunda mıydın da diyebilirsiniz. Ama bu bir his işte. İçimden geldi, kendi başına iş açma hissi. Bende çok kuvvetlidir o :)

Herkes şaşkın. Başta annem. Çünkü kedi korkusu bana ondan geçti. Ama sonra korkularımın beni esir almasına izin vermeyeceğim diye bir laf çıktı ağzımdan bir kere, geri dönemiyorum. Ama bu beni mutlu da ediyor gizliden gizliye. Yeni, şaşırtıcı kararlar almak, bu kararların olumlu etkilerini görmek müthiş keyifli. Korkuların üstüne gitmek gerekir diye duyardım. Doğru imiş. İnsan korkularını kendi yaratıyor ve onları yenmek de elbette yine kendi elinde.

Küçük kızım kedimizi çok seviyor, evcilik oynuyorlar, Yuucin’e kahve içer misin diye sorup, kahve ikram etti geçen gün mesela. Büyük kızım çekinmekle sevmek arasında idi, sevmeyi geçti, Yuucin olmadan adım atmıyor evde. Oyunlarına onu da dahil ediyorlar. Öğretmencilik oynarken, Yuucin de sınıftaki öğrencilerden biri oluyor mesela. Özgür ise sabah çok erken miyavlayarak onu uyandırmasından şikayetçi olsa da gizliden gizliye oyunlar oyuyor onunla.

Biz ise birbirimize alışıyoruz. Bir aşk doğuyor aramızda ufak ufak. Evde çalışırken varlığını görmek beni mutlu ediyor. Tatlı tatlı bakıyor karşımda durup. 

Ortalıkta olmadığında, gözlerimiz onu arıyor, bulup yanımıza getiriyoruz :)

Yuucin’in aşırı sakin, hareket etmekten kaçınan, fena halde kendi halinde, nev-i şahsına münhasır bir kedi olduğunu belirtmeliyim. Korkuyu yenmek konusunda balıklama bir atılım yaparken, şansım da yaver gitti, karşıma böylesini çıktı!

Son durum ise şu; ben hala kedilerden korkuyorum.

Amaaa Yuucin bir kedi değil! En azından benim için ;)

Hep bir kendini kandırma, hep bir yalan dolan :)

Sizin ne gibi korkularınız var? 

Hadi üstüne gitmek için bir adım da siz atın. Ufak adımlarla başlıyor her şey. 

Sonra o korku dediğiniz duygu başka bir şeye dönüşüyor göreceksiniz.

Sevgiler,
Deniz Çakmakcı