'Mevzu Fenerbahçe aşkı, gerisi teferruat'
Bazı günler vardır, insan daha sokağa çıktığı an neyin içine doğduğunu hatırlar. Fenerbahçe günü öyledir işte. Derbi günü öyledir. Galatasaray ile o meşhur toksik ilişkimizin bir perdesi daha açılacağı zaman, Kadıköy’e doğru atılan her adımın ritmi de değişir. ..
Esin Övet
Heyecan, gerginlik, sevda hepsi birbirine karışır ve daha stadı görmeden kalp tribüne dönüşür, nefes Saraçoğlu’nun havasına karışır.
Ben babadan Fenerbahçeliyim. Kazanalım kaybedelim, iyi gidelim kötü gidelim fark etmez. Çünkü mevzu skor değil. Mevzu Fenerbahçe. Gerisi teferruat.
Bizim aşkımız derin.
Önceki gün yani derbi gününde yılların ağırlığını, tarihin izlerini, efsanelerin nefesini de hissedeceğimiz bir gündü aslında.
Çünkü tribünlerde; Fenerbahçe tarihi de yürüyerek geldi kimler mi?
Bülent Uygun, Rüştü Reçber, Tuncay Şanlı, Kemal Aslan, Uğur Boral, Mehmet Aurelio, Serdar Kulbilge, Stephen Appiah, Gökhan Gönül, Ali Bilgin, Elvir Bolic ve Serkan Balcı gibi Fenerbahçe taraftarının sevgilisi olmuş efsane futbolcular.
Gol sevincinde bağırdığımız, televizyonda izleyip hayran kaldığımız, formanın terini tribüne kadar hissettiren adamlarla aynı ortamda maç izlemek başka bir keyifti.
Ve o gün ben, işte o efsanelerle aynı tribünde, aynı anda, aynı maçı izledim. O ayrı bir keyifti. Ve bunu da başkan Saadettin Saran sağladı.
Başkan gibi başkan…
Maç boyunca bir saniye oturmadı. Heykel gibi dimdik ayaktaydı. Enerjisini saklamadı, tribünden bir adım geriye çekilmedi. Sanki statla aynı kalbe bağlıydı. Gol sevinci de yaşadı dans etti, hopladı zıpladı, üzüntüsünü de. Ve bunları hiç gizlemedi.
Omuzları dik, gözleri oyunda, ruhu sahadaydı.
Güler yüzünü de eksik etmedi.
O duruş ayrı bir enerji getirmiş tüm takıma ve tribüne. Ve haliyle tribüne güç verdi, takıma nefes verdi, bütün statta başka bir elektrik yarattı gerçekten. Kendini hissettirdi, gözler üzerindeydi.
Ve biz, arada duran koca bir Fenerbahçe ailesi skorla değil biz olmakla ilgiliydik. Evet gerildik, evet omuzlarımız düştü.
Çünkü bu başka bir sevda. O yüzden de, sözler bir yerden sonra gereksiz kalıyor.
Ve gerçekten Fenerbahçe yalnızca bir maçın 90 dakikasında yaşanan bir şey değil.
Bir nesilden diğerine geçen bir ruh.
Yani diyeceğim odur ki, “Beraberlikte” de şampiyon gibi eğlenmesini de biliriz, üzülüp içimiz kan ağlasa bile takımızı asla bırakmayız.
Mevzu Fenerbahçe…
Gerisi vallahi de billahi de teferruat.