İlk aşk, ilk dans: Ahsen Eroğlu

80’li yılların ikinci yarısında, Dirty Dancing filminden fırlamışçasına bir tutkuyla oyuncu Ahsen Eroğlu ile bir araya geliyoruz. İlk aşk, ilk dans ve neşesinden asla ödün vermeyen Ahsen Eroğlu karşınızda.


Bugünün dünyasında, en büyük sanatlardan birinin salt durmak olduğuna inanıyor. Ahsen Eroğlu’nun ‘durmak’ diye tanımladığı, bu durağanlık halini ilhamla doldurarak kendi içinde ahenkli bir akışa bırakmak aslında. Şu sıralar ne hissettiğini sorarak başlıyor sohbetimiz: “Durağanlığı ve düşünmeyi tercih ettiğim bir dönemdeyim. Aklımdan geçenleri, anbean yazıyorum. İlham gelmesini bekliyorum. Muhtemelen harekete geçmezsem gelip gelmediğini anlayamayacağım. Pusuya sinmiş gibi hissediyorum. Saklandığım yerden çıkmak için doğru zamanı bekliyorum sanırım” diyor.

RÖPORTAJ: SİMAY ENGÜR
FOTOĞRAF: JİYAN KIZILBOĞA
STYLING: MİNA TANAY&BURCU ÇAM (816 STYLING)
SAÇ: FERİT BELLİ
MAKYAJ: ALEV KAYA
FOTOĞRAF ASİSTANLARI: MUSTAFA MERMER, BETÜL KAYNAR, BARAN AVCI
MAKYAJ ASİSTANI: CEREN ÖZER
MODEL: ALEX / ICE MODEL AGENCY ISTANBUL

Saklandığı yer, aynılığın hareketsizliğinde zamanı boşa harcadığı bir yer değil; içi fikirler ve hayallerle dolu bir durma hali bu. Üstelik şu anda Ağaçtaki Kız oyunuyla ilk kez tiyatro sahnesinde. Ağaçtaki Kız’ın hepimizi temsil eden bir karakter olduğunu ve oyunu izleyen herkesin mutlaka bir anısıyla bağ kurduğunu dile getiriyor. Bu dopdolu durağan halinin, ‘daha meraklı ve hevesli bir yaşam’ adına pek çok kişiye fikir ve cesaret vereceğine eminiz. Aşkı kutladığımız bu ayda Ahsen ile birlikte çekim konsepti olarak Dirty Dancing’te karar kılıyoruz. Az sonra kapak çekimini gerçekleştireceğimiz stüdyoda, 1987 yılında izleyicisiyle buluşan ve bugün de ikonik bir mertebeden hala en samimi aşk hikayelerinden biri olan Dirty Dancing (İlk Aşk, İlk Dans) filminin şarkıları eşliğinde, 80’lerin kendine has havası esiyor. Frances -namıdiğer ‘Baby’- ve Jhonny karakterlerinin unutulmaz dans sahneleri için Ahsen’e tüm sempatisiyle Alex eşlik ediyor. İlk aşkı, ilk dansı ve tüm heveskar yolların meraklı birer yolcusu olmak için şart olan tüm ilk adımları kutladığımız bu anlarda, Ahsen Eroğlu ile sohbetimize de ortak olmanızı istiyoruz.

İlk aşk, ilk dans: Ahsen Eroğlu - Resim : 1

Şu anda yepyeni bir heyecanınız var. Ağaçtaki Kız oyunuyla tiyatro sahnesine adım attınız. Ağaçtaki Kız yolculuğu nasıl başladı, bu süreçte nasıl hazırlandınız?
Yaz tatiline yeni girmişiz. Sanki okullar yeni kapanmış gibi değil mi? Aslında dizimiz Menajerimi Ara yeni bitmiş, temmuz ayındayız. Yeni bir proje konuşuluyor, dijital platform için... Herkes çok heyecanlı ancak ben ufak bir korku yaşıyorum; diziden yeni çıktım, tekrar aynı enerjiyle yepyeni bir işe başlayabilecek miyim diye. Neyse, zaten telefon bir süredir çalıp duruyor ‘bir oyun var düşünür müsün, yapar mısın?’ diye... O sırada oteldeyim, şöyle bir uzanıp oyunun tekstini okuyayım diyorum ve bir çırpıda bitiriyorum.

