Evlilik kime yarar?

Erkek zihniyle kadın zihni arasında bir fark vardır; onların işleyişleri farklıdır. Onlar taban tabana zıttır; asla bunu aklından çıkartma. Manevi olarak onlar tamamen aynıdır ama psikolojik olarak kutuplar kadar birbirlerinden ayrıdır; farklı şekillerde işler.

Evlilik kime yarar?

Örneğin; erkek kadından daha fizikseldir, erkek kadından daha çok dışa dönüktür. Kadın daha çok psikolojiktir, daha içe dönüktür. Bu nedenle Playboy gibi kapağında çıplak kadın olan, içinde çıplak kadın resimleri olan çok sayıda dergi vardır ve milyonlarca dergi satarlar. Dünyanın her tarafında çok miktarda pornografi vardır ama bu tamamen erkeksi bir fikirdir.

Kadın, erkeklerin çıplak kadınlarla ilgilendiği gibi çıplak erkeklerle ilgilenmez. Bir kadın ve bir erkek sevgi dolu, derin bir kucaklaşmadayken kadın hemen gözlerini kapatır. Bir kadını öp ve o gözlerini kapatır. Ancak, erkek kadını öperken kendini izler, öpülen kadını izler, onun tepkilerini izler, sürekli olarak onun orgazm olup olmadığını izler. O az ya da çok bir yabancı, bir seyirci olarak kalır. Erkek onun içinde olmaktansa, daha çok izlemekle ilgilenir. Kadın basitçe gözlerini kapatır. O, erkekle ve ona neler olduğuyla daha az ilgilidir; o kendi içsel varlığıyla, orada neler olduğuyla daha çok ilgilidir. Bu yüzden kadınlar pornografiyle ilgilenmezler; onların gerçek ilgi alanı kendi içsel süreçleridir. Bu farklar o kadar muazzamdır ki farklı yaşam tarzları yaratırlar.

Modern araştırmalar çok garip görünen bir gerçeği açığa çıkartmıştır. Ancak bu aslında garip değildir. Evli erkekler evli olmayanlara göre daha mutludur çünkü evli olmadıklarında yalnız hissederler. Evli olduklarında, evlilik mutsuz bile olsa bu, yalnızlıktan daha iyidir. En azından bir şey seni meşgul eder. Mutsuzluk da seni meşgul eder ve erkek her zaman kendisini meşgul edecek, dışarıda bir şey olsun ister. Böylelikle içine dönmez ve gözlerini açık tutabilir. Kadın dışarısıyla ilgilenmez, bu yüzden bir kadın evlenmediğinde yalnız olmaktan daha çok, tek başınadır. Ve o tek başınalığından erkekten daha çok keyif alır çünkü o daha çok içine odaklıdır, bir anlamda kullanıyorum; o bencildir. Bu sözcüğü son derece olumlu anlamda kullanıyorum; o bencildir, onun merkezi kendindedir. Erkek diğerine odaklıdır; o sürekli başkalarını düşünür. Kadın daha çok kendisi hakkında düşünür. En iyi ihtimalle komşularla ilgili kalır; kim kiminle takılıyor. O, uluslararası politika konusunu pek de umursamaz. O basitçe erkeğin neden bununla bu kadar ilgilendiğine şaşırır. Şu diğer ülkelerle ne işin olabilir? Onlar o kadar uzaktadır ki, neden kafama takayım?

Bana Tanrı için kanıt soran tek bir kadınla dahi karşılaşmadım. Bu o kadar uzaklardadır ki! Hiçbir kadın bana gerçekten cennet var mıdır, cehennem gerçek midir diye sormadı. O, bu gibi şeyleri umursamaz. O daha çok kendisine yakın olan şeylerle ilgilidir; o Tanrı’dan daha çok elbiseleriyle ilgilidir. Ve erkek bu kadınsı ilgi alanlarının aptalca olduğunu düşünür: Böylesi büyük konular varken kadın elbiseleriyle ilgilidir! O, komünizm ve Karl Marks; Mao ve Mahatma Gandhi’yi tartışmaz. O, en iyi ihtimalle bu gibi şeyleri kibarlığından dinleyebilir. Onun ilgi alanı ayakkabılarını nereden aldığın, elbiselerinin dokuması ve kimin daha güzel göründüğü hakkındadır. O, yakında olan şeylerle ilgilidir; o kendisiyle ilgilidir. Bu yüzden o erkekten daha sağlıklı bir şekilde tek başına kalabilir.

Eğer erkeğin sabah gazetesi gelmezse çıldırmaya başlar! Tüm dünyada neler olduğunu bilmek zorundadır. O tek başına olamaz. Tek başınalığında bile hayal mahsulü kimi varlıklar yaratır; Tanrı, melekler ve hayal mahsulü problemler. Bir toplu iğne başında kaç tane melek durabilir? Ve o gerçekten bu probleme kendini kaptırır; tüm yaşamını melekleri sayarak harcar ve sonuna kadar tartışmaya devam eder.

