Unutulmak veya unutulmamak işte bütün mesele…

Hiç unutulmak istediniz mi?

Deniz Çakmakcı

Deniz Çakmakcı


Unutulmak veya unutulmamak işte bütün mesele…

Ölüm korkusunun aslında unutulma korkusunu da barındırdığını biliyor muydunuz?
Ya sevdiklerimiz bizi unutursa? Ya biz olmadan da mutlu olur ve hatta biz hiç olmamışız gibi yaşamaya devam ederlerse?

Unutulma korkusu, tıptaki adıyla athazagoraphobia’nın teslim aldığı, bu hastalık seviyesinde korku ile hayatlarını yaşanmaz hale getiren kimseler var. Bu tabi ki durumun varabileceği en radikal seviye.

Ama neticede unutulmak kelime olarak bile hoş değil!

Biten bir dostluğun, aşkın ardından “benim kıymetimi anlayacak, beni asla unutamayacak, ayaklarıma kapanacak” repliklerini duyduğumuz filmler az değil. Ahh Suzan Avcı… Türk filmlerinin en ihtiraslı sarışını… En çok onun ağzına yakışır bu laflar.

Benzer hisleri bir köşesinden taşımamış olan var mı ki? Şarkıları nostalji olma seviyesine gelmiş bir şarkıcının hala en büyük star olduğunu iddia etmesi gibi kimse unutulmaya yüz tuttuğunu kabul etmek istemez. Ünlü insanların unutulmamak için türlü garipliklere kalkıştığı magazin gündemlerimiz de az olmadı.

Neler gördü bu gözler sırf unutulmamak, popülerliği korumak adına yapılan.
Bir de bu durumun tam tersi var. Ya unutulmasını isteyeceğiniz anılarınız varsa! Bir nevi “Eternal Sunshine of the Spotless Mind”!

Gerçi bu enfes filmde aşk acısını unutmak için, aşık olduğu insanla ilgili ne kadar anısı varsa kendi hafızasından sildiriyordu kahramanlarımız.

Benim bahsettiğimse, başkalarının unutmasını istediğiniz yaşanmışlıklarınız varsa, ne yapacaksınız?

Google’a adınız yazıldığında bulunmasını istemediğiniz bazı sonuçlar verdiğini düşünelim. Bir ömür boyu kaçacak yer olmayan bir etiket bu aslında.
İnternet ve özellikle de Google hayatımızı tamamen şeffaf hale getirdi. Üstelik sosyal medyada profillerinin açık olmasında bir sakınca görmeyen milyonlarca insan var. Bilgilerimiz her an, her yerde. Diyelim ki bundan pişmalık duydunuz ve sosyal medya hesaplarınızı gizlediniz, hatta kapattınız. Bunun o zamana kadar internette yer alan varlığınızı silmeye yetmeyeceğini biliyor musunuz? Çünkü internette yer alan her ama her şey mutlaka bir yerlerde arşivleniyor.  Yani siz silseniz de asla gerçekten silinmiyor.

Bir gün bir yerde karşınız çıkmak üzere sizi bekliyor.

Çok korkutucu değil mi?

George Orwell’ın o efsane romanı 1984, tam da hayatımızın gerçeği artık. Her birimiz ensemizde bir çiple yaşıyoruz ve her an takip ediliyoruz. Ben şahsi olarak buna mümkün olduğunca imkan vermeme taraftarıyım. Sosyal medyada profilimi gizli olarak tanımlıyorum ve çok özel fotoğraflar paylaşmamaya gayret ediyorum. “Madem öyle, tamamen uzak dur” diyen de olabilir ama itiraf etmeliyim o kadarını ben beceremiyorum, tüm insanlık gibi pek tabi seviyorum bu kandırmaca vitrin halini içten içe.            

İnsanlığın gittiği bu durumun korkutuculuğunun farkına varan Avrupa Birliği ise geçtiğimiz sene muhteşem bir hareket ile bireylerin “unutulma hakkı” olduğunu kabul etti. Yani, insanların varolabilmek, popülerleşmek için paralandığı internetteki varlığını silmek istemesini de bir hak olarak tanıdı.

Sadece kararın yürürlüğe girdiği gün, Google’a 12 bin unutulma talebi gelmiş ve Google bu talepleri karşılayabilmek için özel bir sayfa açıp, ayrı bir birim kurmak zorunda kalmış.

Yani en azından internet üzerinde unutulmak isteyenlerin sayısının hiç de az olmadığını anlayabiliriz buradan. Eski sevgiliyle Pisa kulesini düzeltmeye çalışır efektli fotoğraflar, geçmişte kalmış bir araba ilanındaki telefon numarası, ünlü olmak için verilen çıplak pozlar… Bu liste uzar da uzar…

Peki sadece tek günde 12 bin başvuru olduysa unutulmak için, unutulma isteğinin, ebedi unutulmama arzusu ile yarışır bir hale geldiğini düşünebilir miyiz? Ancak bu noktada belirtmeliyim ki; bu unutulma hakkı, sadece Avrupa Birliği’ne üye olan 28 ülkede tanınıyor. Amerika bu hakkı tanımadı ve birliğe üye olmayan bizimki gibi ülkelerde de elbette söz konusu değil.

Yani Türkiye vatandaşları olarak şu ana kadar internette “gelecekte ne olur” diye düşünmeden yayınladığınız her fotoğraf, yazı ve paylaşım gün olacak önünüze çıkacak birer sürpriz dostlar! Silmiş olsanız bile, Google’ın arşivlediğini de tekrar belirtelim. İyi bir aramayla her şey önünüze dökülebilir. Korku tüneli gibi bir yazı olmaya doğru gidiyorken toparlamak isterim…

Bizi kimse unutmasın istiyoruz. Kokumuzu, bakışımızı, muhteşem espiri yeteneğimizi, keskin zekamızı, gülüşümüzü… Havam yeter beni hatırlamaya edasındayız pek ala! Ve fakat sonra gün geliyor bir yerlerde birileri bizi unutsun, artık anımsanmaya değmeyecek anılar yok olsun da istiyoruz. Hafızalar tazelensin, istemediğimiz hiçbir şeyi hatırlamasın kimse. En büyük hafıza da çağın vebası mı ödülü mü olduğu tartışılır internet elbette!

Demem o ki, Avrupa birliği üyesi değiliz, olabilecek gibi de görünmediğimiz aşikar! Yani “unutulma hakkı”mız yok! Sahip olmadığımız, bizim de olsa ne güzel olurdu diyeceğimiz nurtopu gibi bir hak daha…

Bu sebeple sosyal medyadaki paylaşımlarımıza, fotoğraflara dikkat etmek ve gizlilik ayarlarını kontrol etmekte her zaman fayda var.

Bilin ki bu işlerde kendinizi korumak için yine kendinizden başka dostunuz yok!

Ne demiş Sezen Aksu:
Beni unutma, unutma, beni unutma

Bilirsin unutulmak dokunur ya her insana

Sen de kendi payından bir hatıra seç

Ve o ben olayım beni unutma

veya;
 
Seni sevdiğimi unut

Sevişmelerimiz yalan 

Unut beni de her yalan gibi unut 

O sevgiler ki yoktular
Onlar ümitlerimizdi 

Ne ümitler yaşlandı gel zaman git zaman 

Ayrıldığımızı unut yalnızlıklar zaten yalan 

Unut beni de her yalan gibi unut

Sezen’in dahi unutulsun mu unutulmasın mı kafası karışmış, bizim işimiz haydi haydi zor!

Sevgiler