Oyunun beni alıp anılarıma götürdüğünü hatırlıyorum. Üniversite zamanlarımda Edirne’ye yetenek sınavına giderken trafik kazasında kaybettiğimiz Mihriban Ablamı düşünüyorum hemen. Mihriban Ablamızın yanında olan diğer arkadaşımız Sema kurtuldu bir tek dokuz kişinin arasından. Bir yandan anıların içindeyim, bir yandan Pembe ve Derin’in hikayesini okuyorum. Dedim tamam hemen yapalım bu oyunu. Bir engelimiz var; tarihler dijital platformda yayınlanacak diğer proje ile çakışıyor. Prova yapacak zamanı ne ara bulacağım? Diğer proje için provalara gitmeye başladım ve derken öğrendim ki o projemiz ertelenmiş. Hemen İlksen’i (Başarır) aradım. Gittim, enine boyuna konuştuk, heyecanlandık karşılıklı.

Daha menajerim Şermin’in (Ekinci) bile haberi yok tamam dediğimden. Masadan kalkıp aradım, ‘ben bir işe kalkıştım oyunu kabul ettim’ dedim. Sonrasında da provalarımız başladı. Keşke görme şansınız olsaydı oyunun nasıl gelişip bu aşamalara geldiğini. Prova sürecinin başından sonuna kadar bir oyuna nasıl hazırlanılır, hangi yollardan geçmeliyim sorularını sordum kendime. Her anı arayış içinde, kendimi ve karakteri sorgulayarak, empati kurmaya çalışarak geçirdim. Şimdi ise kendime, Ağaçtaki Kız’ı okumak için oyun öncesi en az bir saat ayırıyor ve oyunun anlattığı tarihsel olaylara dair videolar izliyorum. Ve yakaladığım bu boş zamanı böyle değerli bir oyuna adadığım için ‘iyi ki’ diyorum.

İlk aşk, ilk dans: Ahsen Eroğlu - Resim : 2

Peki, henüz izleme imkanı olmayanlar ya da kafasında soru işareti olanlar için Ağaçtaki Kız’ı en arındırılmış haliyle nasıl anlatırsınız? Ağaçtaki Kız kim ve oyun ne anlatmak istiyor?
Ağaçtaki Kız, hepimizi temsil eden bir karakter. Oyunu izleyen her kişi mutlaka bir anısıyla bağ kuruyor. Evden kaçıp yaşam bulduğu ağacın üzerine çıkıp anlatmaya başlıyor. Hayatındaki kadınları, onların hikayelerini, yaşanmışlıklardan çıkardığı dersleri, tarihsel olarak herkesin nemalandığı gerçek olayların içinden çıkarıp yüzümüze vuruyor. Hala hafızalarımızda çok taze duran olaylar var biliyorsunuz. Barış Yürüyüşü, Gezi Parkı, Suruç Katliamı… Henüz izlememiş olanlar için çok az da olsa oyunun özetini okuyarak gelmelerini öneririm.

Ağaçtaki Kız, zihnimizin yalnızca bireysel hatıralarımızdan ibaret olmadığına; aslında toplumsal belleğin, bireyde nasıl bir çarpma etkisi yarattığına dair bir anlatı… Oyunda; bir çınarın üstünde hikayesini anlatan, ‘hiç kimse’ gibi hissettiği için saklanmış bir kız; fakat dile getirdikleriyle de özünde ‘herkes’ var. Sahnede aynı anda bir bireyi, herkesi ve toplumun dışında hissettiği için ‘hiç kimseyi’ temsil etmek zor olmalı diye düşünüyorum. Oyunculuğun bu cesur ve hayranlık uyandıran deliliğini siz nasıl yorumluyorsunuz?
Ağaçtaki Kız’ın hiç kimse olmak isteyişini konuşabiliriz; ama olamıyor ki. Onu ağaca çıkaran sebeplerden biri de bu zaten. Keşke kimsecik olabilse de bitse bu pişmanlık. Oyuna gelince metnin en büyük avantajı hata yapmaya, saçmalaya, delirmeye çok açık. Ben de yolunda gitmeyen her andan besleniyorum. Ağaçta kafamı istemeden vuruyor olmak bile bir yere götürüyor oyunu. En komik anlarda gözlerim doluveriyor. Sonra bedenim sarkıyor aşağıya, aşkı beklerken... Buyurun size delilik.

İlk aşk, ilk dans: Ahsen Eroğlu - Resim : 3

Peki, oyunda en sevdiğiniz replik hangisi?
“Plan neydi biliyor musun? Tatile gidecektik. Hayatımda üç yaşımdan sonra ilk kez tatile gidecektim.” Heyecan duyduğu konunun basitliğini düşünün önce. Sonra da istediği tatili yapamadı diye pisipisine hayatta kalışını. Hem tatili yapamadı hem kırgın ayrıldı arkadaşlarından, doğru dürüst veda edemeden.