Kadın basitçe güler. Kadın derinlerde oğlan çocuklarının sadece oğlan çocuğu olduğunu bilir; bırak saçma sapan şeyler konuşsunlar! Onlar buna felsefe, din bilimi derler; onlar aptalca şeylere muazzam isimler vermek konusunda çok beceriklidirler. Bu yüzden bir erkek yalnız kalırsa intihar eder. Evlilik onun için bir zorunluluktur; o, pek çok şey için bir kadına ihtiyaç duyar.

Birincisi, kadın ona topraklanma verir. Kadının ayakları son derece yere basar; o, yeryüzüne bağlıdır. Dünyadaki tüm mitolojilerde kadın toprak ile temsil edilir. Kadın, onun toprağın içinde kökleşmesini sağlar. Aksi takdirde, bir kadın olmadan o topraksızdır, köksüzdür, havada asılı kalır. Kadın ona bir yuva verir, kadın onun için bir yuva olur. Kadın olmadan o bir evsizdir, bir serseridir, suda sürüklenen bir odun parçasıdır.

Yine de çatışma olacaktır, mutsuzluk olacaktır, sürekli bir “başının etini yeme” olacaktır... Bu kaçınılmazdır çünkü onlar o kadar taban tabana zıtlardır ki ilgi alanları asla buluşmaz. Bu yüzden kadın adamın başının etini yemek zorundadır, aksi takdirde erkek asla onun arzularını tatmin etmez. Ve erkek teslim olmak zorundadır. Eğer erkek yeterince zekiyse yavaş yavaş kılıbık olur. Sadece aptal ve inatçı insanlar asla kılıbıklaşmaz. Birazcık zeka ve erkek bunu anlar; o ne derse desin dinlemek ve yapmak daha iyidir. Aksi takdirde günün yirmi dört saati senin peşinde olacaktır. O sana hiçbir dinlenme fırsatı tanımayacaktır. Onun dediklerini yapmak ve bu işi bitirmek daha iyidir, böylelikle sen de gazeteni okuyabilirsin! Tüm bu başının etini yemelere ve bu eziyete katlanılabilir, çünkü kadın çok derindeki belirli ihtiyaçları karşılar; o seni dünyaya bağlar ve bedenine bakar, pek de fazla senin ruhunla ilgilenmez – seni bunun üzerinde düşünmen için yalnız bırakır – ama o senin bedenini besler. O besler, özen gösterir, sever; o senin sevildiğini, sana ihtiyaç duyulduğunu hissettirir, o sana derin bir tatmin duygusu verir. O olmadan sen, basitçe kim olduğunu bilmezsin. O olmadan sen her zaman kayıp bir çocuksundur. O sana annelik eder.

Evlilik kime yarar? - Resim : 1

Dolayısıyla evli erkekler evli olmayan erkeklerden daha mutlu olur. Bu böyle olmamalıdır çünkü evli olmayan erkeklerin problemleri yoktur. Evli erkeğin problemleri vardır, bu yüzden de mantıken evli bir kimsenin evli olmayan kişiden daha mutlu olabilmesi çok garip gelir. Ancak hayat mantığı izlemez; hayatın kendi garip yöntemleri vardır. Evli olmayan erkek köksüzdür, beslenmez, sıcaklık yoktur. O soğuktur, soğuk bir dünyada yaşar; o büzüşmeye ve ölmeye devam edip durur. Kadın sıcaklık verir, yaşam verir, onun yuvasında hissetmesini sağlar, onun bir arada kalmasını sağlar. Kadın olmadan erkek dağılmaya başlar.

Ancak, kadın evli olmaktan daha çok, tek başına olarak mutlu olabilir çünkü o, erkek olmadan kendini köklendirebilir. Erkek o kadar büyük bir ihtiyaç değildir. O, erkekten daha bağımsız olabilir; o daha bağımsızdır. Sırf kadın daha bağımsız olduğu için, çağlar boyunca erkek onu başka yollardan ekonomik olarak, sosyal olarak bağımlı kılmaya çalışmıştır. Doğası gereği kadın daha bağımsızdır ve bu da erkeği ve onun egosunu incitir. Bu yüzden erkek onu başka bir şekilde bağımlı hale getirmeye çalışmıştır; yapay bağımlılıklar onun için uydurulmuştur. Ekonomik olarak kadın felç edilmiştir, o erkeğe bağımlı olmak zorundadır. Bu, erkek için bir tesellidir; kendisi kadına bağımlıysa, kadın da ona bağımlıdır. Bu bir takas ve tesellidir. Politik olarak, sosyal olarak kadın toplumdan atılmıştır; o evde kalmaya zorlanmıştır. Böylelikle erkek “Sadece bağımlı olan ben değilim, o da bana bağımlı,” diye hissedebilir. Bu, egonun, erkek egosunun psikolojik stratejisidir. Şayet kadına bütünüyle – ekonomik, sosyal, politik olarak– özgürlük verilse erkek kadına kıyasla son derece zavallı gözükür. Kadınların egemen olduğu toplumlarda erkek zavallıdır. Yeryüzünde hala kadınların yönettiği, kadınların daha güçlü olduğu, kendilerine daha çok güvendiği ve erkeklerin her zaman zayıf olduğu birkaç kadın egemen kabile vardır.