Hayal kırıklığı yaşadığınız durumlarda, gizlenmek mi yoksa durumun üzerine gitmek mi size daha yakın geliyor?
Ortadan kaybolurum. Hemen de anlaşılıyor maalesef. Yakınlarım farkına varır, hiç şaşmaz. Kaçamak cevaplarla kurtulamam. Köşeme çekilip düşünmek isterim.

Instagram’da bir milyonu aşkın takipçiniz var, az önce de konuştuğumuz gibi çok geniş bir hayran kitlesine sahipsiniz. Göz önünde olmak, şöhret; size iyi anlamda neler kazandırdı ve olumsuz diyebileceğiniz yönde sizden neler götürdü?
Kendime hiç ‘şöhreti yakaladım’ demedim bugüne kadar. Seçimlerimin başarılı bulunması, konuşulması çok daha kıymetli geliyor bana. İnsanlar zihinlerinde tanınırlığı büyütüyor da büyütüyor ve sohbet ettiğimde ‘sen normal insansın’ diyor. Ben zaten normalim ve insanım. Göz önünde olmak başka bir insan yapmıyor ki beni. Aynı samimiyetle hayatıma devam ediyorum. Instagram takipçileri üzerinden konuşacak olursak; iletişime geçmek istediğiniz kişilere kısa sürede ulaşabiliyorsunuz. Bunların arasında tüm dünyanın tanıdığı isimler de olabiliyor mesela…

İlk aşk, ilk dans: Ahsen Eroğlu - Resim : 4
“Hayranlık duymadığım bir kişiyle aşkı yakalamanın imkansız olduğunu düşünüyorum.”

‘Aşağı doğru büyümek’ diye bir yaklaşım var. Başarı elde ettikçe, alçak gönüllü olmak; kök saldıkça mütevazı olmaya sarılmak anlamına geliyor. Ben sizde bunu görüyorum ve pek çok okuyucunun da bana katılacağına eminim. Siz ‘büyümenizle’ ilgili bize ne anlatmak istersiniz?
Kendimi yetiştirdikçe yaptığım hatalardan ders alıp hep daha iyi bir insan olma yolunda adımlar atıyorum. Dürüst olmak, bunların başında geliyor. Beraberinde kalp kırmamak, söyleyeceğim sözü ince eleyip sık dokumak geliyor. Dolayısıyla bunların farkında olma hali diyaloglarıma yansıyor ve amacıma uygun olarak daha hassas bir kişiliğe bürünüyorum. Mütevazı olmanın da bir dozu olduğunu düşünüyorum. Abarttığınızda kendi değerinizi aşağıya çekiyor gibi oluyorsunuz. O yüzden bu büyümeyi; ilişkilerimdeki mesafeyi, açık sözlülüğü ve samimiyeti ayarlayabilme becerisi olarak tanımlıyorum.

Çok çalışmak başarının temeli olsa da ‘şans’ dediğimiz sihirli anları da es geçemeyiz sanırım… Yanılıyor muyum? Özellikle oyunculuk konusunda ‘şansım tam burada döndü’ diyebileceğiniz bir olay yaşadınız mı?
Şansın bir şekilde enerjiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Üzerine hiç okuma yapmadım ama aldığım sonuçlar hep bu yönde oldu. Beklediğiniz cevabın Menajerimi Ara dizisi olduğunu sezer gibiyim. Ama öyle değil. Asıl şansım; oyuncu olmak istediğimi dillendirdiğim zaman hayatıma giren insanlar oldu.

Dışarıdan bakınca öyle zannedilen, sizinle ilgili en büyük yanılgı ne olabilir?
Sadece neşeli bir insan olduğumu düşünenler var. Hatta en çok bu yönümü sevdiğini söyleyenler de. Ama enerjik bir insan olmam, benim zaman zaman sessiz, bazı günler mutsuz ya da huysuz bir insan olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Oluyor arada bana öyle. Hep gülümsediğimi görenler sessizleştiğimde veya düşündüğüm anlarda beni anlayamayabiliyor. O yüzden kendi köşeme çekiliyorum zaten. Kendimi tek tek açıklamak zaman kaybı gibi geliyor.

İlk aşk, ilk dans: Ahsen Eroğlu - Resim : 5

Hangi tür davranış ya da karakter özellikleri o insandan koşarak uzaklaşmanıza sebep olur?
Yalan, samimiyetsizlik ve ukalalık beni epeyce koşturur sanırım.

Peki, kendinizle uzlaşamadığınız; kavga halinde olduğunuz noktalar var mı?
Öğrenecek çok şeyim var herkes gibi. Öğrendiklerim bana yeterli gelmedikçe acı çekiyorum. Çizemediğim anlar oluyor, kendimi çok yargılıyorum böyle zamanlarda. Zihnimi başka şeylere vermeye çalışsam da bu döngüden kurtulamıyorum. En ağır yaşadığım süreçler bunlar oluyor. Ama sonra bana yeterli gelmeyenlerin başına oturuyorum, eksiklerimi görüyor ve onların üzerine gidiyorum. Ancak o zaman içimdeki bu kavgadan kurtulabiliyorum.

Resim yapmayı ne kadar çok sevdiğinizi, artık herkes biliyor diye tahmin ediyorum. Resimle alakalı yakın gelecekte hayata geçirmek istediğiniz planlarınız var mı?
Bu çekimi yaptığımız stüdyolardan birini kiralayıp kendime bir atölye açmak, kapanıp doyasıya çizmek ve sergi açmak için hazırlık yapmak istiyorum. Sanırım en çok bu alanda şansa ihtiyacım var.

Kapak çekiminin temasını oluştururken ‘Dirty Dancing’ filminden ilham aldık. Hatta kapak çekimi konseptimiz için bu filmi önerdiğimizde, sizin de çok heyecanlandığınızı duyduk. Dirty Dancing filminin en sevdiğiniz yanları neler?
Filmin müzikleri, koreografisinin zorluğu ve başarıldığını görmek, filmin toplumun alt-üst sınıf ayrımını anlatması, iç sesini dinleyen bir kadının dönüşümünü izlemek, filmin dokusunun beni alıp o döneme götürmesi... İster istemez içindeki dans tutkusunu keşfeden ‘baby’ ile empati kuruyorum izlerken. Filmin çıktığı dönemi düşününce kim bilir kaç kişi ilham alıp dansa başladı... Bunların hepsi beni filmin başından gülümseyerek kaldırıyor ayağa.

İlk aşk, ilk dans: Ahsen Eroğlu - Resim : 6
“İnsanlar zihinlerinde tanınırlığı büyütüyor da büyütüyor ve sohbet ettiğimde ‘sen normal insansın’ diyor. Ben zaten normalim ve insanım.”

Filmde favoriniz olan bir sahne ya da şarkı var mı?
She’s Like the Wind-Patrick Swayze. Patrick Swayze ile Jeniffer Grey’in bir gölün içinde lift çalıştıkları sahneyi ezelden beri seviyorum.

Dansla aranız nasıl? Dansı merkezine alan bir projede rol almak gibi bir hayaliniz var mı?
Evde çok dans ediyorum. Ezber yapmadan önce, kahvaltı hazırlarken, her an… Ama oturup bunun hayalini kurmadım hiç. Üniversitedeyken dans derslerimiz oluyordu. Ben bir şekilde düşünerek dans etmekten mi bilmiyorum, ritmi bir türlü yakalayamıyordum. O zaman dedim ki ‘Ahsen zorlama, bırak.’ Evde kendi kendime tarakla şarkı söyleyip dans etme klasiğine devam ediyorum o zamandan beri.

Aşkı nasıl tanımlıyorsunuz? Örneğin Jean-Paul Sartre ‘sevmek, bir sevilme projesidir’ diyor. Bu bir alışveriş meselesi mi sizce de?
Aşka dair büyük büyük sözlerim yok benim. Ama karşılıklı olması gerektiğini düşünüyorum, evet.

Peki, ortaya çıkan hangi durumun ya da hissin aşkta yeri yok sizin için?
Bir kere saygı olmalı. Karşılıklı saygı duymayan iki insan birbirini sevse ne olacak? Birbirlerine ağzına geleni söyleyen iki insanın sevgisinden söz edemeyiz. Bu sevdiğiniz insana duyduğunuz hayranlığı öldüren bir şey. Hayranlık duymadığım bir kişiyle aşkı yakalamanın imkansız olduğunu düşünüyorum.