Kadın kesinlikle pek çok yönden erkekten daha güçlüdür. O, erkekten daha uzun süre, ortalama olarak beş yıl daha çok yaşar. Erkeğin ortalama yaşam süresi yetmiş yıl ise, o zaman kadın yetmiş beş olacaktır. O, beş yıl daha uzun yaşar. Neden? O daha dayanıklı olmalı. Ve on-on iki çocuk doğurduktan sonra... Sadece bir erkeğin on-on iki çocuk doğurduğunu düşün; onun işi çok daha erken bitmiş olurdu! Sadece bir tane çocuğu dokuz ay rahminde taşı ve intihar edeceksin! Yahut bu zor geliyorsa, sadece bir çocuğu yetiştirmeye çalış; ya sen çocuğu öldüreceksin ya da intihar edeceksin. Kadının büyük bir direnci, her şeye büyük bir toleransı vardır. Kadın daha dengelidir; fizyolojik olarak, kimyasal olarak daha dengelidir. Bu yüzden o daha güzel görünür; onun güzelliği fizyolojik dengesinin içinde köklenmiştir. Bu şunun gibidir: şayet insanlar, –her biri yirmi dört daha küçük parçadan oluşan– biri anneden, diğeri babadan iki hücreden yaratılıyorsa, o zaman erkeğin, birisi yirmi dördün tümünü içeren, diğeri ise daha azına sahip olan iki hücresi vardır. Ve kadın ise her ikisi de eşit olarak tüm yirmi dört parçaya sahip olan iki hücreye sahiptir. Kadın daha dengelidir. Erkeğin içsel olarak bir dengesizliği vardır, bu yüzden de daha kolay çıldırır, daha kolay delirir. Herhangi bir kadın herhangi bir erkeği delirtebilir, bu o kadar kolay bir şeydir ki! Kadınlar erkeklerden daha az hasta olur; erkekler daha çok hasta olur, onlar hastalıktan daha çok muzdarip olur. Her yüz kıza nazaran yüz on beş tane erkek doğar. Ve onlar evlilik çağına geldiklerinde on beş erkek ortadan kaybolmuş olur.

Evlilik yaşına gelindiğinde yüz kız ve yüz erkek vardır. Doğa er ya da geç bu on beş tanenin öleceğini gayet iyi bilerek fazladan bu on beş erkeği doğurur. Dolayısıyla kızlar ve erkekler evlenebilir yaşa geldiklerinde oran aynı olacaktır. Evlenmemiş kadınlar kendileri ile daha barışıktır. Eğer onlar ekonomik ve politik olarak engellenmemiş olsalardı evlenmeden kalmayı isterlerdi. Belki bu yüzden erkek onları politik olarak, sosyal olarak ve ekonomik olarak bu kadar çaresiz kılmıştır. Böylelikle onlar evlenmeye karar vermek zorunda kalırlar. Aksi takdirde pek çok kadın evlenmemiş olarak kalmak ister. Anne olmak istemiş olsalardı bile evlilik olmaksızın anne olmayı tercih ederlerdi. Evet, bir kadın için anne olmak çok büyük bir ihtiyaçtır ama birisinin karısı olmak o kadar büyük bir ihtiyaç değildir.

Erkeklerin ihtiyaçları daha çok fizyolojiktir; kadınların ihtiyaçları daha çok psikolojiktir. Bu yüzden kadın her zaman evlilikte sömürülüyormuş gibi hisseder. Ve o, duygularında haklıdır. Çünkü erkeğin ilgisi cinsel yöndedir ve kadının ilgisi ise çok daha bütündür; o yalnızca cinsel ihtiyaç değildir. Seks bu bütünlüğün içinde bir kısım olabilir. Ancak erkeğin ilgilendiği şey cinseldir; diğer her şey sadece dekoratiftir, elzem değildir. O sürekli olarak seksle ilgilenir. Bunun basit nedeni onların cinselliklerinin çok farklı olmasıdır. Erkeğin cinselliği bölgeseldir; onun cinselliği cinsel organlarla sınırlıdır, o tüm bedenine dağılmamıştır. Kadın bütünüyle cinselliktir, onun tüm bedeni cinselliktir, o sadece cinsel bölgelerle sınırlı değildir. Bu yüzden bir kadın gerçekten sevişmeye başlamadan önce daha uzun süreli ön sevişmeye ihtiyaç duyar. Ve erkek her zaman acelecidir; onun aşkı sadece bir vur-kaç meselesinden ibarettir. Kadın henüz ısınmamıştır bile ve erkek giyiniyor ve dışarı çıkıyordur. Erkeğin işi bitmiştir. Onun cinselliği cinsel bölgelere aittir. Kadın daha bütündür; onun tüm bedeni derin bir cinsellik barındırır. Onun tüm bedeni katılmadığı sürece orgazm deneyimini yaşayamaz. Ve şayet o orgazmı tecrübe edemezse seksle ilgilenmemeye başlar. Bu yüzden evli kadınlar seksle ilgilenmezler. Erkeğin bütün ilgisi seks üzerinedir.

* Pozitif dergisinden alınmıştır.