Şu sıralar geleceğe dair en büyük endişeniz nedir?
Doğanın gidişatı beni çok endişelendiriyor. Markete gittiğimde hala iki tane sakızı poşete koyan market sahibinin doğa hakkında hiçbir fikrinin olmayışı, beni çok üzüyor. Bilmiyor oluşundan değil, bilinçlendirilmesi için hiçbir projenin olmayışı, varsa işe yaramadığını görmek çok üzücü. Bugün hala çöplerimizi bile ayrıştırmıyor olmamız... Lisede bir arkadaşımla yarışmaya katılmıştık. Sonu hüsran. Çöpleri ayrıştıran çöp kovası tasarımımız sonuncu olmuş, altından yapılan minyatür İstanbul projesi birinciyken, DVD’lik tasarlayanlar arkadaşlar bile önümüze geçmişti. Kaybetmemiz sorun değil ama artık hayatımızda neredeyse DVD arşivi yapanlar dışında kimsede DVD kalmazken, vizyonsuz bulunan projemizin evrensel bir amacı taşıdığının görülmemesi, bir tane bile pet şişeyi ayrıştırmıyor oluşumuz beni gerçekten çok çok üzüyor.

İlk aşk, ilk dans: Ahsen Eroğlu - Resim : 7

Hangi konuda sonsuza kadar ‘tembellik hakkınız’ olmasını isterdiniz?
Tembellik yaptığımı hayal edemiyorum. Evde boş boş oturmak bile güç benim için. Öyle bir hakkım olmasın lütfen…

Son dönemde uyguladığınız özel bir beslenme ya da spor programı var mı?
Yılbaşından beri bir rahatlık geldi, önüme geleni yiyorum; anlamadım... Hemen bu ayın ilk haftası detoksa başlıyorum. Antrenman programımı ise kendim hazırladığım için; sağlıksız beslenmeye cesaret edişimi yine kendime bağlıyorum. Size de olmaz mı? Nasıl olsa antrenman yapıyorum ye gitsin! Ama bunun sonu yok. Antrenman ve sağlıklı beslenme, her zaman beraberinde sonuç veriyor. İpleri ele almanın vakti geldi, bunu da burada söyleyerek kendime bir söz vermiş olayım.

Stilinizi oluştururken, öncelikleriniz neler? Renk uyumu, kendinizi iyi hissettiğiniz bir kalıp ya da sezondaki trend bir parçayı mutlaka gardırobunuza eklemek gibi öncelikleriniz var mı?
Önce tarzıma en uygun parçaları seçiyorum. Rengine, alternatiflerine göre karar veriyorum. Daha maskülen-feminen bir tarzım olduğunu düşünüyorum. Blazer ceketleri çok seviyorum. Dergilerden takip ettiğim de oluyor tabii; ama önce sevdiğim sanatçılara, giydiklerine, etkinliklere bir göz gezdiriyorum. Mesela kendi tarzımı ileride Isabelle Huppert gibi görüyorum; ya da Julia Roberts’ı söylememe gerek yok sanıyorum… Bende olması gereken parçaları kendime ödül olarak alıyorum. Örneğin, yakın zamanda çok istediğim bir loafer ayakkabı aldım. Abartmadan, açgözlülük yapmadan, uzun vadede düşünerek, doğaya saygılı ürünleri seçerek alışveriş yapıyorum.

İlk aşk, ilk dans: Ahsen Eroğlu - Resim : 8

Yakın zamanda sizi çok heyecanlandıran, yeni bir farkındalık kazanmanızı sağlayan bir keşfiniz oldu mu?
Bir senedir et yemiyorum. Bu senenin başında kendime verdiğim sözlerden biri dürüstlük. Soft Hair-Lying Has To Stop ve James Blake-Limit To Your Love geçen ay çok sık dinlediğim iki şarkı. The Power of The Dog filminin etkisi, dergi çıktığında geçmiş olursa başka filmlerden konuşabiliriz. Bir de The Office dizisine fazla kaptırdım…

Son olarak; yeni projeler yolda mı, sırada neler var?
Bahsettiğim dijital platform için olan bir filmimiz var. Ardından bağımsız bir filmimiz olacak. Sonrası için henüz net olmayan ama olmasını istediğim bir başka film daha var… Başka bir oyun projesi de olabilir.

SERBEST ATIŞ

  • Lost in Translation-Charlotte karakterini ben canlandırmak isterdim.
  • Her şeyi hemen öğrenebilme süper gücüm olsun isterdim.
  • Bilinçsizlik yok olsun isterdim.
  • New York’a ışınlanmak isterdim.
  • Her zaman ‘barış’ın kazandığını herkesin anlamasını isterdim.

 

 

Etiketler: #Ahsen Eroğlu